4
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
762
Okunma

Bazı konuları döne döne vurguladığımın farkındayım. İnandığım, savunduğum duygu ve düşüncelerimde de bir farklılık, bir değişiklik olmadığını da biliyorum. Bu durum, beni hem çok mutlu ediyor, hem kendime olan güvenimi, saygı ve sevgimi daha da perçinliyor geçen süreçte.
İnsanların çeşitli maskelerle dolaştığı, dün dündü, bu günde bu gün, dediği alıntı bir yaşam sloganıyla gününü gün edip, başı boş bir harman yerinde savrulduğu. Emeğin, alın terinin, umudun ve kıymetli düşlerin anlamını kavrayabilmiş kaç kişi sayabiliriz dersiniz…
Sosyalizm düzenine ve bu düzenin harika insanlarına olan bağlılık, takdir ve hayranlığım her geçen gün daha da artıyor. Ki; o insanüstü insanların, ‘bu düzen bir gün mutlaka gelecek. Biz göremesek de’ dedikleri gibi, gelse de gelmese de, bunun hayalini kurmak bile bana yetiyor. Yaşasın Şeriat! adlı yazım, okuma rekoru kırmıştı defterde.
Her toplum hak edildiği biçimde yönetilir, sözü de yüreğime su serpiyor ayrıca. Gelmiş-geçmiş bu satılmış rezil idarelere, boyun eğen korkak, cahil ve önce kendi benliğine tutsak olmuş, acınası toplumun, tüm bunlara müstahak olduğunu gördüğüm ve inandığım içindir.
İşte şimdi sizlere, gerçek bir ‘Solcunun’ kaleminden, şiirsel bir dille yazdığı ibret alınacak harika bir köşe yazısını aktaracağım gururla. İşinize gelse de gelmese de.
Ömürlerini toplumun huzur, mutluluk ve bağımsızlığına adamış olan bu olağanüstü kadın- erkek insanlardan yalnızca birisi Mehmet FARAÇ.
*
Yağmurun gökyüzüne notalar dizen bir piyanist gibi gözyaşı döktüğü anlarda...
Bulutların sabah mahmurluğuyla sonsuzluğu tekmelediği sıralarda...
Bir leylek el sallar rotası belli, sonu belirsiz göç yollarında... Bir kırlangıç süzülmektedir mavinin utangaçlığında!..
Zerreciklerin şelaleye döndüğü sisli havalarda, bir dağ evinin köhne verandasıdır yırtık şemsiyeniz!.. Bir
ağaç kovuğunun rutubetli sıcağıdır sığınağınız!..
Aklınız sizi alıp yeşilin tonlarındaki bir ormanın sonsuzluğuna götürdüğünde, yalnız kalırsınız insana hasret ıslak topraklarda...
Yapraklar, tenlerinde dans eden damlacıkları boca ederken aşağılara... Berraki sular küçük derecikler oluşturur patika yavrularında!..
Çamura bulanmış çıplak ayaklarınızla, toprağa yapışmış yaprakları ezerken, mazlum derinliklere gizlenmiş biçare anlarınız gelir aklınıza!..
Sahipsiz kalıp, tutunacak bir dal bulunamadığında, tıpkı toprağa düşen çiçek gibi salındığınızda...
Çürümüş bir ağaç gövdesine gizlenmiş sincabın ürkekliğiyle yürürken sahipsiz patikalarda; küçük ömrünüzün büyük hesaplarıyla boğuşur durursunuz!..
Aydın olmak, adam olmak, insan olmak uğruna ne yaptım diye?..
GAFLETİN PATİKALARI!..
Aydın olmak, ağdalı cümleleri puro dumanına saklamak değildir arkadaş!.. Aydın olmak, isyan etmektir, yol göstermektir!.. Adam olmayı insan olmaktan öte saymaktır aydınlanmacı olmak!..
Siz, milyonlarca ağacın yalnız yaşamayı tercih ettiği bir dünyada, ormanda olduğunuzu sanmayın sakın!..
Aydınlanma ışıklarının tek tek söndürüldüğü bir ülkede, güvenmeyin aydın müsvetelerine, güvenmeyin ihanet sofralarına oturan soytarılara ve de güvenmeyin siyasetin yavşak kulvarlarında sahtekarlığa zar atanlara!..
Unutmayın; “umut” sizin için ezilenlerdedir, umut ezildikçe yüreklerde doğanlardadır!..
Siz yürüdüğünüzde bir yalnızlık ormanında, kendinizle hesaplaşın!.. Kimi zaman bir kavağın yüceliğiyle gökyüzüne fırlatın sırlarınızı... Kimi zaman bir kar tanesi gibi düşsün önünüze, ömrünüzün kurumuş gelincikleri!..
Düşlerinizi yolcu ettiğiniz uçurtmalar dikenli tellere dolansa da... Yaşama bağlandığınız ip, yağlı urganlara dönüşse de!..
İşte bir gün yolunuz düşerse kalabalık içinde sahipsiz kalmış bir ormana... Attığınız her adımda bu satırları düşünün... Sorgulayın kendinizi gafletin patikalarında, yalnızlığa mı düştüm, ihanete mi yoksa!..