15
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1797
Okunma


Bu gün bizim bir etkinliğimiz vardı. Efendim bu etkinliğin adı uzunca bir şeydi ama unuttum gitti. Yaşlılığıma verin. Ben kısaca’ içtima-i şuara vü üdeba’ diyeceğim millet yine anlamayacak. Yani efendim bizim şair ve yazarların toplantısı...
Benim Edebiyat Deftreri Sitesinde arz-ı endam etmemden bu güne kadar ilk defa İstanbul’da böyle geniş katılımlı bir toplantı yapılıyordu dolayısıyla da heyecanlanmamak mümkün değildi. Çünkü ismen tanıdığım ama cismen tanışma şerefine nail olamadığım pek çok dostla tanışacağım.
Toplantı Üsküdar’da büyük bir cafede yapılacaktı ve toplantı saati 13.00 dü. Demek oluyor ki saat 10.00 gibi kalkmalıydım yataktan. Çünkü kahvaltıydı, traştı, ütüydü derken bayağı bir zaman geçecek...Bir saat da yol sürüyor, ancak...
Şimdi efendim Üsküdar’a gidiyorsunuz boru değil...N’aapmak lazım? Üsküdar’a gider iken bir yağmur alsa bile ille de katibime kolalı gömlek çok yakışacağı için gömleği kolalamak lazım değil mi?
Hemen buz dolabına yöneldim. Kapağı açmamla birlikte ne görsem iyi? Bizim veletler kolayı tüketmişler...O öfkeyle nasıl bağırdığımı sormayın ’ Ulan eşşek sıpaları...Kim bitirdi lan kolayı? Ben şimdi gömleği neyle kolalıyacağım?’ Yok arkadaş o kadar da söyledim bitirmeyin yarın gömleği kolalıyacağım’ diye ama yok ile sinir edecekler beni sabah sabah.
Neyse artık çaresiz kolasız gömlek giyeceğiz.
Daha sonra banyoya girdim sinekkeydı bir traş olmak için. Traşı oldum bir güzel lakin o da ne? Yahu bu çocuklar resmen deli edecekler beni. Gece gece odalara aeresol sıkıp tüm sinekleri öldürmüşler. Bi tane şöyle numune için bırakmamışlar ki yanağıma koyayım bakayım kayacak mı kaymayacak mı? Velhasılı kelam bir traş oldum ama sinekkaydı mıydı sinek kondu muydu anlayamadım.
Sonra sıra pantolonu gömleği ütülemeye geldi. Ne demiş atalarımız: ’ Pantolonu gösteren ütüdür. Ütüsüz pantolon kötüdür ’ Lakin bu gün tüm aksilikler benim için seferberlik ilan etmişlerdi sanki. Elektrikler kesilmesin mi? Ama ne demiş ulu büyücü büyük dedem ’ Demokrasilerde çare tükenmez ’ Pantolonu yatağın altına serip üzerinde bir kaç popo presi yaparak o işi de hallettik şükür.
Ayakkabıları da boyamak lazım tabii ki...Uzun bir arayıştan sonra kitap dolabında buldum ayakkabı boyasını. Ayakkabıları boyadım ve evden dışarı çıktım.
Otobüs durağı çok yakın. Fazla beklemedim. Geldi bizim otobüs ama tıklım tıklım. Milletin gözünün içine bakacağım hani bir yer veren olur mu diye ama millet benimle göz göze gelmemek için sanki özel anlaşma yapmış. Eeeee onlarda numara var da bende yok mu sanki?
Benim çok eski klasik bir numarımı devreye soktum. Efendim bu numaraya ben ’ Bit kırma numarası ’ adını verdim. Otobüste ya da vapurda size kimse yer vermiyor mu? Hemen bu çok iğrenç, zalim ama etkili numaraya başvurabilirsiniz.
Efendim bu numara için önce kafanızı ve koltuk altlarınızı hart hart kaşıyın. Sonra sanki bir bit yakalamış gibi iki parmağınızın arasında bit kırın. Daha sonra da sözde kırdığınız biti oturan birine doğru atın. Anında tüm oturanlar kalktığı gibi ayakta olanlar da geriye çekilip size en az dört koltukluk yer açmazlarsa ben de bir şey bilmiyorum.
Yer konusunu da böylece hallettikten sonra nihayet Üsküdara vardım. Orada Hasan Özaydın arkadaşımla ve dünürü Mehmet Beyle buluşup öğle namazını eda ettikten sonra nihayet içtimanın, yani toplantının yapıldığı cafeye vasıl olduk. Cafede tabii ki öncelikle tanıdıklarla muccuklaştık ve yine tanıdıkların olduğu masada oturduk. Daha sonra yavaş yavaş ismen tanıdığımız pek çok arkadaşla cismen de tanıştık. Tek tek isim isim yazmayacağım.Çünkü adını unuttuğum arkadaş olabilir. Hiç bir arkadaşımın gönül koymasını istemem.
Derken efendim şiirler okunmaya başladı. İşte bu noktada bir eleştirim olacak:
Bence bu gibi toplantılarda hiç bir şekilde şiir okunmamalı. Neden mi?
Bu gibi toplantılar uzun aralıklarla yapıldığı ve yurdumuzun dört bir tarafından arkadaşlar geldiği için toplantılarda olay aynen şu: Sahnede arkadaşın biri şiir okuyor. O şiir okurken diğer arkadaşlar ise aylardır görüşemedikleri arkadaşlarla ’ Aaaaa..Aylaaaa..Sen de mi buradaydın? Vayyyy Şecaettin Hocam...Seni burada görmek ne mutluluk böyle...Efendim beni tanıdınız mı? Ben Şiirlerin Sümbülü...Sizi görür görmez tanıdım...Hooooop Sücudi Hocam buradayım ben. Gel hele gellll...( İsimler tamamen uydurmadır..Bu adlarda arkadaşım varsa zinhar üzerine alınmasın )
Sahnedeki arkadaş istediği kadar gırtlağını yırtsın ’ “Aşiyân-i mürg-i dil, zülf-i perişânundadur/Kande olsam ey peri, gönlüm senün yanundadur” diye...Milletin ne aşiyanı , ne mürg-i dili ne de perişan zülüfü salladığı yok. Üç aşağı beş yukarı herkes bir başkası ile muhabbette ve yine herkes o sahneye çıktığında kimsenin şiir dinlemediğinden şikayetçi.
Şimdi..Şiir dinlemeyenler de haksız değil aslında...O kadar uzun süre görüşmediği arkadaşıyla iki kelam etmeden sadece ve sadece şiir dinleyip ondan sonra da ’ Haydi Allahaısmarladık ’ deyip çekip gitsin mi yani? İşte bu sebeple bence şiir okunmasın bu toplantılarda. Toplantılar da şiir etkinliği adı altında değil, şairler buluşması ve tanışması adı altında yapılmalı. Çok açık ve net söylüyorum: İnanın bana hiç şiir okunmasa şiire ve şaire daha saygılı olmuş oluruz.
Neyse...
Sahnedeki arkadaş ’ Hâsılım yok ser-i kûyunda belâdan gayrı/Garâzım yok reh-i aşkında fenâdan gayrı’ diye şirini okurken bazı arkadaşlar ’ yahu acıktık yemek ne zaman geliyor ’ Diye başlayıp Somali’deki açlık üzerine derin bir muhabbete daldıkları anda birden bir dalgalanma oldu. Şiir okuyan arkadaşı alkışlarla yerine gönderdik ve sunucumuz baktım ’ Patron geldi ’ dedi.
Şimdi insan ister istemez tedirgin oluyor ’ Patron geldi ’ deyince. Aksi gibi şiir toplantısına gideceğim diye ondörtlüyü almamışım yanıma. Yoksa öyle patrondan matrondan tırsmam ama şimdi makine yanımda değil...Etrafıma bakıyorum Patron geldiğine göre yanında yöresinde gözlerinde siyah gözlüklü izbandut gibi fedailer olması lazım ama yok... 30-35 yaşlarında yakışıklı, sevimli, şirin mi şirin bir delikanlı sahneye doğru yürüyor. Delikanlıyı hem takdir ediyorum ’ Ulan helal olsun valla..Analar ne yiğitler doğruyor, adam tek başına geliyor valla’ diye, hem de ’ Ulan patron dediklerine bak..Ben bunu iki lokmada yerim ’ Diyorum ve bu gözükara yiğidin kim olduğunu merak ediyorum.
Delikanlı sahneye geldiğinde sunucu tanıttı nihayet: ’ Edebiyat Defteri sitemizin patonu Sayın Ansızın...’ Yav arkadaş...Ne diye patron matron dersiniz de insanı tedirgin edersiniz. Ya ondörtlü yanımda olsaydı? Yazık değil mi elin filinta gibi delikanlısına.
Bu arada ben Ansızın’ın bu kadar genç biri olduğunu bilmiyor, arkadaşlara sorup duruyordum oradaki yaşlıları gösterek ’ Şu mu- Bu mu diyerek ’
Ansızın , ansızın gelmiş ve çok kısa bir konuşmadan sonra sahneyi yine şair arkadaşlara bırakmıştı. Daha sonra tanışma faslı başladı. O beni hemen tanıdı . Garibim tabii ki ’ Ooooo Sami Hocam ’ diye bana sarılırken beş dakika önce nasıl bir badire atlattığını nereden bilsin?))))
Velhasılı kelam ’ Gönül penceresinden ANSIZIN ’ Baktı ve içimizde bir sevgi ve muhabbet ateşini yaktı geçti Ansızın.
Yeni arkadaşlarla tanışmak, yeni dostluklar kurmak, zaten tanıdığımız arkadaşlarla daha da bir kenetlenmek adına güzel bir gündü ama maalesef şiire gönül vermiş insanlar olarak şiire ve şaire saygı konusunda sınıfta kaldık. Eğer biz şiire ve şaire saygı konusunda gereken hassasiyeti göstermezsek başka insanlardan bu saygıyı bekleme hakkımız olmaz diye düşünüyorum ve bir kez daha diyorum ki: Bu toplantılarda ya şiir okuma olayını tamamen kaldırıp sadece tanışma toplantısı yapalım ya da çok daha erken saatlerde başlatalım. İnsanlar önce tanışma, konuşma, hasret giderme fasıllarını bitirsinler ondan sonra şiirlere geçelim.
Bir de...Değerli şair ve şaire arkadaşlar ! (Şiirlerini okuduktan sonra o salonu hemen terk edenlere sesleniyorum ) Çok ayıp...Yakışmıyor bir şaire ya da şaireye.
GÜNÜMÜZDEN GÜZEL BİR KARE: Soldan sağa Mücella Pakdemir, Neşe Kızılyar ( Güldeste ), Bendeniz, Mümin Ağır ( Adrenalinaz )