15
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1246
Okunma

Bu yazıyı okuyan siz değerli okuyucular. Yaşlarınız kaç bilmiyorum ama eminim ki içinizde ben gibi dede olanlarınız vardır. Ben gibi nine olanlarınız da vardır mutlaka..Ben gibi nine derken yanlış anlaşılmasın ben nine değilim...Torun sahibi olma açısıdan ’ ben gibi ’ Diyorum. Cinsiyetle alakalı değil.
Offfff.. Karıştırdım değil mi? Haklısınız. Söz konusu torun olunca inasanın eli ayağı birbirine karışıyor. Haa bu arada. Nine demiştim değil mi? Bayan arkadaşlarımdan özür diliyorum. Çünkü benim bayan arkadaşlarım içinde nine olan yoktur. Onlar ya babaannedir ya da anneanne...
Neyse efendim. Siz bu satırları okurken benim torunum da dünyaya gelişinin üçüncü senesini bitirmiş, dördüncü senesine girmiş olacak.
Al işte..Durduk yere bir tartışma konusu daha: Efendim dünyaya gelişinin üzerinden tam üç sene geçmiş olan bir çocuk üç yaşına mı basmış olur yoksa üç yaşını tamamlamış dört yaşından gün almaya mı başlamış olur? İşte ülkemizde bu güne kadar çözüme ulaştırılamamış çok önemli sorulardan birisi de budur. Elin Avrupalısı Atomu parçalayıp bombasını yaptı biz hâla dünya üzerinde 365x3 yıl yaşamış bir çocuğun üç mü yoksa dört yaşına mı bastığını keşfedemedik. Çünkü bu sorunun cevabı erkeklere göre üçtür. 365x3=1095 gündür bu dünyada olan biri üç yaşında olur. Kadınlara göre ise üç tane 365 günü tamamladığı için artık o üçü bitirmiştir , dolayısıyla dört yaşındadır.
Eminim şimdi pek çok evde bunun münakaşası yapılmaya başlamıştır bile)))))))) Ben işin içinden çıkamadım. Çıkabilenlere helal olsun.
Evet..Benim torun ile aramda aşağı yukarı dokuz yüz kilometre yol var. O yüzden maalesef doğum gününde yanında olamayacağım ama yine de tabii ki onu unutmuş değilim.
Bu sabah kalkıp kahvaltımı yaptıktan sonra ver elini Kadıköy yaptım. Madem ki torunumun yanında olamayacaktım hiç olmazsa kızıma para göndererek torunuma yaş günü dolayısıyla bir şeyler almasını, o tatlı bıcırığı sevindirmesini sağlayabilirdim. İşte bu amaçla bindim minibüse ve Kadıköy’e indim. Ama Kadıköy’e varır varmaz tüm neşem kaçtı.
Minibüsten iner inmez gördüğüm ilk manzara bir kadındı. Yok yok öyle ’ Tamba tumba esmer bomba’ Bir kadın ya da ’ Gel gel sarışınım gel, ben sana aşığım gel ’ Tipinde bir kadından bahsetmiyorum. Sokaklarda yaşayan bir kadındı bu. Havayı güzel görünce minübüs duraklarına yakın azıcık bir çim üzerine sırt üstü uzanmış, bir eliyle hafif rüzgarda dağılan belki de yıllardır yıkanmamış olan saçlarını düzeltirken diğer eli de sık sık ağzına gidiyordu yaktığı sigarasından derin derin nefesler almak için. Ben hariç hiç kimse kadının yüzüne bakmadı. Bir vebalı, bir cüzzamlıdan kaçar gibi kaçtılar kadının yanından. Onunla göz göze gelmek istemiyordu hiç kimse. Sadece ben merak ettim baktım. Aslında alıp şöyle bir hamama soksan, sonra doğru düzgün kıyafetler giydirip bir de tamirat ve tadilat yapsan şahane bir güzellik ortaya çıkarabilirsin o kadından ama ben de sadece bir kaç saniye baktım ve ’ Kim bilir ne derdi var ’ deyip ama çok da fazla merak etmeden yoluma devam ettim diğer insanlar gibi.
Biraz ilerledim ve kızıma para göndereceğim bankanın önüne geldim. Baktım orada da bir adam, bir kadın ve dört çocuk ellerini açmış gelen geçenden sadaka dileniyorlar. ’ Allah rızası için bir sadaka , açım ’ filan demiyorlar; daha doğrusu diyemiyorlar çünkü Türkçe bilmiyorlar...Anlamışsınızdır, son zamanlarda İstanbul’un hangi semtine giderseniz gidin göreceğiniz Suriye’li mülteciler bunlar. Hani bazılarımızın ’Terörist ’ dediği, bazılarımızın ’ Devlet onlara ev, maaş, en lüks yaşama şartları sağlıyor ’ Dediği, Bazılarımızın ’ Sen onlara üzüleceğine kendi ülkemiz insanınının haline üzül ’ dedikleri insanlar. Sokaklarda yaşıyorlar...Onları terörist olarak gören de onlar için ’ Kardeşlerimiz, dindaşlarımız, onlar da insan, yerdım ellerimizi uzatalım ’ Diyen de kafasını çevirip gidiyor. Bu Muhacirler için Ensar olmak hiç kimsenin ( tabii ki ben de dahil ) aklının ucundan ile geçmiyor.
Of be yahuuuu. O sokaklarda yalınayak sürünen yavrucaklar içinde biri var ki tam da benim torunumun yaşında. Benim torunum yarın sabah ya da akşam her neyse , üzerindeki mumları üfleyip daha sonra da ağzına yüzüne bulaştırarak pasta yerken o çocuk belki bir kuru ekmek bile bulamayacak yemek için. Çünkü o kadar çoklar ki. Millet para filan da atmıyor önlerine ’ Hangi birine vereyim yahu ’ Diyerek.
Bir an önce Kaçmalıyım Kadıköyden...Şu para gönderme işini halledeyim hemen kaçacağım... Kafamızı sokacak kum olmadığına göre bir an önce eve girip bir daha da dışarı çıkmamak lazım. Eve gidip bilgisayar başına çökmeli ondan sonra da insanlara basmalı fırçayı ’ Ne kadar duyarsızsınız ulan ’ diye..
Neyse...Parayı yatırdım. Daha sonra eski eşimi arayarak ’ Hesabına para yatırdım. Onunla Elif Nur’a bir şeyler alırsınız artık ’ Dedim. Eski eşim ’ Elif Nur seninle konuşacakmış..Konuşun bakalım dede torun ’ Dedi. Başladık torunumla konuşmaya.
-Elif Nur...Kızım nasılsın?
-İyiyim.
-Yaramazlık yapmıyorsun değil mi?
-Yapmıyom.
-Anneni üzme olur mu?
-Olur.
-Ben seni çok özledim biliyor musun?
-Biliyom.
-Eee anlat bakalım ne var ne yok?
İşte bu soruya öyle bir cevap verdi ki o ana kadar canımı sıkan, beni kederlere sevk eden bütün sıkıntılar gitti ve bomba gibi bir kahkaha doldurdu Kadıköy Meydanını.
-Ne olsun..Uğraşıyoruz işte...
Evet..Üç yaşındaki bir bıcırığın verdiği cevaba bakar mısınız? ’ Ne olsun, uğraşıyoruz işte’ Çatlak zurna ne ile uğraşıyorsa artık.
Öğrendim sonra ne gibi işlerle uğraştığını. Bir gün önce anneannesinin cep telefonunu almış. Kendince telefonu çok kirli görmüş. Götürmüş banyoya bir güzel sabunla suyla yıkayıp bir de kese attıktan sonra akça pakça bir telefon haline getirip anne annesinin ellerine teslim etmiş ’ Baak telefonun nasıl tertemiz oldu ’ Diye.
Bu günün benim açımdan ilginç olan bir başka tarafı daha var. Bu gün aynı zamanda kardeşlerimden Recai’nin kızı Ezgi Nehir’in de doğum günü. Ezgi Nehir de bu gün dünyaya gelişinin ikinci yılını tamamlamış oluyor. Yani erkeklere göre iki, kadınlara göre üç yaşında oluyor.
Elif Nur’a ve Ezgi Nehir’e sağlık, huzur ve mutluluk dolu daha nice yıllar diliyorum. Umarım ve dilerim ki bu vatana, millete, daha da ötesi insanlığa faydalı evlatlar olurlar.
İyi ki doğmuşsun Elif Nur, İyi ki doğmuşsun Ezgi Nehir. İkinizi de çok ama çok seviyorum.
NOT: Üstteki resim Elif Nur’un geçen seneki doğum gününden bir kare.