24
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
1636
Okunma

İzin bitmiş, babamların gelmesine bir gün kala ani bir kararla annemlere gitmiştim. Neden böyle yaptığımı bile bilemeden hem de…
Ertesi gün hiç bir şey yok gibi geriye dönüp staja başladım.
Akşam eve babamla birlikte girdik. Önce sertçe bakışını fark ettim göz ucuyla ve görmezden gelip bakışlarımı kaçırmayı yeğledim.
“-Sen burada mı kaldın?”
“-Hayır, anahtarım mı var baba?” dedim demesine; ama…
Analığım, her zamanki cazgır tavrıyla, evinin temizlendiğini söylemeyip, deterjanın azalmasından şikâyet ederek, bas bas bağırıyordu. İnkârlarım boşunaydı aslında.
Bir hafta boyunca ben inkâr ettim, babam ısrar etti. Sonunda patladım:
“-Nerede kalmamı bekliyordunuz?”
Annem de kalamazdım; babalık istemiyordu ki…
“-Baba bana bu muydu sözün? Hani beni ezdirtmeyecektin; hani ananın adı, ağzının tadıydım…”
Babam ne zaman eline almıştı ki soba karıştırılan demiri? Ne zaman kaldırıp da vurdu ki bana? Burnumdan o kadar kanın boşalabileceğini tahmin bile edemezdim.
Gözlerimden bir damla bile yaş akmadı. Kalakaldım öylece. İlk vurmasıydı babamın bana. Gözlerindeki ışık sönmüş, rengi atmış, elleri titriyordu. On beş yaşıma gelmiştim; daha bir kere bile bana bağırdığını görmemiştim. Arada kalmıştı.
Kız kardeşimle erkek kardeşimin gözlerindeki korku; analığımın gözlerindeki memnuniyet ifadesi ve bendeki müthiş fırtına… Sonunda babamla olan aşkımı bitirmişti bu kadın. “Rahatladın mı kadın?” deyip üstüne yürüdüm.
Hırsımı almalıydım. Annemi bile uğruna sildiğim babam, bana bu kadın için vurmuştu. Kanayan burnumu düşünmüyordum. Dışarı attım kendimi.
Arka taraftaki kömürlüğe gittim. Buz gibi bir hava vardı; ama benim her yanım yanıyordu. Çuvalların üstüne attım ölü gibi bedenimi. Hissetmiyordum hiçbir şey.
İçim geçmiş…
Gözlerimi açtığımda sabah ezanı okunuyordu. Neden beni kimse aramadı? Bu kadar mı evlattan geçilirdi yani bir kadın için?
Beynim de davullar çalıyordu. Sendeleyerek kalktım. Az ilerdeki basamaklar gözümde büyüyordu. Adımlamalıydım. Birden ayağım kaydı…
Gözlerimi açtığımda hastanedeydim. Kafam, burnum, kolum sargılıydı. Ayakucumda babam mahcup, kafasını kaldırıp yüzüme bakamıyordu hiç…
-Babam! Güzel Babam…
Gözlerimden yaşlar su gibi fışkırmaya başladı, cümlenin sonu gelmeden. Cennet kokulu babam ayaklarımı öptü, kokladı beni sarılarak.
-Kızım… Demiri çıkartıp kenara koyacakken ve Döndü’ye bir bahane düşünürken, senin tam arkamda olacağını düşünmeden hızla döndüm. Anamın adı ağzımın tadı affet beni…
Babam benden çok ağlıyordu.
-Peki, neden beni aramadın baba? Neden yanlışlıkla vurdum demedin?
-Kınalım aramaz mıyım? Kaç kişi tüm sokağı aradık… Karakoldan dönerken, senin merdivenlerden yuvarlandığını gördüm; aldığım gibi buraya getirdim.
Kapıyı bir polis tıklattı. İfade almaları gerekiyormuş. “Babam bana kızdı; korktum, kömürlüğe saklandım. Sonra da merdivenlerden düştüm.” dedim.
Aşkların en değerlisini nasıl şikâyet ederdim ki?
Ellerimi tuttu; öptü, öptü, öptü…
-Sen benim en kıymetlimsin. Cennetimsin. Evlatlarımın en hayırlısısın. Beni affet yavrum...
Babam! Allah da affetsin… Ben affettim çoktan seni…