6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1368
Okunma

Efendim.
Sizlere daha önceden Ana tarafından Laz olduğumu bildirmiştim çeşitli yazılarımda. Evet Ana tarafından Laz oluruz biz. Hem de öyle böyle Laz değil basbayağı Laz. Lazın hası. Trabzon’un Sürmene’sindeniz.
Bizim ana tarafı herhalde Sürmene’nin eski ailelerinden olacak ki soyadı kanunu çıktığında (1934) Sürmen soyadını kimselere kaptırmamışlar kendileri almışlar. Peki bu soyadını almadan önce lakapları neymiş.? İşin doğrusu bilmiyorum ama Sürmenelilerin genel bir lakabı vardır aslında. Durun birden öyle pat diye söylemeyeyim. Ballandırayım olayı biraz.
2004 Yılında Fethiye’de emekli olduktan sonra artık günlerim kahvede okey oynamakla geçiyordu. Tabii ki kahve cemaati komple Fethiye’li. Lakin bir abi dikkatimi çekti. Adam besbelli Karadenizli. Adamla arkadaş olduk. Nerelisin merelisin derken öğrendim ki Trabzonlu…Benim de ana Tarafından Trabzonlu olduğumu söyledikten sonra sordum ’’Abi Trabzon’un neresindesin?’’ ‘’Akçaabat’’ dedi. Hemen lafı soktum aklımca:’’Uyyy sen de o köftehorlardansun he mi?’’ dedim. Malum Akçaabat köftesi meşhurdur ya, köfte’den giderek adamı köftehor yaptım. Adam bozuldu biraz. Sonra o bana sordu: ‘’Sen neresindensin?’’ Cevap verdim: ‘’Sürmene…’’ Adam başladı gülmeye ‘’Uyyyy sen de at hırsızısın he mi?’’ Efendim meğer Sürmenelilere diğer Trabzonlular ‘’At hırsızı ‘’ derlermiş. Neden böyle derlermiş, Sürmenelilerin bu lakabı nereden geliyor bilmiyorum ama daha sonra pek çok kişiden duydum bunu.
Adamdan ana tarafımızın bu hiç de övünülmeyecek lakabını öğrenince bütün ana tarafım gözlerimin önüne geldi. Mesela annemin babası olan dedem Cafer Efendi…Rahmetli bir imamdı. Hem hacı hem de hafız olduğu için hiç kimse ona Cafer Efendi demez, herkes tarafından ‘’ Hacı Hafız olarak’’ Bilinirdi. Hatta annem mektup yazdırırdı, zarfın üzerine ‘’Sayın Bay Hacı Hafız Sürmen ‘’Yazardık. Ya hakikaten de mektupların üzerine niçin ‘’Sayın Bay’’ Ya da ‘’Sayın bayan ‘’ diye yazardık ki? Yani mesela mektup Sami Biberoğulları’na yazılmışsa bunun bir baya yazıldığı belli olmuyor muydu? Neyse o dönemlerde mutlaka mektup zarflarına, gönderdiğimiz kişinin cinsiyetini yazardık. Ola ki bay Sami Biberoğulları’nın değil de bayan Sami Biberoğulları’nın eline geçmesin diye herhalde. Kim bilir?
Her neyse…İşte bu hacı ve de hafız olan dedem bir at hırsızı olabilir miydi? Yok daha neler..Mümkün değil. Ama öte taraftan da hani içime bir kurt girmedi dersem yalan olur. Düşünün bir kere adamın Bir sürü kızı var ama bunların nüfustaki adları ile halk arasında bilinen adları farklı. Mesela Annemin nüfus cüzdanında adı Fatma. Ben bunu ancak okuma yazma öğrenip de annemin nüfus cüzdanını gördüğümde öğreniyorum. Çünkü babam da dahil herkes ona Makbule diyor. Hatta annemi toprağa verdiğimizde imam talkın vermeden önce sorduydu ‘’ Adı neydi?’’ diye, Ben ‘’Fatma’’ derken aynı anda teyzem’’ Makbule’’ demişti. Rahmetli dedem ilk kızına nüfusta ‘’Fatma ‘’ adını verse de onu hep Atatürk’ün kız kardeşinin adıyla çağırırmış.
Teyzelerim var. Birini Suna, ötekisini Suzan olarak biliyorum. Taa Üniversiteye başladığım yıllarda öğreniyorum ki Suna, Suna değil Asiye, Suzan da Suzan değil Meryem.
Yok yok olamaz…Bu delillere bakarak rahmetli hacı-hafız dedemin at hırsızı olduğuna hükmedilemez. Öyle olsa Diğer kızları Emine, Hatice ve Firkat’ın isimleri ile iki oğlu olan Yusuf ve Emin’in adları da farklı olurdu. Maşallah Hacı - hafız dedem de Kars- Kağızmanlı Dedem Êli Eyüp’ten aşağı kalmamış. İyi çalışmış doğrusu.
Efendim rahmetli hacı- hafız dedem üç tane hatun almış. Yok yok üç hatunlu değil. Biri ölüyor, diğerini alıyor. Gariban bir imam üç hatunu birden nasıl alsın ki. Ama öte taraftan da dedeme varanın ömrü fazla olmuyor. Son aldığı cici anneannemiz Ağrı’lı bir Kürt. Ağrı ne alaka?
Orada tam otuz sene imamlık yapıyor dedem. Kendisi Kürt’ten bir tane aldı ya her halde hak geçmesin diye olsa gerek kızlarından ikisini de Kürt’e veriyor. Hoş babam Kürt sayılmazdı, o babaannesi tarafından Kürt’dü ama teyzem Suna’yı tam bir Kürt’e, bir Diyarbakırlıya veriyor.
Hacı dedemin altı kızından sadece ikisi bir Sürmeneli ile evleniyorlar ki biri zaten akraba. Suzan Teyzem dayısının oğlu Ferhat’la evleniyor. Uzaktan yakından bir akrabalık olmadığı halde bir Sürmeneli ile evlenen ise Firkat Teyzem oluyor. Yani annemin bir küçüğü… O bir Hava Kuvvetleri mensubu -sanırım o zamanlarda asteğmen ya da teğmen- ile evleniyor. Evlendiği kişi ise yıllar sonra Hava Kuvvetleri Komutanı oluyor: Halis Burhan.
Halis Enişte ile bizim öyle fazla bir irtibatımız yoktu. Hayatımda ya iki ya da üç kez görmüşlüğüm vardır kendisini ama zaman zaman çeşiti vesilelerle duyardım adını. Her otuz Ağustosta bakardık gazetelere terfi eden komutanlar arasında Halis Enişte de var mı diye. O rütbe aldıkça biz de kendimize bir övünç payı çıkarırdık.
Ben Batman’da öğretmenlik yaptığım yıllarda Halis Enişte Korgeneral rütbesiyle Diyarbakır 2. Hava Kuvvetleri Komutanlığındaydı. Bir kez ziyaretine gidebildim ancak. Yalnız Batman’da tanıştığım hangi havacı subayla eniştem hakkında konuşsam yüzlerinde önce bir tebessüm belirir, sonra ‘’ Hocam enişten gerçekten de çok renkli, çok esprili bir insandır derlerdi. Bir asker ve espri..Her nedense bu iki kavramı hiç yan yana düşünemezdim. Ta ki bu sitede yazmaya başlayıncaya kadar.
Bu sitede çeşitli konularda çeşitli araştırma yazıları yazarken bir gün hiç alakasız bir yerden karşıma Halis Burhan Eniştem ile ilgili bir anı yazısı çıktı:
Olay aslında tamamen 28 Şubat süreci dediğimiz olayla ilgili. Tabii ki bu sürece girmeyeceğim. O tamamen ayrı bir yazının konusu olabilir.
28 Şubat Kararları alınmadan önceki süreçte 3 Şubat 1997 de Eniştem Halis Burhan Paşa, telefonla Doğruyol Partisi Milletvekillerinden ve eski İçişleri Bakanı Nahit Menteşe’yi arıyor.Aralarında önce nasıl bir selam kelam faslı oluyor bilinmez ama ona bir fıkra anlatıyor.
Bu fıkraya göre Oflu Hoca ( yav bizim sitedeki Oflu hoca değil…Karadeniz fıkralarında var ya işte o Oflu hoca) Evet..Oflu Hoca bir mevlit ya da hatim programından sonra oturmuş kadınlara v’azü nasihatta bulunuyor ama bu arada da tuvalet ihtiyacı geliyor. Kalkıp tuvalete gidiyor, işini hallettikten sonra tekrar meclise dönüyor. Lakin tuvaletten kalkınca fermuarını çekmeyi unutmuş. Kadınların karşısına oturduğunda da eti görünüyor. Kadınlardan biri dayanamıyor ‘’ Hocam etiniz görünüyor’’ deyince Oflu hoca önüne bakıyor ve ‘’ Korkmayin , korkmayin o corduğunuz sadece ucudur’’
Nahit Menteşe önce anlamıyor fıkranın sebebini. Eniştem açıklıyor: ‘’ Ucu göründü ‘’
Nahit Menteşe, erTesi gün yani 4 Şubatta 20 tank, 15 zırhlı araç Sincan sokaklarında yürüyünce daha iyi anlıyor neyin ucunun göründüğünü. Ucu görünen şey bir askeri darbedir. Her ne kadar doğrudan doğruya olmasa da post modern tarzda bir askeri darbenin ucunun göründüğü öngörüsünde bulunmuştur Halis Burhan Paşa
Evet bu gün fazla uzun tutmadık yazımızı.
‘’Allah bu ülkeye bir daha askeri darbe yaşatmasın.’’ diyerek noktalayalım.