2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1306
Okunma

BİR BİLİNMEZDEN MEKTUPLAR
Merhaba bal damlam,
merhaba ekmek kırıntım.
Aslında yazmak istemiyordum.
Ama yine yüreğim elvermedi.
Yine kâğıt kefenim kalem kurşunum oldu.
Belki kabullenmeyeceksin;
amacım ne seni incitmek,
ne de senden gitmekti.
Olsun yine de yazıyorum işte.
Belki de bu sana yazdığım son mektubumdur.
Okuduktan sonra ister lanetler yağdırır yırtar atarsın,
ister yastığının altına koyup her gün okur ağlarsın.
Ya da ne bileyim;
tozlu raflarda bekleyen kitaplar arasında saklarsın.
Bu mektubumda hiç cümlelerine kurban edilmiş aşkımızı yazıyorum sana.
Satır aralarını bile oku olur mu?
Çünkü sana öyle kırgınım ki,
ah bir de düşüncelerime kelepçe vurabilsem.
İçimden geçenleri dile getirmesem!
Ama olmuyor işte.
Sus desem,
haykırıyor,
isyan etsem;
o an yüreğim dur diyor.
İşte bu benim canımı acıtıyor.
Ne acı,
ne acı,
seninle aramızda paylaşacak,
konuşacak,
geçirdiğimiz güzel günlerden söz edecek hiçbir ortak noktamızın kalmamış olması.
Tebessüm etsem;
duvarlar buz kesiyor sanki.
Espri yapsam;
Tanrı yumruğunu vurmuşçasına tavan abanıyor üstüme.
Ve yine Efkan diyorum.
Efkan, bal damlandan,
ekmek kırıntından bahset kendine.
Ve sonra;
canı çıkasıca duygularımı bastırıyorum!
Ne vardı sanki uzaklaşacak?
Keşke birlikte olsaydık.
Yine bir kavga sonrasında barışsaydık.
Ama imkânsız artık!
Efkan tutunacağım dalım ol,
beni sevginden,
merhametinden,
şefkatinden mahrum bırakma deseydin.
Ne yazık ki,
kendin kırdın o dalı!
Ne vardı söylemlerimde?
hala anlayabilmiş değilim!
Haksız da değildim zaten.
Ya o gün gelirse,
ya o gün gelirse,
ya Tanrı beni senden koparıp alırsa kaygısıyla tedirgin oluyorum!
Biliyorum şimdi çok geç.
Şimdi talihsizce kullandığın kelimeler içimi kanatıyor.
Ardıma dönüp de baktığımda;
iyi ki,
iyi ki diyorum.
Herşeye rağmen iyi ki hayatıma girmişsin,
iyi ki varsın!
Ya bunlar olmasaydı?
O zaman iyiyle kötüyü,
güzelle çirkini nasıl ayırt ederdim?
Uzak birer düş olarak gördüğüm şeyler,
sende gerçeğe dönüştü.
Tıpkı ayrılığımız gibi.
Sahi hatırlıyor musun?
Sahilde arabayı durdurmuş ve senin için bir papatya koparmıştım.
Son yaprağı ne söylemişti ben unuttum?
Hele peçete kâğıtlarından senin için yaptığım gülleri,
geçmişin hatrına sayıp saklıyor musun?
Oysa ayrıyız şimdi.
Dilimi eşekarısı soksun,
n’olurdu yaptığım gafı affetseydin?
sana olan sevgimin hatırına saysaydın?
Ömründe bir kere olsun sadece bir kere olsun,
o güzel zekânı kullanmasaydın?
Ya da sana olan aşkımın hatırına saysaydın.
Ne yazık ki ömrümden bir yıldız gibi kayıp gittin.
Belki söylemim bir hataydı. Kırmayan,
incitmeyen,
gerçekçi bir hata.
Ama bedeli bu olmamalıydı.
Kim bilir?
Beklide geçmişten gelen birikimlerimizi kusmuştuk birbirimize.
Her ikimizde hak etmedik mutsuzluğu.
Bu yüzden susturamıyorum içimdeki isyanı.
Artık her şey anlamsız
ve
boş geliyor bana!
Belki de benimsemişiz birbaşınalığı.
Yalnızlığımızla mutlu mutlu yaşıyoruz şimdi.
Ne senin ütü derdin kaldı,
ne de benim kahvaltı sorunum.
Ama sana söz verdim diye,
zehir zıkkım kahvaltımı bile yapıyorum.
Haberin olsun.
Ya sen,
sen kahvaltı yapıyor musun?
Akşam yemeği için balıkçı Hasan ustanın mekanına mı gidiyorsun?
Yanında seni eğlendirecek,
güldürecek biri var mı?
Yani seni sana unutturacak biri var mı?
Yanlış anlama Bal damlam,
Kanyon’a gidersen,
asla somurtma olur mu?
Sen kahkahanı savur.
Bırak herkes seni mutlu bilsin.
Çünkü senin mutlu olduğunu duyarsam,
belki ben de mutlu olurum.
Haksız kibirin olsa bile,
ben seni hala çok seviyorum.
Allaha emanetimsin bal damlam,
ekmek kırıntım.
Efkan Ötgün
"Bir bilinmezden mektuplar" kitabından