Gönlünün arzusuna göre iş yapma ki, sırtına pişmanlık yükü yüklenmeyesin. ferideddin attar
sami biberoğulları
sami biberoğulları

BİR NURHAYAT ABLA ÖYKÜSÜ, İKİ FARKLI VERSİYON.

Yorum

BİR NURHAYAT ABLA ÖYKÜSÜ, İKİ FARKLI VERSİYON.

13

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

1575

Okunma

 BİR  NURHAYAT  ABLA ÖYKÜSÜ,  İKİ  FARKLI  VERSİYON.

BİR NURHAYAT ABLA ÖYKÜSÜ, İKİ FARKLI VERSİYON.

Bana bazen arkadaşlar soruyorlar ‘’ Hocam bu kadar çok konuyu nereden bulup da yazıyorsun? Ayrıca bir iki cümle ile özetlenebilecek bir olayı nasıl koskoca bir öykü haline getiriyorsun?’

Bu kadar çok konu bulmak aslında hiç de zor değildir. Söz gelimi hiç markete gitmez misiniz? Al sana konu. Hiç toplu taşıma araçlarına binmez misiniz? Al sana konu. Mesela bir yakınınız bayan hiç mi doğum yapmaz? Al sana konu.

Evet konumuz mesela bir kadının doğumu olsun. Olay kısa ve basittir aslında… ‘’Fadime Hanım doğum yapmak üzere doğumhaneye girdi, yarım saat kadar sonra nurtopu gibi bir kız çocuğu dünyaya getirdi’’ Hepsi budur olayın aslında ama olmaz ki. Böyle anlatırsanız öykü olmaz bu olay. Ne yapmak lazım? Olayı genişleteceğiz? Nasıl?


İşte burada sizin tarzınız ön plana çıkar ki ben iki arkadaşım ve bir de kendimden örnek vereyim.

Mesela bu doğum olayını ‘’grafspee’’ Rumuzlu Fatih arkadaşımız anlatıyorsa olayın içine bir sürü insan katar.Onun tarzında olaya katılan insan sayısı ve bu insanların özellikleri önemlidir. Dolayısıyla Fatih yazıyorsa artık o doğumhaneye giren çıkanın haddi hesabı yoktur. Bir doğumhanede bu kadar çok insanın ne işi var? Fatih onların hepsine makul ve mantıklı bir sebep ve görev bulur. Siz Fadime artık doğursun diye kıvrım kıvrım kıvranırken Fatih o doğumhaneye giren çıkan kişilerin kaşıyla gözüle meşguldür ‘’ Profesör Antonio de Sanches Fadime’nin karnına doğru elini uzatırken hademe Sophia Popopova ‘’ Doğum zor olacak hocam’’ dedi. Rükneddin bin Cümbürlek ‘’ Sezaryen ile Jül Sezar arasındaki bağlantıya kafası takılı olarak bistüriyi eline alırken… Haa bir de o doğumhaneye Frankeştay’ndan Drakula’ya her türlüsünden ürpertici varlık da duhul eder mutlaka…Ayrıca Hemşire Maria Tereza mokunda boncuk bulmuş gibi bir sırıtır ki iliklerinize kadar titrersiniz. ’’ Böyle devam eder gider işte olay Fadime doğumhanede kıvranırken. Fatih aynı zamanda son derece gizemcidir.

Aynı olay bu sefer ‘’ bir tutam hayat’’ta olsun ( Yani Gökhan ) Bir tutam hayat- Gükhan Fadime’yi doğum masasına yatırır ve orada bırakır onu. Adeta unutur. Başlar dışarıdaki börtü böceği anlatmaya..Erguvan renkli çiçekler, mor salkımlı akasyalar, çığlık çığlığa martılar, rastgele diyerek balığa çıkmış olan balıkçıların takalarının motor gürültüleri ile süsler yazıyı bir güzel. Zaten Fadime’nin de kocası Temel’in de öyle acelesi yoktur. O bakımdan ‘’ Abi sen anlatmaya devam et, çocuk kendiliğinden çıkar nasılsa ‘’ Diye onlar da katılırlar bu tasvirlerle süsleme olayına. O denli harika tasvirler yapar yani, anlayın. Hatta siz bile unutursunuz o anda Trabzon Devlet Hatanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum bölümünde miydiniz yoksa Kaçkarlarda aile arası bir piknikte mi.

Bana gelince: Ben Fadime’yi doğum masasına yatırmamla doğurtmam bir olur.Beklemez Fadime..Bende işler tak-şak…Beş dakkada Beşiktaşçıyımdır ben. İlle velakin ‘’ yattı-doğurdu-çıktı’’ demem elbette. Ben de Fadimeyi konuştururum bol bol. Sanırsınız mubarek kadın doğum yapmaya gelmemiş de ‘’ Kadın ve Doğum- Çağımız Annelerinin Kolay ve Verimli Bir Doğum Yapabilmesi İçin Üzerimize Düşen Görevler’’ Konulu bir sempozyum veriyor. Fadime konuşur da konuşur o yarım saat içinde. Bırakın doğum esnasını, normal hayatta bile bir insan yarım saatte o kadar konuşmaz ama ben doğumda konuştururum. Bende tüm ilgi Fadime üzerinde olur. Bunun için gerekirse Fadime’ye doğum esnasında bir ters bir düz kazak bile ördürürüm.

Böylece ne oldu? Her üç tarzda da iki paragraflık bir yazı üç dört sayfalık bir öyküye döndü değil mi ? ( İnşallah Fatih ve Gökhan ‘’ Hocam sen n’ettun daaa?’’ demezler…Hoş görülerinden emin olduğum için böyle rahat rahat yazabiliyorum.)

Fakat iş bu kadarla bitiyor sanmayın. Çok önemli bir husus daha var. Ele aldığımız konuyu nasıl bir üslupla sunacağız okuyuculara. Üzüntülü mü?; Sevinçli mi?, Kızgın mı?, Heyecanlı mı vs.

Mesela ‘’Güzeller güzeli Fadime bu dünyaya kendisi gibi güzel bir insan getirebilmek için doğumhane masasına yattı’’ da diyebiliriz ‘’ Allah’ın gerizekalısı Fadime sanki dünyada b.k varmış gibi aynen kendi misal bir gudubet çıkarmak üzere doğum masasına yattı ‘’ da…Burada tercih tamamen size kalmış.


Şimdi gelin isterseniz bir Nurhayat Abla öyküsünü iki değişik versiyon halinde yazalım. Önce başlıkla başlıyoruz tabii ki. ( Nurhayat Abla’mın engin hoş görüsüne sığınarak… )

Hayata Gülerek bakan bir Sami’nin Anlatımıyla Kısa bir Nurhayat Abla Öyküsü:

NURHAYAT ABLAM VE TATLI UNUTKANLIKLAR.

Her zamanki gibi sabahın erken saatlerinde kapımın önünden sesi geliyordu. Özlemiştim ne zamandır onun ‘’Huuu huuu’’larını. Biraz uykulu ama bir o kadar da sevinçle kapıya yöneldim. O sevimli, sıcak, cana yakın cıvıl cıvıl gözleriyle karşımdaydı işte.
-Ooooo…Nur-u Aynım. Özlemiştim valla seni. Hoş geldin canım ciğerim Nurhayat Ablam.
-Ablalar götürsün seni e mi? Bir türlü öğrenemedin Nurhayat Hanım demeyi.
-Buyur Nurhayat Hanım..Emrinize amadeyim. Bir şey mi vardı?

Bizim konuşmalarımıza çocuklar da uyandı. Her ikisi de onu çok severlerdi ama büyük kangal uykusunun bölünmesinden hiç hoşlanmazdı. İçeriden seslendi:

- Baba, gelen Nurhayat teyze mi?
-Evet oğlum Nurhayat teyze.
-Öf yaaa…Biraz sessiz olun. Teyzemi çabuk göndermeye bak, yatacağım.

Büyük kangalın öflemesini duymadı Nurhayat Abla.Kulaklar ağır işitiyordu Allahtan. Yoksa üzülürdü.O üzülse tabii ki ben de çok üzülürdüm. Onu o kadar seviyordum ki üzülmesini, kılına zarar gelmesini asla istemem. O yüzden de Rabbime şükrederim bana böyle bir komşu nasip eyledi diye.

Nurhayat Abla tekrar konuştu.

-Böyle yalı kazığı gibi ayakta mı dikileceğiz? İçeri buyur etmeyecek misin?
-Ah çok özür dilerim Ablacığım. Buyur.

Nurhayat Abla içeri girer girmez yerlerde bir şeyler aramaya başladı sanki… Merakla sordum.

-Abla hayırdır ne arıyorsun?
-Otobos biletlerini arıyorum
-Ablacığım yanlış yerde arıyorsun sanırım. Burada otobüs biletinin ne işi var?
-Geçen geldiğimde burada düşürmüş olabilirim. Eskişehir’e gitmek için üçüncü kez bilet parası vermek istemiyorum
-Üçüncü kez mi? Yapma yahu…Nasıl oldu?

Anlattı…Geçenlerde Eskişehir’e gidecekti güzel Ablam. Ayın dokuzuna bir bilet almış fakat daha sonra bileti ayın dokuzuna aldığını unutup ayın onunda gitmiş terminale. Akşam sekizde kalkacak otobüsü sormuş, göstermişler. Öyle çantası valizi de olmadığından gitmiş oturmuş yerine ve otobüsün kalkmasını beklemiş. Otobüsün kalkmasına yakın o koltuğun asıl sahibi gelmiş. Tabi ki kibar ve nazik bir hanımefendi olarak gayet usuletle ve suhuletle meseleyi halletme yoluna gitmiş Nurhayat Ablam ama yapacak bir şey yok. Bilet parası yanmış. Bu güne yeni bilet almış, onu da kaybetmiş, fellik fellik bilet arıyor.

-Ablacığım kendi evine baktın mı iyice?
-Baktım baktım hallaç pamuğu gibi attım evi yok.
-Burada düşürmüş olabileceğinden eminsen ev senin buyur ara. Ben de bu arada ikimize bir sabah kahvesi yapayım.

Kahve sözünü duyunca Nurhayat Ablam ‘’ Tamam yaaa…Kahve kavanozunun içine koymuştum bileti ‘’ diyerek sevinçle odadan çıktı ve ‘’ Kahve Yemenden gelir, havar yarim ‘’ Türküsünü okuyarak sevinçle kendi evine gitti.

Evet…Bu öyküyü şimdi gelin bir de hayata çok kötü bakan Sami’nin kaleminden okuyalım.

NURHAYAT CADALAOZU VE GERZEKÇE UNUTKANLIKLAR

Anasını satayım ne güzel kaç gündür sesi soluğu çıkmıyordu bizim yaşlı baykuşun. Ooohhh ne güzel kafamı dinliyordum. Bu sabah yine kargalar mokunu eşelemeden damladı sanki bi mok varmış gibi. Huuu da huuu. Yok ebenin örekesi. İşkence anasını satayım. Resmen işkence…Uykusuzluktan mosmor olmuş gözlerle hışımla kapıya yöneldim. O gudubet, sevimsiz, güzellik denilen mefhumdan nasibini almamış suratıyla karşımdaydı.
-Hayırdır…Poh mu var sabah sabah?
-Kalbimi kırıyorsun ama Sami.
-Ne var ne oldu? Bu sefer de kabız mı oldun? Derdin ne böyle sabahın köründe?

Ah ulan ah…Çocukları kafaya almıştı. Yoksa yapacağımı bilirdim de bizim kangalların hatırına ses etmiyorum fazla.
İçeriden büyük kangalın sesi geldi.
-Baba gelen Nurhayat Nine mi?
-He oğlum…Kıymetli Nurhayat Nineniz.
-Ya içeri alsana biraz kafa yaparız.

Ulan şimdi şeytan diyor ondörtlüyü doğrult topuklarına, Allah ne verdiyse boşalt bir şarjör mermiyi de ahhh ahhh. Ah bu kangalların Nine sevgileri. İtoğlu itler her gördüğü adama ‘’Size kanım çok ısındı amca, size baba diyebilir miyim??’’ Diyen Ömercik misali bizimkiler de nine görmedikleri içi çocukluklarında, şimdi böyle her buruşuğa nine diyip yapışıyorlar. Kim bilir Allah’ın gücüne gidecek ne günah işledim ki bu bunağı bana komşu eyledi.

Nurhayat acuzesi tekrar konuşmaya başladı.

-Çok rica ve istirham etsem içeri girebilir miyim?
-Ev değil dingonun ahırı canına yandığım..Geç bakalım.

Girdi içeri ve içeri girer girmez yerlerde bir şeyler aramaya başladı
-Hayırdır moruk ne arıyorsun?
-Otobos biletlerini arıyorum.
-Tam senden beklenecek bir acayiplik…Ulan burası şehirler arası otobüs yazıhanesi mi? Ya da terminala benzer bir tarafı mı var?
-Geçende çocuklara aşure getirdiğimde düşürmüş olabilirim. Eskişehire gitmek için üçüncü kez bilet parası vermek istemiyorum.
-Üçüncü kez mi? Ohaaa…Çüşşşşş…O da ne be?

Anlattı…Geçenlerde Eskişehir’e gidecekti bu suratsız şey. Ayın dokuzuna bir bilet almış fakat daha sonra bileti ayın dokuzuna aldığını unutmuş tabii ki beyinsiz. Ayın onunda gitmiş terminale. Akşam sekizde kalkacak otobüsü sormuş, göstermişler. Öyle çantası valizi de olmaz bu kokananın. Gitmiş oturmuş yerine ve otobüsün kalkmasını beklemiş mal mal. Otobüsün kalkmasına yakın o koltuğun asıl sahibi gelmiş. Ondan sonra bu , herifle saç saça başbaşa birbirlerine girmişler. Adamı tırmıkla perişan eylemiş ama yapacak bir şey yok. Bilet parası resmen kol gibi….. Derken efendim bu güne yeni bilet almış, onları da kaybetmiş, fellik fellik bilet arıyor.

-Len moruk ! kendi evine baktın mı iyce?
-Baktım elbette..Öyle olmasa hiç seni rahatzız edip bunca sıkıntı verir miydim?
-Tamam lan tamam…Tatava yapma. Sağı solu fazla kurcalamadan ara bakalım. Sabah sabah uykumun içine sı.tın, ben de kendime bir kahve yapayım bari.

Kahve sözünü duyunca Nurhayat Cadalozu ‘’ Tamam yaaa…Kahve kavanozunun içine koymuştum bileti ‘’ diyerek gözlerinden inip yanaklarına doğru süzülen göz yaşlarıyla kendi evine doğru yürümeye başladı. Bir fincan kahve de ona yapmadığıma içerlemişmiş haspam…Başka da derdim yoktu…Ulan o değil de sanki mecbur muşum gibi bir de ‘’ Bir fincan kahve olsam kırk yıl hatırım vardı ‘’ Şarkısını söylemez mi. Tut kuyruğundan vur duvara.

Evet … Dediğim gibi aynı olayı hangi üslupla anlatacağınız tamamen size kalmış bir şey…İster mizah yaparsınız, ister asabiyet ve hüzün dolu bir yazı. Bu tamamen sizin ellerinizde


RESİM : 1. resim ’ Nurhayat Ablam ve Tatlı Unutkanlıklar ’ Yazısını yazarken yüzümün hali 2. Resim ’ Nurhayat Cadalozu ve Gerzekçe Unutkanlıklar ’ Yazımı yazarken yüzümün aldığı şekil...İşte bu noktada da takdir sizin. Çünkü yazılarınız aslında kalbinizin aynasıdır.

Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Bir nurhayat abla öyküsü, iki farklı versiyon. Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Bir nurhayat abla öyküsü, iki farklı versiyon. yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
BİR NURHAYAT ABLA ÖYKÜSÜ, İKİ FARKLI VERSİYON. yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
CaNMaYBuLL
CaNMaYBuLL, @maybull
17.11.2014 19:26:35
10 puan verdi



Dün gece daha da ilginç bir şey yaşadım. Üç gün yoğun bir çalışmanın sonucu, bir iki yazıya yorum yapmıştım. Ve artık yorgunluğun verdiği halsizlikle uykuya daldım.

Her uyku arası gördüğüm ruyanın devamını art arda görerek devam ettim. O kadar ilginçtiki unutmamak için uyunadığımda not alıyorum ve uyuyorum. Bütün faviri listem ve bunun dişında bir kac kişi daha hep beraber aynı okulda ve aynı sınıfta öğrenciyiz.

Giderek o kadar tuhaflaşıyor ki sorma. Okul mudüründen tutunda yardımcısı, öğretmenleri hizmetlisi v.s inanılması güç olaylar, kavgalar ve bir sin geliyor . İşte o son ,dünyanın sonunu kabul etmeyen dört kişinin ilginç uğra§ısı. Fakat ben bunları yazdım detaylandırdım. Bir sonraki yazim bu olabilir :)
athena
athena, @athena
17.11.2014 13:37:17
Değerli hocam uzun zamandır ziyarete gelememenin mahcubiyetiyle geliyorum sayfanıza biliyorumki pastayıda seversiniz e kalp,akciğer,şekeride sorun etmediğinize göre siz mutlu olun yeterki diyerekten bir mini yaş pastamıda alıp gelirim sizden de bir çay beklerim inşallah.

Üniverste döneminde severek okuduğum sinema dergisinde usta yönetmenlerden genç sinemaseverlere sinema ile ilgili dersler adlı bir yazı dizisi vardı.Ben sinemamı çekeceğim,hayır ama yinede ilgiyle okurdum.Keza yazmak isteyenler içinde usta yazarların benzer öneri,tavsiye yazıları vardır.Çoğuda teorikte kalır belki işe yarar püf noktalarıda yakalanır ama pratiğe geçirmek alım kapasitemiz ve azmimiz ve belkide birazda yeteneğimiz doğrultusunda seyreder.

Ben sınırlarımı biliyorum oturup ne Fatih gibi o kadar gudubeti,mistiği bir araya getirebilirim ne de Gökhan hocam kadar uzun ve güzel tasvirler yapabilirim.Ama yazmaya gönlünü veren herkes hikaye,öykü yazmakta ister illaki.Bu yazınızda verdiğiniz kanlı canlı tavsiyeler ve iki harika yazı örneği ile yine hem güldüren hem öğretici bir yazı okuduk.Payımıza düşeni heybemize attık.Her daim sevgi ve saygılarımla.
Turgut Öztürk
Turgut Öztürk, @turgutozturk
17.11.2014 13:17:34
tebrik ederim.
grafspee
grafspee, @grafspee
17.11.2014 11:11:14
Hocam siz bizi güldürüyorsunuz Allah da sizi güldürsün. Dün ıskalamışım ben yazınızı affedin. Ayrıca bizle ilgili latife yapmanız bizi samimi görmenizdendir, çok memnun oldum.

konuya gelince gerçekten biz yazıda nasıl aktarırsak, okuyucu olay hakkında o ruh haline bürünüyor. belki duymuşsunuzdur kayseri bünyan'da yaşanan bir olay:

Kendisi Bünyan''lı olmayan, politika ile de uğraşmış ve halen Kayseri''de işadamı olan birisi, Bünyan kıyıcığında, Kayseri Malatya kara yolu üzerinde, lokantası olan bir benzin istasyonuna gider ve orada alabalık la bir ufak rakı içer.

Dönüşte yürüyüş mesafesindeki Bünyan''a gitmek için meyhanemsi lokantadan çıkar ki, dışarısı hem zifiri karanlık ve hem de korkunç bir kar-tipi fırtınası başlamıştır. Benzin istasyonuna yaklaşık 300 metre mesafedeki Bünyan''a dönüş için yol kenarına varır.

Oradan geçen bir arabaya binip, Bünyan''a ulaşma derdindedir. Fırtına daha da şiddetlenir, bir-kaç adim ötesini bile görememektedir. Gelip-geçen bir araba da yoktur. Nihayet karanlıklar içerisinde, hayalet gibi yavaş yavaş yaklaşan bir arabanın farlarını fark eder. Arabanın, tam önünde yavaşlamasıyla birlikte hemen arka kapıyı açar ve arabaya biner.

Kapıyı kapatır, araba yeniden hareket eder. İçeridekilere merhaba demek ister ama o da ne? Araba da kimse olmadığı gibi, direksiyonda da kimse yok. Birden paniğe kapılır. Korkuyla hemen arabadan atlayıp, oradan koşarak uzaklaşmak ister ama hem araba hızlanmış, hem de korku ile dizleri bağlanmış, hareket edemez hale gelmiştir. Araba keskin bir viraja doğru yaklaşır. Adam dua etmeye başlar. Tüm günahları için tövbe eder. Arabayı durdurması için Allah’a yalvarır. Tam bu esnada, pencereden bir el uzanır ve direksiyonu kıvırarak, sert virajdan arabanın doğru yola dönmesini sağlar. Her tehlikeli dönemece yaklaştıkça, Allah''a yalvarış ve yakarışı artar ve her seferinde de bir el dışarıdan uzanıp, direksiyonu çevirir. Sonunda kendisini biraz toparlar, aklini toparlamaya çalışır, ayaklarını kımıldatır.

- Ya Allah koru beni... deyip, kapıyı açmasıyla birlikte, kendisini arabadan dışarı fırlatır. Bir kaç takla attıktan sonra, şarampolde kendisine gelir. Defalarca üç Külfü-bir Elham okuyarak, Bünyan''a yürüyerek ulaşır ve kahvehaneye girer. Üstü başı ıslak ve şok halindedir. Kendisini tanıyanlar hemence sobanın başına alırlar. Eline bir çay verirler. Bir müddet sonra kendisine gelip, sesi titreyerek, başına gelen doğaüstü ve korkunç olayı anlatır. Olayı dinleyenler inanmak istemeseler de anlatan kişinin akli başında ve toplumsal sorumluluk taşıyan bir pozisyonda olduğunu bildiklerinden, herkeste derin bir sessizlik oluşur. Yaklaşık yarım saat sonra, ayni kahvehaneye Koyun abdal Köyü''nden iki kişi girer. Bir masaya oturur ve iki duble çay söylerler. Bu arada, gelenlerden birisi, diğerine şunları söyler:

"-Hasan Yıldız baksana, şu sobanın başında oturan geri zekalı bizim araba yolda kalınca biz arabayı iterken, arabaya binip inen salak değil mi?"

velhasıl şunu iki cümleyle anlatmak da var. korku filmi gibi anlatmak da. sizin surat ifadeleri ise ömre bedel :)) elinize sağlık
Emine UYSAL (EMİNE45)
Emine UYSAL (EMİNE45), @emineuysal-emine45-
16.11.2014 22:19:14
10 puan verdi
Allah herkese Nurhayat abla gibi bir komşu, Sami hocam gibi yazma yeteneği versin.

Gülümseyerek okudum

Tebrikler hocam

selam ve sevgimle
CaNMaYBuLL
CaNMaYBuLL, @maybull
16.11.2014 20:08:27
10 puan verdi


Bu yazınızı, günün yazısı olarak seçiyorum :)


Saygılar

sareyaprak
sareyaprak, @sareyaprak
16.11.2014 17:34:01
Sadece şunu söylemek istiyorum.Nurhayat ablayı çok ama çok özlemişim... başlasın artık Nurhayat abla maceralarına...çok bekledik......ya...olmaz ama böyle...:((((((((((((((.
Serhat BİNGÖL
Serhat BİNGÖL, @serhatbingol
16.11.2014 15:37:21
Hocam nasıl bir özel insan ve nasıl bir şahsiyetsiniz, size gıpta ediyorum. Bir insan bu kadarmı kompleksten uzak ve kendisiyle barışık olur. Hayranlıkla gönülden kutlarım sizi

Sevgili Gökhan ve Fatih’in Fadime hanımın nur topu gibi bir bebek dünyaya getirmesi ve doğum anısıyla ilgili muhtemelen yapabilecekleri yorumları öyle güzel resmetmişsiniz ki çok harika olmuş tebessüm ettirdi))

Haa birde sevgili Can Maybull var ki onun muhteşem yorumu da şöyle olurdu herhalde;( atıyorum ) Gökyüzünde şimşekler çaktı Tanrı çok kızmış olmalı ama yine de Shakespeare, Tanrıya sordu nedir bu acelen? Doğumun sırası mıydı şimdi? Tanrıda yüz cevirdi. Araya giren Romeo’nun ısrarına rağmen yeniden sordu Tanrıya şiit sana soruyorum? Hangi cinayetlerin işlemesini istiyorsun insanların? Ve Tanrılar öfkelenmişti……..

Diye devam eden bir anlatım olurdu herhalde))

Sevgili Can’ın bir olayı anlatma özelliği takdire şayandır. Ama yinede sevgili Can Maybull un siyasi şubede sorgulayan polis olarak düşünmek istemem doğrusu. Eminim o sorgudan kurtulmak için papa suikast'ı dâhil ülkede ve dünyada işlenmiş bütün suçları gönül rızasıyla kabullenir insan))))
Can’ın edebiyat defterinde olması insanlık için büyük bir şanstır

Sizin bir olayı böylesine esprili bir mizah yazısına çevirmeniz kıskanılacak bir yetenek tebrik ederim değerli hocam. bu arada her iki resimde şahaneydi))) ama itiraf edeyim ki mevcut profil resminize daha fazla hayranlık duyduruyor))))

Kaleminize emeğinize sağlık

Saygı sevgilerimle.


Serhat BİNGÖL tarafından 11/16/2014 4:54:38 PM zamanında düzenlenmiştir.
Nurefşan.
Nurefşan., @nurefsan-
16.11.2014 12:49:04
Aslında edebiyatın ne kadar ince bir çizgi olduğunu anlatıyor babam yazın. Öncelikle espirili anlatımın içinde sen zaten hep hayattan ders verirsin. Ama bu sefer ki yazın tabiri caizse her yiğidin bir yoğurt yemesi var uslubundaydı. Doğumdan başlayıp, işi komşu teyzeye bağlamak. Kendinle kendini kıyaslayıp, diğer kalemleri iyi irdelemenin farkındalığını ortaya koyarak pazar günü okunacak güzel bir yazı yazmışsın.
Gülmek...
Sen güldürmeyi ustaca başarıyorsun içinden ders almasını bilene ise dersi de veriyorsun.
Hayata bakış açımız yaşantımızı daha güzel daha yaşanılır bir hale getirebilir. Özellikle insanların birbirine tahammülünün gittikçe azaldığı bir devir için, birinci versiyonu tercih edip o şekilde yaşamalıyız derim. Eminim ki benim koca yürekli babam da zaten öyle yapıyordur.
Sevgilerim ve hürmetlerimle.Kızçen
UÇUK
UÇUK, @ucuk
16.11.2014 12:11:50
Nurhayat ablayla olan ilk öykü insanda okuma isteği uyandırıyor, ikinci öykü negatif ve okuma isteği uyandırmıyor, saygımla.
Fikret TEZEL
Fikret TEZEL, @fikret-tezel
16.11.2014 12:00:09
Evet Sami hoca ; insanın o anki ruh halini, tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyar yazılanlar. Ben bazen kendi yazdığım bazı yazılarda, kendime '' Ruh hastası '' teşhisi koyuyorum desem, bilin ki yalan değil...
Hasan Özaydın
Hasan Özaydın, @hasanozayd305n
16.11.2014 10:35:57
Yazmak için insan bir az da morali olmalı,
Zaten aynası değil mi yazılan .
işimize gelirse oh ne ala deriz,
Kızgınsak okur başımızdan gitsin deriz.
bir şeyler bula bilmek kendimizden,
Sıkmaz o zaman yazın ..

Tebrik ederim saygılarımla.
KEMAH_LI
KEMAH_LI, @kemah-li
16.11.2014 10:15:42
Evet Usta maharetli ulunca taşı dikine bile koyar duvara...

Çok istifadeli bir yazıydı Teşekkürler..
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL