Alçak ruhlu olanlar para arar, yüksek ruhlu olanlar ise saadet arar. ostrovski
Maide Özgüç
Maide Özgüç

-Yeryüzü notları-

Yorum

-Yeryüzü notları-

5

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

1273

Okunma

Okuduğunuz yazı 1.12.2013 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
-Yeryüzü notları-

-Yeryüzü notları-



Tozdan savrulan duman
Dumandan kalan son sis dağıldığında
Ağlar Adonis domuz tekmesinden ölen yanına...


-Küçük harflerin sonsuzluğu büyük harflere daima ilham vermiştir-
Diye konuşuyordu adam. Kimsenin aldırdığı yoktu. Herkes bu daraltıdan nasıl çıkamadığına içerlemekle meşguldü. Acemiceydi küsüşümüz... Tüm ağlama ve zırlamalarımız berbattı. Sallı soplu ağlamayı bile beceremiyorduk.


Poyrazda kalan bulutun önünde yükseldi renksiz bir söylence. Ellerimizi açtık sanıyorduk ki dua mevsimindeyiz ve bütün dualarımızın kabul olunuşuna tanıklık edeceğiz. Değildi! Hatta dua mevsiminde de değildik. Daha çok erken yazgıların hasat zamanıydı. Geç kalınmış her şeyin defteri dürülüyor sonrada papirüs sayfası yapılıp rulo olarak devam ediyordu yaşantısına. Bu şekilde yapılmış rulolar çok revaçtaydı zamanın ekseninde.



Bir dönemin sonu diye bağıran yaygaracılara aldırmıyordu kervanbaşı. "Tuz yoksa biz varız" diyordu en büyük söylemi de buydu zaten tuz yoksa biz varız demenin işe yarayacağını düşünüyordu tüm samimiyetiyle. Kervan yerinde sayıp duruyordu. Önce karıncalar geçti sonra da solucanlar bile bizden öne geçti. O ise bunun böyle olması gerektiğine yürekten inanıyordu.


Biz gece gündüz yolları arşınlayan gölgelerin insanları olmuştuk eve bir türlü varamayan yanımızla.
Sıska bir pederdi önümüzde ıslık çala çala seğirtip yolu şaşıran. Ve kervancı başı “saldım çayıra mevlam kayıra” bir gidişattaydı.

Yorgun düşler ayaklarımızdan damlıyordu. Kahkahaların arta kalan yanına sığınan kederler sorun çıkarıyordu ama peder işini bilir bir adamdı onları ıslah etme konusunda.
Ve bir gün "işte aradığımız yerdeyiz" deyiverdi.
Hepimiz sevinç içinde havaya zıpladık fakat geri dönemedik. Artık karasal yaşam standardının modasının geçtiğini söylüyordu elinde ki megafondan peder. Bu söylediklerine inanç sistemimizin yettiği kadarıyla inanmaya çalışıyorduk pek kolay olmasa da. Havadan bir selamlaşma ve yaşama tekniği geliştirmemiz gerekmişti bu şekilde olunca. Çünkü yanlış yola giren peder hepimizi Jüpiter’e getirmişti eğlenceli bir gezegende oluşumuzdan olsa gerek hiç kesintisiz gülüyorduk. Ve keder nedir tanımayan bir adam olan sevgili peder hepimizin Tanrı’nın sevgisini kazanmamız için bunun gerekli olduğu söylüyordu, durmadan gülerken. Herkül de bizimle olduğu halde yardım edemiyordu çünkü oda hem gülüyor hem uçuyordu.



Tüm yollar aynı yere çıkıyordu bu gezegende. Kendi kaybolmuşluğumuza üzülemiyorduk zira hepimiz kaybolmuştuk. Pegasus’larla yolculuk etmenin konforlu yanına çabuk alışmıştık. Hepimizin uçan atları vardı sanki kendimizin uçması yeterli değilmiş gibi. Bazı anlar fazla sayıda uçan at olduğundan kaos dolu anlar yaşasak ta alışıyorduk bu düzene. En son sürüm uçma tekniklerini kullanabiliyorduk burada. Artık yere inmeden havadan bir yaşantıyı iliklerimize çekiyorduk. Kuşlar kadar özgür olamasak ta kanatsız uçabiliyorduk.


Sonunda kelebekleri özledim. Burada hiç kelebek yoktu. Renkli kanatlarıyla uçuşup duran görüntüleri takıldı aklıma. Gidip kervancı başına ayrılmak istediğimi söyledim. Adam hala tuz yoksa biz varız diyor başka bir şey demiyordu. Aynı yerde takılmıştı. Sonra duyduğuma göre şarkıların nakaratçısı olmuş zaten...
Yere inebilmem için uzun zaman yürümem, koşmam hatta zıplamam gereken yerler oldu. En sonunda astral yolda zaman makinasından düşen ejderhanın sırtında dünyaya geri dönebildim. Çelenkler ve kırmızı halılarla karşılayanlara. "Gezdim, beğendim, döndüm" diyebildim sadece.
Tarihin sayfalarına gömülmek isteyip istemediğimi sordular. Her şeyden biraz ürken biri olarak bundan hoşlanmayacağımı söyledim. Tüm makamlar "Tanrı seni bağışlasın" deyip daha ne olduğunu anlamadan çekip gittiler.


Artık kendi kabuğuma dönmüştüm. Bir süre sonra bu kadar içe dönüşün affedilemeyeceğini artık dışa açılmamın vakti geldiğini savunan bir sürü görevli kapıma geldi. Hepsine şiir fırlatarak geri püskürttüm. Fakat adamlar pes etmek nedir bilmiyordu. Ve sanırım şiirleri de beğenmemişlerdi.
Ben kendimle monolog yapmayı sürdürüyordum. En sevdiğim oyun ladesti ve sayıklamaya başlamıştım rüya dışında da.
Seviyordum içe dönük hallerimi dışarda sudan çıkmış balığa dönebilirdim. O yüzden iç dünyama çekilmiş kapıları da kilitlemiştim. Anahtarı bulmak ise çaba gerektiriyordu ve bende olduğuna dair ümidim yoktu.
Evin dışındaki adamlar megafonla bağırıyordu "madem dışa açılamıyorsun biz oraya gelelim şu halatın ucunu sağlam bir yere bağla ve görüşelim" diye. Ne yapacağımı tesadüflerin Tanrı’sına danıştım. O da "ne halin varsa gör" dedi. Ben de halatın ucunu çok sağlam olduğunu bildiğim tek yere yani eşeğimi bağladığım yere bağladım. Görüşme tatminkârdı bundan bir takım çevrelerin etkilenmesi söz konusu bile değildi.

Neyse! Ruhun ölümsüzlüğü, idealar ve devlet konusunda eksiklerimin olduğunu tüm bunlardan ise Platon’un öğretileriyle kurtulabileceğimi günde üç defa sabah, öğle, akşam alırsam bir şeyimin kalmayacağını anlattılar.
Tabi tesadüflerin Tanrı’sının yardımı büyüktü. Ona minnet borçluydum ne halin varsa gör demeseydi bunları başaramayabilirdim. O alacağını nakit olarak istiyordu. Parayı denkleyemeyince sevgili gölgem ve benim epey hızlı bir biçimde kaçmamız hatta uçmamız gerekmişti.
Onca kaçmaya Brutus’ün tam önüne düşmüştük onun Brutus olduğunu anlayınca geri geri yürüme alışkanlığı kazandım ki bu beni bir çağdan diğerine atlattı.
Öyle çok atlamıştım ki insanlar artık konuşmuyor telepatik yollardan anlaşıyor, hatta ölmüyorlardı. Dibe vurduğumu sanıyordum Artık burada yaşayıp gidecektim.


Tüm gözyaşlarım gözümden düşmüştü. Gördüğüm bir tarih kitabında sevgili Adonis’in öldüğünü okumuştum. Ben çağ atlarken olanlar olmuştu. Berbattı!
Yakarışlarımı bağrıma basmaya çalışarak biraz daha ilerledim hikâyenin içine. Ve burası müthiş bir yerdi sonsuzluğun koynuna çekiliyordum sanki.

"Akşam olunca perdeler iner" dedi nöbetçi. Ve uyumadığını sanıp ayakta uyuyan uyanıklar olarak diz çöktük gecenin önünde.



Maide Özgüç


Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
-yeryüzü notları- Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz -yeryüzü notları- yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
-Yeryüzü notları- yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
İpekyildiz
İpekyildiz, @ipekyildiz
2.12.2013 15:03:05
Güne gelen yazınızı kutlarım ki gercekten etkileyici derinlikte.

Sevgilerimle
ironi
ironi, @ersinbasegmez
2.12.2013 12:17:04
yolculuğa çıkarmış yazar okuru

anlattığı ne kadar derinde

ve insana sorular sorduruyorsa

anlatımı da bir o kadar edebi

çok beğendim

güne gelen yazıyı

ve

yazarını kutlarım
Denizce
Denizce, @denizce
2.12.2013 09:50:41

"Seviyordum içe dönük hallerimi, dışarda sudan çıkmış balığa dönebilirdim.
O yüzden iç dünyama çekilmiş kapıları da kilitlemiştim. "


iç dünyan çok güzel ve geniş bence...
bize de arada bu şekilde yansıtırsan eğer
bence hiç sakınca yok ve hatta sevinirim de hani... :)

büyük bir keyifle okudum inan...

ve sanırım birkaç defa daha okurum da gelip-gidip...

ve seçki tam yerinde, kutlarım... :)


ki
eğer tarzım bu diyorsan
10 numara, naçizane işte...




sevgimle...

Etkili Yorum
Hicran Aydın Akçakaya
Hicran Aydın Akçakaya, @hicranaydinakcakaya
2.12.2013 08:49:14
fantastik bir anlatım gibi görünse de öyle gerçekçi bir dünyadan, içinde bulunduğumuz kaos ve kısır döngülerden o kadar çarpıcı bahsetmişsin ki yazıyı okurken evet evet dedim aynen öyle…

geceye perde çekenlerin karanlıktan şikayet etmeye hakları var mı ?
ayakta uyuyan uyanıklar gece önünde diz çökmekten başka ne yapabilirler ki?

Çok çok beğendim Maide' cim
ruhuma işledi yazı..

Yürekten tebrik ediyorum seni…
Sevgimle…
mehmetmacit
mehmetmacit, @mehmetmacit
1.12.2013 15:24:44
rüya gibi bir yazı olsada verilmek istenen derin bir konu var gibi.
mesela hayatının bir bölümünde hayaller kurmuş sevgiyle coşmuş lakin istediğine ulaşamamış bir insanın içine kapanarak yalnızlığa saklanması....etrafındaki pek çok kişinin bu yalnızlıktan çıkarmak için verdiği sonuçsuz çabalar...
yazı oldukça güzel yazılmış.usta kalemden çıktığı belli.
konu kimilerine göre farklı algılanıp yorumlanabilir.derinliğine inildikçe özellikle yazının sunumunun hayli etkileyici olduğu anlaşılır.
saygılarımla
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL