9
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
987
Okunma

Anadolu Liselerinde 11. Ve 12.sınıflarda okutulan zorunlu derslerle devam edelim.
11. Sınıf Zorunlu Dersleri: : Türk Edebiyatı, Dil ve Anlatım, Birinci Yabancı Dil, 2. Yabancı Dil, Görsel Sanatlar,Beden Eğitimi, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi.
Bu sınıfa mahsus olmak üzere T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersi ile Felsefe dersi zorunlu dersler arasına giriyor.
12. Sınıf Zorunlu Derleri: : Türk Edebiyatı, Dil ve Anlatım, Birinci Yabancı Dil, 2. Yabancı Dil, Görsel Sanatlar,Beden Eğitimi, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi.
Bu sınıfa mahsus Trafik ve İlkyardım dersi zorunlu ders.
Felsefe, Sağlık Bilgisi, Trafik ve İlkyardım sadece bir sene de olsa var olmakla birlikte Sosyoloji ve Mantık gibi dersler hiç bir sınıfta zorunlu ders değil.
Geleceğin fizik, kimya ya da biyoloji mühendisleri 9. ve 10. Sınıfta haftada iki saat gördükleri bu dersler ve yine 9. Ve 10. Sınıf Matematik derslerindeki başarılarıyla, ilgili üniversitelerin fizik, kimya, biyoloji bölümlerine -puan tuttururlarsa- giriyorlar.
Dört sene boyunca sadece 9. Ve 10. Sınıfta haftada iki saate sıkıştırılmış Tarih öncesi devirler,Anadoluda ilk Uygarlıklar, Roma ve Bizans Tarihi, İslam öncesi Türk Tarihi, İslam Tarihi, İlk Müslüman Türk devletleri ve Selçuklu Tarihi ve Osmanlı Tarihi dersi görmek ( Artık ne kadar tarih dersi ve tarih bilinci denilebilirse ) Üniversitelerin Tarih bölümü öğrencisi olmak için yetiyor da artıyor bile (!)
Şimdi bu zorunlu derslerin içine bir de Osmanlıca dahil edildiğini düşünelim. Niye böyle düşünelim: 1- Şurada – Reddedilmiş olsa bile- böyle bir istek gündeme gelmiş en azından. 2- Şu an itibariyle öyle bir hava oluştu ki olay inatlaşmaya döndü ve görünen o ki Osmanlıca Dersi Liselerde zorunlu ders olabilir her an.
Peki bir an için tüm liselerde Osmanlıca Dersinin zorunlu ders olarak okutulduğunu düşünelim. Böylece yeni yetişen neslimiz atasının mezar taşını okuyabilecek öyle mi? (!)
Gerçekten okuyabilecek mi dersiniz?
Ayrıca bir başka soru daha var: Mesela aklıma ilk gelen köy eski eşimin köyü: Muğla İlimizin Fethiye İlçesinin Bekçiler köyü…Köyde bir tane bile üzerinde Osmanlıca metin olan mezar taşı yok. 28 Sene boyunca Anadolu’nun pek çok coğrafyasında pek çok köy, İlçe dolaştım hiç birinin mezarlığında Osmanlıca yazılı bir mezar taşı görmedim. O halde bizim gençler hangi atalarının Osmanlıca olan mezar taşlarını okuyacak?
Haaa İstanbul’da mesela Eyüp Sultan Mezarlığında, mesela Galata Mevlevihanesi kudümzen başı İsmail Dede Efendinin mezar taşında ne yazdığını okumak isterse?
Güzel soru…İyi hoş da Lisede Osmanlıca öğrendiği zaman bu mezar taşını okuyabilecek mi? Kesinlikle hayır. Neden hayır? Çünkü ben İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde dört sene Osmanlıca dersi gördüm. Tezimi ise Başbakanlık Arşivinde ve tamamı el yazması olan Osmanlıca metinleri okuyarak hazırladım. Buna rağmen o mezar taşlarının hepsini ben okuyamazken, okusam bile anlayamazken lisede bu eğitimi alacak olanların o yazıları okuyabileceklerini zannediyor musunuz gerçekten de?
Peki diyelim ki gençlerimiz benim gibi mankafa değil. Çatır çatır okuyorlar o yazıları. Buyrun o zaman bir mezar taşı kitabesini birlikte okuyalım.( Resim 1 )
Şefaat Ya Rasulallah /
Lâ İlâhe İllallah Muhammed’ur-Rasulullah /
Kimseye baki değildir çünki dehr-i sübut /
Gel oku ihlasla bir fatiha etme sükût /
El-Hac Emin Ağa’nın zevcesi /
Merhume cennet mekân Aişe /
hatun ruhiyçün fatiha /
Sene 1225
fi 22 C.
Bu mezar taşından ne anladık: ‘’Dünya bâki değil, sessiz kalma, Hacı Emin Ağanın eşi Ayşe hatun için bir Fatiha oku’’ diyor. Hacı Emin Ağa kim? Tanımayız etmeyiz? Ayşe Hatun? Onu da tanımayız. ‘’ Bu kabirde yatan Müslüman kardeşimizin ruhuna ‘’Diyerek bir fatiha okusak olmaz mı? ( Dehr-i sübut nedir kafa yormadan ) Bence hiçbir mahsuru yok. Peki atamız mı Elhac Emin Ağanın zevcesi? Değil. Mezar taşını da okuduk haydi. Ne faydası oldu bize? Hiç…
İyi de sadece mezar taşları yok ki. Çeşme kitabeleri var mesela. Cami kitabeleri var mesela…Mesela dedelerimiz olan sultanların fermanları var, mektupları var.
Tamam…Birer tane de onlardan okuyalım. Buyurun: ( Resim 2 )
Zihī dil-cūy-ı zībā çeşmesār-ı rūḥ-perver kim
ʿUṭāş-ı ümmete mā-ı ḥayātı eyledi icrā
Zihī ḫāṭır-küşā ʿaynü’l-ḥayāt-ı ḫūb-manẓar kim
Baḳıp reşk eyler oŋa çeşme-i mihr-i cihān-ārā
Hilāl-i ʿīd eğer zencīr-i rāh-ı kehkeşān birle
Aṣılsa kefçe-āsā ṭāḳına şāyestedir ḥaḳḳā
Bu dil-keş çeşmesārıŋ āb-veş bānīsinin dā’im
Zülāl-i ṭabʿını gerd-i kederden pāk ede Mevlā
Bu mıṣraʿla dedi hātif ona bir bī-bedel tārīḫ
Emīn-zāde bu ʿayn-ı çeşmesārı eyledi icrā
1134
Ne anladık ? Hiç bir şey değil mi?
Bir de Cami kitabesi okuyalım isterseniz. Aydın Kuşadası, Hanım Camii Kitabesi ( Resim 3 )
Hazret-i Hâcı Hâdice Hânım û âli nüvâz - Ma’bet-il ubbâdı bünyâd eyleyüb cây-i mefâz
Hazihi cennât-ı adnin fed hulûhâ halidin - Yâ ibâdalahi kûmû fâbüdû ehl ü niyâz
Hak buyurdu Leyse lil insânı illâ mâ seâ - Sa’yi İbrahim Ağa ile bu cami ser-firâz
Hasbeten lillah yabdı bârek-Allah zâdiya - Arifane ok(u) Târih p âk kalub beş vakt nemaz
Anladık mı bir şey? Hazret-i Hacı Hadice dışında hayır.
Demek ki mesele sadece o mezar taşlarını, kitabeleri okumak meselesi değil. Okuduğundan anlamak…
Bana bazen rica eder arkadaşlar‘’ Hocam şu kitabeyi okusana’’ diye. Okurum, bu sefer de ‘’ Hocam ne demek istemiş?’’ Sorusu gelir. El cevab: ‘’ Siz ne kadar ne anladıysanız ben de o kadar onu anladım’’
1984 Yılıydı. Batman Lisesinde T.C.İnkılap tarihi ve Atatürkçülük dersindeyim. Konu: Harf İnkılabı…Ben harf inkılabının önemini ve toplum açısından sağladığı faydaları anlatıyorum. Çocuğun biri söz istedi. Abdul ile başlayan bir adı olan bu çocuk Hizbullah sempatizanıydı ki bunu açıkça söylerdi hep… Bana bu günün tartışma konusu olan ‘’Atalarımızın mezar taşlarını okuyamıyoruz, tarihimiz hep Osmanlıca yazılmış ama tarihimizi okuyamıyoruz’’ filan gibi itirazlar ettikten sonra Osmanlıca’nın aslında Latin harflerinden daha kolay yazılıp okunabileceğini söyledi. ‘’Peki ‘’ dedim…’’Tanıdığın, bildiğin, medrese eğitimi almış biri var mı?’’ Biliyordum bu soruya ‘’Evet ‘’ diyeceğini. Bağlı olduğu şeyh böyle biriydi. Nitekim çocuk ‘’ Var…Bizim Şeyh… ‘’ dedi. Hemen çantamdan o ders için getirdiğim eski el yazması bir belgenin fotokopisini çıkardım. ( Fakülte öğrenimimizde Atatürk’ün Gençliğe Hitabının orijinal metninden sonra okuduğumuz ilk belgeydi bu. O bakımdan saklardım o fotokopiyi )
Fotokopiyi gösterdim çocuğa: ‘’Şeyhin bunu kaç dakikada okur?’’dedim. Çocuk ‘’ Beş dakika bile sürmez ‘’ dedi. ‘’ Pekala al bunu şeyhine okut bakalım ne yazıyormuş, ben de merak ettim…Sana bir hafta müsaade. Bir hafta kadar sende kalabilir bu belge. Haftaya derste bana ve arkadaşlarına anlatırsın belgede ne yazdığını’’ dedim ve verdim eline.
Bir hafta sonra geldi ‘’ Hocam şeyhim okudu. Adamın biri bir başka adama mektup yazmış ‘’ dedi. ‘’ Hepsi bu kadar mı? Şeyhin mektubun içeriği hakkında, kimden kime yazıldığı hakkında bir şey demedi mi? ’’ Diye sordum. ‘’ Önemli bir şey değilmiş ‘’ diye cevap verdi. Yani aslında Osmanlıca’nın Latin harflerinden daha kolay okunup yazıldığını o çocukların kafasına sokan şeyh Osmanlıca yazıyı okuyamamıştı.
Sınıfa döndüm ve şeyhin ‘’ Önemli bir şey değil’’ dediği mektubu okumaya başladım: ( Resim 4 te az bir bölümü var o mektubun )
‘’ ...Ben kim sultan-üs selatin ve burhan-ül havakıyn tac bahş-i hüsrevan-ı ruy-ı zemin,zıllulah-ı fil-arzeyn ….
….Sultan Beyazıd bin Sultan Selim bin Sultan Süleyman Hanım…
Öğrenciler tabii ki bu okuduklarımdan hiç bir şey anlamadılar. Açıkladım:
Kanuni Sultan Süleyman, Fransa Kralı Fransua’ya hitaben diyor ki:
‘’Ben ki Sultanlar Sultanı ve Hakanların En Güçlüsü, dünyada krallıklar dağıtan En Yüce Padişah, yeryüzünde ve gökyüzünde Allah’ın gölgesi…
Sultan Bayezıd oğlu, Sultan Selim oğlu, Sultan Süleyman Hanım.’’
Görüldüğü üzre Osmanlıca dediğiniz öyle mederse okumakla da kolayca öğrenilecek bir olay değildir. Çocuk oyuncağı hiç değidir. O çocuklara sülüs, celi, rika, siyakat, divani,kûfi,nesih, muhakkak, reyhani, tevki, t’alik, icaze…Hangi yazı çeşidini öğreteceksiniz? ( Resim 5 ) Ki iş sadece yazı öğretmekle kalmıyor aynı zamanda okuduğunu anlamayı da öğretmeniz gerekiyor. ( Yazabilmekten hiç bahsetmiyorum )
Bakın Liselerde Türk Edebiyatı diye bir ders vardır ve o derste Osmanlı Türkçesi az buçuk da olsa öğretilir. Şimdi gelin lise yıllarımıza dönelim ve lise yıllarında öğretmenlerimizin kafamıza vura vura hem veznini buldurduğu, hem de manasını öğrettiği bir şiiri ele alalım. Öyle çok zorlarından da seçmeyeceğim ha. En kolaylarından biri:
Hoş geldin eya berîdî cânân
Bahşed bana bir nüvidi cânân
Cân ola fada-yı ıyd-i cânân
Bîsûd ola mı ümid-i cânan
Yârin bize bir selamı yok mu?
Bu beşliği hiç sözlüğe bakmadan bakalım kaç kişi günümüz Türkçesine çevirebilecek? ( Yarin bize bir selamı yok mu dizesi hariç tabii ki )
Ne yani şimdi ben senelerce Osmanlıca eğitimi görmüş biri olarak okullarda Osmanlıca derslerine karşı mıyım? Hem de zorunlu yabancı dil gibi bir ders, Zorunlu ikinci yabancı dil diye bir başka ders daha varken…
Osmanlıca Derslerine hem karşıyım hem de değilim. Önce çekincelerimi ve itirazlarımı açıklayayım daha sonra da bu işin nasıl olması gerektiğini.
Çekincelerim ve itirazlarım şunlar:
1- Okullarımızda nasıl ki şimdilerde ilkokul 4. Sınıftan başlayarak zorunlu İngilizce dersi olmasına karşılık hiç bir lise mezunu İngilizce öğrenmiş olmuyorsa( Hele ikinci yabancı dili hiç karıştırmayın..) aynı şekilde zorunlu Osmanlıca dersleri konduğu takdirde çocuklarımız çatır çatır Osmanlıca okuyor, okuduğunu anlıyor olamayacaktır da ondan karşıyım. Yahu Atatürk’ün gençliğe hitabında geçen ‘’ Bedhah ‘’ Kelimesinin manasını bile öğretemediğimiz çocuklarımıza siz gerçekten de
ey sârebân, ey kârevân, leylâ-yi men kocâ mî berî
bâ borden-i, leylâ-yi men, cân u dil-i merâ mî berî
ey sârebân kocâ mî revî leylâ-ye mân çerâ mî berî
der besten-i peymân-e mâ tenhâ govâh-e mâ şod hodâ
tâ în cehân ber pâ boved in aşk mâ bemâned be câ []
yı hem okutup hem de anlamını öğretebileceğimizi mi sanıyorsunuz? ( Yahu yabancı değil…Mevlana’nın Mesnevisinin orijinalinden…Sakın bana kimse ‘’Hocam Mevlana Osmanlı mı?’’ demesin. Ne yani Mevlanayı orijinalinden okumayalım mı? )
( Merak ediyorum…Gençliğe hitabede geçen ‘’ Dahili ve harici bedhahların olacaktır’’ Cümlesindeki ‘’Bedhah’’ kelimesinin anlamını ilkokul 1. Sınıftan beri bizlere öğrettiği halde öğrenmenlerimiz, şu anda kaç kişi biliyor? Kaç kişi sözlüğe ya da google amcaya müracaat etmeden söyleyebilir?)
2- Bir ülke medeniyet yolunda Osmanlıca öğrenerek mi daha hızlı yol alır yoksa Fizik, Kimya, Biyoloji, Matematik öğrenerek mi? Tarihini bilmeyen, Coğrafyasını tanımayan bir nesil Osmanlıca’yı yutsa ne olacak?
3- Osmanlıcanın Kur’anla bir alakası yoktur. Dolayısıyla da Osmanlı alfabesi dediğimiz alfabenin bir kutsallığı söz konusu değildir. Osmanlıca dediğiniz yazıyla yazılmış öyle şiirler vardır ki bu gün bile okullarda okutamazsınız. O derece müstehcendir. Yani Osmanlıcaya bir kutsiyet yüklemek gerekmez.
4- Peki bir soru daha…Kitap okuma oranının %3 olduğu ülkemizde diyelim ki gençlerimiz komple Osmanlıca öğrendiler. Hemen Arşivlere koşarak harıl harıl belge okuyacaklarını mı sanıyorsunuz? Ya da mezarlıklara, camilere, eski çeşmelere koşup kitabe okuyacaklarını mı düşünüyorsunuz?
5- Eğer mesele ataların mezar taşları ve atalardan kalan yazıların okunması meselesiyse bu durumda Göktürkçe ve Uygurca ( Yanında Çince de tabii ki) Eğitimi de vermek gerekmez mi çocuklarımıza? Neticede Göktürkler, Uygurlar, Hunlar da atalarımız. Balbalları okumayalım mı yani? ( İslamiyet öncesi Türk mezar taşlarına balbal denirdi ) Orhun Anıtlarının karşısında sap gibi mi duralım? Asur ve Sümer çivi yazısı, Hitit hiyeroglif yazıları, Bizans ve Roma yazısını hiç hesaba katmıyorum.
Mesela ülkede pek çok Ermeni mezar taşları ya da onlardan kalan yazılı belgeler var. Onları okumayalım mı?
6- Hepsini bir tarafa bıraktım. Osmanlı’nın Tarihi sadece 10. Sınıfta zorulu,( Ki sadece Osmanlı Tarihi yoktur 10. Sınıf Tarih dersinde ) diğer sınıflarda zorunlu değilken( Ki o kadar çok konu haftada iki saate sıkıştırılmıştır. O da işin bir başka garip tarafı ) Osmanlıca tüm sınıflarda zorunlu ders olursa ? Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu olmaz mı? Osmanlı’nın Tarihi yok ama dili ve yazısı var. Biraz garip düşmez mi?.
‘’Eeee sıktın ama Sami Hoca…Ne yani Osmanlıca Öğrenmeyelim mi, Çocuklarımız öğrenmesin mi Osmanlıca’yı’’
Evet…Gelelim bu iş nasıl olur meselesine:
Öğrensinler efendim. Elbette öğrensinler.
Halk Eğitim Merkezlerimiz var her ilde değil mi? Açın orada kurslar ama bence mesela aylık ücreti 100 TL gibi cüz’i bir ücret olsun ondan sonra bakın bakalım ‘’ Atalarımızın mezar taşlarını okuyamıyoruz’’ diyenlerin kaçı o kurslara koşacak ya da çocuğunu koşturacak ‘’ Evladım biz okuyamıyoruz atalarımızın mezar taşını bari sen oku ‘’ diye… Halk Eğitim Merkezleri yoğun talebi karşılamazsa(!)… Okulları açın efendim. Cumartesi, Pazar günleri okullar açık olsun, hatta yediden yetmişe herkes gelsin mahallesindeki okula, öğrensin Osmanlıcayı. Ama aylık mutlaka bir ücreti olsun. Hatta indirim yaptım aylık 50 Tl olsun.. Bakalım dedelerinin mezar taşını okuyamamaktan şikayetçi olanların kaç tanesi samimi. Görelim…
Bu güne kadar açılan ve çoğu ücretsiz olan Osmanlıca kurslarına sadece 150.000 kişi katılmış. Bu mudur yani? Dedelerinin mezar taşını okuyamamaktan şikayetçi sadece 150.000 kişi mi var bu ülkede?
İstanbul Türkiye nüfusunun beşte birini bünyesinde barındırdığına göre demek ki 150.000 : 5 = 30.000 Kişi mi merak etmiş Kitabelerde ve mezar taşlarında ne yazdığını? Yani 15 Milyonluk İstanbul’da her yüz kişiden sadece iki kişi mi merak etmiş ?
Bu meselenin çözüm yeri kesinlikle Halk Eğitim Kurslarıdır okullar değil. Memleketin her tarafında açılmış Osmanlıca kursları olduğunu gayet iyi biliyorum. Bilmesine biliyorum da öyle dedesinin mezar taşını okuyamamaktan muzdarip insanlarla dolu olduğunu da göremiyorum maalesef. Ve bir vatandaşın dediği gibi değil durum: Hiç bir Allah’ın kulu öyle iki aylık bir eğitimle Osmanlıca Dersi Öğretmeni de olamaz. Osmanlıca öğreteyim derken onu da yabancı dile döndürmeyelim. Bu iş gönül işi. Haftada iki koskoca tatil günü var. Okullarda haftada iki ya da dört saat Osmanlıca yerine koy Halk Eğitim kurslarına haftada 10 saat, görsün vatandaşın çocuğu eğitimi. Öğrenecekse adam gibi öğrensin. Aksi takdirde bu da yabancı dil eğitimimiz gibi rezalet bir şey olur çıkar. Benden söylemesi.
Bu arada bu olaya karşı çıkan muhaliflere de sesleneyim: ‘’ Ay dün karşıma bir yeniçeri çıktı, adres sordu tarif edemedim. Çok mahçup oldum. Acilen Osmanlıca öğrenmem gerek ‘’ Türünden salakça esprilere beyninizi yoracağınıza daha akıllı ve bu meseleye daha bilimsel yaklaşabilecek çözüm önerilerine kafa yorsanız en azından beyninizde kalan son enerji kırıntılarını hayırlı bir şey için harcamış olursunuz.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
[][Ey kervancı, ey kervan! Leylamı nereye götürüyorsun?
Leyla, canım ve yüreğim olduğu halde?
Ey kervancı, Leylamı niçin götürüyorsun?
Birbirimize yalnızken verdiğimiz sözlere Tanrı şahitken?
Ve aşkımızın karar kılmadığı hiçbir yer yokken?