Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
İlhan Kemal
İlhan Kemal

Tahmini Varış Saati

Yorum

Tahmini Varış Saati

11

Yorum

2

Beğeni

0,0

Puan

1948

Okunma

Okuduğunuz yazı 9.9.2015 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
Tahmini Varış Saati

Tahmini Varış Saati



Araba ilerledikçe gps ekranındaki dijital yeryüzü şekilleri de aşağı doğru kayıyorlardı. Biraz önce üzerinden geçtiğimiz Neuse nehri neredeyse haritadan çıkmak üzereydi. Çok geçmeden çıktı da...

“Şu köşedeki saat nedir? Diğer saatlerden farklı.”

Valentina, sorusunun ardından kolundaki saatle elindeki tabletinkini bir daha kontrol etti. Yanılmamıştı, diğerlerinden farklıydı.

“O gideceğimiz yere kaçta varacağımızı söylüyor.”

“Yani New Bern’e dördü dört geçe mi varacağız?”

“Aynen öyle.”

“Ama biraz önce dördü beş geçe diyordu.”

Bazen daha az sorgulayan çocuklarınız olmasını istiyorsunuz.

“Arabanın bilgisayarı aslında geleceği bilmiyor. Kafasından hesap yapıyor. Diyor ki, eğer trafik işaretlerinin gösterdiği hızla devam ederseniz New Bern’e dördü dört geçe varırsınız. Ben ise o işaretlerdekinden azıcık daha hızlı gidiyorum. O zaman da bilgisayar yeniden hesap yapıp, varış saatimizi geriye alıyor.”

Bir süre sessizlik oldu. Valentina söylediklerimi kafasında tarttı. Sonra tabletine bir şeyler girdi. Birazdan yeni bir soru yağmuruyla gelecekti; yine de o ana kadar olan sessizliğin tadını çıkardım.

“Google map diyor ki, New Bern’e 72 mil varmış. Eğer biz saatte 55 mil ile gidersek oraya... Hımm.. Bir saat on sekiz buçuk dakikada!”

“Ama biz azami hızdan beş mil daha hızlı gidersek?”

Hesabı tahminimden biraz daha fazla sürdü:

“Bir saat on bir dakika!”

Doğru hesap yapmak onu heyecanlandırmıştı. Artık hayatta uyumazdı. Elinde tableti bir sonraki varış saatinin değişeceği anı hesaplamaya çalışıyordu. Bir yandan da navigasyon ekranını kolluyordu.

"Varış vaktimiz sürekli geriye geliyor."

"Hızlanırsak daha da yakınlaşır."

"Ya çok hızlanırsak? Şu andakinden daha geriye gider mi?"

"Geçmişe mi gitmek istiyorsun? Niye ki?"

Bir açığı varmış da yakalanmış gibiydi.

"Geçmişe gidersek belki yaz tatili yeniden başlar. O zaman da ...’"

"O zaman da?"

"Hiç işte".

...

New Orleans gezisine Valentina hazırlıklı gelmişti. Haftalar öncesinden güzergah üzerinde çalışmış, bölge bölge hız sınırlarını çıkarmış, benim bu limitlerden beş mil daha hızlı süreceğim üzerine hesaplarını yapmıştı.

“Tam on iki saat elli dakikalık bir yolculuğumuz var.” diye gururla anons etti.

“Tüm bu süreyi tek seferde alacağımı düşünmüyorsun, değil mi?”

“Nasıl yani?”

“Arada bir yerde, bir motelde konaklayacağız.”

“Nerede?”

“Montgomery’de.”

Dikkati tabletine geri döndü, hesaplarını yapmaya başladı. Kendimi seksenlerin pilotları gibi hissediyordum: Arkamda bir uçuş mühendisi, rotamızı sürekli kontrol ediyordu.

“Sekiz saat yirmi yedi dakika o zaman.”

“Bu kadar çabuk mu buldun?”

“Ben bulmadım. Google map hesapladı.”

Teknoloji... Sonsuza dek sportmenliğin peşinde olacaksın, değil mi?

Yol uzundu. Valentina’nın soruları da bunu kısaltmıyordu.

“Daha hızlı bir arabamız olsa...”,

Neyse ki suçu yavaş gitmemizin suçunu bende değil, arabamızda buluyordu.

Hayali arabamızın hayali hızıyla hesaplar yapıyor, New Orleans’a ne kadar erken varacağımızı hesaplamayı deniyordu. Bir sonuca ulaşınca, aracı değiştiriyor, giderek daha güçlü, daha hızla arabalara geçiyordu. Otomobiller tükenince (Hala konaklayacağımız Montgomery’e çok vardı), uçaklara geçtik. Uçaklar söz konusu olunca hız sınırı da yoktu. Önce yolcu uçakları, sonra savaş uçakları, daha sonra deneyseller...

Dayanamayıp sordum:

“Peki bir saniyede New Orleans’ta olmamız gerekse, ne kadar hızla uçmamız gerekirdi?”

“Saatte üç milyon yüz elli yedi bin iki yüz mille!”

“Belki daha düşük bir hız bile yetebilir.”

“Nasıl yani?”

Montgomery’e kadar olan yolu Valentina’ya göreliliğin temel prensiplerini anlatmayı deneyerek geçirdim. Belli ki görelilik ile tanışmak için sekiz erken bir yaştı.

...

Ama on iki yaş o kadar da erken sayılmazdı. Artık ön koltukta oturabiliyordu. Elinde daha gelişmiş bir tableti arabanın navigasyon sistemine bağlamış, artık kaba hız hesaplarını bir kenara atıp, yıldız haritalarından faydalandığı parallaks hesaplarıyla hızımızı tahmin etmeye çalışıyordu.

Gökteki bir yıldız olması gerekenden ne kadar farklı konumdaysa onu kullanarak hızımızı hesaplayabiliyordu.

“Dünyanın dönmesini de hesaba katıyorsun, değil mi?”

“Aman baba, sen de bizi iyice çocuk yaptın.”

Kızımla gurur duyuyordum. Davranışlarında ergenliğin gölgeleri belirmeye başlayalı birkaç ay olmuştu ama o hala benim sekiz yaşında, sonsuz soru soran kızımdı.

“Biz hızlandıkça arabanın içindeki zaman da yavaşlıyor.”

Sonra benim yıllar önce sorduğum soruyu hatırladı. Eğer bir saniye hedefimizde olmak istiyorsak ne kadar hızla gitmemiz lazım?

“Kime göre bir saniye? Araçtakileri mi, bizi otelde bekleyenlere göre mi?”

Problemi her iki taraf için de ayrı ayrı çözdü. Nedense o gün muzip tarafımdan kalkmıştım ve yangına körükle gitmek istedim:

“Ya oraya çıktığımız zamandan önce varmaya çalışsak? Ya navigasyonda gösterilen zamanı geriye başladığımız noktadan da geriye gitmesini istesek? O zaman ne kadar hızla gitmeliyiz?”

“Zamanda geriye gitmek mümkün mü? Ben değil sanıyordum.”

“Phoenix’e kadar uzun bir yolumuz, senin elinde de maaşımın üçte birine mal olan tablet var.”

Phoenix’e kadar olmasa bile Nashville’e kadar sesini çıkarmadı.

...

Gözlerinin parıldamasını bekliyordum ama sadece onlardan yorgunluk akıyordu. Elindeki kadehle oynuyor, tersine bir izlenim bıraksa da içmiyordu.

“Senin mahzenden 2012 rekoltesini getirdim. Doğru dürüst ağzına bile götürmedin.”

“Biliyorsun baba, şarapla aram o kadar iyi değil.”

Hiç bir zaman sevmedi, ne şarabı, ne de birayı. “Sarhoş olmak için teleskoptan bakmak yeter” diyordu. “Beyin hücrelerimi öldürüyor” deyip Noel’deki sıcak şarabı elinin tersiyle iterdi. Şimdi yaptığımız kutlamanın yüz suyu hürmetine eline kadehi almıştı ama içmiyordu.

“İçimden bir ses ileride bu kadehi arayacağını söylüyor.”

“O ses yanılıyor baba. Arayacaksam seni ararım, kadehi değil.”

Uçuş arifesinde insan duygusallaşıyordu. Gözyaşlarıma engel olamıyordum. Kızımı o akşamdan sonra bir daha görmeyecektim.

“Ama ben seni yeniden görebilirim” diyor. “Hesaplarımıza doğruysa bu solucan deliği bizi tam yirmi yedi yıl öncesine götürecek.”

Yıllar önce ona sorduğum, zamanda geriye gitmekle ilgili sorunun cevabını bulmuş gibiydi. Uzaya çıkıp, Jüpiter’e doğru dört yıl kadar uçacaklar, orada yeni keşfedilen solucan deliğinden geçip geçmişe döneceklerdi.

“Geçmişe dönseniz bile Güneş sistemine döneceğiniz garantisi yok. Bunların hepsi hayatında solucan deliğinden geçmemişlerin hayali hesaplarından ibaret.”

“New Bern yolundaki hesapları da oraya hiç gitmemişken yapmıyorduk? Ne farkı var?”

O yolculuğu hatırlıyordu.

“Hatırlıyorum tabii. Hatta o yolculukta aklıma gelmişti de sormamıştım varış saatinin geriye giderken başladığımız saatin öncesine geçip geçmeyeceğini. O günlerde de zamanda geriye gitmek istiyordum.”

“Sekiz yaşında niye geçmişe dönmek istiyordun ki?”

“Fazla değil, sadece birkaç ay öncesine, yaz tatiline gitmeyi hedefliyordum.”

“Büyükannelerdeki tatil mi? Güzeldi değil mi?”

İlk defa o sene annesiyle babasının doğduğu topraklara gitmişti. Ege deniziyle tanışmış, Bodrum kalesini gezmiş, tekne turlarına çıkmıştı.

“Tatili tekrarlamaktan çok birisiyle karşılaşmayı istiyordum.”

“Birisi mi?”

“Anımsıyor musun, biz oradayken insanlar akın akın Yunan adalarına geçmeye çalışıyordu.”

Mültecileri hatırlamak için hafızamı zorlamam gerekmişti.

“Hani onlardan bir grubun teknesi devrilmiş, bir çocuğun ölüsü de sahile vurmuştu. İşte o çocukla karşılaşmak istiyordum. Onun tekneye binmesini engelleyebileceğimi düşünüyordum.”

“İki yaşındaki bir çocuğa ailesine rağmen müdahele mi edecektin? Aman ben ne diyorum! Sekiz yaşındaki bir çocuğun hayallerinden bahsediyoruz.”

Sessizlik oldu. O elindeki kadehe, ben terasın parmaklıklarına bakıyordum. İkimiz de zamanda yolculuk yapıyor gibiydik.

“Baba... Hala o güne geri dönmeyi hedefliyorum. Belki gerçekten o çocuğun tekneye binmesine engel olabilirim.”

“Nasıl yapacaksın bunu? Çocuğu kaçıracak mısın?”

“Zamanda geçmişe gitmişim de sorun olmamış. Birilerine engel olmam mı sorun?”

...

Bu kızımla en son konuşmamızdı. Birkaç gün sonra uzay aracına bindi ve yola çıktı. Beyaz astronot kıyafeti içinde gelinlikli kız gibiydi.









Bu öyküyü Cumartesi günü New Bern yolunda tasarladım (Buradan Saint-Exupery’e selamlar) Navigasyondaki varış saatinin geriye gitmesi, hatta yola çıkış saatimizin de öncesini göstermesi 2011 deki bir başka yolculukta yaptığımız şakaya aitti.

Ana hatlarını tamamladıktan öykünün Carl Sagan’ın Contact adlı romanına ne kadar benzediğini farkettim. Bu noktada okuyucudan ve Carl Amcadan özür dilerim. 1992 yılında okuduğum roman o gün su yüzüne mi çıktı, yoksa benzerlik tamamen tesadüften mi ileri geliyor; bunu ben de bilmiyorum.

Paylaş:
2 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Tahmini varış saati Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Tahmini varış saati yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Tahmini Varış Saati yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
canandemirel
canandemirel, @canandemirel
15.9.2015 20:18:40
Baba kızın ilişkisi ve diyalogları harikaydı. Hayal gücünüze hayran kaldım.. Final ve duygusallık müthişti.
Kutluyorum başarınızı. Sevgilerimle...
nitemtran
nitemtran, @nitemtran
12.9.2015 22:42:28
Öyküde üslup sıradansa içeriğe kayıyor insanın aklı. Rölativite, gençlikte bir hayli günümü ardında tükettiğim büyülü sözcük. En son, askerdeyken, 1987 yılında bir fizik mühendisiyle tartışmıştık Lorentz dönüşümlerini.

Üstünde düzeltmeler yapmış olmalısınız ki kurgu bana pek çetrefil gelmedi. Çocuklarla ilgili yazılar hep etkiler beni. Okurken kendi çocuklarım aklıma gelir ki dört çocukla bir alkışı hak ettiğimi düşünürüm dost meclislerinde.

Solucan deliğinden insan değil, eğer üreten beyni tekrar bulursa ancak düşünce geçer. Eskiye dönüş ise bir öyküde mümkün müdür bilmem ama masalda hala olası.

Geçmişe dönüşü tahrik eden olay ne kadar korkunçsa, kötü şeylerin olmasına müdahale için ona zaman ayıran yürek o kadar güzel değil midir?

Ben işte o güzel yüreklerin şerefine, belki varlıkları acıyı bal eyler diye, Şili'den 20215 rekolte Carmenere kadehimi kaldırıyorum.
İlhan Kemal
İlhan Kemal, @ilhankemal
10.9.2015 23:38:04
Öykümü güne getiren Seçki Kurulu'na saygılarımı ve teşekkürlerimi sunarım.
Semiray Sezgin
Semiray Sezgin, @semiray-sezgin
10.9.2015 16:43:35
giriş ve gelişme biraz sıkıcı olsa da sonuç itibari ile güzel bir varış güzeldi.Okuyucu olarak edebiyatın sabır gerektiren bir yolculuk olduğunu biliyorum.Yazınızın içeriğe uygun bir sonlanışla bitmiş olması güzeldi.Tebrikler efendim.Saygılar...
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz, @aynurengindeniz
10.9.2015 10:16:09
10 puan verdi
Düzenlenmiş halini okudum ve bir önceki yorumum hükümsüz kaldı. Ne yaptınız öyküye böyle bilmiyorum ama sanırım anlamadım diyen herkesin yorumunu gözden geçirmesi gerekecek. Zaten çok başarılıydı. Şimdi başarının yanına anlayarak okuyabilme keyfi eklendi. (Benim açımdan. Bu arada yazıyı sıkıcı bulduğumu ima bile etmedim ben. Halil Cibran'ın Aşk Mektupları'nı ben beğenmedim, lise yıllarımda daha güzellerini yazdığımı düşünüyorum ama edebiyat öğretmeni arkadaşım bu eserin edebiyat tarihinin en iyilerinden olduğunu söylüyor. Meseleye böyle bakmak lazım. Rakamların bol olduğu hikayeler bana göre değil. Diyaloglar önceki halinde de sıkıcı değildi. Sıkıcı lafı nereden çıktı anlamadım zaten. (Yahya Beye yaptığınız yoruma dayanarak)

Dediğim gibi çok iyiydi, fazla iyiydi.
Tebrik ediyorum.
Saygılarımla.



Kemnur
Kemnur, @kemnur
10.9.2015 05:25:15
Yazının keyfini iyice alabilmek için iki kez okudum.i... kurgu zordu, ama müthişti... sizin her öykünüz öyle... Paylaşmanız vesilesiyle yazınızı okumak imkanım olduğu için mutluyum...

Konuyu işleme şekliniz ve tarzınız okumaya keyif katmış.

Güzel paylaşımınıza,edebiyata verdiğiniz emeğe ve
yaşattığınız okuma keyfine teşekkürler...

Tebriklerimle... Saygıyla...



NOT::
Bir şiir veya yazı okunur ve yazarı nezaketen tebrik edilir.

Bunun için her seferinde tekrar tekrar yazmaktan kurtulmak için kopyala-yapıştır yöntemi kullanılması nezaketsizlik değil, zaman kazanmak için baş vurulan bir yöntemdir...

Yazılara ve şiirlere YORUM YAPMAK detaylı bir çalışma olup konuya vakıf olmayı ve zaman ayırabilmeyi gerektirir.

Ben o birikime ve zamana malik olmadığım için, yorum yapamıyorum...

Siz saygıdeğer yazar dost; bu notumu Yorum yapmak değil, LÜTFEN bir TEBRİK ETME ve Teşekkür etme olarak kabul ediniz...
küsss
küsss, @kusss
10.9.2015 01:22:01
tek düzelikten sıyrılmış ve hayal gücümüzü zorlayan öykülerinizi özlemişim. öncelikle biz de saint exupery'e selam edelim, sonra da bir iki çift kelam edelim :)

4 yılda sahiden o kadar ilerler mi dersiniz teknoloji diyecektim ama 2000 yılından günümüze kadar olan değişiklikleri düşündüm de vazgeçtim.. hakikaten ilgi çekici bir hikayeydi..

hmm bir de dipnotta yazdıktan sonra başka bir romana benzediğini fark ettiğinizi söylemişsiniz ya, öyle oluyor gerçekten de. geçenlerde seri halinde yazdığım ve kendimce gayet özgün bulduğum bir hikayemi başka kitaplarını okuduğum, ancak her nasılsa o kitabını gözden kaçırdığım bir yazarın aynı kurguyu o kitabında yerleştirdiğini gördüm. üstelik iki sayfalık bir denemenin içine :) ne diyelim, "heey yazar! sen benden çok yaşayacaksın"
Yahya Oğuz
Yahya Oğuz, @yahya-oguz
9.9.2015 20:57:21
öyküdeki hesaplamaların olduğu kısım bana da başta biraz fazla sıkıcı geldi. kısmen o yaştaki bir çocuğun bu zor hesaplamarı yaptığını görmek öyküdeki gerçekçi dili zedeliyor.( yıldızların konumlarından mekan belirlemek, sicim teorisi vb.) itiraf edeyim ki bunları araştırıp okuduğum halde pek anlamış değilim. fakat birdenbire solucan deliği nereye varacağını kestiremediğimiz öyküye anlam katıyor. çünkü bir solucan deliği her yere çıktığı gibi sahile vuran bir çocuk cesedinin olduğu mekana çıkabilir. çok etkileyici bir öykü okudum, tebrik ediyorum.
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz, @aynurengindeniz
9.9.2015 11:27:16
10 puan verdi
Sayın grafspee gibi teknik bir yorum yapabilmeyi çok isterdim ama havada uçuşan terimler bana çok yabancı. Mil hesapları da öyle. Bahsettiğiniz romanı da okumadım -ki yüz kişiye sorsanız on kişi çıkar mı okuyan bilmiyorum.( Filmini izledim, makbule geçer mi bilmem. Adı geçen eser izlediğim filmle aynı mı diye kontrol edeyim dedim de Sagan, Ahmet Büke'nin ikizi. Bence zamanda yolculuğu bulmuş bu adam.) Biz daha çok, giriş gelişme sonuç bölümleri kesinlikle düşünce gücü gerektirmeyecek şekilde açık yazılmış romanları tercih ediyoruz. Hatta o kadar tembeliz ki "keşke yazar, benim yerime de okusa" diye düşünenlerimiz vardır. Sitede de çok böyle okur. O yüzden bizden, çok güzel bir şekilde kurgulanmış ama çıtası siteye göre biraz yukarıda kalmış öyküyü anlamamızı beklemeyin.

Son bölüm bana göreydi. Rakamlar yoktu. Böylece hayal gücüm serbest kaldı ve hikayenin bana çağrıştırdığı şeyler fazlalaştı.( Bunları olumsuz anlamda söylemiyorum. Siz de çok iyi biliyorsunuz ki, bu hikaye çok iyi yazılmış. Yalnızca hedef okuru ben değilim. O yüzden siz sayın grafspee'nin sözlerini değerlendirme bakımından dinleyin. ) Öykü bittikten sonra yıllardır aklıma düşmeyen Pippa Bacca gözlerimin önünde belirdi. Belki de o Valentina idi. O da beyazlar içinde bir gelindi. Tıpkı Valentina'nın babasının hayal ettiği gibi. Ancak bir zaman yolculuğu iyi yürekli bir kadını o ıssız yere düşürebilirdi. Keşke onu kurtarmak için de planlar yapan birisi olsaydı.

Saygılarımla.




Aynur Engindeniz tarafından 9/9/2015 11:30:00 AM zamanında düzenlenmiştir.
beren yılmaz
beren yılmaz, @berenyilmaz
9.9.2015 07:50:33
ilk başlarda soğuk hatta sıkıcı gibi gelse de sayılar rakamlar peş peşe ..devam ettikçe nefes alamaya çalıştım uzun süre ..:) duygusal final okşadı yüreğimi ..elinize sağılık. keşke kıyıya vuran hayallerimizin katilini bula bilsek ...her şeye çok daha çok geç kalınmadan. üzerini örtmekle gecmiyorki acılar.
grafspee
grafspee, @grafspee
9.9.2015 01:30:02
güzel bir "road trip"le başlıyoruz,

baba kızın arasında geçen hem hoş, hem de ortamın sıradanlığını bozan diyaloglar,

öyle ki ilerleyen araçla birlikte çevrede kayan manzaranın yanı sıra rakamlar da havada uçuşuyor.

küçük kızın büyümesine, teknolojinin gelişmesine, diyalogların seviye atlamasına şahit oluyoruz,

biz de tıpkı baba gibi ufaklıkla gurur duyuyoruz bu aşamada.

sonra birden interstellar'dan gözlerimizi yaşartan sahneye benzer bir sahne,

ve öyküdeki solucan deliği bizi aylan'a götürüyor.

yürek burkan bir haber ve bir flashback'ten böylesine güzel bir öykü de ancak sizin kaleminizden çıkardı.

bu arada interstellar ve contact'da oynayan matthew mcconaughey 3. olarak benim gözümde bu öyküde de oynadı, çünkü küçük kız astronot olduğunda baba çoktan gözümde matthew'a bürünmüştü.

elinize sağlık, saygılar..
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL