14
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1323
Okunma


Öykümüze başlamadan önce yazılarımı sürekli okuyan arkadaşlara bir açıklama yapmam gerektiğini düşünüyorum.
Efendim ben bilindiği üzere 25.03.2015 Tarihinde sekiz sene evvel boşanmış olduğum eşimle tekrar, her şeye sil baştan yaparak Antalya ili Korkuteli İlçesine yerleştim. Korkuteli’ye taşınırken internete girebilmek için ‘’Vın’’ dediğimiz bir alet aldıydım. Lakin torunum Elif Nur’un ‘’ Dede şu oyunu aç. Ondan sıkıldım bu oyunu aç. Yok bu güzel değilmiş şu oyunu aç’’ istekleri sonucunda 10 Gigabayt internet bize ancak onbeş- bilemedin yirmi gün gidiyordu. Çaresiz kablosuz internete geçtim. Bu sefer de internetin bağlanması için yaklaşık bir ay bekledim. Tam internet bağlandı bu sefer de ev sahibimiz - burada anlatmayacağım sebeplerden ötürü- bizi evden sepetledi. Korkuteli’de yeni bir eve taşındık. Haliyle internet için yeniden nakil baş vurusunda bulundum. Bir ay kadar da bu yeni taşındığımız evde internetim bağlansın diye bekledim. Tam internet bağlandı bu sefer de Yunus için annesinin - evde bakıma muhtaç özürlü bakım maaşı- için yaptığı başvuru, müracaat tarihinden tam dokuz ay sonra reddedildi. Oysa annesi Fethiye’de ikamet ederken bu maaşı alıyordu. Korkuteli’de ise adresi, değiştiği için yeniden müracaat etmesi gerekmiş ve bu müracaatına ancak dokuz ay sonra cevap verilmişti: Red.
Bu durumda artık Korkuteli’de yaşamanın bir anlamı kalmamıştı bizim için. O bakımdan tekrar Fethiye’ye döndük ( 12.07.2015 Tarihinde ) Eşim Fethiye’ye yerleşirken ben de bir ay kadar İstanbul’da kaldım. 12.08.2015 Tarihinde ise Fethiye’ye geldim. Tabii ki Korkuteli’den Fethiye’ye taşınınca bir kez daha internetin nakli söz konusu oldu lakin bu nakil 25 Ağustosa kadar gerçekleşemedi. Bunun üzerine tepemin tası attı ve hattı iptal ettirip tekrar vına döndüm. 26.08.2015 Tarihi itibarıyla artık internete girebiliyorum. Elif Nur sebebiyle 10 gigabayt interneti yine on beş gün içinde bitirmezsek artık bundan sonra kesintisiz olarak sizlerle birlikte olacağım inşallah.
Fethiye deyince hemen hemen herkesin aklına deniz güneş ve kum gelir. Lakin benim için öyle değildir. Özellikle de yaz mevsimleri… Çıldırtıcı bir sıcak, insanı bunaltan bir nem, oturduğun yerde vıcık vıcık ter. O bakımdan da 1 Hazirandan 1 Kasıma kadar olan süre içinde Fethiye’de yaşamak benim için o kadar da cazip bir şey değildir.
Yanlış anlaşılmasın. Fethiye elbette Türkiye’nin cenneti. Tabii ki bu cennetten istifade edebilenler için. Yoksa benim gibi en büyük eğlencesi torununun elinden tutup Kordonboyu denilen sahildeki çocuk parkında bir iki saat deniz havası almaya çalışan biri için gölgede bir park kanepesi bulup popoyu konuşlandırmaya çalışma çabası ne kadar mutluluk verici olabilir ki? Hani Elif Nur da olmasa… Neyse …
Çocuk kısmı ne kadar çok ve acayip sorular soruyor.
Elif Nur son zamanlarda aklına ne gelirse soruyor.
-Dede kalbimiz nasıldır?
Allahtan kalp şeklinde bir yastığı var. ( Aslında kalbin tabii ki o şekille uzak yakın bir alakası yok )
-Kızım işte şu yastığın var ya. Hah işte onu gör kalbimizi görme.
-Yastığı görünce kalbimizi niçin görmeyeyim?
-Ya lafın gelişi işte…
-Laf nasıl geliyor?
Hay Allah’ım. Çattık…
-Kızım..Yani diyorum ki kalbimiz aynen senin şu kırmızı yastığın gibidir.
-Dedeeee.
-Buyur kızım.
-İnsanlar büyüdükçe yaşlanır değil mi?
-Evet kızım.
-Yaşlanınca da ölürler değil mi?
Al işte..Buna nasıl cevap verirsin ki?
-Kızım bak ben de yaşlıyım ama ölü değilim. Demek ki her yaşlanan mutlaka ölecek diye bir şey yok.
Yok yani yaşlı filan değilim aslında ama Elif Nur’un sorusunu başka nasıl cevaplandırabilirdim ki?
-Dedeeee. Allah bizi nasıl görüyor? O’nun gözleri çok mu büyük?
Şimdi oturup beş yaşındaki çocuğa Allah’ın mekandan münezzeh bir varlık olduğunu, Onun gözleri olmadığını ama her şeyi gördüğünü nasıl anlatırsın. Mecburen konuyu değiştirdim.
-Eliiif. Parka gidelim mi?
Arayıp da bulamadığı şey…
Neyse efendim bu acayip sorulardan kurtulmak için mecburen minibüse atlayıp Fethiye- Merkezdeki parka geldik. ( Biz Çamköy denen mahaldeyiz. Merkeze on km. kadar uzağız yani. )
Hava oldukça sıcak olmasına rağmen parkta bir hayli yerli ve yabancı çocuk ile tabii ki ebeveynleri var.
Elif Nur’u saldım parka, ben de nispeten serin bir köşe bulup bir banka oturdum. Elif anında oynayacağı arkadaş buldu. O konuda benim torunun üzerine yok. Bu huyunu anne annesinden almış sanırım. Beş dakikada, bir insanla kırk yıllık dost olur benim hatun.
Elif parkta oynarken ben de sağdan soldan gelip geçenlere bakıyorum. Bakıyorum derken elbette ki göbeği kendinden önce giden heriflere ya da ei ile boyu birbirine yakın olup adeta yuvarlana yuvarlana hareket eden hatunlara değil. Hoş çok çok güzel ve alımlı hatunlar da bu diyarda insanın öyle fazla ilgisini çekmiyor çünkü o kadar çoklar ki. Ne mini eteklisi ne de mini şortlusu Fethiye’de insanların aç gözlerle bakmalarına sebep olmasa da yabancılar bu mini şort konusunda bizimkilerin yanında solda sıfır kalırlar. Bizimkiler resmen işin mokunu çıkarıyorlar.
Evet… Onca Afrodit geçiyor sağımdan solumdan lakin hani öyle bir anda insanı çarpacak alıp götürecek bir hatun yok.-
Elif nerede? Hay Allah parkın çocuklara ait bölümünde yok. Ayağa kalkıp etrafa bakıyorum. Nerede olsa iyi? Mavi yolculuk için bilet satan bir vatandaşın yanında..Yok yok. Mavi Yolculuk için bilet almaya çalışmıyor. Adamın bir köpeği var, onun kafasını okşuyor. Köpek dediysem öyle minicik bir fino değil. Öyle bir ağzı var ki hani açsa tek lokmada değil Elif’i, beni bile yutar. İlle velakin bizimki sadece kafasını okşamıyor, köpeğin ağzına elini sokup dişlerine bakıyor. Eşşek sıpası sanırsın diş doktoru. Köpek de sanki ‘’ Şu sağ azıya bir dolgu yapar mısınız hanımefendi?’’ der gibi öylece ses etmeden duruyor. O değil de köpek şöyle bir kıpırdansa bizimki korkudan denize cumburlop yapacak…
Elif’i köpeğin yanından alıp tekrar çocuk parkının içine sokuyorum. Oh çocuklarla cıvıldaşmaya başladığı anda yan taraftaki banka gözüm ilişiyor ki aman Allah’ım…
Bir Japon hatun..Çekmiş etekleri beline, bankta uzatmış bacakları öylece oturuyor.
Şimdi diyeceksiniz ki’’ Japon olduğunu nereden bildin? Çin’li olamaz mı? Neticede ikisi de çekik gözlü bunların.’’ Yok yok demezsiniz böyle bir şey…
Hani yukarıda demiştim ya ‘’Bu memlekette öyle mini etekmiş, mini şortmuş, dekolteymiş, kimsenin dönüp de baktığı yok.’’ Diye. Lafımı geri aldım. Bu bambaşka bir şey. Böyle güzellik, böyle bir albeni olamaz. Resmen kilitlendim kıza. Kilitlenmemle birlikte de yirmili yaşlarıma döndüm derhal…
-Hello leydi. Hepsi senin mi?
-Kon’nichiwa. ( Merhaba ) I Dont understant you. ( Merhaba..Sizi anlamadım).
-Yani diyorum ki: All yours?
-Anata wa kurutte imasu? ( Manyak mısın sen )
-Anamı karıştırma bak fena olur sonra.
-Musuko o mite.( Oğlum bak )
Hatun bir şeylere kızdı gibi ama neye kızdı anlayamadım. Aslında bu Japon Milletini kızdırmaya da gelmez bunların kızı da erkeği de karate, judo, aikido, her türlü döğüş ve savunma sanatını bilirler. Gerçi döğüşün neresi sanattır onu da pek anlamam ama bilir bu namussuz gavurlar. Mesela şimdi bunun babası bir yerlerden çıksa?... Amaaannn çıkarsa çıksın. Ne demiş ünlü düşünür İbo? ‘’ Japon gızı, ben gorhmanam senin Japon babaydan?’’
Öylece hatuna dalmış hayaller kuruyorum…İbrahim Tatlıses’in ‘’ Çoban kızı ben kormanam senin çoban babandan’’ Türküsünü anında ‘’ Japon gızı, ben gorhmanam senin Japon babaydan olarak’’ mırıldanmaya başlamışım bile. Ben içimden söylediğimi sanıyordum oysa.
Japon kızı benim türküyü duyunca hafif bir tebessümle birlikte bir baş selamı verdi. O anda bir başka kız aklıma geldi. Öyle ya ben buraya Elif Nur ile gelmiştim değil mi?
Elif Nur? Hay Allah’ım yine yok... Sağa sola bakıyorum yok. Köpeğin oraya bakıyorum, orada da yok. Hemen önümdeki ağacın ilerisindeki bankta da yoksa kız kayıp.
Telaşla yerimden kalkıp ağcın ilerisine bakıyorum..
Manzara aynen şu: Elif Nur bir banka oturmuş, kadının biri de onu mıncıklıyor ve birlikte şen kahkahalar atıyorlar.
Yavaşça yanlarına sokuldum ve hemen Elif’in yanına oturdum. ‘’ Ne yapıyorsun kız ?’’ dedim. Kadın bana baktı.
-Maşallah kızınız ne kadar şirin ve cana yakın.
-Kızım değil. Torunum.
-Ay inanmam.
-Vallahi…İki gözüm önüme aksın ki.
-Ha ha haaaaa. Bu tatlılığı nereden aldığı belli oluyor.
Kadına ‘’ Hanımefendi siz bana asılıyor musunuz, yoksa ben yine manyakça düşünmeye mi başladım?’’ diye soracağım lakin ayıp olur şimdi…Bir şeyler söylemek lazım ille velakin onu da söyleyemiyorum. Dut yemiş bülbül gibiyim. Neyse ki Elif imdada yetişti ama ne yetişme.
-Dedeee. Teyze benim memeciklerimi gıdıkladı, çok güldüm.
-Hımmmm. Çok güldün demek ki?
-Eveeet. Sen de teyzenin memeciklerini gıdıklasana. O da çok gülsün.
Bir teyzeye, bir de onun bluzunu yırtan füze gibi memeciklerine baktım. Teyze de, memecikleri de ‘’ Bizi gıdıkla’’ diye bağırıyorlardı adeta. Gıdıklamak bir şey değil de hain kız sonra gidip anneannesine anlatırdı kesin.
Ben Elif’in bu çıkışı üzerine kıpkırmızı olurken kadın tepine tepine gülmeye başladı. O değil de elindeki torbadan patates cipsi yiyordu o anda. Neredeyse boğulup gidecekti kadıncağız güleyim derken.
Elif Nur gayet olağan bir şey yapıyormuş gibi kadının elindeki cipsi aldı ve bana uzattı.
-Dede sen de ye.
Kadın gülmekten gözleri yaşarmış vaziyette eliyle ‘’ Buyurun ‘’ işareti yaptı. Ben’’ Biz kalkalım artık kızım’’ dedim. Birlikte kalktık. Elif kadına ‘’ Cipsi alabilir miyim?’’ diye sorduğunda kadın ‘’Zorlukla’’ Al senin olsun’’ dedi. Biz teşekkür edip kalktığımızda kadın hala ‘’ Dedeee. Teyzenin memeciklerini gıdıkla ha?’’ diye gülmeye devam ediyordu.
Not: resmin konu ile ilgisi yok. Elif Nur biz Korkutelide iken annesi ile bir mantar üretme merkezinde mantar toplamaya gitmişti.