18
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
1768
Okunma


Şehrin en güzel semtlerinden birindeyiz...
Bugün hafta sonu. Çok güzel bir sitenin Türk Hamamı bayanlar için hazırlanmış. İçinde saunası, Fin Hamamı, her şey hazır. Bayanlar en şık mayolarını giyip gelmiş, kimi sauna da terleme çabasında, kimisi havuzda, kimi hamamcı kadını kandırıp önceden keselenmek çabasında, kimisi ise maskelerini sürmüş güzelleşmek peşinde.
Hamamın tepesindeki kubbe, bütün konuşmaları size dört - beş katı aksi seda yapıp kulağınıza geri getirme çabasında.
Tam o sırada kapı açılıyor, elinde portakal poşeti ile çıplak şişman mı şişman bir kadın giriyor.
Bütün sosyetik hatunlar adetâ sözleşmiş gibi;
-Aa aa aa, bu ne yaa.
-Ne olmuş ki, size portakal getirdim ki ayol. Az mı yoksam, valla evde bu kadar vardı anam.
Kulaktan kulağa oynar gibi,
-Manyak mı bu, hiç mi mayosu yok acaba?
-Kesin manyaktır, ilgilenmeyin.
Narin ayağa kalktı. Elindeki peştamali alıp kadına doğru yaklaştı, kulağına;
-Hoş geldin, sana nazar değer burada. Al bunu sarıl. Senin şöyle Banu Alkan’ın giydiği gibi süslü püslü mayoların yok mu hiç?
-Olmaz mı kuzum, var tabi.
-O zaman bir daha geldiğin zaman onlardan giy tamam mı, portakallarını da beni çağır evde beraber yiyelim. Boş ver bunlar ne anlar portakalın iyisinden.
-He valla kız, gel beraber yiyelim. Sondaki blokta oturuyom ben, çok canım sıkılıyo zaten.
*
Ve Narin birkaç gün sonra sondaki bloğa misafirliğe gider.
Kapıyı yabancı uyruklu hizmetli bir bayan açar.
-Hanimim bir bayan geldi, sizin adinizi söyledi.
-Portakal yemeye geldim, müsait misiniz?
-Çok sevindim, hoş geldin. Fatma kızım, çabuk bize bir şeyler hazırlasın Emine kızım.
Salona girerler...
Narin şaşkındır, salondaki mobilyaları görünce daha çok şaşırır. Hamamda gördüğü ve herkesin alaycı bakışlar attığı kadın bu muydu diye düşünür bir an. Fakat Narin’i asıl şaşırtan, karşısındaki bu kadının hiç bir şeye değer vermeyen duruşu, hatta yanında çalışanlara bayanlara kendi evlâtlarıymış gibi tavırları, onlara kızım deyip seslenişiydi.
Az sonra kahveleri getirilir.
-Yanında nane likörü mü alırdın, yoksa limon likörü mü? Geçen ay tatile gittim Venedik’e, oradan aldım. Limonlusu çok güzel tavsiye ederim. Naneli de çikolata yersin olur biter he he. Al bak, bunları Fatma kızımdan saklıyorum çok yiyiyor yoksa. Zaten şeker hastası mübarek.
-Peki. Der. Limonlusu olsun.
Kahvesinden bir fırt alır, Naneli çikolatasından da bir diş ısırır. Kadının gözlerinin içine bakamadan sorar. Aslında başka bir şey soracaktır da...
-Akşamları şu karşı ki bardan size de müzik sesi geliyor değil mi?
-Ha evet. Balkondaysam hele, o ne güzel ses öyle. Utanmasam alkış çalacam yani.
Bi de yaz gecesi ise, hele ki "Şimdi Uzaklardasın" çalıyorsa. Gitti işte benim adam, toprak oldu. Bana iki benzin istasyonunu bıraktı da gitti. Neyleyim be Narin kızım, her şey var ama O yok.
Bu can O olmayınca sıkılıp duruyor. Şuraya bak, deniz masmavi, gök desen öyle...
Deniz bakınca, göğe bakınca içimi hüzün kaplıyor. İki duplem bişi içince Narin derdi gözlerin denize benziyo. Şimdi aynaya bakıyorum, mavi gözlerimi göremiyorum. Giderken götürdü mü ne...
-Narin benim abla.
-Yok be kızım, benim de adım Narin. Hay Allah, söylemedim mi sana?
Sahi ya, sen portakal yemeye gelmiştin değil mi? Fatmaaa.
Çabuk kızım, Emine kızıma söyle bize portakal kesip getirin...
Davi / öyküsatıcısı 15. 02. 2015