4
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
2264
Okunma

Mustafa Muğlalı ismini bizim ülkede yakın zamana kadar bilen pek yoktu bir kaç eli kalem tutan, biraz mürekkep yalamışların dışında. Belki Van’da askerliğini yapanlar duymuştu bu ismi çünkü onun adıyla anılan bir kışla vardı Van’da.
Peki Kimdi bu Mustafa Muğlalı Paşa?
Soyadı gibi Muğlalı olan Mustafa Paşa 1882 de Muğla’da dünyaya gelmişti.1913 yılında Balkan savaşlarına katılmış ve binbaşı olmuştu. I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşında da oldukça üstün hizmetleri vardı. Mesela Islahiye’deki Ermeni İsyanını bastırmıştı. O halde hemen yazalım: Mustafa Muğlalı’ya düşman olanlar arasında öncelikli olarak Ermeniler vardı.
23 EYlül 1923 de kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edilen Mustafa Muğlalı çeşitli değişik görevlerden sonra 14 Aralık 1929 da 57. Alay komutanı olarak atandı ve 23 Aralık 1930 da İzmir’in Menemen ilçesinde baş gösteren ve Mustafa Fehmi Kubilay adlı bir yedek subay asteğmen’in (öğretmen) isyancılar’ın elebaşı Derviş Mehmet denen bir soysuz tarafından kafasının kesilmesi ve iki bekçi olan Hasan ve Şevki’nin de tabanca ile vurularak öldürülmesi olayından hemen sonra Menemen’e gelerek asayişi sağlayan Komutandır.
Mustafa Muğlalı Menemen’de tekrar asayişi sağlamanın yanı sıra Olayın hemen arkasından kurulan mahkemenin de başkanlığını yapmış ve onun başkanlığındaki mahkeme Menemen olayına bizzat karışanlar altı kişi olduğu halde toplamda 35 kişiye idam cezası vermiş, bunlardan biri çok yaşlı, altısı çocuk yaşta olduğu için cezaları indirilmiş olup toplamda 28 kişi idam edilmişti. ( Yargılanan insan sayısı 105 dir.)
Onun idam cezası verdikleri içinde Erbilli Şeyh Esat Efendi de vardı ancak Esat Efendi doksan yaşlarındaydı ve hapishanede ölmüştü. ( Bazı rivayetlere göre zehirletilmişti.)
Menemen olayından hemen sonraki bu mahkeme sadece iki ay sürmüş, iki ay içinde delillerin toplanması, şahitlerin dinlenmesi, suçluların savunmalarını yapmaları vesaire tamamlanmış ve cezalar verilmişti. ( Yirmi sekiz idam dışında tabii ki başka cezalar da var. )
Menemen isyanı madem ki bir ‘’Şeriat İsteriz ‘’ ayaklanmasıydı o halde yazalım: Şeriatçılar da Mustafa Muğlalı Paşa’ya düşman olmuşlardı bu yirmi sekiz idam kararı sebebiyle. Ama tabii ki Muğlalı Paşa’nın ne daha önceki düşmanları olan Ermenileri, ne de bu yeni düşmanları olan şeriatçıları salladığı yoktu. Çünkü o cumhuriyetin yüzü aydınlığa dönük evlatları tarafından çok seviliyordu. Hatta kendisine ‘’ Menemen Fatihi’’ deniliyordu bu sebeple.
30 Ağustos 1942 de Orgenaralliğe terfi eden Mustafa Muğlalı 15 Şubat 1943 tarihinde 3. Ordu Komutanı görevine atandı.
İşte bundan sonrası biraz karışık. Zira Yılmaz Özdil’e göre ( Dün(23.12.2015) yayınladığı ‘’ Gözlerine iyi bakın’’ başlıklı yazıdan aynen kopyalıyorum.)
…..‘’Aradan 13 sene geçti,( Menemen olayını kast ediyor.) 1943… İkinci dünya savaşı devam ederken, İran sınırımız, bugünkü Suriye sınırımız gibi folofoş durumdaydı. Giren çıkan belli değildi. Gene böyle bir giriş çıkış sırasında, Van Özalp’te 33 kaçakçı öldürüldü. Çatışmada vuruldukları yolunda rapor tutuldu.’’
Evet. Yılmaz Özdil kısaca ‘’1943 de Van Özalp’te 33 Kaçakçı öldürüldü’’ derken başka kayıtlar başka şeyler söylüyor. Ne mi söylüyor? Buyurun:
‘’İran’ın Türkiye sınırına yakın bir yerde yaşamını sürdüren( İran sınırları içinde ) Misto aşiretinin reisine ait 2000 kadar koyuna Van Özalp’ten gelen kaçakçılar tarafından el konulması üzerine olay gelişir. Aşiret reisi Mehmed Misto, Özalp Kaymakamına mektup yazarak hayvanlarının geri verilmesini ister. Kaymakamın umursamaz tavrı üzerine aşiret reisi adamlarını toplayarak Türkiye sınırını geçtikten sonra Özalp halkına ait 500’e yakın koyunu İran’a kaçırır. İçten bir yardım gelmediği sürece baskının mümkün olamayacağını düşünen kaymakam ve çevresindekiler askeri harekat düzenlenmesi için Van Valiliğine "Rus askerlerinin Özalp sınırına dayandığı" bahanesini öne sürer.
İşbirlikçilerin arandığından haberdar olan Rıfat adlı bir arzuhalci toprak ihtilafı bulunan Milalengiz köylülerini ihbar ederek kırk kişinin adını verir.
Sevk edildikleri Özalp Sulh Ceza Mahkemesi kırk köylüden beş kişinin-kaymakamı küçük düşürmemek için- tutuklanması yönünde karar verir. Ancak bu sırada "Özalp’e Rus askerinin girdiği" haberi üzerine Genelkurmay, III. Ordu Kumandanı Mustafa Muğlalı’ya bölgeye gitmesi emrini verir. İçişleri Bakanlığı da hem birinci genel müfettişini hem de jandarma komutanını Özalp’e yönlendirir.
Bu gelişmeler sonrasında yerel yöneticiler olayın önünü alamaz. Kaymakam ve yerel komutanlar generalin tepkisini çekmemek için hayali bir isyan ve işgal tablosu çizerler. Vatanın elden gitmesine hâkim dahil sivillerin sessiz kaldığını, ortada gizliden gizliye yürütülen planlı bir ihanetin var olduğunu söylerler. "Bunları yargılamaya lüzum yok, infaz etmemiz gerek. Silahtan başka dilden anlamaz bunlar. Gevşek davranırsak hududun öbür tarafında tetikte bekleyenleri yüreklendiririz" derler.
General 35 kişinin tekrar gözaltına alınması emrini verir. Firar eden iki kişi haricinde bulunan biri kadın, biri 11 yaşında çocuk, ikisi askerden izinli gelmiş 33 kişi bulunur. İçişleri Bakanlığı’nın müfettişi Mehmet Avni Doğan tutuklularla görüşüp suçsuz olduklarını anlar ve Muğlalı’ya itiraz eder. Ancak köylülerin casusluk yaptıklarında inanan Muğlalı, Doğan’ı tehdit ederek susturur.
30 Temmuz 1943 günü gece yarısından sonra tutuklular jandarma tarafından cezaevinden alınıp hudut taburu komutanına teslim edilir. Komutan tutuklular arasında bulunan bir kadını kimseye sormadan serbest bırakır, kalan 32 kişiyi Çilli Gediği denilen hududa yakın bölgeye götürür. Hepsinin elleri bağlıdır. Bir işaret mangasının havaya ateş açmasından sonra iki manga da kafilenin üzerine ateş açar. Olaydan sonra tutulan tutanaklarda saldırıya uğranıldığı, saldırganlara açılan ateş neticesi 32 şakinin öldürüldüğü bilgisi yer alır. ( İlginçtir ki Bir saldırıya uğranılmış, saldırıya uğranıldığı halde 33 terörist ( O zamanın tabiriyle şaki-eşkıyanın ölümüyle sonuçlanan bir çatışma olmuş ama tek askerin burnu bile kanamamıştır.)
Peki Türkiye’de bu 33 kişinin infazı, ya da bir çatışma sonrasında öldürüldüğü olayını bilen ya da hatırlayan var mıdır? İşin doğrusu sağ görüşlülerin pek de bildiklerini, hatırladıklarını sanmıyorum ama sol görüşlüler neredeyse o tarihten beri bu olayı gayet net bir şekilde hafızalarında yaşatmaktadırlar. Çünkü bu gün bile hâla neredeyse tüm şiir toplantılarında Ahmed Arif’in 33 KURŞUN adlı şiiri okunmaktadır.
‘’ Bu dağ Mengene dağıdır’’
diye başlar,
‘’ Otuz üç kan pınarı
Akmaz,
Göl olmuş bu dağda...’’
ve,
Vurun ulan,
Vurun,
Ben kolay ölmem.
Diye devam eder.
Nihayet,
Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki...
Mısralarıyla sona erer.
O halde sol kesim için de 1943 yılında Van-Özalp’te öldürülenler bir silahlı çatışmada öldürülen teröristler değil, masum insanlardır. Dolayısıyla Mustafa Muğlalı Paşa yeni bir düşman daha kazanmıştır ki ben onlara günümüzde ‘’Sevgi pıtırcıkları’’ diyorum. Hani şu 1979 da ‘’ sevgi, barış, kardeşlik, halkların özgürlüğü, halkların kurtuluşu vs. vs.’’ deyip sevgi ve saygı içinde benim koca kafayı dağıtanlar… İşte o zihniyet 1930 da ‘’ Menemen Fatihi’’ ilan ettiği Mustafa Muğlalı’yı 1943 de katil ilan etti. Bakmayın bu gün Yılmaz Özdil’in benden de milliyetçi kesilip o otuz üç kişinin bir çatışmada öldüğünü araya sokuşturma çabalarına. Geçmişte hiç de böyle konuşmazlardı. Geçmişte Mustafa Muğlalı Paşa Menemen fatihi olmaktan daha çok Van-Özalp Katili diye anılırdı bu kafalar tarafından.Hâla da öyle anılır ama iş birilerine gol atma sevdasına gelince ‘’Katil Mustafa Muğlalı’’ tekrar ‘’Menemen Fatihi Mustafa Muğlalı’’ya dönüşür.
Aslında gönlüm hiç bölmekten yana olmasada yazı çok uzadı. Devamı yarın diyelim.
Resimler:
1- Mustafa Muğlalı Paşa
2- Şehid Asteğemen Mustafa Fehmi Kubilay
3- Menemen’de idam edilenler
4- Van- Özalp olayında öldürülenler. ( Burada okuyucuyu yanıltmayalım. Bu fotoğrafın 1943 yılındaki 33 Kurşun olayına da, 16 Mart 1978 günü İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde 7 öğrencinin ölümü, 41 öğrencinin de yaralanmasıyla sonuçlanan bombalı olaya da hatta Kahramanmaraş olaylarına ait olduğu da söylenmektedir. Hangisi doğru bilemiyorum.)