13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
4183
Okunma

Önce bir kıssa ile başlayalım. Bir yerlere bağlayacağız tabii ki. Kıssada geçecek bazı kelimeler için şimdiden özür dilerim ama bu kıssa başka türlü anlatılamaz.
Efendim rivayet olunur ki Harun Reşit zamanında adamın biri ’’ Çok önemli bir maruzatım var’’ Diyerek halifenin huzuruna çıkmış. Halife de o sırada meşhur Behlül Dâne ile birlikteymiş. Harun Reşit’in izin vermesi üzerine adam sormuş sorusunu:
-Ey Yüce Halife..Bu dünya hayatı için en önemli şey nedir?
Harun Reşit sakallarını sıvazlayıp düşünürken Behlül Dâne cevap vermiş:
-Yemek, içmek, işemek, sıçmak...
Harun Reşit hem verilen cevabı saçma bulduğundan hem de huzurunda işemekli sıçmaklı konuşulmasından rahatsız olmuş ve adamlarına emir vererek Behlül Dâneyi bir müddet için zındana atmalarını emretmiş. Bir taraftan da söyleniyormuş. ’’ Koskoca alim olacak. Dünyada en önemli şey yemek, içmek, işemek, sıçmakmış. Zindanda biraz yatsın da aklı başına gelsin divanenin.’’
Behlül’ü zındana attırmasına attırmış ama daha sonra bir rahatsızlık başlamış ki sormayın. Artık ne yiyebiliyor ne de içebiliyor ama daha da önemlisi def-i hacet eylemesi de mümkün değil. Karnı küp gibi şişmiş ama çıkaramıyor bir türlü. İdrar torbaları patlayacak neredeyse ama küçük su dökmesi mümkün değil. Başlamış kıvranmaya. Hekimler, ilaçlar, neft yağları, anüsten uygulanan fitiller , idrar söktürücü şuruplar hiç biri kâr etmiyor. Sonunda anlamış yaptığı hatayı ve Behlül Dâneyi zından çıkartmış. Çıkartır çıkartmaz da rahatlamış ve koşmuş helaya.
Evet..Kabul etseniz de etmeseniz de dünya hayatında sadece ve sadece dünya için yapılan işlerin özeti budur: Yemek, içmek, ..... Diğer işler ahiret hayatı için... İyi şeyler yaparsanız cennete, kötü şeyler yaparsanız cehenneme gidiyorsunuz. Behlül Dânenin saydıkları içinse ne cennet var ne cehennem..Onlar dünya hayatı için gerekli.
Şimdi gelelim bu kıssayı niçin anlattığıma:
Geçenlerde bir şiir etkinliği için Çemberlitaş’a gitmem gerekiyordu. Evden çıkarken her gün giydiğim elbiselerimi değil de biraz daha şıkça olanlarını giymeye karar verdim..Günlük giydiğim pantolonun cebinden akbil kartımı , ( Belediye vasıtalarına binmekte kullandığımız elektronik kart ) ve bir miktar da para çıkarıp masanın üzerine koydum ve cici takım elbisemi giydim. Masa üzerindeki akbil karımı ve parayı da aldım (!) ( Buraya özellikle ünlem işareti koyuyorum. Sebebini az sonra anlayacaksınız. ) Evden çıktım. Yolculuk için hep akbil kartı kullandığım için Çemberlitaş’a gidene kadar paraya ihtiyacım olmadı.
Çemberlitaş’taki etkinliğe katıldıktan sonra yine paraya ihtiyaç duymadan Kadıköy’e kadar geldim. Gelmesine geldim ya oldukça sıkışmışım. Lakin tuvalet bulmakta zorlanmam çünkü rıhtıma yakın III.Mustafa Camii var. İkindi namazı da yaklaşıyor. Hemen cami tuvaletine koşup def-i hacet eylemeli, sonra da bir güzel abdest alıp namaz kılmalıyım.
Camiye doğru adeta uçarak gidiyorum. Caminin kapısının önünde Suriyeli bir dilenci ailesi el uzatmış sadaka istiyor. Elimi cebime sokup bir adet 1 Lira çıkarıp dilenciye veriyorum ve ohhh nihayet cami tuvaletinin kapısındayım..Pardon kapı dedim...Artık cami tuvaletlerinde bile kapı yok turnike var. Ben de turnikenin önündeyim.
Tuvaletlerimiz konusunda biliyorsunuz çağ atladık (!) Eskiden Büyük 50, küçük 25 Kuruştu. Şimdi ister kocaman bir şeyler yap, ister iki damla su bırak 1 Tl...Tabii ki bir de şimdi artık turnikeler var. Öyle para vermeden içeri gidip kafanıza göre sı.manız mümkün değil. ( Kafaya göre sı.mak? Biliyorum biraz acayip oldu ama öyle...)
Neyse elimi bir daha cebime soktum. Aman Allah’ım para yok. Öteki cepte de para yok. Cekette, gömleğin cebinde hiç bir yerde para yok. Ulan ben evden çıkarken para almamış mıydım? Yok anasını satayım. Pantolonun cebinde kim bilir ne zamandan kalmış son parayı da dilenciye verdim. Ayvayı yedik vesselam. Gidip dilenciden parayı geri istesem. ’’ Kardeş çok afedersin ben biraz sı.acağım da rica etsem sana verdiğim parayı geri verir misin ’’ Desem hem çok ayıp olacak hem de kadın Suriye’li. Dilimden anlamaz ki. Çaresiz turnike başında bekleyen görevliye anlatacağız derdimizi.
-Biraderim ya kusura bakma üzerimde hiç para yok. Müsaade etsen de içeri girsem.
-Yahu kardeşim her kes aynı numarayı yapıyor. Yok hemşerim bastır paranı gir.
Durup resmen bakıyorum aynı mazereti söyleyecek başka kimse çıkacak mı adamın dediği gibi ama yok. Herkes bastırıyor parayı turnikeden geçiyor. Dayanamadım.
-Bak hiç kimse numara yapmıyor. Millet parasını bastırıp giriyor. Yahu yok işte...Aldırdım mı çaldırdım mı bilmiyorum ama param yok. Bir seferlik agaya beleş olsa ne olur sanki?
-Ohhhh..İyi valla. Sen ağa ben ağa, inekleri kim sağa?
-Bak hemşerim. burada bir cami var değil mi?
-Evet var ne olmuş?
-Cami Allah’ın evi midir?
-Evet Allah’ın evidir.
-Ben şimdi camiye, yani Allah’ın evine elimi kolumu sallaya sallaya girerim değil mi. Bunda bir engel var mı?
-Yok elbette.
-İyi de Allah’ın evine elimi kolumu sallayarak para filan vermeden girdiğim halde o evin tuvaletine niçin giremiyorum? Neden ille de para vermek zorundayım? Bu mantıksızlık değil mi?
Adam bön bön suratıma baktı.
-Geç haydi geç ama bu fikri öyle herkese yayma sakın tamam mı?
-Tamam yaymam merak etme. ( Zavallı bunu bir yazı ile yedi cihana duyuracağımı nereden bilsin.)
Neyse içeri girdim ve bir kez daha Behlül Dâneye hak verdim. Bu dünyada en önemli şey yemek, içmek, işemek ve sı.makmış.