20
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
2140
Okunma

Şimdi Elinize bir bir kamera bir de mikrofon alsanız ve kalabalık bir yerde insanlara bir soru yöneltseniz. Onlara deseniz ki ‘’ Şu anda neye sahip olmak sizi mutlu ederdi?’’
Gelin isterseniz oynayalım bu oyunu.
- Şu anda neye sahip olmak sizi mutlu ederdi?
-Çok paraya sahip olmak.
-Son model lüks bir araba.
-Başımı sokacağım güzel bir ev.
-Oldukça şık ve zarif kıyafetler
-Bana bir türlü yüz vermeyen sevgilim.
-İş başvurumun kabul edilmiş olması
-Sağlığıma kavuşmak.
-Yok böyle olmadı. Daha küçük şeylerden bahsedelim. Çok küçük şeyler olsun. Hatta çok da ucuz olsun.
-Bir külah dondurma gibi mi mesela?
-Evet..Bak bu güzel. Bir külah dondurma. Başka?
-Demli bir çay. Yanında simit.
-Hımmm..Çay ve simit. Bu da güzeldi. Peki çayın bardağı, şekeri, çay kaşığı da sizi mutlu eder miydi?
-?????????? Hiç düşünmedim. Ama düşününce… İçinde çay olmayan bir bardak, çayın içine atmayacağım bir şeker ve çay karıştırmaktan başka işe yaramayacak olan bir çay kaşığı niçin mutlu etsin ki?
-Peki…Simidi artık poşete koyup satıyor simitçiler. O poşet sizi mutlu eder miydi?
-Kusura bakmayın ama saçma bir soru oldu. Bir poşet beni niçin mutlu etsin ki?
-Peki bir tesbih?
-Olabilir. Mesela şöyle kehribar bir tesbih. Ya da sanatsal özelliği olan bir tesbih mutlu edebilirdi. Yahut bir dosttan gelmişse hediye olarak, yine mutlu olurdum.
-Yok öyle değil. Evinizde anne-babanızın kullandığı, bir liraya alınmış ucuz bir tesbih. Her gün gördüğünüz bir tesbihten bahsediyorum.
-Böyle bir şeyin bana mutluluk vermesi için hiç bir sebep yok ki.
-Bir anahtarlık peki?
-Kusura bakmayın ama bu saçma sorularla nereye varmaya çalıştığınız anlayamadım.
-Sorularımın saçma olduğunun ben de farkındayım. Sadece anlamaya çalışıyorum bütün bu saydıklarımla bir insan nasıl mutlu olabiliyor?
-Çay kaşığı, poşet, anahtarlık ve tesbihle mutlu olan da mı varmış? Deli mi bu adam? Ya da kadın?
-Biz ona deli demiyoruz. Zihinsel özürlü diyoruz.
-Anlamadım.
-Anlatayım o zaman.
-Bundan on sekiz sene önceydi. Okula gitmek için hazırlanıyordum. Sanırım banyoda sakal traşı oluyordum. Birden iki göz okul lojmanımızın oturma odası olarak kullandığımız odasından eşimin heyecanla bağırdığını duydum ‘’Sami koş !’’
‘’Sami koş !’’ … Kim olursa olsun birileri bana ‘’Sami koş !’’ dediğinde altından hiç hayırlı bir şey çıkmadığı için ‘’ Sabah sabah yine ne oldu acaba?’’ diyerek ve içimde bir korkuyla oturma odasına doğru yöneldim. Belli ki bir felaket vardı ama ilginçtir ki içeriden oldukça hareketli bir müziğin sesi geliyordu.
Ben kahvaltımı yapıp sigaramı da içmiş olduğumdan artık serbestçe açabilmişti televizyonu benim müzik delisi karım. Yoksa mümkün müydü ben kahvaltı yapmadan evde en ufak bir sesin çıkması.
Televizyondan gelen müzik o günlerde iyi bir çıkış yapmış olan Tarkan’ın ‘’ Oynama şıkıdım şıkıdım ‘’ şarkısıydı. Banyodan odaya kadar geldiğim o kısacık bir iki saniyede aklıma ilk gelen ‘’Yahu bir felaket varsa bu müzik manyağı kadın neden televizyonu kapatmak yerine sesini sonuna kadar açtı ki?’’ olmuştu. Beyin hep felakete alışık ve odaklı olduğu için başka bir şey düşünmüyorum tabii ki.
Odadan içeri girdiğimde önce ne olduğunu anlamadım. Eşim ‘’Sami Yunus’a bak ! ‘’ dedi.Yunus’a baktım. Aman Allah’ım o ne? Yunus oturmuş televizyonun karşısına ve gülücükler atarak Tarkan’ı seyrediyor.
Tabii ki normal bir ailede bu oldukça olağan bir durum ama bizde bir mucizeydi. Çünkü dört yaşına gelmiş olan Yunus hayatında ilk defa bir şeye ilgi gösteriyordu. O güne kadar onun en azından bizle iletişim kurması, bir göz temasında bulunması, herhangi bir nesneye ilgi göstermesi için yapmadığımız şaklabanlık kalmamıştı ama beyefendi tenezzül edip suratımıza bile bakmamıştı. Şimdi ise üstelik de oturur vaziyette Tarkan’ın ‘’Oynama şıkıdım şıkdımım’’ şarkısını dinliyordu. Hem de gözünü ekrana dikmiş vaziyette.
Tarkan ‘’Oynama şıkıdım şıkıdım ‘’ diyordu ama biz karı koca oynadık şıkıdım şıkıdım. Yunus’un ağabeyleri olan Cihangir ve Tuğrul da oynuyorlardı şıkıdım şıkıdım. Bir yaş küçük kardeşi Tuba bile o günlerde üç yaşında bir bebek olmasına karşın bize uydu o da oynamaya başladı şıkıdım şıkıdım. Ben ve iki oğlum okula geç kalıyorduk ama kimin umrundaydı ki. Yunus ilk kez bir şeylere ilgi göstermişti. Doğumunun üzerinden dört sene geçmiş olmasına rağmen ilk defa gülücük atıyordu. Hayatımda belki de ilk defa ‘’Sami koş !’’ un altından bir felaket değil bir mutluluk çıkmıştı. Bir ‘’ Oynama şıkıdım şıkıdım’’ Başka hangi aileyi bu kadar mutlu edebilirdi ki?
Şarkı bitene kadar biz şıkıdım şıkıdım oynadık, Yunus ise gülücükler atarak seyretti Tarkan’ı. Şarkı bittikten sonra tekrar eski Yunus oldu ama artık bulmuştum onun ilgisini çekecek şeyi. Hemen bir kaset aldım ilk fırsatta. Kasetçalara koydum ve o şarkıyı açtım. I ıh…Yunus ilgilenmedi yine. Daha doğrusu önce kalkıp oturdu . Televizyona baktı. Orada bir görüntü göremeyince yine yattı uzandı.
Allahtan o günlerde bir kanalda olmasa bile bir başka kanalda mutlaka çıkıyordu Tarkan ‘’Oynama şıkıdım şıkıdım ‘’ Parçasıyla. Kanal kanal aradım. Birinde buldum. Baktım bizimki kalktı, oturdu ve seyretmeye başladı.
-Sonra?
-Sonra artık Tarkan’ı her gün bir kanalda bulamadık. Bulsak da artık başka şarkılar söylüyordu. Yunus ise maalesef yeniliklerden hoşlanan bir çocuk değildi. Daha sonra Yunus’un ilgi alanları değişmeye başladı. Biz ise bu değişimi nasıl ve nereden farkediyorduk biliyor musun?
-Nereden?
-Yunus’un dışkısından.
-Dışkısından mı? Nasıl yani?
-Anlatayım:
-Bir gün görev yaptığım köyün kahvesinde öğretmen arkadaşlarla okey oynuyordum. Oğullarım koşarak içeri geldiler ‘’ Baba koş Yunus’a bir şey oldu ‘’ dediler. Hemen oyunu bırakıp çıktık arkadaşlarla. Baktım Yunus eşimin kollarında. Koşarak sağlık ocağına götürüyor. ‘’Ne oldu ‘’ diye sordum. ‘’ Poşet yuttu. Boğazına takıldı. Bir kısmını çıkardım ama sanırım boğazına takıldı bir kısmı. Nefes alamıyor’’ dedi. Gerçekten de Yunus’un gözleri yuvalarından fırlamış vaziyetteydi. Hızla sağlık ocağına girdik. Doktor bizim yaptığımızın tersini yaptı. Kalan poşeti dışarı alamayacağını görünce iyice mideye itti. Aşkam dışkısından çıktı kalan naylon parçası. Böylece Yunus’un artık naylon poşet ve parlak kağıtlara ilgi duyduğunu da öğrendik.
Bir başka gün evimize misafir gelen ve onu kucağına alarak sevmek isteyen bir bayan komşunun boynundaki boncuklu kolyeyi koparıp alınca artık boncuklu nesnelerden hoşlandığını da anlamış olduk. Sonrasında artık evde tesbih kaybolunca Yunus’un boşaltım yapmasını bekler olduk. Hani çok gülenlere ‘’Ne gülüyorsun lan b.kunda boncuk mu buldun ?’’ derler ya bizimkinin b.kunda çok boncuk bulmuşuzdur biz.
Afyon-Sandıklı’da görev yaptığım yıllarda bir gün kaskatı kesildi Yunus. Hemen Sandıklı Devlet Hastanesine götürdük. Sandıklı Devlet Hastanesi doktorları ‘’ Biz bir şey yapamayız bunu Afyon Devlet Hastanesine götürün ‘’ Deyince oraya götürdük ambulansla. Orada bir serum bağladılar. Az rahatladı. Yatırmadan ve başka hiç bir müdahalede bulunmadan geri yolladılar. Gece annesi bezini değiştirince tüm bu sıkıntıların sebebi ortaya çıktı. Ucunda bir anahtar ve tırnak makası olan anahtarlığı yutmuştu olduğu gibi. Anladık ki anahtarlık da Yunus’un ilgi alanları içine girdi.
Ve en çok ilgisini çeken şey: Çay kaşıkları… İlk kez yine bize misafirliğe gelen bir komşu çayını karıştırırken birden kadının elinden çay kaşığını alması ve o anda da çayın kadıncağızın üzerine dökülerek haşlaması sonucunda Yunus’un ilgi alanlarının birinin de çay kaşıkları olduğunu öğrendik. Bunu komşularımız da öğrendi. Öyle ki bize geldiklerinde ‘’Yunus için ‘’ diyerek bir düzine çay kaşığı ile gelmeye başladılar. En kral oyuncaklara dönüp bir kez bile bakmayan Yunus hala bu dört nesneden vazgeçmiş değilidir: Poşet, tesbih, anahtarlık ve çay kaşığı. İlle de çay kaşığı…
En son macerası ise iki adet kalem pil oldu ama ilgi duyulan şey kalem pil değildi. Kalem pilin poşetiydi. İlgi poşete olunca tabii ki iki adet kalem pili ne yapıp edip mideye indirmişti. İki günlük bir hastane macerası bir sürü müshilden sonra çıkardı sonunda.
Şimdi bekliyoruz artık ne zaman bir aküye ilgi gösterecek diye.
Velhasılı kelam insan çok küçük şeylerle de mutlu olabiliyor görüldüğü gibi. Bu bazen bir şarkı bazen de poşet, tesbih, anahtarlık, ille de çay kaşıkları olabiliyor.
Bu gün aslında Yunus’u çok mutlu etmesi gereken bir gelişme oldu.
-Ne?
-Annesinden telefon geldi. Bu gün anjiyo olmuş. Kalbindeki sorun yüzünden bir kalp ameliyatı olması gerekmiyormuş. İşte bu sevindirici haberi verdim Yunus’a ‘’Oğlum müjde bak annen kalp ameliyatı olmayacakmış’’ dedim.
-Sevinmiştir mutlaka.
-Bilemiyorum artık. Ben ona bu mutlu haberi verirken o benim elimdeki çay kaşığını almaya çalışıyordu. Çay kaşığını ona verdiğimde yüzündeki mutluluk benden o çay kaşığını alabilmenin mutluluğu muydu yoksa annesinin kalp ameliyatı olmayacağını öğrenmenin mutluluğu muydu bunu hiç bir zaman bilemeyecektim.
------------------------------------------------------------------------------------------------
Resme gelince: Biz sülalece BJK lıyız. ( 2 No lu oğlum Tuğrul Hariç. O GS li... Büyük ihtimalle hastanede bir başkasının bebeğini verdiler bize ya neyse. Evlat dedik bağrımıza bastık yine de ) Yunus’u da BJK lı yaptık ama hiç bir zaman o formadan mutlu olup olmadığını anlayamadık. Bana kalırsa mutlu. Siz ne dersiniz?