5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1433
Okunma


HER / AŞK
Gözlerinin dupduru mavisinde ne çok hüznü biriktirmiş Theodore.
Kırmızı gömleği, bel üstü pantolonu, bıyıkları, alnına düşürdüğü bir tutam perçemiyle; bu kadar bildik öğelerle nasıl başka bir dünyanın adamı olmuş filmin baş oyuncusu? Los Angeles’in yıllar sonrasını anlatan bir zamanda eski moda nasıl böyle sıradışı işlenebilmiş? Bıyıklar, Theodore’un aydınlık yüzünü moçolaştırmamış; aksine ona hem entelektüellik hem cazibe katmış. Theodore, yazarları olan bir şirkette çalışıyor. İşi mektup yazmak. Eskinin arzuhalcileri gibi bir meslek. Mektup yazmayı bilemeyen insanlar adına, duygu dolu cümleler yaratmakla geçiyor günleri. Oysa, birazdan öğreneceğimiz üzere, kendi duygu dünyasında hiç de başarılı değil Theodore. Her gün düzenli bir şekilde gidip geldiği ofisinde, yüzüne astığı tebessümle izliyoruz bir süre onu. Akşam, çantasını omuzlayıp evine döndüğünde ise onu bekleyen yok. Yalnızlığın derin çukurunda debelenen genç bir adamın dıramını seyrederken buluyoruz kendimizi.
Yalnızlık...asıl bu mu vurgulanıyor filmde? Merak etmeyin tek bir konu üzerinden melodıram yaratan bir filmle başbaşa değiliz. Gerçi, çamaşır suyuyla yıkanıp ağartılmış çok yorum okudum bu filmle ilgili. Tek yönlü çıkarımlar kimyasal bir etki yapıyor insanda.
Yalnızlık gül rengi bir şerbet gibi sadece bir fon bu filmde.
Bir gün, günlük işlerini takip etsin diye yeni çıkan ve popüler olmaya başlayan bir işletim sistemi satın alır Theodore. bu sistem, bir sekreter gibidir adeta. Theodore, sekreterin sesini kadın sesi olarak kodlar. Scarlett Johansson’ın sesi süper bir seçim bence. Çünkü film içe işleyen bu sesle dolup taşıyor. Sesin bir adı da olmalı. Yine Theodore’un seçimiyle sanal sekreterin adı Samantha olur. Şimdi başlıyor muhabbet herkesin hayretleriyle. Sabah, sıcacık bir günaydınla uyanıyor Theodore. Sıcak ne kelime, sanki yıllardır dost birinin sesi bu. Hafif meşrepliğe kaçmayan bir kıkırdayışla neşe dolu bir ses. O an aydınlığı artıyor uykadaki yüzün. Hüzün dağılıp geniş bir muhabbet yayılıyor odaya. Yatak odasına süzülen gün ışığı, ilk kez tamlaşıyor. Dağınık saçlı Theodore şaşkın aynı zamanda. Böylece günler geçiyor. Her gün bir yenisi ekleniyor dostluklarına. Samantha, eşsiz bilgisiyle itnernette süzülen mistik bir prenses gibi. Aşk nasıl olabilir bu ikilinin arasında? Zihnimiz reddediyor şiddetle. Mecnun çölleri, Ferhat dağları aştı aşk için, kovuşma garantisi olmadan. Edebiyat dünyasında aşkı incelediğimizde, sevmenin, sevenin kapasitesiyle ilgili bir güç olduğunu anlayabiliriz. Eğer Theodore’un sevme gücü olmasaydı o aşkı hissedebilir miydi? Yalnızlık onu bu güçlü aşka itmiştir diye düşünebiliriz.Öyleyse Theodore’un çevresinde ona ilgi gösteren başka kadınların olmaması gerekirdi. Hatta biriyle de deniyor yeni bir ilişkiyi Theodore. Israr üzerine tanışmaya gidiyor. Fakat,kadın çok hoş olsa da ilişki bağımlısı biri. Hemen kapmak istiyor Theodore’u. İlk günden yapışık bir ilgiden hoşlanmıyor Theodore. Kısacası Theodore ile Samantha birbirlerine deliler gibi aşık olurlar. İnanması zor bir aşkla karşı karşıyayız. İşletim sisteminin bir gün kendisini yenilemek için yayına ara verdiği dakikalarda bu aşkın etkisini daha çok anlıyoruz, bundan habersiz olan Theodore Samantha’ya ulaşamayınca çıldırır. Bu sahneler görmeye değer. Çılgınlar gibi kendini sokağa atan Theodore annesini yitiren bir yavru ceylandan farksızdır.
Bir de eski eş var. Boşanma işlemleri henüz tamamlanmamış. Başarısız bir evlilik. Theodore’la eski eşinin buluştuğu sahnedeyiz. Theodore ona Samantha’dan bahseder. Bunun üzerine eski eşinin söylediği söz şu: sende gerçek biriyle ilişki kurma cesareti yok. Bu sözler Theodore’u çok fazla etkiler. Film bu iç çatışmalarla ilerlerken seyircinin dudağını uçuklatan olaylar gündeme gelir. Samantha değişmeye başlar. Yaşadığı dünyada kendisi gibi olanlarla iletişim kuran Samantha yüzlerce yeni insanla diyolog halindedir artık. Üstelik bunlardan bazılarına aşık olur. Theodore, Samantha’nın başkalarına olan aşkını öğrendiğinde yıkılır. Samantha, aşkın paylaşıldıkça çoğaldığını, şimdi Theodore karşı daha yoğun aşk hissettğini söyler. Bu bir Dünyalının anlayabileceği bir şey değildir.
Final sahnelerine gelelim. Samantha ile Theodore’un vedalaşması...Samantha artık gideceğini söyler. Çünkü, işletim sistemlerinin hesaba katmadıkları bir şey olmuştur. Varlıkları makine olmanın ötesine geçmiştir. Samantha, sanılanın aksine Theodore’u makineleştirmemiş, ona aşkı öğreterek kendisi bir makineyken insanlaşmaya başlamıştır.
Evren organik bir bütün diyen bazı uzmanlar haklıysa şayet neden olmasın. Her zerre bir ruh taşıyor dersek, her dalga, her ses bir gün kendi ruhunu keşfedemez mi? Bu sorularla veda ediyoruz filme. Samantha’nın Theodore’a dediği gibi; bir gün bir aralıkta, iki kelimenin arasındaki bir boşlukta evrenin mucize aşkıyla karşılaşmaya...ne dersiniz.
En özgün senaryo dalında oscar ödül aldı Her /Aşk. derim ki yönetmen ve senarist Spike Jonze’ye ne kadar teşekkür etsek azdır.
(sinema söyleşisi-4-)