15
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
2367
Okunma

2009 Yılının 6 Aralık günüydü. Tabanı fayans olan mutfağımı bolca deterjan ile bir güzel temizlemiş ve akabinde çocuklar için sütlaç yapmıştım. Buraya kadar her şey normal seyrinde devam ediyordu. Tam sütlacı kaselere doldururken birden kendimi önce havada, sonra yerde buldum. Gıcır gıcır ettiğim fayansları bir bezle kurutmadığım için buz pistine dönen mutfakta feci şekilde ayağım kaymış, uzun lafın kısası zaten sakat olan sol bacağımı tam kalça kemiğinden kırmıştım.
Bir ambulansla hastanenin acil servisine kaldırıldığımda kırık ayağım dolayısıyla henüz bir ağrı sancı duymuyordum. Ta ki röntgen filmim çekilinceye kadar da öyle aman aman bir ağrı-sancı yoktu. Lakin röntgen çekilirken röntgen uzmanı ‘’ Sağ tarafınıza dönün’’ dediğinde ve ben de sağıma dönmek üzere hafifçe kımıldanınca şiddetli bir acı hissettim. Röntgen uzmanına ‘’ Beni öldür ama sağa sola döndürme’’ diye cevap verdim. Adam ‘’ Başka çaren yok. Dönmek mecburiyetindesin ‘’ diyerek bana doğru sokulduğunda adamın ellerini tutup tırmıklamaya başladım. Adam kardeşimden yardım istedi. Ben yalvarıyorum ‘’ Bayıltın öyle çekin filmi’’ diye. Tabii ki bayıltmadılar ve kardeşim ile birlikte tuttukları gibi sağıma doğru çevirdiler.
Sanırım kırık kemikler birbirine dokundu. Nasıl bir acı tarif etmem mümkün değil. Acıdan bayılmışım. Birkaç saniyelik baygınlıktan sonra kendime geldiğimde kardeşime sordum. ‘’ Film çekildi mi? Tamam mı?’’ Kardeşim ‘’ Film tamam. Lakin çekilene kadar röngencinin de benim de sövülmedik tarafımızı bırakmadın.’’
Evet…Acı, insana bazen öz kardeşine bile olmayacak küfürler ettiriyor. Üstelik o acı sizin iyiliğiniz için olduğu halde.
Şimdi durduk yerde bu anıyı niçin anlattım?
Durduk yerde değil. Bir sebebi var. İlerleyen satırlarda anlayacaksınız zaten.
Devam edelim bir başka anekdotla.
Atatürk’e hakaretten sanık bir köylü hakkında kovuşturma yapılıyordu. Durumu Atatürk’e bildirdiler. ‘’Mahkemeye veriyoruz’’ Dediler. ‘’Size küfür etmiş.’’ Atatürk sordu: ‘’Ben ne yapmışım ona ki bana küfür etmiş?’’ Soruşturma evrakını inceleyenler açıkladılar: ‘’Gazete kağıdı ile sardığı sigarayı yakarken kağıt tutuşmuş da ondan.’’ Bunu söyleyen o zamanın bakanlarından biridir. Bakana şu soruyu yöneltmiş:
-Siz hiç gazete kağıdı ile sigara içtiniz mi?
-Hayır...
- Ben Trablus’ta iken içmiştim. Pek berbat şeydir. Köylü gene bana az küfretmiş. Siz bunun için adamı mahkemeye vereceğiniz yerde, ona insan gibi sigara içmeyi sağlayınız.
[H. BESLEYİCİ, Atamız Atatürk, s.95-96]
Evet…Şimdi gelelim bu hatıra ve anekdotu neden yazdığıma:
Şimdi bir aile düşünün. Bu aileden üç kişi meslek olarak askerliği seçmiş. Yani bazı hainlerin ‘’Vicdani red’’ diyerek, bazılarının sapasağlam olduğu halde çürük raporu alarak kaçtığı, bazılarının ise parayı bastırıp yapmak istemediği vatan savunma görevini bu aileden üç kişi seve seve üstlenmiş. O bakımdan bu aile fertlerine her şey diyebilirsiniz ama ‘’Vatan haini’’ asla diyemezsiniz. Tabii ki vicdan sahibi iseniz ve tabii ki bir takım maddi ya da menevi çıkarlar uğruna dalkavukluk yapan bir karakter yapısına sahip değilseniz… Hani sokak jargonuyla konuşacak olursak kısaca yavşak değilseniz…
Bu kardeşlerden biri olan Yüzbaşı Ali Alkan pkk lı teröristlerin Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesindeki Ayvalık Jandarma Karakoluna düzenlediği saldırısında şehit düştü. Şehidin ağabeyi olan Yarbay Mehmet Alkan ise kardeşinin Osmaniye ilimizdeki cenaze töreninde acı içinde birkaç cümle sarf etti.
Neler demişti kısaca hatırlayalım:
‘’ "Buradaki vatan evladı 32 yaşında. Daha vatanına, sevdiklerine, dünyaya doymadı. Bunun katili kim? Bunun sebebi kim? Düne kadar ’Çözüm’ diyenler ne oldu da şimdi ’Sonuna kadar savaş’ diyor. Kendileri gitsin savaşsın”
"Sırça saraylarda 30 tane korumayla gezip, zırhlı arabalara binip ’Şehit olmak istiyorum’ diye bir şey yok. Git o zaman oraya git"
Dedim ya…Acı, insana söyletir. Yarbay Mehmet Alkan da acı ile feryat etmiş.
Bu feryatların haklı ya da haksız olduğunu tartışmayacağım. Bir yarbay, ki Güneydoğuda tam dokuz sene görev yapmış.Jandarma Özel Harekat Tabur Komutanlığı yapmış. Üstün hizmetlerde bulunmuş. Hatta Ankara Jandarma okulunun öğretmenliğini yapmış.( Son görev yeri ) Arkadaşları tarafından ise ‘’Kahramandır, eyvallahı yoktur’’ diye tanımlanıyor. Kim bilir o dokuz yıllık Güneydoğu görevi esnasında kaç tane Mehmetçik bizzat onun kucağında şehadet şerbeti içmiştir. ‘’İşte böylesi bir subayın metanetini koruması gerekirdi her şeye rağmen’’ denilebilirse de bunu herkes diyebilir ama ‘’ Onların evladı olmadığı için evlat sevgisi nasıl bir şeydir bilemezler’’ diyen biri ya da onun adına konuşanlar, kalem oynatanlar ‘’ Ey Yarbay, kusura bakma ama halt ettin, yanlış yaptın, her şeye rağmen sükunetini muhafaza etmeliydin.’’ Diyemezler. Madem ki konu evlat ya da kardeş sevgisidir; madem ki konu otuz iki yaşında bir civanın, hain bir kurşunla hayata gözlerini yuman bir kardeşin arkasından duyulan acıdır o halde yukarıda Atatürk ile ilgili anektodda bizzat Atatürk’ün de dediği gibi ‘’ Az bile söylemiş’’ Evet evet…Yarbay Mehmet Alkan az bile söylemiş. Kırık bir bacağın rontgen filminin çekilmesi sırasında kendi öz kardeşine olmadık küfürleri eden ben olsaydım o yarbayın yerinde, kim bilir ne küfürler ederdim. Düşünüyorum da, Allah korusun benim oğlum da şehit Ali Alkanla ile aynı yaşlarda. Ali Alkanlı gibi o da hain bir kurşuna kurban gitmiş olsaydı ben ne yapardım? Hiç kimse kusura bakmasın ama tabutuna sarılıp da ‘’Ben de şehit olmak istiyorum.’’ Demezdim herhalde. Albay Ali Alkan’dan daha da ileri gidip ‘’ Buna sebep olanların anasını avradını, yedi göbek sülalelesini..’’ diye başlar, ucu nereye kadar uzanırsa uzansın sallardım artık. Bırakın böyle bir şeyi yaşamayı, düşüncesi bile insanı gerim gerim germeye yetiyor.
Şehit Ali Alkan’ın cenazesindeki provakasyonlara girip konuyu daha fazla dallandırıp budaklandırmadan bir başka hususa geçeceğim. Ama hemen şuraya sıkıştırayım bir cümle: Şehit cenazeleri kesinlikle siyasi parti şovlarının yapılacağı yerler olmadığı gibi, şehit cenazesi musalla taşında namaz beklerken çelenklere saldırmak da vatan severlik değildir.
Neyse…Bir başka husustan bahsedeceğimi söylemiştim…
Hani bilinen bir fıkra vardır:
İstanbul’un fethinden hemen sonra yeniçeriler başlamışlar şehirde yağma hareketine.( Şimdi buna da itiraz eden olur. ‘’Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u yağmalatmadı’’ diye..Hayır efendim üç gün, üç gece yağmalattı. Aslında kırk gün yağmalatması gerekiyordu genel teamüller ve İslam Savaş Hukuku mucibince ama O üç günü yeterli gördü. ) Tabii ki özellikle Rumların dükkanlarını yağmaladılar.
Yeniçerinin biri dalmış bir Rum’un dükkanına. Rum korkmuş mallarının yağmalanmasından ve üstüne üstlük bir de dayak yiyecek olmaktan ve ‘’Ben Rum değil, Yahudiyim’’ demiş. İlle velakin yeniçeri adamı çok daha fena dövmüş. Rum şaşırmış.
-Yahu ben Yahudiyim dedim, sen daha fazla dayak attın. Bunun sebebi nedir?
-Siz Hz. İsa Aleyhisselamı öldürmüşsünüz. O yüzden.
-Ah vire…O senin dediğin bundan 1453 sene önceydi.
-Olsun. Ben daha yeni öğrendim bunu.
Bizim Yarbay Mehmet Alkan’ın, kardeşinin cenazesinde sarf ettiği cümleler üzerine birileri hemen durumdan vazife çıkarmış kendisine. Yok yok Hdp lilerin bile ‘’ Acıyla empati kurmasını öğrensinler’’ diyerek bu yarbaya ve onun sözlerine sahip çıkmasından ya da pkk nın yayın organı Özgür Gündem Gazetesinin bile Yarbay Mehmet Alkan’ın yanında yer almasından bahsetmiyorum. Benim bahsedeceklerim tam tersine ‘’Acaba bu yarbayın geçmişinde onu karalayabileceğimiz bir şeyler var mı? Hani bulur da ortaya çıkarırsak kıçını yaladıklarımız bundan çok mutlu olurlar’’ düşüncesiyle Yarbay Mehmet Alkan aleyhine olabilecek bir şeyler bulma telaşına düşen yavşaklardan bahsediyorum.
Bahsettiğim bu vşaklar bir şeyler de bulmuşlar. Gelin bakalım neler bulmuşlar? ( On beş gündür internete giremiyordum. Girer girmez ilk karşılaştığım ise maalesef yukarıdaki ilk resim oldu. Maalesef bir tane iki tane değil bu resmi paylaşan…)
Efendim. Yarbay Mehmet Alkan 2006 yılında askerleri darp ettiği gerekçesi ile mahkemeye verilmiş. Mahkeme tam yedi sene sonra 2013 yılında ‘’Evet Yarbay Mehmet Alkan askerleri darp etmiştir’’ diyebilmiş ve toplamda 125 gün hapis cezası vermiş yarbaya. Ancak kararın açıklanması 2019 yılına kalmış ( Bu davadan bir halt anladınız mı? Ben anlamadım da )
Yarbay Mehmet Alkan( Aynı zamanda bir hukukçudur ) ‘’Yargılama süresinin uzunluğu sebebiyle karara itiraz etmiş AYM de…Lakin AYM bu itirazı reddetmiş. ( Yarbay Mehmet Alkan tam olarak’’ Evrakta sahtecilik, memuriyet nüfuzunu suiistimal etme ve erleri hizmetçiliğe verdiği.’’ Suçlamaları ile suçlanıyor.)
İşin ilginç yanı hakkında böyle suçlamalar olduğu halde fail iş bu fiilleri gerçekleştirdiği(!) tarihte yüzbaşı iken daha sonra binbaşı ve daha sonra da yarbay oluyor. Yani dokuz sene içinde iki kez terfi almasına engel olmuyor bu suçları (!)
Şimdi…
Bahsettiğim yavşaklar Yarbay Mehmet Alkan, iki tane yavru köpeği kışlaya getirip, bölük içtimaı aldıktan sora ‘’ Bu köpeklere bir şey olursa ananızı si…rim’’ dediğinde(!) ve o iki yavru köpeği kısa dönem askerlik yapan iki öğretmene zimmetlediğinde(!) ortaya çıkıp da ‘’ Sen ne yapıyorsun ey Yüzbaşı ( O dönemde yüzbaşı ) ‘’ demiş olsalardı ellerini değil ayaklarının altını öperdim. Lakin mesele Mehmet Alkan’ın iki köpek yavrusu için Türk askerine ‘’Ananızı si..rim’’ demesi meselesi değil. Mesele Yarbay Mehmet Alkan’ın o yavşakların ilahlarına – dolaylı ya da doğrudan- dil uzatması meselesi. ‘’Sen nasıl olur da bizim ilahımıza dil uzatırsın? Ne kadar acın olursa olsun böyle bir halt etmemeliydin. Madem ki sen bizim ilahımıza dil uzattın biz de seni rezil rüsvay edelim de gör.’’ Meselesi.
‘’Buna tek kelimeyle orospuluk denir’’ diyeceğim, lakin diyemiyorum. Çünkü orospuluğun da kendine göre bir şerefi vardır.