6
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
3625
Okunma

Bir insan mizah yazmaya başlamayagörsün. Mizah konuları kendiliğinden ayağına geliyor. Benim durum da bu. Hani yazmıştım ya evden dışarı çıkamıyorum diye.Evden dışarı çıkamasam da mizah gelip beni buluyor. Yalnız ben sizlere bu komediyi anlatmadan önce ciddi bir konudan bahsederek işe başlayacağım.
Konumuz evde ya da sokakta beslediğimiz hayvanlar. Şimdi kadın kısmısı ‘’ Sami Hoca kocalarımızı anlatacak galiba. ’’ Diye düşünebilirler ama değil. O hayvanlardan bahsetmeyeceğim. Benim Kangallardan da bahsetmeyeceğim. Yahu bildiğiniz hayvan işte. Kedi, köpek, kuş, akvaryum balıkları filan. Hoş bazı insanlar işi abartıp evlerinde piton, timsah, Galaphagos kaplumbağası ya da Caretta Caretta filan da besliyorlar. İşi daha da abartıp aslan, kaplan, timsah, hatta katır besleyenler bile var ya ben bu abartanlardan da bahsetmeyeceğim.
Efendim evde hayvan beslenir mi? Bu sorunun cevabı basittir aslında. Eğer evinize gelen bir misafiriniz sizinle otururken sık sık burnunu tutuyorsa siz sakın ha sakın hayvan mayvan beslemeyin. Beslediğiniz kedi ya da köpeğin çişi, dışkısı o evi oturulamaz hale getirmişse bunun adı hayvan besleme değildir.Beslediğiniz hayvan insanlara ya da başka hayvanlara, nesnelere zarar veriyorsa yine hayvan beslemeyin. Bir başka önemli konu da kağlumbağa dışında hayvanların ömürleri genelde kısadır. Beslediğiniz hayvana ‘’ Oğlum, kızım, hayatım, aşkım ‘’ diyecek kadar bağlanıyorsanız da hayvan beslemeyin zira ölümleri halinde çok çok yakın bir akrabanızı, hatta anne-babanızı kaybetmiş gibi üzülüyorsunuz. Bunların dışında evde hayvan besleyebilirsiniz elbette.
Şimdi…Evde ya da sokakta hayvan besleyen insanların karşılaştıkları önemli sorunlardan biri de bizim memleketin her moka maydanoz olan kesimidir. İşte bu maydanoz tipler başlar ‘’ Sen evde hayvan besleyeceğine, ya da sokak hayvanlarını besleyeceğine kendi ülkendeki ya da dünyadaki aç insanları besle’’ Ben oldumolası bu tiplere gıcığımdır. Neden? Çünkü size o mercimek kadar beyinleri ile akıl vermeye çalışan bu zevatı araştırsanız hayatında bir kez olsun bir tek lira bile vermemiştir o kendi memleketindeki ya da dünyadaki aç insanlar için. Mübarek (!) o kadın ya da adam evinde ya da sokaktaki hayvanları beslesin bırak da. Sen de kendi ülkendeki aç insanları besle, dünyadaki aç insanlar için bir şeyler yap.
Çıkar bir başka maydanoz: ‘’ Bu memlekette bu kadar aç insan varken Umreye gidenlere Yuhh diyorum başka da bir şey demiyorum.’’ Bu memlekette bu kadar aç insan varken tatilini İbiza’da ya da Maldivlerde geçirenlere ne diyorsun? Tıssss…
Neyse…Ana konumuza dönmeden önce bizim sokakta son durumdan kısa bir özet yapayım yine bu hayvan beslemeyle ilgili olarak.
Benim evin tam karşısında bir rezidanstan bahsetmiştim sizlere. İşte o rezidansata oturan ve sanırım yeni taşınmış olan bir bayan iki ay kadar önce bir gün baktım elinde bir poşet ve su kabı ile geldi. Parkın duvarı dibine koydu su kabını. Sonra elindeki poşetten bir başka kaba kedi-köpek maması koydu. Ben bizim mahallede pek kedi-köpek yaşamaz sanıyordum. Kadın bu işlemi her gün yapmaya başlayınca gördüm ki kedi-köpek hatta kuş yönünden oldukça zenginmiş bizim mahalle. Kadının bu faaliyetlerini gören sokağımızın diğer insanları da artık sokak hayvanları için yiyecek ve su getirmeye başladılar aynı yere. Bahsettiğim kadın aşağı yukarı iki aydır tam bir Ümmü Hüreyre …
Şimdi diyeceksiniz ki ‘’ Hocam Ebu Hüreyre’yi biliyoruz da Ümmü Hüreyre kim?’’
Ebu Hüreyreyi kim olarak biliyorsunuz? Hz Peygamberden (S.A.S) en fazla hadis rivayet eden sahabe olarak değil mi? Peki onun asıl adının Abdurrahman b. Sahr; olduğunu ve Müslüman olmadan önce kendisine Abdüşşems yani Güneşin Kulu diye hitap edildiğini de biliyor musunuz? Müslüman olduktan sonra ona Ebu Hüreyre adını bizzat Peygamberimizin (S.A.S) verdiğini? Ebu Hüreyre’nin anlamının ‘’ Kedilerin babası ‘’ olduğunu biliyor musunuz? Evet kedileri çok seven ve onları besleyen bu sahabeye Peygamberimiz( S.A.S) ‘’Kedilerin babası ‘’ anlamına gelen ‘’ Ebu Hüreyre ‘’ adını bizzat kendisi vermiş ve zamanla asıl adı unutulmuş hep bu adla anılmıştır. İşte bu sebeple ben de mahallemizdeki bu bahsettiğim kadına ‘’ Kedilerin annesi’’ anlamına gelen ‘’ Ümmü Hüreyre’’ adını verdim. Kendisinin bundan haberi yok tabii ki.
Evet…Hayvanlara merhamet etmekle ilgili bir hadisi de nakledelim, sonra psikopat kedinin öyküsünü anlatalım.
Peygamberimiz zamanında kötü üne sahip bir kadın bir gün sokakta susuzluktan nedereyse ölmek üzere olan bir köpek görür. Ona su vermek için sağa sola bakar ama su kabı olacak hiç bir şey yoktur ortada. Hemen ayakkabısını çıkarır. Kuyudan su çeker ve ayakkabısının içine doldurarak köpeğin su içmesini sağlar. Uzaktan bu olayı gören Peygamberimiz (S.A.S ) yanındaki sahabelere ‘’ O gördüğünüz kadın doğruca cennete gitti ‘’ Der. Sahabe şaşırır: ‘’ Nasıl olur ya Resulaallah. Bu kadın hiç de iyi anılan bir kadın değildir. Nasıl cennete gider?’’ Peygamberimiz (S.A.S ) ‘’ Ondaki o merhamet onu cennete götürdü’’der .
Evet değerli dostlar. Dünyadaki ve memleketimizdeki aç insanları da besleyelim elbette ama Allah’ın diğer canlılarını unutmayalım. Hayvanları ve bitkileri de besleyelim. Bu sıcaklarda bir damla suya hasret bitkileri, ağaçları da unutmayalım.
Gelelim Psikopat Kediye şimdi.
Bulaşıkları yıkadıktan sonra şöyle bir keyif sigarası içeyim dedim. Sigaramı yaktım, mutfak penceresinden sokağı seyrediyorum. Bir baktım siyah beyaz bir kedi ve arkasında bir köpek… Köpek kovaladı, kedi koştu derken kedi yolda park eden arabaların birinin altına girdi. Köpek burnunu arabanın altına sokup kediyi oradan çıkarmak istiyor ve havlayıp duruyordu. Bu durum bir kaç saniye sürdü ki bir baktım bir başka arabanın altından tekir cinsi bir kedi çıktı. Hışımla köpeğin üzerine yürüdü ve pençeyi salladı. Köpek bu pençe darbesinden kıvrak bir vücut çalımıyla kurtardı kendisini. Tekir tam Bir Türk. Hemen Turan taktiğine geçti. Yani geri çekilip düşmanı da peşinden sürükleyerek uygun bir mevkiye getirecek ve orada imha edecekti.
Kedi on metre kadar geri çekidi. Artık yolun ortasındaydılar. Köpek de aslında yabana atılacak bir düşman değil. Besbelli eski pehlivanlardandı. Hemen bacaklardan bir çift dalma hareketi yaptı fakat işte o anda adeta bir mucize gerçekleşti. Kedi arka iki ayağı üzerinde dikeldi ve gardını alarak bu çift dalma hareketinden kurtardı kendisini. Sonra şiddetli bir sağ kroşe, ardından müthiş bir sol swing çaktı ve nihayet öyle bir sağ aparkat ve sol direkt kodu ki köpeğin gözlerinde çakan şimşekleri ben bile gördüm.
Böylece birinci raunt sona ermişti. Kedi kendi köşesine, yani çıktığı arabanın altına girdi. Köpek de yediği darbelerin sersemliği ile yine siyah beyaz kedinin bulunduğu arabanın altına soktu burnunu.
Bir kaç saniye sonra tekir yine çıktı arabanın altından. Köpeğin üzerine yürüdü. Köpek tekiri görünce ufak adımlarla kaçmaya başladı ama onun böyle kaçmak için hiç de acele etmemesi bizim psikopat tekiri iyice öfkelendirdi. İşte o anda tekir birden bir Bengal kaplanına dönüştü adeta. Köpeğin üzerine şimşek hızıyla atılıp popsundan öyle bir ısırk aldı ki ne siz sorun ne ben anlatayım. Daha önce sesi hav hav hav diye çıkan köpek bu sefer kıyyyk kıyyykkkk diye öyle bir kaçış kaçtı ki sanırsınız köpek değil de Gazi Koşusuna çıkmış safkan Arap atı:
Hemen aşağı indim tekiri kutlamak için.
-Kutlarım aslan tekirim benim. Hayırdır neydi bu şimdi?
-Ya abi sorma. Namusssuz bizim manitaya asıldı. Oysa uyarmıştım onu kaç kez. ‘’Oğlum bak ben psikopatım. Bu makallede görmeyeyim seni bir daha.’’ Diye. Sonunda haddini bildirdim.
-Vaaayyy. Manita meselesi ha? E haklısın tabii ki.
-Sağol abi. Bu mahalle benden sorulur. Bir sıkıntı olursa haber ver anında yanındayım.
-Eyvallah tekirim.
İşte böyle…Bizim mahallenin kedisi bile böyle psikopat olduğuna göre varın insanını siz düşünün gayrı. En başta da ben…))))))))))))