11
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1607
Okunma

Yahu anlamıyorum ki. Neden durup durup beni bekler tüm aksilikler?
Sabahleyin saat 12.00 gibi yataktan kalktım. Lafa bak..Hem sabahleyin hem de saat 12.00.
Efendim ben aslında sabahları oldukça erken kalkarım ama o kalkışın bir amacı vardır elbette. İşte o amaç yerine getirildikten sonra bir daha yatarım ve saat 10 olur, 11 ya da 12 olur bir daha kalkarım. İşte bu ikinci kalkışımda tam bir sabah şekeriyimdir.
Yataktan kalkışım ile bir bardak çay , bir dilim ekmek ve biraz kahvaltılık ( Artık Allah ne verdiyse ) mideye inene kadarki zaman diliminde Nemrut benim yanımda yeni doğmuş bebekten daha masum kalır. O derece yani
Kaltım yataktan. Mutfağa gittim. Çayın suyunu koydum. Su kaynadı. Çay kabına elimi attım ki çay yok.
Herhalde başka bir şey dememe gerek yok. Peynir-ekmekten birer lokma attım ağzıma ama ı-ıh..afyonum patlamıyor bir türlü. Elli adım ötemdeki markete de kesseniz gitmem. Öyle de bir saplantım vardır. Yani ben evden dışarı adımımı attığım zaman en az iki saatten önce bir daha dönmem eve. Ya dışarı hiç çıkmam, ya da çıkınca en az iki saatten önce eve geri dönmem. ’ Manyaklık’ Biliyorum, farkındayım ama öyle. Mesela evden çıktım, sonra baktım ki cep telefonumu almamışım. Tekrar dönüp almam. Evden dışarı çıktım, sokağa adımı attığım anda yağmur başladı diyelim ki. O yağmurda sırılsıklam olurum ama kafamı kesseniz eve dönüp şemsiyemi almam. Kısacası bende vitesler hep ileridir. Geri vites yoktur.
Çaresiz Nemrut Nemrut bilgisayarın başına oturdum. Facebooka girer girmez baktım bir mesaj: ’ Abi benim kızın düğünü var bu gün saat 15.00 de Fatih’te. Seni de bekliyoruz.
Dedim ya Nemrutluk hâla üzerimde. Hemen açtım telefonu:
-Selamünaleyküm Neslihan.
-Aleyküm selam abi. Düğüne geliyorsun değil mi?
-Kızım sen Fatih’i elli hane bir Anadolu köyü mü sanıyorsun? En az yarım milyon nüfusun yaşadağı bir yerde hangi düğün salonu bu? Nerede yapıyorsunuz düğünü?
Unuttum değil mi bu konuştuğumun kim olduğunu demeyi. Gerçi ben kim olduğunu demeyi unuttum ama siz bunun kim olduğunu garanti tahmin etmişsinizdir. En azından bir Karadenizli olacacağını mutlaka tahmin etmişsinizdir.
Evet Tahmin ettiğiniz gibi bir Karadenizli. Hem de haslarından..Bizim sitenin ’Yürükçü.’ Mahlaslı şair-yazarlarından Neslihan Yürükçü.
Neyse Neslihan Hanımdan düğün salonun Karagümrük’te olduğunu ve adını, o semte çok yakın oturan ağabeyimden de düğün salonun tam yerini öğrendim ve hemen beyaz pantalonumu ve beyaz gömleğimi giyerek dışarı çıktım. Yahu başka zaman olsa on beş dakikada bir gelen Belediye otobüsü o gün tam bir saat bekletmesin mi durakta?
Ayaklarıma kara sular indi. Belim zonklamaya başladı. Neyse geldi sonunda otobüs. Kaymak gibi kayıyoruz. Oh ohhh maşallah yollar, trafik filan yok. Yarım saat demedi Söğütlüçeşme civarına vardık. Varmasına vardık ya şoför ’ Buraya kadar ’ Demez mi?
Kadıköy’de miting varmış.
Ben sayıyorum içimden tabii ki ’ Ulan miting yapmak için benim kırk yılda bir düğüne gitmemi mi beklediniz’ Diye.
Hâla Nemrutum. Suratımdan düşen bin parça...Çay içmemişim, bir saat ayakta otobüs beklemişim, şimdi bir de üstüne üstlük Söğütlüçeşmeden Kadıköy Meydanına kadar yürüyeceğim. Artık üç harfliler, beş harfliler, alfabenin tüm harflileri tepeme toplanmış veziyette lakin daldık kalabalığa ilerliyoruz.
Mini minnacık bir kız çocuğu , o cüsseden hiç de umulmayacak bir şekilde bağırıyor megafonla. ’ Hükümet İstifa’ İzbandut gibi herifler o minicik kızın ağzının içine bakıyorlar adeta. Onlar da bağırıyorlar ’ Hükümet İstifa ’
Onlar ağır ağır ilerliyor tabii ki. Ben bir öndeki gruba yanaşıyorum. Orada da yüzünü gözünü karalara boyamış bir başka civan bağırıyor : ’ katiller burada hesap verecek ’ Yüzlerini karaya boyamış, başlarında madenci bareti olan yürüyüşçüler de imama uyan cemaat misali tekrarlıyor : ’ Katiller burada hesap verecek’
Bir ileriki gruba geliyorum. Yine bir kız. Yahu yürüyenler arasında bir sürü atom gibi hatun var ama bu cemaat imamı vazifesi gören ( mecazi anlamda dedim yanlış anlaşılmasın ) kızlar nedense hep çıtıpıtı mini minnacık, kürdan gibi şeyler. Neyse..Kız bağırıyor: ’ Bu daha başlangıç, mücadeleye devam ’ Cemaat da aynen tekrarlıyor tabii ki.
Halen karar verememişler demek ki bunun mücadele mi yoksa mücadelenin henüz başlangıçı mı olduğuna çünkü yaklaşık bir sene önce de ’ bu daha başlangıç ’ Diyorlardı. Neyse kendi sorunları. Bir gün karar verirler herhalde.
Bir şey daha dikkatimi çekti: Söğütlüçeşme- Kadıköy arasında belli köşelerde oldukça az polis vardı. Yani meydana kadar polis neredeyse yok gibiydi. Meydanda da olağanüstü bir bir polis kalabalıklığı yoktu. her ne kadar bir delikanlı duvara siyah sprey boya ile ’ Vur, Kır,Kadıköy yanacak bu gün-ESP’ yazsa da vuran kıran olmadı. Demek ki vuran kıran olmayınca polis de vurup kırmadı, gaz filan sıkmadı. Düşünebiliyor musunuz? Daha önceki bir Dünya Barış gününde yakılmış olan akbil satış noktası bile açıktı ve ben akbilimi alıp motora bindim, karşıya geçtim. Hâla Nemrut gibiyim.
Artık ne ayağım ayak ne belim bel bir vaziyette... Motorla Eminönü’ne geçtikten sonra bir belediye otobüsüne binerek bizim Uğur Aslan’ın yaktığı Karagümrük’e vasıl oldum. Meğer vatandaşın yaktığı maktığı filan yokmuş. Ya da yaktı ama onardılar yıllar içinde. Bana sanki hep aynı Karagümrük gibi geldi ya neyse...
Salona girmemle birlikte Neslihan Hanım güler yüzle karşıladı beni. Sonra eşi İlhan Bey’le tanıştım. O da ilgi gösterdi sağ olsun.
İlgi alaka güzel de tanıdığım bir Allah’ın kulu yok. Neyse, çöktüm bir masaya. ’ Selamünaleyküm- Aleyküm selam ’ Faslından sonra masadakilerle muhabbete başladık. Oğlan tarafı imişler.
Hani derler ya ’ Kısmetse gelir Hint’ten , Yemen’den ’ Aynen o misal...Kız tarafı yani Nesliahan Hanım ve İlhan Beyler Rize’li, Damat tarafı ise Adıyamanlı. Yani ben Adıyamanlılarla muhabbet ediyorum. Tabii bana sordular ’ Hani taraftansın ?’ Diye. Ben de ’ Tarafsızım ’ Diyemedim tabii ki ’ Kız tarafındanım ’ dedim. Bu sefer de ’Rizeli misin? ’ Diye sordular. ’ Hayır Karslı’yım ’ Dedim ve durumu, yani nasıl oluyor da kız tarafı oluyorum onu izah ettim. Bu arada ortam sebebiyle artık yüzümde gülücükler oluştu biraz da olsa. Yavaş yavaş normal ayarlarıma dönüyorum.
Vatandaşlardan biri sordu ’ Kürt müsün?’ Cevap verdim ’ Yarıyarıya ’ Açıkladım. : ’ Baba tarafından Kürt, ana tarafından Lazım. Yarıyarıya yani.
Masadaki vatandaşlardan biri bir fıkra anlattı bu durum üzerine. Bir kahkaha salmışım ki tüm salon dönüp bana baktı. Sizlerle de paylaşayım o fıkrayı:
Alevi bir vatandaş Sünni bir vatandaşla tanışıyor ve ona kanı da ısınıyor hani. Daha sonra soruyor ’ Hemşerim sana çok kanım ısındı adın ne senin deyiver hele ’ Sünni vatandaş cevap veriyor: ’Adım Ali Osman... ’ Alevi patlatıyor ’ Oy ben senin o adının yarısına kurban olayım ’
Velhasılı kelam Adıyamanlılar da benim yarıma kurban oldular))))))))))))))) Günün bombası buydu bence.
Derken efendim birden bire salon bir ışıdı bir ışıdı ki sormayın. ’ Ulan ne oluyor?’ Diye bir baktım ki salona Erol girmiş. Erol mu? O da Neslihan Hanımın yani sitemizin Yürükçüsünün ağabeyi Erol...Yahu o da siteden..Sitemizin Erol Abi’si
İlk kez görüyordum Erol’u. Ama öyle bir sarıldık, öyle bir kucaklaştık ki sanırsınız kırk yıllık dostuz. Eeee..Ben boşuna demiyorum ’Biz çok güzel bir aileyiz.’ diye.
Salonda yüzlerce insan olmasına rağmen Erol’un benimle, hem de en candan, en samimi, en sıcak şekilde ilgilenmesi, o kırk yıllık dost gibi yaptığımız muhabbet beni tam anlamıyla gerçek ayarlarıma döndürdü.
Şimdi...
Diyeceksiniz ki ’ Sami Hoca. Lafı gargaraya getirme. Erol salona girdiğinde niçin salon ışıdı?’ Yahu her şeyi ben mi söyleyeceğim size. Fotoğrafa bakın anlayın işte.
Oh beeee..Ne yorgunluk kaldı ne de can sıkıntısı.
Sevgili Neslihan, Sevgili Erol, Değerli Kardeşim İlhan Bey.
Rabbim kızınız Rabia’ya ve eşine bir ömür boyu mutluluklar ihsan etsin. Bu mübarek Kandil gününde tüm dualarımız onların saadet ve huzur dolu bir yuva kurmaları ve bu yuvayı yine saadet ve huzur içinde devam ettirmeleri için olacaktır.
Hayırlı olsun inşallah. Hayırlara vesile olsun.