7
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
728
Okunma

“Don Kişot’u; çocuklar masal, gençler roman, aydınlar felsefi bir eser olarak okurlar.” Tanımlaması öteden beri ilgimi çeker. Gerçektende Don Kişotta masalsı bir figür, bir macera romanı lezzeti yanında Batı Avrupa’da feodalitenin son demleri ve şövalyelik kurumunun çözülüşüyle birlikte bunu kabullenemiyen değil de kabullenmeyen bir karakter bulabilir ya da bir başka deyişle bir çağın muhasebesinin birey üzerinden yapıldığını görebiliriz. Kuşkusuz kendine yalan söylemek bağlamında psikolojik bir roman tadıda alabiliriz.
Tıpkı bunun gibi masalları ve çizgi filmleri de bu çerçevede ele alıp değerlendirmek mümkündür. Her şeyden önce çocukluğumuzun mücevherleridir onlar. Hayali kanatlandırmaz mı? İnsanda şöyle bir heeyy! Duygusu uyandırmaz mı? Büyüdükçe bir nebze uzaklaşırız belki. Öyle ya ciddiyet gelir üzerimize. Daha akıllı, uslu, oturaklı uğraşlar edinmek gerekir. Oysa gerçek bunun tam tersidir. İçimizdeki çocuğu yitirmediysek dahası yitirmemek için her yaşta masal okumalı ve çizgi film izlemeliyiz. Yalnızca berrak bir gönlü, safi bir dünyayı kısmen de olsa korumak adına değmez mi acaba? Halbuki, daha fazlasını da bizlere verir. Masal ve çizgi film dünyasının satır araları felsefi bir mesaj sunar. Satır araları diyorum çünkü: Semboller dairesinde bunu yapar. Kim bilir, çocuksu bir espri anlayışını önümüze koyarak belki de.
Son zamanlarda izlediğim bir animasyon bana bunları birkez daha düşündürmektedir. Açıkçası böyle algıladığım için izledim ya. Sinemanın girişinde film afişlerinde şöyle bir göz gezdiriyorum. Yerli, yabancı çeşitli filmler arasında klasik bir masal uyarlamasının üç boyutlu gösterimini derhal öne alıyorum.
Gişe de gözlüklerimizde dağıtılıyor. Artık değmeyin keyfime. Normalde fark edemeyeceğimiz hani gözüne gözlük kabilinden hususlar emrinize amadedir. Denizler, okyanuslar foşur foşur tüm salonu kaplayıverir.
“Karlar Ülkesi” adlı filmden söz ediyorum. Mitolojik ögelerle bezeli filmde iyilik dolu Prenses Anna kız kardeşi Elsa’yı bulup her bir yanı buzlarla kaplı kılan büyüyü bozmak istemektedir.
Bu masal dünyasından nükteli anekdotlar bizleri hem eğlendirir hemi de düşündürmez mi? Monarşi ve aristokrasi tarihine türlü göndermeler bizleri karşılar.
Sözgelimi, kahramanlarımızdan biri diğerine kraliçenin taç giyme töreninden söz eder. Beriki iyi de bu benim suçum değil ki diyiverir.
Yine soylular arası bir diyalogda ne kadar hoşsun diyen kahramanımıza diğeri sen de ne kadar boşsun, şey pardon hoşsun yani demez mi?
Evlilik üzerine söyleyişlerede bir göz atalım mı? Kahramanımız sevgilisine sana ilginç bir şey söyleyeceğim, benimle evlenir misin diye sorar. Sevdiği kız ben daha ilginç bir şey söyleyeceğim, eveeett! Cevabıyla sözü karşılar. Fakat çiftimiz bu duygularını çevreleriyle paylaşınca bu kadar çabuk karar vermemeleri yönünde eleştiriyle birlikte tepki de alırlar.
Filmde iyi kötü kavramları da tartışılır. Karlar kraliçesi her tarafı buzlandırır. Halk ayağa kalkar. Kalabalığın içerisinden biri heeyy! Sen büyücüsün diye bağırır. Ona sahip çıkan iyi prensese sorulur: Yoksa sende mi büyücüsün? Bir diğeri prensesi savunur. Hayır, o sıradan biri dedikten sonra hani iyi biri, o anlamda diyorum deme gereği duyacaktır. Dilin kullanımı esnasında kavramların anlam kaymasına uğraması da iletişimi etkilemekte ve şekillendirmektedir.
İki kişi arasında yaşanan yön tartışmasını da salt bir genel coğrafya vurgusu dâhilinde düşünmek zordur. Şurası kuzey değil mi diyen kahramanımıza diğeri farklı bir yönü göstererek yo! Şura biraz daha kuzey sanki demektedir. Burada kültürel bir söyleyişin sesini, soluğunu duymakta mümkün değil midir?
Hatta şu cümleleri hatırlamaya çabalıyorum.“Batı ile Doğu’yu ayrı dünyalar gibi göstermeye kalkışanlar büyük bir gaflet içindedirler. Batı ile Doğu ancak haritada bir realite. İhtiyarlayan, belleri bükülen, bunayan milletler var. Ortaçağ’da Avrupa Doğu, Asya Batı’dır. İbn Haldun Bergson’dan çok daha batılıdır” diyen Cemil Meriç’i ben kendi hesabıma filmi izlerken düşünmedim değil. Açıktırki insanlık tarihi dairesinde ileri ve geri kültürler ve medeniyetlerden söz etmek ne kadar madeni bir bakış açısıdır. İleri ve geri mefhumları neye, kime göre şeklinde de sormamız gerekmez mi?
Filmimizin final bölümünde ise birbirini çok seven iki kişiden biri öldürülmek üzeredir. Diğeri vücudunu ortaya koyarak onu korur. Yaydığı enerjiyle buzlar erir. Sevginin gücü vurgulanır.
Hani derim ki; Masal, çizgi film ve animasyonlar yetişkin insanlar içinde besleyicidir. Dahası, biz büyükler için sakın daha gerekli olmasın? Açıkçası insani ilişkiler tesis etmede çocuklar kadar başarılı olmadığımızı söylemek acep mübalağa mıdır?
L.T.