9
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1332
Okunma


İkindi vaktine müteakip cenaze namazı kılınmıştı mezarlığa gidilmeden önce helallik almak için İmam sormuştu cemaate;
-merhuma hakkınızı helal ediyor musunuz?
Cemaati oluşturan insanlar hep bir ağızdan
-helal olsun
İmam aynı soruyu iki kez daha tekrar etti cemaatte helal olsun diyerek haklarını helal etmişlerdi.
Nasıl helal etmesinler ki, hamal Hasan’ın yine kendisi gibi hamal olan babası Rıza amcaydı helallik istenen.
Mert yardım sever onurlu ve hayatın içinde yoğrulmuş bilge bir insandı Rıza amca,
Mezarlıktaki defin işleri yapılmış taziye için, Hasanın evine gidilmişti. Kuran okunup dualar edildi. Rahmetlinin hayrına dağıtılan helvalar yenmişti.
Taziye evindeki bulunanlar kendi aralarında rahmetli Rıza amcayla yaşadıkları anılarını yâd edip sohbet ediyorlardı. Saatler ilerlemiş hava kararmıştı. Dostlar, komşular, akrabalar, birer ikişer Hasana başsağlığı dileyip taziye evinden ayrılıyorlardı.
Gecenin ilerleyen saatlerinde taziye evinde kimseler kalmamıştı.
Hasan o gece sabaha kadar hiç uyumamış bir ara müstakil evinin penceresinden dışarı baktığın da çevredeki evlerin ışıklarının sönmüş herkesin derin uykuya dalmış olduğunu gördü. O gece gökyüzünde ay, çok parlaktı sanki babasının kabrinde nurlar içinde yatığının işareti gibiydi, perdeyi kapatıp babasının odasına yöneldi.
Odadan içeri girip rahmetlinin eşyalarına göz gezdirirken duvarda asılı olan babasının emektar sazı dikkatini çekti. O bağlama ne çok yaşanmışlıklara tanıklık etmişti.
Hasan küçük bir çocukken annesini kaybetmişti, amansız bir hastalığa yakalanan annesinin vefatından sonra çok sevdiği babasıyla bir başına kalmıştı şu koca dünyada. baba-oğul yaşam mücadelelerini birlikte vermişlerdi. Babası bir daha evlenmemiş hayatını oğluna adamıştı yıllar geçmiş, Hasan evlilik çağına gelince de babası köyden eski bir arkadaşının kızıyla evlendirmişti oğlunu.
Evlenip yuva kuran Hasan babasını yanından hiç ayırmamıştı.
Hasanın hanımı Gülsümde öz babası gibi sevmiş saymıştı Rıza amcayı. yaşlanıp rahmetli olana kadarda saygısını ve ilgisini eksik etmemişti. Rıza amcada gelinini çok sever bazı akşamlar evde hep beraber olduklarında bağlamsını elline alır. özelliklede kızı gibi sevdiği gelinin beğendiği türküleri bağlamasıyla çalar ve söylerdi.
Duvardaki saza bakarken anılara dalıp giden Hasan bir ara kapıyı açıp içeri giren karısının ağlamaktan kızarmış gözlerini görünce rahmetli babasını çok sevdiği türküyü usul usul mırıldanmıştı karısına.
‘’İşte gidiyorum çeşm-i siyahım’’hasanın mırıldandığı türküye kısık bir sesle Gülsümde eşlik etmişti.’’İşte gidiyorum çeşm-i siyahım
Önümüzde dağlar sıralansa da
Sermayem derdimdir servetim ahım
Karardıkça bahtım karalansa da’’ türküyü tamamlayamadan bir birlerine sarılan Hasan ve Gülsüm onlar için çok şey ifade eden çok sevdikleri babalarını kaybetmenin acısıyla içli içli ağlıyorlardı.
Hasan Adananın varoş mahallesin de oturan eski çarşı denilen iş hanlarının olduğu bölgede hamallık yapan biriydi.
Hasan ve Gülsümün, ikisi erkek, bir kız, üç çocukları vardı. Ali, Mehmet, Emine ismindeki çocuklarının çok sever her anne baba gibi çocuklarının okumalarını makam mevki sahibi olmalarını isterlerdi. En büyük çocukları Ali 12, ortanca çocukları Mehmet 9, en küçükleri Emine ise 5 yaşında idi.
Hasan ilkokul mezunuydu ama hayatı özümsemiş eğitim düzeyine ve hayat şartlarına rağmen oldukça ileri düşünceli aydın fikirli, merhametli ve sevecen aynı babası gibi mert bir insandı. Uzun boylu cüsseli, yay gibi kaşları gür bıyıkları düzgün yüz hatlarıyla oldukça yakışıklı birisiydi.
Görücü usulü ile evlendiği hanımı Gülsüm de köyün en güzel kızlarından biriydi. Görücü usulü evlenmişlerdi ama zaman içerisinde bir birlerine sevdalanmışlardı. İkisi de öncelikle bir birlerinin merhametli yüreğine âşık olmuşlardı.
5 yıl sonra…
Hamal hasanın çocukları büyümüştü Ali, liseye, Mehmet ortaokula, en küçükleri Emine de ilkokula gidiyordu. Üç çocuğunu da okutabilmek için hasan geç saatlere kadar çalışmak zorunda kalıyordu. karısı gülsümde ev işlerinden artakalan zamanında dantel veya incik boncuk işleri yapıyor evin bütçesine katkıda bulunmaya çalışıyordu.
Bu koşuşturma ve hayat mücadelesi içerisinde, ne Hasan nede Gülsüm çocuklarına fazla zaman ayıramıyorlardı. Deli dolu çağlarını yaşayan en büyük çocukları Ali okul çevresin den edindiği kötü alışkanlıkları olan serseri arkadaş gurubuyla takılmaya başlamıştı. Üstelik de bu arkadaş gurubu Ali den birkaç yaş büyük ve hırsızlık, yankesicilik, gasp gibi suçlardan sabıkaları olan kişilerdi.
Gerçi Ali arkadaşlarının bu yönlerine çok aldırış etmiyor daha çok onların başına buyruk hallerini sevip hoşuna gidiyor onlara özeniyordu.
Günler den bir gün hamal hasan sırtındaki semeri ile çarşıda bir dükkâna çuval taşırken Ali’nin okuldan bir arkadaşı olan Osman, nefes nefese Hasan’ın yanına gelmişti.
-Hasan amca, hasan amca
-efendim Osman hayırdır ne oldu?
-az önce okul çıkışında polisler Âliyi alıp karakola götürdüler.
- karakolu mu? Yoksa Ali okulda Kavga falan mı etti?
-şey hasan amca
-söylesene Osman ne oldu ?
Osman başını öne doğru eğip kaçamak bakışlarla Ali’nin götürülüş sebebini söyledi.
-hırsızlık suçundan
-neeeee! hırsızlık mı? Ha ha hayır yavrum yanlış biliyorsundur.
Duyduklarına inanamayan hamal Hasanın başından kaynar sular dökülmüş gibi şok olmuştu, konuşmakta güçlük çekiyordu.
İlk şoku atlatan Hasan
-hangi karakola götürmüşler biliyor musun?
-çarşının girişindeki merkez karakola
Sırtındaki semeri çıkaran Hasan 10-15 dakika uzaklıktaki karakola koşarak ulaşmıştı. Karakol’dan içeri girdiğinde başındaki kasketini çıkarıp eline alan Hasan, karşılaştığı ilk polis memuruna oğlu Ali’yi sordu.
Memur Ali’nin ifadesinin alındığını, savcının kararıyla yargılanacağı mahkeme gününe kadar kalacağı hapishaneye sevk edileceğini söyledi. ifadesi alındıktan sonra birkaç dakika görebileceğini, onun içinde koridordaki sandalyelerden birinde oturup beklemesini söyledi.
Bir süre sonra sorgu odasından gideceği hapishaneye götürülmek için çıkartılan. Ali elleri kelepçeli şekilde odanın dışında bekleyen babası Hasanı görünce, utanan gözlerle babasına,
-yemin ederim ben masumum baba.
Babasının cevabı kısa ve net olmuştu.
-biliyorum oğlum.
Ali karakolun dışına çıkarılıp cezaevi aracına bindirilip, cezaevine götürülmesinin ardından Hasan, yeniden karakola girmiş ifadesini alan polis memurunun yanına gidip oğlunun durumu hakkında bilgi almak istemişti.
Memurun anlattıklarına göre dün akşam saat 11,00 suların da bir markette hırsızlık yapılmış. Polisin yaptığı araştırma sonucunda markette adının soyadının yazdığı okul sembolü olan Aliye ait yaka rozeti bulunmuştu. Bu nedenle de hırsızlık zanlısı olarak Ali gözaltına alınmış ve on beş gün sonrada mahkemeye çıkarılacağını söylemişti polis memuru.
O süre içerisinde Hasan ve Gülsüm ancak bir sefer görüşebilmişlerdi oğullarını. O görüş gününe gittiklerinde Ali babasına,
- karakolda masum olduğumu söylediğimde sen de biliyorum oğlum dedin neye göre öyle dedin baba?
-bak oğlum geçmişte benim başıma ne zaman bir sıkıntı gelse rahmetli Rıza deden şöyle derdi oğlum korkma ben sana helal lokma yedirdim. Şimdide ben sana diyorum. Korkma Ali bende sana helal lokma yedirdim.
-öyleyse niye buradayım? Kim bilir kaç yıl hapis yatacağım sen kendini kandırıyorsun bari beni kandırma baba, bas baya hayatım kaydı işte.
-her şerde bir hayır vardı oğlum, sabırlı ol.
-söze gülsüm de atıldı evet oğlum baban doğru söylüyor her şerde bir hayır vardır. Mevla neylerse güzel eyler
-aman anne’ ya! Ben yanmışım siz neler söylüyorsunuz?
Ali gençliğinin de verdiği duygularla umutsuz ve karamsardı. Mahkeme günü gelip çatmıştı delil yetersizliğinden tek celsede Ali serbest bırakılmıştı.
Aradan geçen günler içerisinde başına gelen bu olayın serseri arkadaşlarının bir oyunu olduğunu anlamıştı. Bir araya geldikleri ilk gün onlara sitem etmişti. Onlarda Ali ile alay edercesine,
-ne kızıyorsun be oğlum fena mı işte bu sayede sende milli oldun . Hapse girmekle terfi ettin. Artık bizimle istediğin kadar takılabilirsin.
Deyip sonrasın da hep birden gülüşmelerinin ardından,
-sizler çok adi adamlarmışsınız yüzünüzü bile görmek istemiyorum.
Diyen Ali’nin sözlerine öfkelenen içlerinden biri,
-görüşeceğiz Ali bir gün görüşeceğiz.
Şeklinde ki kinayeli bir söz söylemişti.
10 yıl sonra…
Üniversite eğitimini tamamlamış olan Ali, yine kendi gibi üniversiteden mezun olmuş kardeşi Mehmet’le birlikte kendi, işlerini kurmuşlardı. İki kardeş sırt sırta vermiş zekâsı ve çalışkanlıklarıyla kısa zamanda işlerini büyütmüş zengin olmuşlardı. Dedesinin ve babasının işini yapıyorlardı.
‘’Taşımacılık’’ tek farkla, onlarca kamyonu ve onlarca insanın çalıştığı büyük bir nakliye şirketinin sahipleri olarak yapıyorlardı.
İki kardeşte çok zengin olmuşlardı ancak dürüstlüklerinden ve mütevazı yaşamlarından ödün vermemişlerdi. Hep birlikte aynı semtte yaşıyor aynı evde oturuyorlardı. Sadece eskimiş müstakil evlerini yıktırıp yerine iki katlı yeni bir ev yaptırmışlardı.
Emekli olmasına ve ilerlemiş yaşına rağmen gücü kuvveti yerinde olan Babaları Hasan’ın çalışmasını istemiyor anneleri Gülsümle birlikte gezip dolaşmalarını söylüyor anne ve babalarının elini sıcak sudan soğuk suya sokturmuyorlardı.
Hasan da Gülsümde bu durumdan pek şikâyetçi değillerdi. Çocuklarının hayata başarılı ve Muvaffak olmalarının haklı gururunu yaşıyor onlarda bu durumun keyfini ve geri kalan hayatlarının tadını çıkarıyorlardı.
Evde bir arada oldukları bir akşam kapı çaldı.
Kapıyı açan evin küçük kızı Emineydi. İçeride oturan babasına seslendi.
-baba polis amcalar geldi.
Hep birlikte evin kapsına yöneldiler. Dışarıda tepe lambaları yanıp sönen polis arabaları ve kapıda da birkaçı resmi kıyafetli birkaçı da sivil giyimli polisler vardı. Söze hasan atıldı
-buyurun memur bey hayırdır?
Sivil giyimli polis memuru
-Ali yıldırım hanginiz?
Bu kez söze Ali atıldı
-buyurun benim!
-sizi cinayetten tutukluyorum.
Polisin tevkif kararına Ali ile birlikte ev deki her kez şok olmuş, birilerine şaşkınlıkla bakıyorlardı. Bir ara hasanla oğlu Ali göz göze gelmişti. Ali başını usulca sağa sola sallayıp,
-ben masumum baba
Demişti on yıl önce olduğu gibi hasanda yine oğluna,
-biliyorum oğlum
Diye cevap vermişti resmi kıyafetli polislerin Ali’nin bileklerine kelepçeyi takarak kollarına girip polis aracına alıp cinayet masası polislerince sorgulanıp ifadesini almak üzere merkeze götürmüşlerdi.
On yıl önce yaşanan sürecin aynısı yaşanıyordu tek farla bu kez itam edilen suç cinayetti.
Hasan ve oğlu Mehmet’te peşlerinden polis merkezine gitmiş konuyla ilgili yetkili kişilerden bilgi almışlardı.
Olay şöyle gelişmişti; polis üç ay önce kanalizasyona atılmış bir erkek cesedi bulmuştu. ceset on yıl önce gasp edildikten sonra bıçaklanarak öldürülmüş ve kanalizasyona atıldığı için de nemli ortamda tam olarak çürümemişti. Cesedin kimliğini tespit eden cinayet masası ekipleri üç aylık tahkikat sonucunda cinayeti işleyen üç kişiye ulaşmış o üç kişi de sorgularında cinayeti işlediklerini itiraf etmişlerdi. cinayeti işlerken Ali’nin de orda olduğunu cinayeti birlikte işlediklerini söylemişlerdi.
Bu üç kişi on yıl önce Ali’nin bir süre arkadaşlık yaptığı serseri kişilerdi.
Bu nedenle de poliste Ali’yi cinayet zanlısı olarak tutuklamış sorgusunun ardından yargılanmak üzere mahkeme gününe kadar hapishaneye sevk emişti.
Ertesi günü, hasan eski çarşı da hukuk bürosu olan avukat Faruk beyin yanına gitmişti. Oğlunun davasına bakması için Faruk beye ricada bulunmuştu. Cinayet sanıklarının oğluna iftira atıklarını ancak bu iftirayı çürütecek bir ispatlarının olmadığını söylemişti. Gereken ne varsa yapılmasını bunun için de avukatlık ücreti neyse fazlasıyla ödeyeceklerini yeter ki oğlunu kurtarmasını istemişti.
Avukatın ilk sözleri Hasanı çok şaşırtmıştı.
-bak! Hasan abi öncelikle şunu söyleyeyim senin paran burada geçmez.
-neden Faruk Bey?
-nedeni şu; ben öksüz büyüdüm bu gün avukat olmuşsam ve avukatlık yapıyorsam bunda babanız Rıza amcanın payı büyüktür. Rahmetli hamallık yaparak kazandığı parayla yıllarca benim kitaplarımı, defterlerimi almış üstelikte her zaman cebime harçlığımı da koymuştu ve bundan da kimsenin haberi olmamıştır. Eminim ki, senin bile haberin yoktur.
Bu nedenle senin paran burada geçmez Hasan abi anladın mı? Şimdi beni.
Hasan Faruk beyin anlattıklarından dolayı çok sevdiği babasıyla bir kez daha gurur duymuştur.
-Hasan abi; bana anlattığınız konuya dönersek doğrusu işimiz zor sanıkların iddialarını çürütemesek mahkemenin sonucu hiç iyi olmaz hâkim sanıkların iddialarını dikkate alabilir ama elimden geleni yapacağım.
-oğlumu kurtar Faruk Bey durumun zor olduğunu biliyorum ne olursun kurtar oğlumu, inanıyorum mutlaka bir çıkış yolu vardır.
-umarım Hasan abi umarım ki bir çıkış yolu bulabiliriz.
Avukat Faruk beyin yanından ayrılan Hasan evine gitmişti.
Aradan iki ay geçmiş mahkemenin nihai kararını vereceği üçüncü ve son celseye gelinmişti. Mahkemenin olduğu gün Hasan babasının mezarına gitmiş babasıyla kendince konuşmuştu
-baba bu gün torununu son mahkemesi şu zamana kadar suçsuz olduğunu ispat edemedik korkuyorum baba korkuyorum oğlumun günahsız yere ömür boyu hapis yatmasından korkuyorum, biliyorum şimdi diyeceksin ki, sen onlara helal lokma yedirdin korkma ama korkuyorum baba korkuyorum.
Bir süre daha babasının yanında kalan Hasan dua ettikten sonra mezarlıktan ayrılıp eve dönmüştü.
Ailece mahkemenin yolunu tutmuşlardı. Ali’nin suçsuzluğunu ispat edecek hiçbir şey elde edememenin umutsuz ruh haliyle mahkeme salonundan içeri girmiş ve yerlerine oturmuşlardı. Ali’nin de aralarında bulunduğu dört cinayet sanığı salona getirilmiş mahkeme heyetinin salona girmesiyle duruşma başlamıştı.
Hâkim avukatları ve savcıyı dinledikten sonra sanıklara son sözlerini sormuştu. Sıra Ali’ye geldiğinde suçsuz olduğunu söylemişti. Hâkim Aliye de otur yerine dedikten sonra önündeki dosyayı açmış ve KARAR demişti
Salon’daki her kez ayağa kalkmıştı.
Hâkim mahkeme kâtibi kadına
-Yaz kızım
Diyerek Sanıkların aldıkları cezayı adı ve soyadlarıyla tek tek yüzlerine okuyordu.
Taammüden adam öldürmekten iki sanığa ömür boyu müebbet diğer bir kişiye de yardım ettiği için 16 yıl hapis cezası verdiğini açıklamıştı.
Sıra Ali’nin hakkındaki mahkeme kararın açıklamaya geldiğinde, diğerlerinin aldığı cezaları duyan Gülsüm ayakta zor duruyor oğlunun alacağı ceza içinde bir yandan da ağlıyordu.
Hasan ve diğerleri de hâkimin azgından çıkacak sözlere pür dikkat kitlenmiş kaygıyla bekliyorlardı.
Hâkim Ali ile ilgili kararı okuyordu!
- avukatının son anda mahkemeye verdiği belgeler mahkemece incelenmiş cinayetin işlendiği gün ve saatte Ali Yılmaz’ın ceza evinde olduğu tespit edilmiştir. Dolayısıyla böyle bir cinayeti işleyemeyeceğine mahkememizce karar verilmiş olup belgeleriyle sabit bu durumun neticesinde Ali yılmazın beratına karar verilmiştir.
Deyip sözünü bitiren hâkim elindeki tokmağı kürsüye vurup önündeki dosyayı kapatmıştır.
Ve… Ali özgürlüğüne kavuşmuştur.
Hasanın hapiste oğlu Aliye söylediği her şerde bir hayır vardır sözü böylece gerçek olmuştur.
Serhat BİNGÖL
27/09/2014
Edebiyat Defterinin Değerli Yöneticilerine,
Seçki kuruluna, yazımı okuyup değerlendiren dostlarıma çok teşekkür ederim.
Selam saygılarımla,