8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1446
Okunma

Konu: Türk edebiyatının önemli romanı “Sami Emekli’nin Sarımsaklı Maceraları” üzerine bir doktora tezi
Theme: A doctoral thesis of a very important novel of Turkish literature " Sarimsakli Adventures of Sami The Retired “
Тема: Докторская диссертация самого вожного романа Турецкой литературы, “Сарымсаклы Приключения Пенсионера Сами”
Latin alfabesiyle okunuşu: Doktarskaya dissertatsiya samava vojnava ramana Turetskoy literaturı “Sarımsaklı priklyeçeniya Pensiyanera Sami”
Roman, daha giriş itibarıyle, direk olmasa da dolaylı olarak bürokrsiye gönderme yaparken Kafka’ya, Kafkaest açmazla merhaba der. Neydi Kafkaest açmaz?
<<<<< Nedir bir gerçek kafkaesk hikayenin temel bileşenleri? Devasa devlet labirentleri, hiçbir aklın ve mantığın geçerli olmadığı bir sistem, geciken veya hiç verilmeyen akıl dışı kararlar ve toplumun geri kalanında bu olaylara karşı kesin bir duyarsızlık. Ama hepsinden önemlisi, vahşi bir yalnızlık. Kafkaesk bir kurbanın hikayesi, kamuoyu önünde asla yüksek sesle dile getirilemez, yüksek sesle destek verilemez, çünkü o gizli kapaklı dosyalarda tam olarak ne yazdığını bilemeden, kesin doğruyu bilemeyeceklerini düşünür, devlet otoritesinin en haşin kararlarını bile desteklerler. >>>>>
Oysa bu satırların yazarı da dahil, polisiye olayın delillerini, tüm ayrıntılarını okumamış olan hemen herkesin zihninde, yazar lehine –suçsuz olduğu yönünde- bir yargı mevcutsa, yaşadığı tam anlamıyla bir kafkaesk hikaye değildir. Bu kadar çok gözü kapalı destekçisi olan bir kişinin aleyhine açılan bir davada eğer bir hatalı karar verilecek olsa bile, bu bir şekilde düzeltilecektir ve “Evniki, fena bir kadın değildi, ama o güzeller güzeli iki kızının yanı başında sadece bir çaput gibi duruyordu. “ diyen yazar ve dahi Sami Emekli, behemehal, hem de savcılara ragmen salıverilecekti.
Yazar burada, her ne kadar da “Tövbe, de be karıcığım! Benim o taraklarda bezim var mı hiç? Kocacığını tanıyamadın mı” dese ve cümlenin sonuna soru işaretini koymayı unutsa da ilerleyen satırlarda,
“Yaşın ne olursa olsun, gözün illa ki, o genç tenlere akıyordu. Çok bilenin biri, her insanın bilinçaltında gizli bir sapıklık duygusu saklı durur, dememiş mi?” diyerek, soru işaretini yerli yerinde ama namus aleyhine kullanarak, okuyucuyu kör kuyularda merdivensiz bırakıyor.
Sami Emekli ise, kendine biçilen rolle memnun sessiz sedasız, okuyucunun başına çorap örüyor.
İşin garibi yazar “Delikanlılara, aldığım alkolün de cesaretiyle, duvarımın önünden ayrılarak, başka bir yerde gürültü yapmalarını ikaz ettim. “ diyerek alkol aldığını da itiraf ediyor.
Demek ki delikanlılar “Amca… Papucu yarım… Çık sokağa, oynayalım!...” demekte haklılar. Neden?
Lütfen cevabını bildiğiniz soruları sormayın! Zira, yazar içiyor. İçip içip delikanlıları ikaz ediyor.
Peki Sami Emekli ne yapıyor? Sanki hiç dahiliyeti yokmuş gibi kendine biçilen rolle memnun sessiz sedasız, okuyucunun başına çorap örüyor.
Dikkat ederseniz yazar bir kaç kez “Adam” yerine “Madam” diyor.
Ben, “Yuh” diyorum.
Roman, doktora tezim değil, bitirme tezim olsa, ben bilirdim ne yapacağımı. Hadi neyse, ikinci bölümüyle Sürrealist bir Materyalizmin içine, yeni kahraman, bırakın gözünü, adı bile paragöz Kamil Oğuz Mangırcıklıoğlu ile hızlı bir geçiş yapıyor.
Dikkatli okurlardan kaçmayacaktır, Sami Emekli’nin kadim dostu, Materyalist ve belki de biraz goşist Kamil Oğuz Mangırcıklıoğlu, Kemal Paracıklıoğlu olduğunu Allahtan bile gizleyip hatta sadece Kamil Oğuz olarak, sanki tek kamil insan kendiymiş gibi kahramanlığına devam edip, kafa karıştıracaktır.
Eğer bu kadarla kalsa elbette okuyucunun kafası karışmaz, analitik aklını kullanıp yazarın tuzağından kurtulurdu.
Ama yazar, kadim dostu Sami Emekli’yle beraber kendi egosunu da kurtarmak için okuru, hem de acımadan, bir nebze empati yapmadan edebiyatın karanlık cümle dehlizlerinde kaybediyor ki, doktora tezimin amacı da bunu yakalamaktı. Aha da yakaladım anacım.
<<<<< Fukara dul anasının fukaralık yüzünden okutamadığı ve kızı Elezer Emekli’nin kocası Sami Emekli’nin, "eve Elektrikli Epilasyon Aleti al," "Eve Elektrikli Saç Bakım Aleti al," "eve Tuvalet ve Güzellik Sabunu al," eve Misafir Kolonyası al," "eve Tuvalet Kağıdı al," "eve Hijyenik Kadın Bağı al," "eve şemsiye al," gibi devlet babanın enflasyon oranını hesaplarken baz aldığı tüketici kalemleri için verdiği paralardan aşırarak yolladığı paralarla büyüttüğü yıllarda maruz kaldığı zır cahillikten sonra, büyüyüp bir ergen olduğunda başladığı sığırtmaçlık işinde dağlarda, meralarda dolaşırken sığırların kıçlarındaki damgalardan önce alfabeyi sökmüş, sonra da bulduğu her söğüt ağacı gölgesinde, hatta herpitaya, cocona, çerimoya, duku, jabuticaba, mammee, marula, noni, platonia, rambutan, safou, duku ağacı gölgesinde oturup ilkokul kitaplarını yiyip yutarak dışarıdan ilkokul diplomasını, ortaokul kitaplarını yiyip yutarak dışarıdan ortaokul diplomasını, lise kitaplarını yiyip yutarak dışarıdan lise diplomasını almış ve daha ilk girdiği üniversite seçme sınavında açık öğretimin iktisat bölümünü tutturarak kayıt olmuş, bütün açık öğretim kitaplarını yiyip yutarak içeriden aldığı lisans diplomasıyla iktisatçı olmuş, hemen askere müracaat edip altı aylık kısa dönem askerliğini tamamlayıp dönmüş, en sonunda da KPS sınavlarında çalınan sınav sorularını elde edememesine rağmen kazanmayı başararak memur olmuştu. >>>>>
Al okuyucu sana bir kaya ve nereye dayarsan daya! Bu lanet şeylerin alayı bir cümle ve lanet olsun ki tek bir hata yok. Okudun mu? Güzel, peki ne oldu? Her şeyi unuttun değil mi? Buna edebi hipnoz ve olana da geçmiş olsun diyoruz.
İlyas, Elezer, Ayşe, Sami beyin kızkardeşinin kızı, yengem ve sabah ezanı diye sen işin içinden çıkmaya çalışırken, Kamil Oğuz Mangırcıklıoğlu, yani namı diğer Kemal Paracıklıoğlu götürdü paraları. O Kamil sen Şakir anlayacağın.
Yazarın, tabi benim doktora tezim sayesinde keşfettiğiniz ajan-provakatör, löp löpçü durumunu, KADİM DOSTLAR adı altında, gülen iki şirin yüzle yine unuttunuz di mi? Size kimsenin faydası olmaz anacım. Bırakın bunu, onlarca doktora hatta prof tezi bile siz gibi hevallere fayda etmez.
İkinci ve üçüncü bölümlerin harmanı da fayda etmedi anladığım kadarıyla. Biz, daha doğrusu siz adam olmazsınız!
Bir Tutam Hayat ise, sanki daha yeni torunu olan o değilmiş gibi ,
<<<<<Bence Sami Hoca pes etmesin.
(etmez zaten bildiğim, tanıdığım kadarı ile.)
Pes etmesin ki;
bu güzellikleri okumaya devam edelim,
ülkenin içinde bulunduğu bu karmaşa arasında yitirdiğimiz tebessümlerimizin en azından bir bukleciğini yeniden derlemeyi başarabilelim.
Çok güzeldi.>>>>> diye, çanak tutmasaymış!
Yazarın doğayı, doğal olanı eleştirdiği, sivri kalemini gözümüze gözümüze sokup,
<<<<<Yumurta devam etti: "cluk cuk cluk...cluk cluk cuk...">>>> demesi, elbette bir doğa katliamıdır. Adam yumurtayı dillendirip, bir baraj hatta nükleer santral yapmak istiyor. Hele de bunun The New York Times ve Комсомольская Правда (Kamsamalskaya Pravda)’da yanınlanması, yazarın bir halk düşmanı ya da en azından iş birlikçi olduğunun ilamı değil midir?
Değil mi? Nasıl yani?! Okura da yuuuhhhh...
Ben söyleyeceğimi söyledim anacım. Bunlar ajan olmasa bile, birer provakatör. Bu arada dört numaralı, ihanetin doruğu parta kırmızı kurdele veren Defter yönetimine ne demeli? Tamam illa verecektin de bari kırmızı değil, siyah kurdele verseydin ya...
Ben var ya ben, ben sevdamın kahrını çekebilirim, hatta ben kendim düştüm, kendim kalkabilirim. Ben bu öyküyü çok sevdim. ( Ben dediğim, ben değilim ha! Bir ben var bende benden içeri, aha o sevdi)
KEMAL ABİ SENİ, SAMİ ABİ SENİ, DEFTER SENİ, HABİB DAĞ SENİ DE SENİN KAZANDIRDIĞIN DOSTLARIMI, NESNEL OLARAK HİÇ GÖRMESEM DE SEVİYORUM. İYİ Kİ VARSINIZ...
Not: Şimdi, hemen şimdi ansızın’ın sayfasına gidin ve Kazım Koyuncu’dan DİDO’yu dinleyin. Bizler, Türküyle, Kürdüyle, Çerkesiyle, Lazıyla, Arnavutuyla, Arabıyla, Rumuyla, Ermenisiyle, Gürcüsüyle, Boşanakıyla, Romanıyla, Yahudisiyle, İnananı, inanmayanı ile, bu ülkede yaşayan kim varsa daha, harikulade bir melodinin kopmaz notalarıyız.
Metin Nart-Moskova