Gün geldi ağladığım günlere ağladım. hz. ebubekir
kukurikuu
kukurikuu

HEY ON BEŞLİ ON BEŞLİ

Yorum

HEY ON BEŞLİ ON BEŞLİ

5

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

1353

Okunma

Okuduğunuz yazı 20.3.2015 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
HEY ON BEŞLİ ON BEŞLİ

HEY ON BEŞLİ ON BEŞLİ



HEY ON BEŞLİ ON BEŞLİ

Şanslıyım dostlarım,şanslıyım. Bir on beşlinin , harbi bir on beşlinin ağzından, bu hüzün dolu Tokat türküsünün gerçek öyküsünü dinlediğim için çok şanslıyım.

1963 Yılında henüz orta okul son sınıf öğrencisi iken , aniden ateşimin yükselmesi ile şimdiki Kara Kuvvetleri Komutanlığının bulunduğu eski Gülhane Askeri Hastanesine yatırılmıştım. Oda iki yataklıydı ve diğer yatakta sert görünümünün altında ki sevecen yüreğini gizleyemeyen saçları bembeyaz bir amca yatıyordu. Babam o yaşlı hastaya , "Geçmiş olsun albayım " diyerek selam verince yatağından doğrularak selamı alan hastanın albay olduğunu da öğrenmiş olmuştum.

Ateşim çok yüksekti. Bu yüzden doktorlar bazı ilaçların iğne olarak yapılmasını istemişlerdi. O iğneden korkmakta haklıydım. Çünkü epey zayıf bir bedenim vardı . Hemşirenin elinde kaynatılarak sterilize edilmiş koca iğneyi görünce gösterdiğim tereddüde albay amca ;
“Haydi bakalım Türk genci, korkmak sana yakışmaz. Dön bakalım arkanı da , hemşire hanımın elleri titreyip yanlış bir yere vurmasın iğneyi”
Bu komut gibi ama oldukça müşfik , sevecen uyarıya kendimi tutup yüzüstü yatarak cevap vermiştim . O zamanlar bu günkü gibi ensülin kolaylığı yok şeker hastalarının . Albay ise yüksek seyreden şeker hastası ve bu yüzden oldukça alıngan ve sinirli.

Onun sinirini alan tombul memeli sarışın ve kırklı yaşlarda olan sempatik bir de hemşiremiz var. Albayın eşi öldükten sonra hiç evlenmemiş , kızlarını yetiştirip yuvalarını kurduktan sonra kimseye mihnet etmeden ,tek başına yaşamını sürdürmüş. Sabah tıraşını olup , saçını tarayan, bana da;
“Böyle nasıl olmuşum ? Eskiden oldukça yakışıklı bir adamdım, yıllar beni muşmulaya çevirdi “ diye Limon kolonyası ile yüzünü ovuşturarak sızlanan albay , belli ki tombul hemşireye biraz kur yapıyordu.

Eyvah! Koridordan tombul hemşirenin sesi geliyor.
“Hey on beşli , on beşli. Tokat yolları taşlı “
Bu ne güzel bir türkü idi. Tombul odaya girerken , albayın koluna vurulacak olan ensülin iğnesini sallıyordu. Albay sol kulunu sıyırırken ,
“Hemşire hanım, senin ne güzel sesin var böyle. Bu türkünün on beşlilere yakıldığını nasıl da biliyorsun ? “ diye sormaktaydı.
İşte o gün , iğnenin vurulması bitince anlatmaya başlamıştı öyküyü ;
“1914 Yılını bilir misin delikanlı? 1912 de Osmanlı ordusu içine sokulan nifak ve siyasi kadrolaşma nedeni ile Balkan savaşını acı bir hezimetle kaybetmiş, asker firar etmiş, subaylar başları önünde geziyor, onur timsali kılıçları ceketlerinin altından bağlı, kıtlık ve açlık cinayetleri ortalığı sarmış , sokaklar dilencilik yapan firari erlerle, terhis olduğu halde memleketine dönemeyen askerlerle dolu. Halk suskun, Bulgar Orduları Trakya’da durmadan ırza ve cana kastediyorlar, biz askeri lise öğrencileri geceleri toplanıp vatanın artık kurtuluşunun olamayacağını konuşuyor, yatakhanede için için ağlıyorduk . Başımızdaki subaylardan bazıları alaylı, bazıları ise mektepliydi. Yenilginin suçunu kimse kabul etmiyor , karşı tarafa yükleyerek tatmin oluyorlardı. Allah bu faciayı ne milletime, ne de düşmanıma bile göstermesin.

Enver Paşa orduya el atıp, ne kadar yaşlı paşa ve işe yaramaz subay varsa tasfiye edince , bizler de seviniyorduk okul sıralarında. Artık Harp Okulu öğrencileri olmuştuk. Türk’ün asla yenilemeyeceğini söylüyorlardı komutanlarımız. Ordu, o düşmandan kaçan eski köhnemiş ,yaşlı zabitlerin, eğitimsiz askerlerin ordusu değildi artık. Savaşacaktık, canımız bu vatana feda olsundu.

1914 Yılı işte bu duygular içinde geliyordu. Artık Harp Okulu öğrencileriyiz. Harbiye’deki okulumuzdan eğitim için o zamanlar bomboş arazi olan 1nci Levent’ e yürüyerek gidip geliyoruz. Türkiye’nin, İngiltere- Fransa- Rusya’ya savaş ilan etmesiyle, bizim okulu daha içerilere yani Tokat’a taşıyorlar . O zamanlar Tokat pek de büyük olmayan , yolları taşlı, ulaşımı zor ve ve kebabı ile meşhur tipik bir Anadolu şehri .
Her yerde savaş var. Ordu durmadan cepheden cepheye koşuyor ve isyanlarla ,kurtuluş hareketleri ile uğraşıyor. Kısaltılmış ama çok sıkı bir çalışma ile eğitim , öğretim devam ediyor. Tokat halkı bizleri misafir etmekten çok mutlular. Onların gösterdiği anlayış unutulacak gibi değildir. Bizleri evlatları olarak bağırlarına basmışlardır. Yakında bizim de dağıtımımız Çanakkale cephesine olacaktı. Bazılarımız Tokat’tan nişanlanmış veya sözlenmiştik. Tokat’ın etrafı meyve bağlarıyla çevrilidir. O bağlarda hasret giderdiğimiz, sözler verdiğimiz , yeminler ettiğimiz bir günün ertesi sabahı, hareket emri gelmişti.

Tören yürüyüşü ile geldiğimiz Tokat’tan yine alkışlarla , üzerimize atılan çiçeklerle ve yağmur gibi boşalan göz yaşları arasında sert adımlarla cepheye , çoğumuz Çanakkale’ye sevk ediliyoruz . 1915 devresinden geriye pek azı dönmüştür. Verilen sözlerden ,takılan nişanlardan ancak bir kaçı mutlu sona ulaşmıştır. İşte bu savaşta üç kere yara alıp geriye dönebilen, bir okul müdürünün kızı olan güzel eşimle birbirimize verdiğimiz kavuşma sözünü tutabilenlerden biri de benim. Bu Türküyü duyduğumda beni ,1915 li leri ve bu hastane odasını hatırla çocuk.
Eşim bana nur topu gibi iki kız çocuğu verdi. 1922 Büyük Zafer’de yüzbaşı olarak katıldığım Fahrettin Altay komutasındaki süvari kolordusunda, İzmir’e ilk giren kıtalar arasında benim bölüğüm de vardı. Büyük kızım düşmanı denize döktüğümüz gün doğmuştur. O gün benim çifte mutluluğum olan bir gündür. Ne yazık ki ikinci kızımızın doğumundan üç yıl sonra o lanet hastalık eşimi bizden ayırdı. Ömrümün büyük bir zamanı yalnız ve kızlarımın mutluluğunu kollamakla, torunlarımın bana “Dede “ diyerek sevgilerini söylemeleri ile geçti . Kızlarımın yüzlerinde, görüntülerinde, torunlarımın gülüşlerinde hep eşimin yeryüzüne akseden olmuştur . Bu yüzden onları üzmemek için hastalığımdan haberdar etmedim. “

Ben, birkaç gün sonra hastaneden taburcu olmuştum. Onun yüksek şekerden yara içinde kalan ve aylardır iyileştirilemeyen bacağını diz üzerinden keseceklerdi. Onu görmek için bir hafta sonra ki ziyaret saatini beklerken bahçeden koparttığım bir demet gülü verecek olmanın heyecanını yaşıyordum . Albayın kimsesi yoktu ve beni gördüğünde çok sevineceğini biliyordum.

Servisine çıktığımda, ilk önce Tombul hemşireyi görmüştüm. Çok meşgul görünüyordu. Beni görmesine rağmen işine devam etmişti. Türküler söyleyecek kadar neşeli olan bu hanımın suratı hüzün doluydu. Yatmış olduğum odaya yavaş adımlarla yürüdüm. Kapıyı çalıp usulce açtığımda yatakta yatanın albay amca olmadığını görerek irkilmiştim. Başka bir odaya mı almışlardı acaba? Arkamda beliren Tombul hemşire üzgün bir sesle soruyordu ;
“15 liği mi arıyorsun? O gitti, Allahın rahmetine kavuştu” Tombulun ona alıştığı ses tonundan ve üzüntüsünden belli oluyordu.
Donup kalmıştım. Henüz 66 yaşındaydı. Bacağının kesilmesi ona çok koymuştu . Kendisini, resmini gösterdiği şaha kalkmış siyah atın üzerinde hayal ettiği belliydi.
“İki mermi yedi bu bacak kesilmedi , bedeni terk etmedi. Ne vardı şimdi beni değneklere muhtaç edecek” demiş ve gece yatağında sessizce teslim etmişti ruhunu.

Senin dediğini yaptım albayım. Bu Türkü bana , 1915 devresi Harbiyelileri, çiçeği burnunda genç subayları, düşman mitralyözünün önünde çimen gibi biçilen Anadolu yiğitlerini, Vatanın , toprağın kutsal anlamını anlatır.

Ama ben sana bu Türkü’yü her duyduğumda gözlerimdeki yaşları da salıvereceğim diye söz vermemiştim ki.
Şimdi benim yaşım senin öldüğün yaşa yaklaştı . Bu Türkünün öyküsünü senden dinlediğim gibi yaşadım ve anlattım .
Kim bilir yavuklusu dönmeyen gözü yaşlı genç kızlar ne olmuştur. Belki de onlar da sevgilerini , hayallerini bu Türkü ile yaşamış olabilirler.

Hey on beşli ,on beşli
Tokat yolları taşlı
On beşliler gidiyor
Kızların gözü yaşlı
Aslan yarim kız senin adın Hediye
Ben dolandım , sen de dolan gel gediye
Fistan aldım endazesi on yediye
Giderim elinizden
Kurtulam dilinizden
Yeşil baş ördek olsam
Su içmem gölünüzden

Aslan yarim kız senin adın Hediye


Gidiyom gidemiyom
Sevdim terk edemiyom
Sevdiğim pek gönül
Gönlünü edemiyom

Aslan yarim kız senin adın Hediye


E. Yaşar OVALI 20.03.2015

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Hey on beşli on beşli Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Hey on beşli on beşli yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
HEY ON BEŞLİ ON BEŞLİ yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Saynur Baysal Öztürk
Saynur Baysal Öztürk, @saynur-baysal-ozturk
21.3.2015 23:17:20
Nasıl oldu anlamadım, yorum mükerrer yayınlandı. Kusura bakmayın.

Saynur Öztürk tarafından 3/21/2015 11:18:13 PM zamanında düzenlenmiştir.
Saynur Baysal Öztürk
Saynur Baysal Öztürk, @saynur-baysal-ozturk
21.3.2015 23:17:20
Kaleminize kuvvet, Eyüp Yaşar Bey. Hikâyesi hüzünlü de olsa, anlatım güzeldi. Sınıfının yarıdan fazlası Tokatlı olan bir Öğretmen Lisesi mezunu olarak, az dinlemedik bu güzel türküyü.

Bu vatan, bu bayrak, bu millet için en küçüğünden en büyüğüne, emeği geçen herkesten Allah razı olsun.

Selâm ile.
Hasan Özaydın
Hasan Özaydın, @hasanozayd305n
21.3.2015 23:12:10
Ellibeş doğumlu olduğumdan mı,
Daha sonra Tokat'ın bir ilçesinde görev yaptığımdan mı ne severim bu türküyü .
Tebrik ederim saygılarımla.
Mücella Pakdemir
Mücella Pakdemir, @mucellapakdemir
21.3.2015 15:56:48
Kutlarım.
Kemnur
Kemnur, @kemnur
21.3.2015 01:05:41
Kalemine, yüreğine sağlık sevgili komutanım... Selamlar ve saygılar...
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL