3
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1606
Okunma


Birsen Hanım’ın sorusu üzerine;
Derin nefes aldıktan sonra o iş sözleşmesine imza atmak istemeyişimin bilinçaltımda yatan gerçek nedenini çalışma arkadaşlarıma anlatmaya başladım.
-1995-1996 yılları arasında Amerika’ da yaşayan bir dostumun vesilesiyle tanıştığım Türk asıllı Amerikan vatandaşı olan Sadık Bey isminde, bir ham deri toptancısından yarı işlenmiş giysilik deri ithal etmiştik. Türkiye ‘de işleyip sonrasında da mamule ve mont kaban vs. gibi giysilik ürünlere dönüştürüp hem iç piyasada hem de başta Rusya olmak üzere diğer eski doğu blok ülkelerindeki müşterilerimize satıp ihracat yapacaktık. Ülkemize geliş fiyatı tanesini 19 dolardan oldukça yüklü miktarda sipariş ettiğimiz mallar, daha ülkemize gelmeden yarısından fazlasına yakın kısmını ön ödeme (kaparo)almak şekliyle bir kısmını da prensipte anlaşmak şekliyle satmıştık.
Malları gümrükten çekmiş Tırlar’la şirketimizin deposuna nakletmiştik sektörde Amerikan Kansas malı olarak adlandırılan malları depo sorumlusu arkadaşlarıma beraber kolilerden çıkarıp renk cins vs, gibi özeliklerine göre ayrımını yani tasnifini yapıyorduk.
Bir ara şirketimizin sekreteri Sultan Hanım elinde telsiz telefonla yanıma geldi.(o yıllarda cep telefonları bu gün ki gibi yaygın kullanılmıyordu.) Telefonu bana uzatırken’ Erdinç Bey telefonda’ dedi.
Erdinç Bey sektörden firma sahibi bir arkadaşımdı.
Telefonun öbür ucundaki Erdinç ile konuşmaya başladığımda son derece heyecanlı ve panik bir ses tonuna sahipti.
‘’ Nerdesin?’’ Diye sordu bana
- Depodayım gelen mallara bakıyoruz dedim.
‘’hemen odana çık televizyonu aç ‘’
-hayırdır ne oldu.
‘’Senin dünyadan haberin yok herhalde’’
-Ya ne oldu söylesene
‘’Çeçenler gemi kaçırmış’’
-Ne gemisi?
‘’Rusya limanına gidecek olan Avrasya feribotunu kaçırmışlar’’
-Kaçırmışsa kaçırmış senin babanın gemisi mi? sana ne oluyor? Sendeki heyecan ne böyle?
‘’Ya çık odana aç televizyonu gör bakalım benim babamın gemisi mi? Senin ananın gemisi mi? hadi kapatıyorum bir yeri aramam lazım görüşürüz.’’
-Tamam, odama çıkıyorum görüşürüz.
Erdinç Beyle görüşmem bitmiş odama çıkmak üzere asansöre ulaşmıştım ki asansörün kapısı açıldığında ellinde diğer hattın telefonuyla yine Sultan Hanım karşıma dikilmişti. Yoğun ticari ilişkilerimizin olduğu iyi müşterilerimiz den biri olan Hıfzı Beyin telefonda olduğunu söyleyerek bana telefonu uzattı.
-Hıfzı bey buyurun.
‘’ Size geçtiğim siparişlerimi iptal ediyorum kusura bakmayın.’’
Hıfzı Bey genelde de çok kısa konuşan ve hemen konuya giren biriydi.
-Bir sorun mu var? neden iptal ediyorsunuz siparişlerinizi dediğimde
‘’Haberiniz yok mu? Çeçenler gemi kaçırdı.’’
-Az önce öğrendim ne oldu ki?
‘’Rusya Türkiye ile arsındaki siyasi ve ticari ilişkilerini dondurdu’’.dediğinde olayın vahametinin büyük ve önemli olduğunu anladım.
Görüşmek üzere deyip telefonu kapattım. Odama girip televizyonu açtığımda bütün kanallar normal yayınını kesmiş flaş haber olarak. Trabzon limanından Rusya’nın Soçi limanına gitmek üzere 177 yolcu ve mürettebatıyla hareket eden Avrasya feribotunu kaçıran çeçen direnişçilerin haberini veriyordu.
Ben televizyonu izlerken müşterilerimiz bir biri ardına şirketimizi arıyor siparişlerini iptal ettiklerinin bilgisini geçiyorlardı.
Avrasya feribotunun kaçırılması her zaman yaşanabilecek terörist eylemlerden biriydi ancak bu eylemi farklı kılan İşte burası çok önemli! Ülkemizde devlet iradesinin pasifliği veya başka bir değişle belli bir kesimin devletti avucunun içinde oynatması yüzünden bu olayın Rusya ve Türkiye arasında diplomatik ve siyasi krize dönüşmesiydi.
Devlettin siyasi iradesini kendilerinin yönettiği Bürokrasi ve sermaye, guruplarından oluşan bu kesimler elerindeki medya gücünü de kullanarak ülkenin hükümetlerini şamar oğlanına çevirmişlerdi.
Normalinde demokratik ülkeler böyle bir hadise karşısında Devlet olmanın gereği olarak, ülkenin siyasi ve ekonomik çıkarları göz önünde tutularak temkinli ve kontrollü açıklamalar yapılır ve olayın siyasi bir krize dönüşmemesine özen gösterilirdi. Ne yazık ki, bizdeyse tam tersine devlet iradesini hiçe sayan kesimler sahip oldukları televizyonları ve diğer yayın kuruluşları aracılığıyla bu olayı daha ilk anında Türkiye ve Rusya arasında yaşanan bir siyasi krize dönüştürmeyi başarmışlardı.
Birde vatan millet edebiyatı yapan ‘’atıl kurt ‘’dediklerinde bu kesimlerin kalem Şörlüğü’nü yapan gazeteci müsvetteleri de zaten gergin ortamı daha da germek için şov yapıp ülkenin siyasi çıkarlarını sorumsuzca tehlikeye atarak gemiye helikopterle inip sözde teröristleri ikna etmiş ve bu sayede kamuoyu gözünde kahraman olmayı başarmışlardı.
Demokratik hukuk devletinde görülmeyecek bu şovu yani şarlatanlığı dünya kamuoyu şaşkınlıkla izlemişti.
Fakat ilerleyen zamanda bu işlerin kurmaca olduğu yürekli aydın insanların deşifre etmesi ve çeçen direnişçilerin itirafları sonucunda ortaya çıkınca bu gazeteci müsvettelerinin de çakma kahraman oldukları ortaya çıkmıştı.
Yaşanan kriz nedeniyle zaten iyi olmayan ülke ekonomisi bir anda allak bulak olmuş döviz ve faiz birkaç gün içinde tavan yapmıştı. Ekmek kavgası verip bin bir güçlükle üretim yaparak ülke ekonomisine katkıda bulunan orta ve büyük ölçekli firmalar zor duruma düşerken ülke siyasetini istediği gibi yöneten Devletin içine çöreklenmiş derin devlet yapılanmasıyla dirsek temasında olan rantiyeci guruplarda önceden organize edilmiş bu olay sayesinde hiçbir üretim yapmadan milyarlarca dolar paralarına yenilerini ilave etmişlerdi.
kriz süresince ülke ekonomisi küçülmüş yani o oranda ülke insanı fakirleşmişti.
Yaşanılan bu kriz yaklaşık bir buçuk ay devam etti, ancak piyasalara etkisi yıllarca sürmüştü.
O dönem Türkiye’ deki hemen her sektörde büyük iflaslar yaşanmış ilerleyen süre içerisinde de yaşanan krize daha fazla dayanamayacak firmalarında sonunun başlangıcı olmuştu.
Gazetelerde gün geçmiyordu ki, yaşanan kriz yüzünden borçlarını ödeyemediği için intihar eden iş adamı haberleri olmasın veya kriz nedeniyle kapanan işyerlerinden dolayı işsiz kalan insanların cinnet geçirip aile iç katliam haberlerine rastlanmasın.
Krizin piyasalara etkisinin sürdüğü tekstil ve deri hazır giyim sektöründen tanıdığımız yüzlerce insana iş imkânı veren firma sahibi beş iş adamının süreç içerisindeki intiharından sektör ilişkileri vasıtasıyla haberimiz olmuştu.
Bu olumsuz durumdan kaçınılmaz olarak bizim şirketimizde ağır yara almış, ülkemize gelişi 19 dolar olan Amerikan Kansas malı 6 dolarlara kadar düşmüştü. Çok büyük zarara uğrayan şirketimizin ayakta durabilmesi için küçülme kararı alması zorunlu hale gelmişti. Maalesef onlarca çalışma arkadaşlarımızla istemeden yollarımızı ayırmıştık. Ekonomik zorluğun ve çaresizliğin ne demek olduğunu iyi bildiğim bu süreç ruhsal sancılarla ızdıraplarla ve temkinli olmadığım için sürekli kendimi suçladığım iç çatışmalarla geçmişti.
Krizin piyasalara birkaç yıl olan olumsuz etkisi iş hayatımda yaşadığımız en sıkıntılı dönemdi.
Arkadaşlarıma olabildiğince özet olarak anlattığım geçmişte yaşamış bu ağır psikolojik travmaların neticesinde o sözleşmeye imza atmak içimden gelmemişti. Nasıl gelsin ki bizim ülkemiz her an siyasi gündemi değişen ve yeni bir ekonomik krize gebe bir ülke iken. Doğrusu yaşana bilecek yeni bir travmaya ne psikolojim ne de ekonomik gücüm müsait değildi.
Konuşmam bittiğinde sağ olsun mesai arkadaşlarımın depresif ruh halimi ve duygularımı anlayıp bana hak vermeleri benim için moral olmuştu.
Sabah erkenden ülkemize dönmek için havaalanına gideceğimizden valizlerimizi hazırlamak ve dinlenmek üzere odalarımıza çekilmiştik.
Erkenden kalkmış yaptığımız hızlı ve hafif kavatlının ardından bizi bekleyen aracımızla otelden ayrılmıştık.
Hava alanına vardığımızda geldiğimiz ilk günden beri yani on beş gün boyunca bizlerin ulaşımına tahsis edilen aracın şoförü sessiz sakin bir mizaca sahip Edwin dostumuza emeklerinden dolayı teşekkür edip vedalaştıktan sonra.
Hava alanı terminaline girip pasaport vs işlemlerimizi yapıp uçaktaki yerlerimizi almıştık.
Türkiye’ye dönmenin heyecanı hepimizi sarmıştı. Arkadaşlarımın ailelerine ve evlerine olan özlemleri yüzlerinden okuna biliniyordu.
Devamı son bölümde.
Serhat BİNGÖL 03.06.2014