11
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
3469
Okunma

Özgecan Aslan’ın -Irzına geçilmek kasdıyla- vahşice öldürülmesi üzerine her kafadan bir takım seslerin çıktığını daha önceki yazılarımda da belirtmiştim. Bu her kafadan çıkan sesler içinde en fazla dikkat çeken husus da şuydu: ‘’Özgecan Aslan eğer laik ve çağdaş Türkiye Cumhuriyetinin değil de şeriatla yönetilen Osmanlı Devleti’nin bir vatandaşı olsaydı ve bu olayda tecavüze uğrasa ama öldürülmeseydi, şeriat hükümlerine göre daha sonra yine öldürülecekti çünkü şeriat hükümleri tecavüze uğrayan kızın ya da kadının idamını öngörüyordu’’ iddiasıysı.
İşte bu iddiayı ilk kez okuduğumda şaşırdım. ‘’Allah Allah, bunu da nereden çıkarıyorlar. Akıl var mantık var. Bir insan hem tecavüze uğrayacak hem de idama mahkum edilecek. Olur mu öyle şey’’ dedim. Demesine dedim ama öyle bir kanıt çıktı ki önüme adeta küçük dilimi yuttum. Şeriat hükümleriyle yönetilen İran’da bir taksi şoförü tarafından tecavüze uğrayan on altı yaşındaki Atefah adlı bir kız daha sonra idam edilmişti. Hem de ibret-i alem olsun diye bir meydanda, herkesin önünde. Yani sanki o zavallı kızcağıza ‘’ Madem ki tecavüze uğradın o halde senin hakkın ölüm. Bu da herkese ders olsun, bundan sonra hiç kimse tecavüze uğramasın ‘’ denmişti. Dahası tecavüz eden taksi şoförü şimdi elini kolunu sallayarak işine devam ediyormuş.( İşin doğrusu bu kısım gerçek mi bilemiyorum.)
Velhasılı kelam her zaman olduğu gibi Özgecan Aslan cinayetinde de sapla saman birbirine karışmış ve ‘’ İşte sizin özlediğiniz Osmanlı, İşte sizin özlediğiniz şeriat…Hem ırzına geçilsin hem de idam edil. Bunu mu istiyorsunuz ey şeriat isteyenler’’ olayına dönüşmüştü olay.
İşin garip olan tarafı da ‘’Şeriata hayır’’ diyenlerin neredeyse tamamı şimdi ‘’ Kısasa kısas…Özgecan’ın katiline kısas uygulansın, elleri kolları kesilsin, sonra da yakılarak cezalandırılsın’’ istiyordu. Oysa kısas bir şeriat hükmüydü. Hem ‘’Şeriata hayır’’ hem de ‘’Kısas istiyoruz’’ demek tam bir çelişki olsa da buna çok şaşırmadım çünkü bu tek çelişkileri değildi bu insanların.
Az buçuk tarih biliyordum. Kendi mezuniyet tezimi hazırlamak için girdiğim Başbakanlık arşivinde sicil ve mühimme defterlerini karıştırırken zaman zaman karşıma çıkıyordu Osmanlılar döneminde kadıların bazı taciz ya da tecavüz olaylarında verdikleri hükümler ama benim tez konum çok farklı olduğu için o hükümleri tamamen okumuyor, ileride belki işime yarar diye fotokopilerini de çektirmiyordum. Yanlış yapmışım. Nereden bilirdim tam otuz yedi, sene sonra bu konuda bir şeyler yazma mecburiyetinde kalacağımı. Ama yine de bir saçmalık vardı ortada. Şeriat mağdureyi niçin cezalandırsın ki.
Evet konu buydu. Şeriat mağdureyi yani tecavüze uğrayanı niçin cezalandırsın? En ilkel hukuk sisteminde bile böyle bir şey olamazdı. Lakin öte taraftan olmuştu ve resmi tabak gibi karşımdaydı ( Yukarıdaki resim ) Bir yanlışlık vardı ama nerede? Araştırmam lazımdı. Araştırdım. Hem de ilk kanunlardan başlayarak araştırdım tecavüz, ırza geçme suçları ve bunlara verilen cezaları. Tabii ki İslami dönem dediğimiz dönem ile Osmanlı dönemi dediğimiz dönemi de ele alarak…
Evet şimdi başlayalım isterseniz.
Karşımıza çıkan en eski belge Asur kralı Urnamu ve diğer Asur kanunlarıdır. Bu kanunlara göre:
1- “Eğer bir adamın bakire kölesinin bikrini düşmanca bozarsa o adam 5 şegel tartacaktır. (ödeyecektir)”. ( Köleye tecavüz bile cezaya tabi görüldüğü üzere)
2-“Eğer bir adam, bir adamın karısına elini götürüp (sarkıntılık edip), (ona) genç bir çocuk gibi muamele ederse, onu suçlarlar ve ispat ederlerse bir parmağını kesecekler eğer onu(kadını) öperse alt dudağını baltanın ucuna çekecekler ve keseceklerdir.” ( Kadına sadece elle sarkıntılık halinde parmak kesiliyor, kadını öpme durumunda dudağı kesiliyor)
3-“Eğer bir adamın karısı, meydandan geçerken, bir başka adam onu yakalar ve “seninle yatayım mı? derse kadın razı olmaz ve kendini korursa (direnirse) , zorla onu yakalar ve onunla yatarsa, ister adamı kadının üzerinde yakalasınlar, ister kadının yattığını şahitlerle ispatlasınlar o adamı öldüreceklerdir, kadın için ise suç yoktur.
Görüldüğü üzere en eski kanunlarda bile kadına herhangi bir ceza verilmiyor. Ancak bu kanunlarda çok ilginç başka hususlar vardır.
Asur’da bir kıza tecavüz eden kişinin karısı, tecavüze uğrayan kızın babasına verilir ve baba da tecavüzcünün karısına aynı fiili yapardı. Eğer fail evli değilse, ağır tazminat öderdi. Bir yerde tecavüzcünün karısı da cezalandırılmaktadır bu kanunlara göre. Yalnız şöyle bir şey de var. Kızın babası tecavüz ettiği tecavüzcünün karısını alıp kendi karısı yaparken isterse kızını tecavüzcüye veriyor ve kızı buna itiraz edemiyor, isterse kızının değeri kadar para alıyor ve kızını bir başkasına veriyordu. Yani tecavüze uğrayan kızın babasının elindeydi tecavüzcünün öldürülmesi ya da hayatta kalması. Baba paragöz bir babaysa tecavüzcüden para alıyor, yok ‘’Benim namusum şerefim her şeyden kıymetlidir’’ derse tecavüzcü öldürülüyordu.
Hammurabi kanunlarında da, başkasının karısı ile zor kullanarak beraber olan erkek, ölümle cezalandırılmıştır
Her halukarda tecavüze uğrayanın da öldürülmesi diye bir şey yok yani.
Roma hukukunda olay biraz daha farklıdır ve bu hukuka göre tecavüz bir şiddet suçu olup ister hür, ister köle olsun bir kadına ya da kıza zorla tecavüz edenin cezası ölümdür.
Bu konuda Bizans hukuku serttir. İmparator Justinyen zamanında tecavüz suçunu işleyene mahkemede kendini savunma hakkı bile verilmemiştir Yani öyle ‘’ El etti, göz etti, eteği de miniydi, tahrik oldum. Ayrıca tecavüze uğrarken bağırıp çağırmadı. O da razıydı’’ filan gibi mazeretler asla dinlenmiyor. Sadece ölüm de değil. Tecavüzcünün mal varlığının üçte biri tecavüze uğrayana veriliyor.
Ortaçağ Avrupasında işler biraz farklı bir boyut kazanıyor. Tecavüz suçlarının cezası yine ölümdür ama burada tecavüze uğrayanın nasıl biri olduğu önem arz ediyor. Tecavüze uğrayan eğer bir hayat kadınıysa ya da mahkemede şahitlik yapacak kişiler tecavüze uğrayan için ‘’ Yaramaz kadındır, yollunun tekidir’’ derse kadın istediği kadar ‘’ Yahu ben istemediğim halde adam bana sahip oldu’’ desin tecavüzcüye en küçük bir ceza bile verilmiyor.
Fransa’da ise konu trajikomiktir bu dönemlerde… Tecavüzcüye verilecek ceza kadının istiap haddiyle ilgili. Yani efendim kadının taşıyabilme kapasitesiyle ilgili. Daha da açıkçası hani bizde bir tabir vardır ya ‘’Sandalyeye oturduğunda ayakları yere değmek’’ diye. Eğer kadının ayakları yere değiyorsa tecavüzcüye hapis veya para cezası veriliyor; değmiyorsa tecavüzcünün cezası ölüm olabiliyor.
İslamiyet öncesi Arabistan’a baktığımızda en yaygın suçlardan birinin tecavüz olduğunu görüyoruz ama tecavüzcüye nasıl bir ceza verildiğini bilemiyoruz. O dönemin davalarından birinde şöyle bir örnek var:
Havvat Bin Cübeyr adlı bir kişi bir dükkanda yağ satan bir kadına yağ almak istediğini, yağ tulumunu açmasını ister. Kadın tulumun ipini gevşettiği anda da arkadan kadına sarılarak tecavüz eder. İlginç olan ise şudur. Mahkeme ‘Eğer tecavüzcüye direnseydi yağları dökülüp gidecekti. Öte taraftan kendisine yardım edecek kimse de yoktu dükkanda O yüzden kadının bu olayda bir suçu yoktur’’ hükmüne varmıştır. Yani kadının yağ ile ırzı arasında bir ikilemde kalması, ‘’Amaaannn ya ırzın canı cehenneme, yağ dökülmesin, önemli olan yağ’’ kararına varması mahkemece kadının olayda suçu olmadığı hususunda yeterli olmuştur ki buradan da anlaşılacağı üzere cahiliye dönemi dediğimiz o dönemde tecavüzcüye ‘’ Hemşerim sen bu masumeye niçin tecavüz ettin?’’ diye sorulacağına kadına ‘’ Sen ne halt ettin ki adam geldi sana tecavüz etti?’’ ya da ‘’ Tecavüze uğradığında karşı koydun mu bre hatun’’ diye sorulmaktadır. Kadın da ‘’ Vallahül azim hakim amca direnecektim ama tulumun ipini çözmüştüm. Bıraksam yağ boşa akacaktı. Yağ boşa akacağına tecavüze uğramayı daha ehven-i şer gördüm’’ diyerek paçayı kurtarmaktaydı.
Gelelim şimdi zurnanın zort dediği yere. Yani İslamiyetin gelmesi ile birlikte tecavüz suçları nasıl cezalandırılmıştır.
Öncelikle şunu belirtelim ki İslamiyette tecavüz suçu diye bir suç yoktur. Yok yok hemen gözleriniz büyümesin. Tecavüz suçu diye bir suç yok demek tecavüzcüye hiç bir ceza verilmiyor demek değil. Tecavüz diye bir suç yok çünkü bu suç zina kapsamında. Peki o zaman zina nedir?
Bir erkeğin ve bir kadının aralarında nikah bağı olmaksızın cinsel ilişkiye girmesine zina denmiş İslam hukukunda.
Peki tecavüz bu zina tanımının neresinde?
Eğer bir erkek, bir kadını zina etmeye zorlarsa…Yani anlayacağınız üzere zina denen bu cinsel ilişkide kadının rızası yoksa…İşte o zaman olay tecavüz ya da ırza geçme ya da İslam hukukundaki adıyla “hetk-i ırz”yani namus perdesini yırtmak olarak adlandırılır.
Peki hiç dikkatinizi çekti mi? Genelde hep erkeğin kadına tecavüzünden bahsediyoruz. Kadının erkeğe tecavüzü diye bir şey hiç söz konusu olmamış mı? Çok ilginçtir ki modern hukuk sistemleri kuruluncaya kadar böyle bir suç hiç bir ceza hukukunda yok; söz konusu olmamış, yasalara girmemiştir. Yani yasalar hiç bir erkeğin ‘’ Ulan seni halledeceğim ‘’ diyen bir kadın karşısında ‘’ İmdaaatt Irzıma geçiyorlar’’ diye bağıracağına, ‘’ Ben bakir bir delikanlıyım, lütfen beni bir mendil gibi kirletip, sonra da kaldırıp çöp sepetine atmayın hanımefendi. Sizden hassaten istirham ediyorum’’ diyebileceğine imkan ve ihtimal vermemiştir.Şimdi özellikle Avrupa ve Amerika’da genç erkek öğrencilerine tecavüz eden bayan öğretmenlerle ilgili haberleri televizyonlarda gördükçe aklıma ‘’ Ulan o eski dönemlerde kim bilir kaç tane bakir delikanlının bekaretine azgın hatunlar tarafından son verildi de kimsenin haberi bile olmadı’’ diye düşünmekten alamıyorum kendimi.
Ya erkeğin erkeğe tecavüzü? İlerleyen dönemlerde İslam hukukunda var bununla ilgili hükümler. ( İslam hukuku dışındaki hukuk sistemlerinde de olduğu ile ilgili, bir bilgiye ulaşamadım)
Kadının kadına tecavüzü?
Böyle bir kavramı bu güne kadar ne duydum ne de işittim. Varsa da bilmiyorum.
Evet…İslam hukuku yani diğer bir deyişle şeriatla devam ediyorduk. Bakalım şeriat İran’daki gibi tecavüze uğrayana idam, tecavüz edene beraat kararı mı vermiş? Ancak İslam hukukunda bu suça verilen cezanın ne olduğundan önce İslam hukukuna göre cezalar nelerdir bunlara bakmak lazım ki konu daha net anlaşılabilsin.
İslam hukukuna göre cezalar iki kısma ayrılır.
1-Verilecek cezaları doğrudan doğruya Kur’anda belirtilmiş olan cezalar. Bu cezalara Had adı verilir. Had cezasının en ağırlaştırılmış hali ölüm, en hafifi kişinin sağlık durumuna göre atılacak sopa cezasıdır. Sopa cezasının en azı seksen sopa olmakla beraber bazen kırk sopaya kadar indirildiği, bazen cezalının dayanamaması halinde daha da aşağı çekildiği olmuştur.
Had cezalarını gerektiren suçlar Allah’ın hakkı olarak kabul edildiğinden bu suçlar ağır ceza kapsamına girer.
Peki nedir bu ağır ceza suçları:
İslam hukuku, Yani şeriata göre en ağır suçlar şunlardır : zina, hırsızlık, içki içmek, kazf (namuslu kadına zina iftirası) ve yol kesme (hırâbe).
Bu suçlardan sadece içki içmenin cezası Kur’anda açık olarak ifade edilmediği için bu suçun cezası Peygamberimizin (S.A.S) uygulamalarına göre yapılmıştır. Ki bu konuda en bilinen örnek şudur
"Rasûlullah (s.a.s)’a şarab içmiş bir adam getirdiler. Rasûl-i Ekrem:"Ona hadd vurunuz." buyurdu. Ebu Hüreyre demiştir ki: Bizden bir kısmı eliyle, (bazıları da) ayakkabısı ve elbisesiyle dövdüler. (Dayaktan sonra) çekilip gidince: ’Allah seni rüsvay etsin!’dediler. Peygamber (s.a.s): ’Böyle söylemeyiniz, ona karşı şeytana yardım etmeyiniz’ buyurdu" (Buhârî, Hudûd, 4; Müslim, Hudûd, 35; Ebû Dâvud, 35, 36; Tirmizî, Hudûd,14,. 15) : ( Hem ‘’Ben de müslümanım deyip hem de ‘’ Rakı şişesinde balık olsaydım’’ diyen bazı arkadaşlar sıçrayacaklar şimdi ama maalesef durum bu )
Görüldüğü gibi cezasını çekmiş bir insana arkasından lanet okunmasını da yasaklamıştır peygamberimiz
2- Kur’anda cezası belirtilmemiş olan, sünnette de yeri olmayan cezalar. Bunlar kul hakkıyla ilgili cezalar olarak kabul edilmiştir ve bu ceza türüne de Ta’zir cezası denir. Ta’zir cezaları hakimin takdirine kalmış cezalardır. Kürek cezası, teşhir, sürgün, hapis gibi cezalar bu kapsama girer ki İslamın ilk dönemlerinde hapis cezası pek de uygulanan bir ceza değildir. Farz edelim çöpünü komşusunun bahçesine döken birine verilecek ceza işte bu ta’zir cezaları kapsamındandır.
İslam hukukunda zina suçu Allah’a ortak koşma olarak ifade edilen Şirk suçundan sonraki en ağır suçtur. Dolayısıyla da cezası en ağır olan suçtur. Ceza bu kadar ağır olduğu için de zina suçunun kanıtlanması da bir o kadar zordur. Bunun için zina eden kadın ya da erkeğin bunu şahitler huzurunda kendilerinin itiraf etmesi yahut iki erkek veya dört kadının ‘’ Biz bu çifti birleşirken gördük, erkeğin cinsel organı, kadının cinsel organının içindeydi.’’ Diye şahitlik yapması gerekir. Yani bizim eski filmlerde seyrettiğimiz gibi değil.
Bir Yeşilçam sahnesini anlatarak noktalayalım bu günkü bölümü. Yarın kaldığımız yerden devam ederiz inşallah.
Bahsettiğim sahne şöyle:
Köylü kadınlar toplanmış çamaşır yıkıyorlar derede. O anda da dere kenarına beyaz, güzel bir at geliyor. Yeni gelin olan hayvansever bir hatun atı görünce kalkıyor ve atın başını okşuyor. Sonrasında kızılca kıyamet kopuyor ‘’Sen nasıl atın başını okşarsın’’ diye. Kızı resmen recm etmeye kalkıyor diğer kadınlar. Kız kaçarak kendisini kurtarıyor ama kadınlar durumu kocalarına anlatınca kız hakkında karar çıkıyor: ‘’ Zina etmiştir. Recm edilerek, yani taşlanarak öldürülmesi şer’an caizdir’’
Kız atla mı yoksa atın sahibiyle mi zina etmiştir o bile anlaşılamıyor. Kız o köyden kaçarak kurtarıyor canını.
İşte bu filmlerle yetiştiğimiz için bizler de bir kadının zina suçu ile suçlanmasını ve taşa tutularak öldürülmesini hep bu kadar basit bir olay olarak gördük senelerce. Değil efendim değil. Zina bu kadar basit bir olay olmadığı gibi bir kadına zina iftirasında bulunmak da öyle kolay değil. Kanıtlayamazsan ucunda kendi kellenden olmak , en azından seksen sopayla cezalandırılmak var.
Evet…Belki biraz tecavüzün dışına çıktık ama İslam hukukunda tecavüz , zina suçu kapsamı içinde değerlendirildiği için başka türlü de olamadı.
Devam edecek.