18
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1907
Okunma
Televizyonda bir Doktor, Alzheimer hastalığına yakalanmadan ve yakalandıktan sonra yapılacak uygulamaları anlatıyordu. Dikkatle dinledi kadın. Ne de olsa kendisi de pek genç sayılmazdı, üstelik eskisi kadar da dinç değildi. Yürüyün, diyordu Doktor, hiçbir şey yapamasanız bile yürüyün.
Kalkıp televizyonu kapattı. Kapüşonlu eşofmanını giyip yürüyüşe çıktı. Her zamanki yürüdüğü yerlerde değil de bu defa başka bir yol seçti kendine. Başka başka sokaklar, başka başka yüzler görmek istiyordu. Görüyordu da.
Biraz yürüdükten sonra evine geri döndü. Yorulmuştu ama terlememişti. Son günlerde vücudundaki organlar komutansız kalmış askerler gibi kendisine itaat etmiyor, her biri başka başka yollara doğru yönelmişti sanki. O, bıkıp usanmadan çıktığı bu kısa yürüyüşlerle de olsa dağılmaya yüz tutmuş organlarını bir araya toplamaya çalışıyordu.
Divana uzandı. Boynunun altına yastığı iyice yerleştirip gözlerini kapadı. Az da olsa dalıp mazide kalmış birkaç güzel anıyı yâd etmek istiyordu.
Anne kucağı, çocuk oyuncağı gibi...
Annesinin yosun yeşili gözlerini düşündü önce. Hep hüzün yüklüydü o gözler. Hep ama hep! İnsan azıcık mutlu olmaz mıydı bu hayatta, diye kendi kendine sordu. Tam cevabı yine kendisi verecekti ki musluktan şıp şıp diye akan su düşüncelerini böldü. Uzun zamandan beri damladığı halde bir türlü alışamamıştı şu şıp şıp seslerine.
Neyse, dedi. Ben yine dalayım düşüncelerime. Bu defa da Sarıkız’ın takırtıları yeni yazılmaya başlamış bir cümlenin kelimelerini silgi gibi oradan buradan silmeye başladı. Yine olmadı. Bir türlü dalıp mutlu bir anı düşünemiyordu. Belki de yoktu böyle bir anı. Yoksa yosun gözlü anacığından miras mı kalmıştı bütün bu debdebeli yaşam. Yaşamı reddi miras etme gibi bir durumu da yoktu üstelik.
Uzandığı divandan Sarıkız’a baktı. Takırtıları boşa değildi. Aspiratör borusuna kendisi sığacak kadar bir delik açmayı başarmıştı. Bir süre düşündü ve karar verdi; kaç tane kuş besleyip kaçırdığı geldi aklına. Sonra adları; ilk kuşu Çilliydi. Sırasıyla, Maviş, Boncuk, Liman, Çimen, Akkuş ve niceleri... Teselli bulduğu bir şey vardı ki hiç biri ölmemiş, bir yolunu bulup kaçmışlardı. Şimdi sıra Sarıkız da idi. Eğer bu aspiratöre açtığı delikten kaçarsa ona mani olmayacaktı. Onca emek verip o deliği açtığına göre bu onun en doğal hakkıydı. Sarıkız’a verdiği süre birkaç günü geçemezdi çünkü yeni bir boru almak kaçınılmaz olmuştu.
O da kaçarsa yalnız yaşayacak da değildi elbet. Kuşuna baktı, bir kedi alacağım, dedi.
Sonra; İnsanlar vahşîleştikçe hayvanları evcilleştirir, be kuşum, dedi.
Yoksa yalnızlaştıkça mıydı o...
02.02.2016/Emine UYSAL