19
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1404
Okunma


Evimizle huzur evi karşı karşıya. Pencereler tam oraya bakmasa da önümüzdeki yoldan gelip geçer huzur evi sakinleri. Tabii sağlığı yerinde olanlar, yürüyebilenler. Dün orada kalan yaşlı bir kişi adeta taytay durur gibi bir ayak uzunluğunda küçük adımlarıyla yürüyordu elindeki
poşetle.Gözlerimde yıllar önce ölen annemin dedesi canlandı. Aynı küçük adımlarla yürüyordu
küçük salonun bir ucundan diğerine. Gidip pencere önündeki sedire oturuyordu, büyük bir
gurur ve mutlulukla. Elinde baston yoktu ve doksan yaşındaydı belkide; tam bilmiyorum. Dede
kurtuluş savaşı gazisiydi. Gururla taşıdığı istiklâl madalyası vardı. Atatürk bu madalyayı ona
düşmanla en ön saflarda canı pahasına savaşırken gördüğü için vermiş. Süvari birliğindenmiş.
Cumhuriyet bayramındaki geçitte süvarileri görünce dedemizi anımsadım.
Adı Mehmet Çağlı’ydı.Önce askere gitmeyeyim diye yetim bir kızla evlenmiş. Bu kız, annemin
babaannesi olmuş. Daha sonra askere gönüllü yazılmış dede. Her mehmetçiğimiz gibi Mehmet
dedemiz de var gücüyle savaşmış düşmana karşı. Yalnız daha sonra sanıyorum Atatürk’ün safından ayrılarak Kâzım Karabekir paşayı desteklemiş. Bunu Kâzım Karabekir’i çok öğen söz
ve düşüncelerinden biliyorum. Beypazarı’nda gerici takımında o da bayrak kaldırmış. Bu
isyanda hükümet güçlerinden saklanmak zorunda kalmış. Babaanneler "iki eşi vardı" ona kadın
giysileri giydirerek dışarda bir yerlerde saklamışlar. Böylece kurtulmuş.
Ne yazık ki dedelerden yana şanslı değilim, görüş açısı farklılığı açısından. Babamın babası benim hiç görmediğim dedemi ise Atatürk çağırmış. O dedem de müftüydü. İsterdim ki savaş
İskilip’li hoca gibi gür sesi çıksın. Ne yazık ki neden olduğunu çocukluğumda merak edip büyüklerimize sormadığım için bilmiyorum ama yan komşumuz Halime teyze bizlere kızdığı
büyücüler derdi. Bizim böyle şeylerle hiç ilgimiz olmadığı halde.
Dedem Atatürk’ün huzuruna çağrılınca. Babaannem ve halalarım ağlaşmışlar. Dedem suçsuz
olduğu anlaşılıp, geri gelip görevine devam etmiş.
Aslında anlatmak istediğim konu bu değildi başlangıçta. Dedelere dalıp gittim.
Huzur evindeki yaşlılardan iki kişiye değinecektim.
Yeğenim Jülide konuşmayı, özellikle yaşlılarla konuşmayı onlara yardımcı olmayı çok sever.
Her yerde olduğu gibi köşedeki bakkaldan içme suyu yüklenip huzur evine götürmüş. Amacı ordaki insanlara yardımcı olurken bu arada da onları görüp konuşmak. Orada yaşayan iki yaşlı
kadının çok hoşuna gitmiş onun cana yakınlığı,ellerini öpüp hal hatır sorup, onlarla konuşması.
İsimlerini yazmıyorum. Kadınlardan biri aşağıya bakkala inip o suyu getiren kızı görmek istiyorum demiş. Görünce huzur evine, bana gelmesini söyleyin demiş. Bakkal Jülide’ye "seni
huzur evinde su verdiğin teyze görmek istiyor diye mesajını iletmiş. Jülide durur mu yine suyu
alarak huzur evinin yolunu tutmuş.Kadınlar onu görünce çok sevinmişler. Özellikle biri; annen
seni ne güzel yetiştirmiş. hayırlı bir evlâtsın sen.Ben seni erkek sanmıştım kızım, özür dilerim
kızım. Sen de ben kızım dememiştin. Jülide:
"Senin üzülmeni istemediğim için söylemedim teyze." demiş. Bu sözler kadının çok hoşuna gitmiş. "Allah senden razı olsun kızım. Buraya senden başka bizi görmeye gelen kimse yok.Oğlumun bir asker. İzinli geldiğinde bir uğra ne olur. Hiç gelmedi. Cebinden gümüş bir
zincir çıkarıp Jülide’ye uzatmış." Bu zincir babamın savaşta aldığı madalyanın zinciri. Asker
oğlum gelseydi bunu ona verecektim. Sana takıyorum. Ölene kadar bu zinciri boynundan hiç
çıkarma e mi?" demiş. bunu gören aynı odada kalan diğer kadın da güzel bir yemeni çıkarıp
Jülide’ye verirken " Senden aşağı mı kalacağım Emine demiş. Ben de kızıma bu yemeniyi veriyorum. Jülide çok mahçup olmuş." Ya neden bana veriyorsunuz? Çocuklarınıza verseydiniz ya diyecek olmuş. Madalyanın zincirini veren kadın:
Buraya geleli onca zaman oldu. Çocuklarımdan, torunlarımdan biri ziyaretime gelmedi. Allah
senden bin kere razı olsun. Gelip bizi ziyaret ediyor, halimizi,hatırımızı soruyorsun demiş. O
anneni görüp bir konuşmak isterim. Senin gibi evlât yetiştirmiş..
Jülide zincirini bize gösterirken anlattı bunları. Sonra cebine koyduğu yemeniyi çıkardı. Çok güzel bir yemeniydi. Çeyizine sakla dedik. O kadınları bir gün buraya çağırıp, birlikte çay içip
konuşalım.. Bizi ailesi olmayınca huzur evine almıyorlar. Sadece bir görevi olanlar girebiliyor.
Girebilsem, benim de ilk öğretmenim Ali Kılıç eşiyle birlikte burada kalıyormuş. Babamın da
arkadaşıydı. Görüp elini öpmeyi çok isterim.
Huzur evine girmenin bir yolunu bulmalı..
03. 11. 2014 / Nazik Gülünay
Yazımı güne taşıyan, seçici kurula çok teşekkürler..