8
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
2703
Okunma

Nisan 2015 ten beri süren rahatsızlığım ile ilgili evrenin önemli bir dönüm noktasına geldik.
29 Aralık sabahı 07.30 sularında uyanıp hastaneye gittim.
Saat 10.00 itibari ile elimde bir şişe Erikli su ile Pet CT tomografi filmi çekimi için bekleme odasına alındım. Daha sonra görevli hemşire, allerjimin olup olmadığını sorup, anthistamin yani bitkilere karşı allerjim olduğunu belirttim, başkaca bir allerjimin olmadığını söyleyince sol elimin damarı üstünden radyokaktif maddeyi enjekte etti. Bana bir buçuk litrelik suyu içmem için bir saat zamanım olduğunu söyledi. Saatimi kurarak her beş dakikada bir birer ikişer bardak içmeye başladım, bol su içince tuvalete çıkmak gerekeceği için de gösterilen radyokatif tuvalette de ihtiyacımı giderdim. Sürem dolunca tomografi odasında sedyeye soyunarak uzandım ve ve film çekimi aşamalı olarak yapılıp tamamlandı.
Yapılan bu çekimin neticesi iki gün sonra saat 14.30-15.00 dolaylarında belli olacağı için saat 15.30 a onkoloğum ile görüşmek üzere randevumu sekreterlikten aldım, merakla bekleme aşaması başlamış oldu. Zaman geçiyor elbette...
30 Aralığı 31 Aralığa bağlayan gece doktorum Filiz hanım hastanede nöbetçi idi ve incelenen Pet CT raporunun temiz olduğunu bana müjdeledi. Çok sevindim, ancak rapor yazılı olarak henüz elimde değildi.
31 Aralık sabahı erken uyanıp yine hastaneye gittim. Aç karna idim keza kan şekeri değerlerimin aç karna ölçülmesi genel değerlendirme için daha sağlıklı olacağı düşüncesinde idim. Kan değerlerimi aldım değerlerde herhangi bir ürkütücü durum çıkmadı, ancak trombosit geçen haftaya göre biraz azalmıştı, bunun kemoterapi ilaçlarının etkisini devam ettiğinden ve beslenmemi birazcık ihmal ettiğimden kaynaklı olduğunu düşünüyorum...
Nihayet randevu saatim yaklaştıkça raporum da yazılı olarak elime verildi.
Elbette ben bir tıp bilimcisi olmadığım için bu raporu tam anlamıyla anlayacak bilgi birikimine sahip değilim. ancak genel olarak da doktorların hastanın moralini bozacak söylemlerden özellikle kaçındıklarını da tecrübe edindim.
Hastanede yattığım, gidip geldiğim muayene ve tedavi süreci içerisinde pek çok kemoterapi hastası ile karşılaşmıştım ve bunların içinde yıllardır tedavi gören durumu benden çok çok ağır kanser vakaları ile mücadele eden insanlar tanımıştım. Onlara baktıkça kendi halime bin kere şükrediyordum bir yandan. Doktorum Filiz hanımın dediği gibi erken evrede tanı konulup, tedaviye ameliyat ile erken müdahale edilmesinden dolayı çok şanslı idim. Yoksa kanser illeti, işgalci düşman orduları gibi zamanında yeterince güçlü ve donanımlı bir savunma mekanizmasının harekete geçirilmemesi halinde, vücudumuzun tamamını zamanla işgal atına alarak ilerlediği her alanda önüne gelen hücreleri öldürüp yok ediyordu. Vücudu en kolay ele geçirmenin yolu, kanımızın dolaşım sistemi olan damarlar vasıtası ile belirlediği hedeflere kolayca ulaşıyordu kanser.
Randevu saatinde değerli onkoloğum sayın Prof. Dr. Mustafa Özdoğan ile görüştüm, soyunarak sedyeye uzandım... Karın nahiyesini deneyimli elleri ile muayene ederek, sırtımı dinleme aleti ile dinleyerek muayenesini tamamladı ve Pet CT raporuna göz attı. Bu arada ben sabırsızlandığımdan olsa gerek, ’ Doktorum Filiz hanımın dün akşam bana verdiği bilgiye göre, Akın hoca, ’ Cinsi kötü imiş ama atlatmış temiz görünüyor’ demiş, ama ben şu filme bakınca buna tam kani değilim, sarı ışıyan bölgelerde henüz kanserin sürdüğüne dair emareler var, sanırım bir süre daha ışın tedavisi almam gerekecek, ama ben bu işin uzmanı değilim siz biliyorsunuz ne yapılacağını!’ gibi sözler ağzımdan çıktı. Bunu üstüne onkoloğum ’Sadece renklere bakılarak şu şöyledir diyebilmek çok doğru olmaz, yazılı rapordakiler değerlendirmeye esas teşkil ediyor. Şu aşamaya kadar yapılması gereken şeylerin hepsini yaptık, durum iyi görünüyor, ama tekrar etmeyecek garantisi veremem, üç ay sonra CA değerlerine bakarak tekrar kontrol edelim!’ dedi.
’Bunu siz mi söylüyorsunuz?!’ diyerek sevinç ifademi belirtmek üzere elimi havaya kadırınca o da elini kaldırdı ve havada ellerimizi şaklatarak geldiğim iyi durumu kutlamış olduk. Mustafa bey bu konuda hastaları ile oldukça sevecen hareket eden bir kişiliğe sahip. Bu duyguyu hissetmek hastaya güven veriyor.
İlaçlarımı kesip kesmemem konusunu, bu arada fıtık ameliyatı olmamın sakınca yaratıp yaratmayacağı sorularımı sordum, kemoterapi ve kan sıvılaştırcı Hibor adlı ilac kesmemi belirtti. Sadece kalp aritmisi ile ilgili kullandığım concor adlı ilacı kullanıp kullanmamam konusunu kardiyoloğum ile görüşmemi belirtti. Her sabah yarım bir tablet Concor tablet yutuyorum ve bu ilaç kâlbin biraz daha yavaş tempolu çalışmasını sağlıyor ve kalp ne kadar yavaş çalışır ise bir aracın motoru gibi, daha uzun ömürlü oluyormuşuz.
Buraya kadar anlattıklarım evet güzel şeyler, ancak bu tam anlamıyla tedavi olduğum anlamına gelmiyor henüz.
O nedenle biraz daha bilgilenmek, daha doğru adım atabilmek için tavsiyelerinden çok ciddi anlamda yaralandığım
Onkoloji Diyetisyeni’de onkoloji-hematoloji ve nutrisyon sorumlusu Sayın Dr. Mehmet Refik Sezgin bey ile de görüştüm. O da raporlarımı tetkik etti. Olumlu sonuçlar hakkında beni aydınlattı ve moralimi bir kat daha düzelltti. Özellikle filmde görülen sarı ışımalar beni tedirgin etmişti, o burada görülen üst bölümdeki görüntülerin tedavi öncesi döneme ait olduğunu alttakilerin ise yeni görüntüler olduğundan bahis ile arada dağlar kadar fark olduğunu, normal hayata dönme sürecine başlayabileceğimi açıkladı, ancak bunun temkinli yavaş olması gerektiğinin altını önemle çizdi. Örneğin eski alışkanlıklarımıza birdenbire dönmenin çok ciddi sıkıntılı durumlar yaratabileceğini, bunun normal bir bedende sorun olmaz iken, mideden ameliyat geçirmiş bir bünyede reaksiyonlarının daha sıkıntılı hissedilebileceğini anlattı. Örneğin alkol, haftada bir kadeh, ayda dört kadehten fazla içilmemesini, yine sigaranın özellikle kesilmesini ve içilen ortamlardan uzak kalınmasını anlattı. Keza sigaranın zehirinin bir kısmının duman ile ağızdan alındığını, kısmen atıldığını, ancak kısmen de ağzımızda eriyen zehirin de mideye indiğini ve damarlarda daralmaya yol açtığını açıkladı.
Ben sigara ve alkol artık kullanmadığım için bu sıkıntılarım zaten olamayacaktı, ama bilgilenmek çok yararlı idi.
Ayrıca bu sarı ışımalar hemoglobinin yoğun olduğu bölgelerde de olabilirmiş...
Ben de kendisine onkoloğumun ilaçları 3 ay kesmemi önerdiğini ve 31 Martta kontrol verdiğini belirterek, bu arada vücudun bağışıklık sisteminin güçlendirilebilmesi için nelerin alınabileceğini sordum:
’ Öyle bir yola kesinlikle tevessül etmemem gerektiğini, İmmünial sitemin çok hassas dengeler ile hareket ettiğini, bir yandan bir hastalığın tedavisi için alınan bir uyarıcının başka bir hastalığın tetikleyicisi olabileceğini’ ifade etti. Gayet normal biçimde daha önceki tavsiye ve öneriler doğrultusunda dikkat etmem gerektiğini belirtti ve kendisine çok teşekkür ederek hastaneden ayrıldım.
Bu arada 31 Aralık sabahı hastaneden eve kan verip dönerken korkunç bir kaza ile karşılaştım; mahallemizde bir motosiklet sürücüsü hızla bir otomobile sağ yandan bir kavşakta çarpmış, yerde cam kırıkları, az ileride çarpışılan 48 plakalı bir otomobil ve olay yerine intikal etmiş bir ambulans vardı.Henüz ambulans hareket etmemiş ve durum ciddi olmalı ki ambulans içinde ilk müdahaleler yapılmakta idi.
Hayat işte anlık bir mesele ve ben aylardır bir hayatta kalma mücadelesi verirken, bu tür bir ani dikkatsizliğin ağır kaza ve ölüm ya da yaralanmalar ile sonuçlanması, çok ibretlik bir sahne ve tam anlamıyla zihinleri şok eden bir travmatik vaka idi. İşte ben sadece bu nedenle yaşamım boyunca ehliyet almamayı tercih etmiş ve bir kişini ölümüne sebep olursam vicdan azabından kurtulamayacağımı ve kendimi affedemeyeceğime kendimi inandırmış bir kişiliğe sahiptim. Yaşam boyu üç kez kaza geçirmiştim ve bu kazalar bende böyle bir karar almama neden olmuştu.
Hani bir türkü var; Musa Eroğlu çalıp söylüyor, ’ Ömür bir nefes arası, size de gelir sırası’ çok duygulandırıcı bir türkü benim için.
Herkes bir biçimde hayat mücadelesi verirken gün geliyor ve hayatın içinden şu ya da bu biçimde çekip gidiyor, kimi geç kimi erken... Ama şairin dediği de doğru, ’ Her ölüm erken ölümdür’
İşte böyle dostlar, yaşam savaşında umudumuzu ve direncimizi koruyabilmemiz, sahip olduğumuz olanaklar ile öz gücümüzün bileşkesine bağlı. Şayet olanaksızlıklar ön planda olursa moral % 50 nin altına düşer ise ölüm bir adım öne geçiyor.
Yeni yılın başladığı bu ilk günde bu yazıyı kaleme aldım, fakat bu yazıyı kaleme almadan önce çok değerli sevgili doktorum sayın Filiz Kaymakcı’nın bana Pet CT raporu hakkında saygıdeğer bilim insanı uzmanı Dr. Hakkı hocamız ile istişare ederek bana verdiği sevinçli haberden dolayı kendisine can-ı gönülden teşekkür ederken, o an ki yaşadığım duygu dolu anları kısaca bir bir şiirle ifadelendirdim ise de de o anlar sözcüklere sığmayıp, yüreğimin bedenime sığmayıp, gözlerimden taştığı anlardır.
...
YENMİŞİM KANSERİ!
...
Mutluluk gözyaşları bunlar,
Ve insanın iyi ki seven dostları var
Dostlar sayesinde yaşanıyor
En güzel, en büyük mutluluklar!...
Bu bilimin, bu azmin zaferi
Bu inancın başarısı
Bu hâyâl değil, gerçeğin şiiri
Kanserden kurtuldum dostlar!
Doktorum Filiz Kaymakcı
Yine hastanede nöbetçi,
Az evvel müjdeledi
Ahizede beni mutlu eden sesi
En güzel Yeniyıl hediyesi;
Bir yanda merak heyecan
Bir yanda endişe
Beklenenen en iyi haber;
Yenmişim kanseri!
Akın hoca petciti filmini incelemiş
’ Evet cinsi kötü imiş
Ama atlatmış
Hiçbir şey görünmüyor; tertemiz!’
...
Sevgili doktorum Filiz
Müjdeni alır almaz
Tüm dünyalar benim oldu,
Yine doldu gözlerim
Bu kez kederden değil
Sözcüklere sığmayan mutluluktan;
Şaban Aktaş; bendeniz
Bir illetten daha kurtuldu!
Ey sevgili dostlarım
Ey sevgili doktorlarım
Hepiniz iyi ki varsınız
Hepinize sonsuz sevgi saygı
Hepinize bin şükran!...
Bilim ile aşk kadar
Kim kimin elinden tutar,
Tanrım beni kurtardın
Diğer hastaları da kurtar!..
Şaban AKTAŞ
30.12.2015- 21.35
...
Nisan 2015 ten beri, hastalığımın seyri sırasında bana maddi ve manevi desteklerini esirgemeyen tüm dostlarıma, bana bilimin ışığında can veren tüm doktorlarıma, modern TIP biliminin gereklerini uygulanmasında emeği geçen tüm Medstar Antalya Hastanesi çalışanlarına candan teşekkürü bir borç bilirim.
’Beni Türk hekimlerine emanet ediniz!’ diyen büyük önderimiz Atatürk’ün şu sözleri ile yazımı noktalamak isterim.
"Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum.
Benim manevi mirasım bilim ve akıldır...
Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor...
Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur...
Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar".
Mustafa Kemal ATATÜRK
Hepinize en içten mutlu, barış, sağlık, huzur dolu bir Yeniyıl dileklerim ile selam ve sevgiler sevgili dostlar...
Şaban AKTAŞ
01.01.2016