Sabah sabah kimdi bu densiz? Kimdi bu terbiyesiz ki kapıyı adeta alacaklı gibi gümbür gümbür çalmaktaydı. Huriye Kadın öfke ile yanında yatmakta olan et yığınına baktı. ’Ulan erkek olacaksın. Bir kez de çalındığı zaman sen açsan şu kapıyı kıyamet mi kopar domuzun soyu?’ Diye geçirdi içinden. Bunları dışından söyleseydi o yataktan canlı olarak kalkması mümkün değildi kesinlikle. Kocası olacak Selahattin öküzünü uyandırmamaya son derece dikkat ederek her açılışında Mozart’ın 9. Senfonisinden Rodrigo’nun gitar konçertosuna kadar tüm alafranga müziğin sesiyle gıcırdayan kapıya yöneldi. -Kim o? -Benim anne Müyesser. -Kızımmm..Sabah sabah? Aslında kızının böyle sabah sabah kapısını çalmasının sebebini çok çok iyi biliyordu ama yine de her seferinde kafasında bir soru oluşuyordu ’ Bu sefer niçin geldi ki acep?’ Diye. Kapıyı açtı. Karşısında otuz beş-kırk yaşlarında insana benzer bir kütle durmaktaydı. Hani sesini ve kıyafetlerini bilmese annesi olduğu halde kendisi bile tanımakta güçlük çekecekti kızını. Yok yok tanırdı. Müyesser az mı gelmişti bu kapıya bu kılık ve bu hal ile -Kızım ne oldu yine? -Ne olacak anne? Her şey gün gibi ortada değil mi? Sizin ’ Gül gibi adam’ınızının marifetleri. -Yine mi dövdü? -Anne ..Beni dinden imandan çıkarma. Ne zaman sevdi ki? -Öyle deme kızım günahtır. Koca bu. Döver de sever de. İnsan iki tokat yedim diye dinden imandan mı çıkarmış? Bak ben senelerdir babanın dayağını yiyorum ama Allah’ıma şükür bir tek vakit namazımı bile kaçırmadım. -Anne...Namaz üzerine vaaz dinleyecek durumda değilim. İçeri almayacak mısın beni? Halimi görmüyor musun? Kapı önünde fısıldayarak konuşsalar da sesler içerideki et yığınını yani Müyesser’in babası Selahattin Öküzünü uyandırmıştı. Aslında Selahattin Bey saygın bir esnaftı çevrede çünkü çok bonkördü etrafa karşı. Öküzlüğü sadece Huriye Kadın ve kızları Müyesser içindi. Oğulları Sıtkı için o bulunmaz bir babaydı mesela... -Garıııı..Kimmiş lan o sabah sabah? -Müyesser gelmiş babası? -Ne bok yemeye gelmiş sabah sabah? -Şeyy...Rüstem...Kızı çok fena dövmüş bu sefer. -Karı olaymış da yemeseymiş dayağı. Kocaya dik kafalılık yaparsan olacağı bu. Elleri dert görmesin. -Neyse ...Madem uyandın aşağı in de hep beraber kahvaltı yapalım. Selahattin, her adımında tüm evi temelinden sarsarak aşağıya indi. Karşısındaki dilenci kılıklı mahluka tiksinerek baktı. -Sen niye geldin yine ha? -Şeyyy baba.. -Şeyinin meyinin anasını avradını başlatma bana...Ben sana demedim mi? ’ Bu evden beyaz gelinlikle çıktın, ancak beyaz kefenle dönersin ’ Diye. -Kefenle mi geleyim peki baba? -Kefenle mi geleyim babaymış. Ulan kefenine sıçtığım. Kefeni düşüneceğine kadın olmayı düşünsene. -Ah baba ah..Kafam o kadar darbeli ki bir şey düşünemiyorum artık. -Bir şey düşünebilecek bir orospu olsaydın zaten çocuklarını o evde bırakıp da buraya gelmezdin. -Orospu ha? Hem de kendi öz kızına? -Kocasının evini terk edip baba evine gelene ne denir peki? -Zavallı denir baba, zavallı. Selahattin öküzü Huriye Kadın’a döndü. -Bunlar hep senin marifetin. Bu namussuzu sen yetiştirdin böyle. Bu babasına böyle cevap yetiştirdiğine göre kocasına nasıl asi oluyordur anla artık. Adam dövmeyip de ne yapsın. Hakkedeyor kancık. Huriye kadın içinden ’ Ey Nuh’u tufandan koruyan Rabbim, beni ve kızımı da bu Selahattin öküzünün şerrinden koru.’ Diye dua ederken Selahahattin çok farklı bir şey yaptı. ( Her halde o da bıkmıştı artık her seferinde hem karısına hem kızına dayak atmaktan .) -Garııı..Kalk. Rüstemin yanına gidiyoruz. Garııı ilk kez ümitlendi. Acaba Selahattin öküzü hayatında ilk kez Rüstem’in karşısına dikilip ’ Ulan gavat..Biz sana kız verdik. Antreman yapasın diye kum torbası değil.’ Mi diyecekti? -Tamam. Bey. Gidelim de sakın öfkeyle bir şey yapma Rüstem’e. O da asabi adamdır. Sonra bir kaza olmasın. -Ulan ne saçmalıyorsun manyak kadın? Ne diye Rüstemle dalaşayım? Biz şimdi oraya niçin gidiyoruz biliyor musun? Gidip Rüstem’in koynuna gireceğiz. Öyle ya bu adama yatmak için karı lazım. Karısı bizim evde oduğuna göre Rüstem şimdi ya seni becerecek ya beni. Gidelim bakalım hangimizi beğenecek?[*] Müyesser artık dayanamadı bu iğrençliğe. -Ben giderim baba, sen merak etme. Gideyim de beni becersin Rüstem’iniz. Zaten normal insan gibi sevişmeyi bilmez. Becerir ancak. Müyesser bavulunu aldığı gibi beş dakika önce girdiği bu kapıdan yine bavuluyla dışarı çıktı. Aslında her şey o kadar kolaydı ki. Önce bavulu kaldırıp atmak. Sonra başındaki örtüyü bir çöp konteynırına savurmak ve kendini kalabalıkların içine bırakmak... Sonra da ’ Orospuluk öyle olmaz işte böyle olur.’ Diye hem babasının hem de kocasının karşına çıkmak. Çok kolaydı...Aaaahhh Nesrinle Perihan olmasaydı...Birilerinin Nesrin ve Perihan’a ’ Orospu çocuğu ’ Demeyeceğini bilse hiç önemli değildi artık kimin altına yatacağı. O ki Rüstem’in altına yatabiliyordu, o halde altına yatamayacağı hiç bir erkek olamazdı. Kocasının çırağı Engin mesela ... Ne zaman dükkana gitse kendisine yiyecekmiş gibi bakan Engin’e sadece ve sadece gözü ile ’Gel ’ işareti yapması ve birlikte dükkanın arka tarafındaki boş şeker ve un çuvalları üzerinde o şimdiye kadar kiç tadmadığı kadınlık denilen duyguyu tadması işten bile değildi. Ama Ahhhh Nesrin, Ah Perihan. Ha... Bir de Allah korkusu diye bir şey vardı ama onun etkisi giderek azalmaya başlamıştı. Kendi kendine güldü. ’ Engin ha? Sapık seni...Utanmaz...Nesrin’in yaşında o.’ Gülünce morarmış gözü ve ille de yamulmuş ağzı sızım sızım sızladı. Bir kilometre kadar yürüdükten sonra Evlerinin altındaki bakkal kocasına ait dükkanının tabelası göründü : ’ Rahmet Market...Hacı Rüstem ve Mahdumları ’ Müyesser yine güldü. ’ Ulan Rüstem ayısı ben de sana bir erkek evladı vermeyip o - mahdumları- yazısını kıçına kıçına soktum ya, helal olsun bana...Hacıymış. Köpek..Ne zaman gittin Hacca? Bu mahalleli bilmiyor tabii ki bu gavatın adi bir ayyaş olduğunu. Hacı ha?’ Tam dükkanın önünden geçerken Rüstem ve Engin dışarı çıktı. Rüstem seslendi: -Nereden geliyorsun böyle sabah sabah ha? Müyesser durdu. Bu böğüren yaratık onu zerre kadar ilgilendirmiyordu. Onu şu anda tek ilgilendiren şey taaa çocukken bir müzede ya da kim bilir bir kitapta gördüğü Herkül heykeliydi.Ya da Apollon... İşte şimdi o, gelişmiş kasları ve tüm öldürücü cazibesiyle somut bir cisim olarak karşısındaydı. -Sana diyorum ulan. Beni dinden imandan çıkarma. Nereden geliyorsun? -Ay senin dinin imanın da mı vardı? Çevredeki esnaflar da toplanmıştı Rüstemin böğürtüsüne. Ama onları Rüstemin böğürtüsünden çok Müyesser’in ona verdiği cevap derinden etkilemiş ve sarsmıştı. - Yahu bu ne biçim bir kadın böyle. İçine şeytan girmiş adeta. -Haklısın mirim. Baksana koskoca hacıya ’ Sende din-iman var mı?’ Diye soruyor. -Çarpıla çarpıla kıçıma döndü adeta, hâla adama laf çeviriyor. -Lan oğlum sittirin gidin. Bu Rüstem Sapığını neredeyse peygamber ilan edeceksiniz. Ulan kadın adama laf söylüyor diye mi yamulmuş sanıyorsunuz angutlar? Herif karıyı döve döve insanlıktan çıkardı. -Arkadaş böyle karıyı ben de olsam döverim. Kadın dediğin dilini kesip kıçına sokmasını bilmeli. -Efendim .Kadın dediğin Adem Peygamberin..Aleyhi ve sellem... Sağ kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Binaanaleyh zaif yaratıklardır. Dolayısıyla da kadın kısmı zaif olduğunun idrakinde olarak zevcinin üstüne çıkmamaya çalışmalıdır. -Yav Kamil Amca..Nereden biliyorsun kadının üste çıktığını? Haa haaa haaaa... -La havle vela kuvvete illa billah. Rüstem el terazisinin üzerinde bulunan ağırlıklardan bir kiloyu eline aldı. Öfke ile bağırdı. -Demek bende din-iman yok ha? Seni anasını, soyunu, sopunu, cinsini, cibilliyetini si..tiğimin karısı seni. Sarı bir kiloluk olanca hızıyla Müyesser’in göğsüne çarptı. ’Hınnnnğğğğ’ Diye içeriye doğru çekilen bir nefes...Sonsuz bir girdap, gözlerinin önünde uçsuz bucaksız bir beyazlık ve o beyazlığın ortasında şimdi sadece Engin vardı. -Yavaş Engin. Soluk alamıyorum. Nefesimi kesiyorsun. -Müyesser Yenge...Müyesser Yenge. -Bana yenge değil, sevgilim de. -Müyesser Yenge uyan. -Senin kollarında uyanmak ne kadar güzel. -Uyan Yenge. Bak Nesrinle Perihan da geldiler. -Çocuk kısmının annesinin yatak odasında ne işi varmış..Kov ikisini de. -Ne yatak odası yenge...Hastanedesin. ---------------------------------------------------------------------------------------------------------- [*] Bu paragraf tıpkısının aynısı ile rahmetli dedem ve rahmetli halam arasında geçmiş olan bir diyalogtur. DEVAM EDECEK |