5
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1788
Okunma

Bir aşık olmak pir aşık olmak
Ülkenin cumhuru sayın Erdoğan ‘Usta’ya Saygı’ belgeselinde eşi Emine Hanım ile aralarındaki aşkın nasıl başladığını şöyle anlatmıştı: “Gazinoda parti toplantısı vardı. Duruşu falan dikkatimi çekti. O anda yeni tabirle elektriklenme diye ifade edilen, işin edebi noktasına baktığımızda aşık olmak durumu meydana geldi. Aşk kişinin sevdiğinde yok olmasıdır. Şimdi aşık olduk diyorlar ama sonra başkalarına da aşık oluyorlar. Biz bir aşık olduk, pir aşık olduk.”
Sayın Erdoğan, en büyük düşmanım dahi olsa Sezar ın hakkı Sezar a diyenlerdenim. Bir kez daha belirtmeliyim ki sizin şansınız, eşiniz Emine Hanıma rastlamanızla başlamış inanın. Bunca yıldır ‘gölgeniz gibi’ demeyeceğim, çünkü güneşsiz, karlı, boranlı, fırtınalı havalarda bile her an her yerde
gözü gözünüzde, kulağı sesinizde o tükenmez enerjisiyle yanı başınızda .İnsanın böyle bir seveni olsun başka hiçbir şeyi olmasın derim ben.
Size gelince. Diliniz güzel söylüyor da…Dil bu, her yana dönebilir. Hele ki bu dilin sahibi siz olursanız. Tabii orası yalnızca Emine Hanımı ilgilendirir.
Bu bağlamda yine Deftere döneceğim. Aktaracaklarım üyeler ve yorumlarıyla ilgili olacak çünkü.
Geçenlerde gün düşen bir şiirle ilgili birkaç sert eleştiriye rastlayınca biraz duraladım. Bu daha çok şiiri güne taşıyan seçki kurulu ile ilgiliydi. Kurulun ipin ucunu iyice kaçırdığı, böyle şiirlerin değil güne gelmesi okunması bile caiz değildi bazılarınca.
Oysa okuma sayısı yüksek, favori listesi kalabalık, olumlu eleştiriler, hatta övgüler bile serpiştirilmişti sayfaya. Gel de çık işin içinden.
Konu, şiirin anlaşılır olmaması ve hiçbir anlam içermemesiydi. Aslında bu durum ben deftere üye olduğum tarihlerde de söz konusuydu. Ne var ki benim rastladığım isyanların daha yumuşak bir dille yapılıyor oluşuydu. Ben her zaman kırıcı da olsa insanın düşünce ve duygularını samimi biçimde ifade etmesinden yana olduğum için benim için no problem.
Her şey bu kısa sürede nasıl böyle değişti diyorum kendi kendime yalnızca. Çünkü bu şiir türünü hiç anlamadıklarını söyleyen çoğunluk gitmiş, onun yerini, bu akımı! benimseyen, sahip çıkan, ve en önemlisi çok anlaşılır ve gerekli bulan bir çoğunluk almış durumda.
Oysa ben, bunca radikal değişimlere rağmen hiç değişemedim. Kendimi geliştiremedim. Bir adım öteye gidip, çağın zamanın gerektirdiği olumlu değişimlere bile ayak uyduramadım. Hala süregelen dogmatik yapımdan ötürü.
Bir takım imge ve simgelerle dillendirilen başta şiir ve yazıları hiçbir zaman anlayamadım. Demek oluyor ki ben, oldukça bilgisiz kültürsüz ve çok gerilerde kalmış biriyim. Bunu içtenlikle kabullendim ve rahatladım.
Edebiyat akımının, Edebiyat tarihinde şu şekilde yer aldığını söyler otoriteler.
Beş Hececiler,Dadaizm,Dekadan,Edebiyat-ı Cedide, Erotik edebiyat,Fecr-i Ati, Fütürizm,Garip akımı, Gerçekçilik (Realizm), Harfçilik, Kişiselcilik, Masizm, Modernizm, Mutlakçılık (edebiyat),
Parnasizm, Romantik Dönem,Sebk-i Hindi,Sembolizm (sanat), Sosyalist gerçekçilik, Varoluşçuluk, Yedi Meşaleciler,Yenibütüncü Şiir.
Gelelim ikinci şiire ve yapılan yorumlara. Bu şiir ve yorumdan yola çıkacak olursak bu hemen hepimizi daha çok yakından ilgilendiren ve tartışma konusu yapılabilecek önemli bir konu bana kalırsa…
Şair, şiirinde aşkı yüceltiyor hem de öyle böyle değil. Ancak o eşsiz sevgiliye o handana kavuşmayı, yani vuslata ermeyi ret ediyor. Şiire yorum yapan yorumcu ise bu düşünceyi hararetle savunuyor, ve vuslat anının o muhteşem hayalleri, aşkın büyüsünü anında yok edeceğini, bunu göze alan aşığın, sevdiği insanı hemen o kavuşma anında kaybedeceğini, bunun bir delilik olduğunu söylüyor! Öncelikle Vuslatın anlamını iyi anlamak kavramak gerekir bence
Bana Allah’ın emaneti olan tek evladım kızımın adıdır Vuslat. İlk okul yıllarımdan okuduğum Yahya Kemal BEYATLI’ya ait VUSLAT adlı şiirin belleğimde yer etmiş olmasından ve anlamının derinliğinden olsa gerek yıllar sonra kızıma bu ismi verdim.
Eğer vuslata ermek o kadar anlamsız, korkulacak ve başa çıkılamayacak bir şey olsaydı, Mevlana ölümü “vuslata ermek” olarak yorumlar mıydı?
Yine Şems ile olan o ilahi kavuşmalarını. Bir araya gelmelerini ölümü göze alacak kadar çok ister miydi her ikisi de?
“Bahar geldi çiçekler açtı. Bunlardan bana ne? Çünkü sen yoksun. Sen yanımda olsaydın bunları gözüm görmezdi yine. Çünkü yanımda sen varsın.”
“Gel Şems, ayakların kudüm olsun, kolların rebap, soluğun ney olup vuslat soluğunu üfleyerek gel.”
Şems’e yazdığı mektuplarındaki bu cümleler, sevenlerin kendilerini , aşk ve sevgilerini sınamak için vuslatın ne denli önemli olduğunun çok derin ve anlamlı bir göstergesi değil midir?
Korkak insanlar, vuslata erebilmenin o muhteşem ve o ilahi armağanına sahip olmaktan da korkarlar.
Yoksa tüm seven ve sevilenler boş bir hayal aleminin içinse melankolik ve biçare bir halde dolanıp dururlardı öylece.