4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
628
Okunma
-2013-
İlk izlediğim zamanları hatırlıyorum. 1990’ların sonları idi. Bir televizyon programında başından geçen bir kaza konu edilmektedir. İsviçre’de maruz kaldığı olayda trenle peron arasında kalarak ağır yaralanması ve bedeninde taşımaya mahkûm olduğu engellilik halinden söz eder. Zarif bir genç kızdır. Yaşadığı korkunç olayın doğurabileceği travmatik sonuçları aşmış görünmektedir. Güler yüzüyle ve neşesiyle yaşama tutunmuş, sıkı sıkıya tutunmuş biridir.
Programda hayranlıklarını da vurgular. Yazar Ahmet Altan’a duyduğu hayranlığı dile getirirken ilan-ı aşkta etmiş miydi? Yine ünlü iş adamlarımızdan İshak Alaton’da genç kızın âşık olduğunu dillendirdiği erkekler arasındadır. Kim bilir, aradaki muazzam yaş farkını göz önüne alarak “Kara yerde mor menekşe biter mi, Yaz baharda İshak kuşu öter mi?” dizelerini terennüm edenler yanılırlar belkide. Genç kız hiç şüphe yok ki Karizma kavramı üzerinden gitmektedir.
Profili hakkında edindiğim izlenimi düşünüyorum. Zihnimde Amerikalı meşhur aktris Jodie Foster’i canlandırmıyor değildir hani. Her şeyden önce fizik olarak benzeştiğini düşünürüm. Ayrıca üstte arz ettiğim kaza olayının detaylarındaki bir gerilim filmi edasını düşünüyorum. Kişiliği ve iradesiyle böylesi bir olayı aşabilmiştir. Jodie Foster’de güzelliğini arka planda tutarak eğitimi ve oyunculuğu ile öne çıkmaz mı? İster benimseyin, isterse garipseyin müthiş benzerlikler zihnimde uyanmaktadır.
*
Şafak Pavey’i yıllar sonra Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosunda Türban üzerine konuşması esnasında izliyorum. Sonraki günlerde aldığı kimi eleştirilerin aksine kapsamlı bir sunum yaptığını düşündürüyor. Hatta bazı cümleleriyle konuşmanın şiirsel bir duruş sergilediğini belirtmek sanırım mübalağa olmayacaktır. En önemlisi de güleryüzü eksik etmeyen ve ortamı gerdirmeyen bir konuşmadır. “Kadın özgürlüklerinden asla korkmam. Söylemek isterim ki özgür bir hayat çok yavaş kurulur ama çok hızlı yıkılır.” Ya da Clinton’un, 2007 de "Kadın değişirse, gelecekte değişir” sözlerinin yaydığı lirizmden özellikle söz etmek gerekmez mi?
Tam da bu noktada Cumhuriyet Halk Partisine yöneltilebilen bir eleştiriye de değinmek gerekir. CHP’nin genel olarak klasik Kemalist, devletçi-seçkinci yapıyı aşamadığı; dahası gerçek anlamda Sosyal Demokrat bir parti hüviyetine sahip olamadığı hususu söylenegelir. Açıkçası hiçte haksız bulmadığım bu değerlendirmeye karşın Şafak Pavey’in yaptığı konuşmada böylesi bir sosyal demokrat yaklaşımın nüvelerine yer verdiğini düşünmüyor değilim.
Pavey konuşmasına kimliğine, kendi kimliğine gönderme yaparak başlarken, devamında yine kendisi, partisi ve ülkemiz adına duyduğu kaygılarla devam ediyor. Sonrasında ise çeşitli sorularla sürdürüyordu. Bazı cümlelerin ise yeterli Parlamento gücüne sahip olmamanın getirisi olduğunu düşündürüyor. Kadın polislerin türbanlı olmasının değil erkek polislerin uygulayabileceği şiddetin asıl kendisini endişelendirdiğini söylerken, artık AKP’nin başı açık vitrin vekillerinin emanet oyları gerçek sahibelerine geri verme zamanının gelip çattığını düşünüyorum da demektedir.
Diğer yandan “Türbanla özgürlük ilişkisi bıçak sırtı gibidir. Bir yandan inanç özgürlüğünü temsil eder, öte yandan inanç baskısını. Birçok kadın inanarak örtünürken, birçok kız kendilerini kontrol eden aile güçleri tarafından zorla kapatılırlar.” sözleriyle de duyduğu olumsuzluğu paylaşmaktadır. Elbette bu nokta da sosyal psikoloji alanında dile getirildiği şekilde bir paradoks oluşabildiği ancak gündemdeki konunun kadın milletvekillerinin parlamentoda tesettürlü biçimde yer alabilmelerine dönük şekillendiği, dolayısıyla yetişkin insanların aile baskısıyla örtünen genç kızlar olmadığı yönünde itirazda bulunulması da doğaldır.
Konuşmanın yer yer basında ağır eleştiriler alan bölümü ise başı örtülü milletvekillerinden birine ait olduğunu dile getirdiği sözlerle ilişkili olmalıdır. Şafak Hanımın anlatımına göre bu milletvekili Hac dönüşü tekrar açılmanın kirlenmek anlamına geleceğini vurgulamaktadır. Konuşmacı, yani bizler kirli miyiz şeklinde sormaktadır.
Açıkçası bu sözlerin kaynağı olan türbanlı milletvekili sonradan anlaşılır ki, Sevde Bayazıt Kaçar’dan başkası değildir. Peki, tam olarak ne der Sevde Hanım? Meclis’e başörtüsüyle girme kararı aldığında bir televizyon kanalına yaptığı açıklamalarda aynen şunları söylüyor: “Hacca gidince tertemiz oluyorsunuz, yeniden doğmuş oluyorsunuz. Dönünce başımı açamam. Açtığım zaman kendimi kötü hissederim.” Bu sözler görünüş itibariyle olumsuz bir kirlenmek vurgusundan çok olumlu bir arınmak, temizlenmek nitelendirmesine acep sahip değil midir? Farklı yorumlar kuşkusuz doğaldır da insafı ve sağduyuyu elden bırakmamakta da fayda görüyorum. Türbanlı kadın milletvekilinin sözleri tamamen kendi pozisyonunu tanımlamakta, karşı tarafı tanımlayıcı özellik göstermemekte derim.
Ancak bu noktada bazı yazarların öne sürdüğü biçimde konunun Şafak Pavey tarafından manipüle edildiğini söylemekte, spekülatif bir yaklaşım olur kanaatimce. Bakın neden? Alışkanlıklar ve önyargılar algıyı direkt etkileyen unsurlardır çünkü. Sayın Pavey ne kadar etkileyici ve iyi düzenlenmiş bir konuşma yaparsa yapsın bazı hususları anlamak veya anlamına varmak noktasında yanılgıya düşmüş olamaz mı?
Bu noktada kimi köşe yazarlarının konuşmacının fiziksel problemine bindirme yapan veya başka bir ifadeyle belden aşağı vuran sözlerini nasıl karşılayacağız. Ben kendi hesabıma ünlü şairlerimizden Attila İlhan’ın bir dizesinden esinlenerek ne gazeteciler sevdim zaten yoktular demekten kendimi alamıyorum.
Genel olarak baktığımızda ise konuşmacının geleneksel yapısı itibariyle devletçi-seçkinci bir partinin mensubu olmakla beraber bazı çekincelerini de dile getirmek kaydıyla özgürlükçü bir söylemi dillendirdiği söylenebilir.
L.T.