Bir kimsenin beni yüzüme karşı methetmeye hakkı olursa, yüzüme karşı beni tenkit etmeye de hakkı olması lazımdır. bısmark
Afet İnce Kırat
Afet İnce Kırat

BİR SANDIK ANI

Yorum

BİR SANDIK ANI

8

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

880

Okunma

BİR SANDIK ANI

BİR SANDIK ANI



Akşam süpürmek üzereydi gündüzü ufkun keskin tarafına. Ve bir kadın yaşlı kayınvalidesinin anılarını süpürmüştü kapı önüne, doldurup ceviz sandığına. Yaşlı kadın bulutları bağlamıştı göz kapaklarına, süzülüyordu tuzlu damlalar. Ne dili dönüyordu ağzının içinde “Dur, yapma!” demeye, ne gücü yetiyordu alıp geri getirmeye. Çok yaşlıydı, defalarca geçirdiği felçten yürüyemiyordu artık. Sürünerek gitmek istediği yere gidebiliyordu. Gelininin sürüyerek götürdüğü sandığın peşinden süründü o da, kapının eşiğinden geçerken zorlansa da başarmıştı işte.

Buruş buruş elleri titriyordu, bir süre okşadı sandığını. Varsın dili olmasın gönül diliyle söylüyordu diyeceklerini. “Açıl susam” dese açılır mıydı acaba, açılmayacağının farkındaydı, yine çaba sarf etmesi gerekiyordu. Kapağının kilitli olmadığını umuyordu, derin derin nefes alarak uzattı ellerini sandığa doğru. Zor da olsa açılmıştı sandık. Kırk yama dedikleri bohçalar gözüne görünmüştü, üstünde kırk anı taşıyordu her bir parça.

Mavi üstünde beyaz çiçekleri olan krep parça dikkatini çekmişti önce. Bu bohçanın çoğunluğunu maviler oluşturuyordu zaten. Mavinin her tonu vardı sanki. Ege’nin, Akdeniz’in, Karadeniz’in ve Marmara’nın mavisi vardı. Yağmurlu havaların, güneşli zamanların gökyüzü mavisi vardı. Bursa’daki çinili türbenin, İzmir’deki papağanların, dolaştığı kırlardaki mine çiçeklerinin mavisiydi. Umutlarının rengiydi, belki de en çok ondan kullanmıştı mavileri.

Babası üst düzey bir devlet memuruydu, annesi bir paşanın kızıydı, saray terbiyesiyle büyütmüştü çocuklarını. Ama o Cumhuriyet kızıydı. Onun için kırmızı ve beyazın da rengi değerliydi ve diğer bohçalarında da ağırlıklı olarak kullanmıştı. Menekşelerin moru, ormanların yeşili o kadar uyumlu birleştirilmişti ki parça parça, görenler mest oluyordu. Neler yoktu ki içinde ilk doldurduğu zamanlar, şimdi bir şey kalmasa da. Talan edilmişti yıllar önce. Emekleri, umutları, hayalleri ekmek parası için satılmıştı kocası tarafından.

Gönüldü işte, laf anlatamazdı ki, bir çift yeşil göze kaptırmıştı kendisini, akıp gitmişti yüreği şelaleden akan su gibi. Şalvar ve yelekten başka bir şey giymeyen kadınların yaşadığı köye beyaz gelinliğiyle, ipek duvağıyla gelin gitmişti, anne ve babasının bütün itirazlarına, küskünlüklerine rağmen. Çeşit çeşit topuklu ayakkabılarla köyün çamurlu yollarında yürüyemiyordu, küçük narin ayakları kara lastikle tanışmıştı. Dalga dalga rüzgârda uçuşan saçları bir yazmanın altında toplanmıştı. Rengârenk ipek tuvaletleri köydeki kızlara gelinlik olmuştu, makyaj malzemeleri bir teneke sobada kömür. Sap yığdı, saman savurdu, yığın yaptı, döven sürdü becerebildiğince. Cilalı temiz tırnakları tezekle tanıştı, parfüm kokan bedeni ahır gibi koktu. Pişmanlık duymuş muydu, kendisi de karar veremiyordu buna. Geri dönemeyeceğini, katlanması gerektiğini biliyordu sadece.

Bursa’da Necati Bey Kız Enstitüsünü bitirmişti, becerikliydi, bildiklerini öğretti köy kadınlarına, okuma yazmayı, dikiş dikmeyi, kızlara nakış yapmasını. Köy ilerledikçe kendisi geride kalıyordu artık. Efsunlanmış sitemleri sakladı bir defterin arasında dize dize. Şimdi sandığında onlar vardı, ailesinden gelen kırgın mektuplar ve yamalı diye kimsenin beğenmediği boş bohçalar.

Atılmamalıydı, en azından kendisi görmemeliydi atıldığını. Kalbinde kıyamet vakti başlamıştı bu akşam. Anıların süngüsü saplanmıştı göğsüne.
”Neler gördüm, neler yaşadım, ne oldum” dedi sessizce sandığın başında. Soluk mavi bakışları buğulandı biraz daha.

Yaşanmışlıklara, yaşananlara şahitlik eden cansız da olsa her şeye saygı gösterilmeliydi oysa. Anılar ve manevi değerler alınmazdı birkaç kuruşa. Hâlbuki gelini atmıştı işte kapı önüne, satmaya bile gerek duymadan. Fazlalıktı evde, döklümdü ona göre, aynen yaşlı kadın gibi.

Başı sandığın kenarında yaslanmış kadına seslendi torunları, “Babaanne gel artık hava karardı, babam seni orada görmesin”. Duymadı yaşlı kadın, duyamazdı da.


Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Bir sandık anı Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Bir sandık anı yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
BİR SANDIK ANI yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
(( Seçil Nimet ))
(( Seçil Nimet )), @--secilnimet--
2.11.2013 08:33:02

Ruhumuza en iyi ilaç hatıralarmış, anılar...
Bu kadın öyküleriniz çok güzel Afet hanım, tebrikler...
tacettin yıldırım
tacettin yıldırım, @tacettinyildirim
28.10.2013 10:08:32
hayatı komedi gibi yaşarız ama son perdesi her daim dramdır usta.....içimi kanattın saygılar
Fikret TEZEL
Fikret TEZEL, @fikret-tezel
27.10.2013 15:17:04
Çok güzel ve çok duygulu. Ustaca yazılmış, etkili bir yazı.
zaralıeren
zaralıeren, @zaralieren
27.10.2013 14:41:28
10 puan verdi
Yaşanmışlıklara, yaşananlara şahitlik eden cansız da olsa her şeye saygı gösterilmeliydi oysa. Anılar ve manevi değerler alınmazdı birkaç kuruşa. Hâlbuki gelini atmıştı işte kapı önüne, satmaya bile gerek duymadan. Fazlalıktı evde, döklümdü ona göre, aynen yaşlı kadın gibi.

Başı sandığın kenarında yaslanmış kadına seslendi torunları, “Babaanne gel artık hava karardı, babam seni orada görmesin”. Duymadı yaşlı kadın, duyamazdı da.



hani içim yanmadı da değil yaşam işte böylesi acı şeylerle dolu saygımla
(Mustafa Çetiner)
(Mustafa Çetiner), @mustafa-cetiner
27.10.2013 13:29:47
Ablam o kadar tanıdık bir hikâye ki benim için, tanıdığım insan bu kadar yaşlı değil, henüz ellili yaşlarında, kökü saraya dayanan bir İstanbul hanımefendisi, köyümden biriyle evlendi, İstanbulda güzel bir yaşantıları vardı ama eşinin işleri bozuldu, kadıncağızın ailesinden kalan mülkleri satıldı ve köye yerleşmek zorunda kaldılar, yirmi yıldan fazladır köyde yaşıyorlar, bu yüzden kadın akıl sağlığını kaybetti, dilerim sonu sizin hikâyenizdeki gibi olmaz.
Olacağını pek sanmam çünkü onun gelini benim yeğenim, oğlu ablamın kızıyla evli ve yeğenim bitanedir:))
Bakıyorum düzyazılar bölümüne iyi alıştınız, gayette güzel gidiyor lakin aman şiirlerinizi özletmeyin:))
Emeği ve yüreği kutlarım.
Selam ve saygımla.
ŞÜ
ŞÜKRAN YARGI, @sukranyargi
27.10.2013 12:25:36
evet gelinen noktada yaşlılığımızı bekleyen güzel bir durum tespiti , sağ olun.....
Birselamver25
Birselamver25, @birselamver25
27.10.2013 12:17:16
10 puan verdi
Anlatımı güzel buruk bir yazı daha nicelerini okumamız dileğimle yürekten kutluyorum canım hocam .


saygı ve selamlarımla
orfeo
orfeo, @orfeo
27.10.2013 09:25:05
Ne diyebilirim ki.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL