15
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1691
Okunma

Mevsim kış, hava oldukça soğuktu. Bir gün öncesinde gün boyu kar yağmış, hemen her yer karlarla kaplanmıştı. Eski fakat yürüyen motosikletime binerek, beş dakika sonra ilçe yakınındaki ıssız mezarlığa geldim.
Küçük oğlum sürekli üst solunum yolu rahatsızlığı çekmekte, sık sık burnu akmaktaydı. Çocuk bakıcıda kalmakla birlikte, dışarı çıkıp terliyor ve akabinde üşütüyordu. Çocuğa bakan insanlar çok iyi niyetliydiler. Lakin çocuk durmak nedir bilmiyor, ısrarla dışarıya çıkıp oynamak istiyordu. Bu durumda hasta olması kaçınılmazdı elbette. Ne kadar iğne yaptırdığımı çoktan unutmuştum. Ancak tedavisini ihmal etmemeye çalışıyordum. Bir gün, ablamı arayıp( Ablam dört çocuk büyüttü ve bitki ilaçları konusunda çok bilgilidir), bunun bitkisel bir çaresi var mı diye sordum. Bana servi kozalağı topla, kazanda kaynat, çocuğu bu suyla birkaç kere yıka dedi. Olur mu olur dedim ve servi kozalağı bulmak için ilçe mezarlığına gitmeye karar verdim.
Nedense bu gün sis çoktu. Mezarlığa geldiğim zaman şehir görünmez de kalmış, ıssız ve sessiz bu yerden istemeden ürkmüştüm. Aman dedim içimden, ben işime bakayım. Ne zarar gelirse yaşayanlardan gelir, burada yaşayan olmadığına göre korkmaya da gerek yok diyerek kendime cesaret verdim ve mezarlığın dar yollarından geçip üzerinde kozalak olan servileri buldum.
Etrafı duvarla çevrili içinde dört beş mezar bulunan ve kapısında demir kapı olan bir aile mezarlığının aralık kapısından içeriye girdim. Bir serviye uzanıp kozalakları toplarken, ara sıra üzerime kar topakları düşüyordu. Şuradan buradan derken, epeyce kozalak toplayıp gitmeye karar verdim. Arkamı dönerken, gayri ihtiyarı elim kapıya gitti ve demir kapıyı çektim. Henüz iki adım attım ki ardımda bir ses duydum. Geriye baktım bir şey yok, her halde dallarda biriken karlar yere düştü diyerek tekrara yola koyuldum ki aynı sesi yeniden duydum. Geriye dönüp aile mezarlığının kapısından içeri girdiğim an kocaman boz renkli bir tavşan bana doğru gelmeye başladı. Şaşkınlık içinde hayvana bakarken o da olduğu yerde durdu bana bakmaya başladı. Saniyelerin ne kadar uzun olduğunu o an anlamıştım. Bir iki saniye içinde neler düşündüm neler. Bu tavşan burada ne arıyor ve neden bana doğru geliyor…
Birden aklıma demir kapı geldi. Ben geldiğimde açıktı, fakat giderken kapatmıştım. Tavşan etrafı duvarla çevrili bu yerde kalacağım korkusu ile kapıdan çıkmak istiyor olabilirdi. İlk andaki ürkekliğimi üzerimden atmıştım. Arkamdaki demir kapıyı kapattım ve tavşanı yakalamaya karar verdim. Üzerimdeki montu çıkarıp, tavşana doğru hamle yaptım. Bu iş kolay değildi. Hayvan mezarların arasında hızla kayboluyor yakalayacağım an fırlayıp kaçıyordu. Ne kadar zaman geçtiğini anlayamadan, tavşan bir anda duvara yakın bir mezarın üzerine çıktı. Başını kaldırıp dışarıyı görünce, yakalamama fırsat bırakmadan, aile mezarlığının duvarından aşıp umumi mezarlığın içinde gözden kayboldu. Ter içinde kalmış, buram buram nem tütüyorum. Yaşadığım kısa fakat karmakarış bir durumun sonunda, başarısız olmanın burukluğu içinde geriye dönüp yürümeye başladım.
Acaba diyordum, bir başkası olsa tavşanı gördüğü anda ne yapardı. Kolay değil, burası ıssız ve sessiz bir mezarlık. Çok insan buraya normal zamanda gelmeye korkar. Bu kış gününde yalnız başına burada olmak bile cesaret ister. Ama deli dolu biri olmamın verdiği güçle buradaydım ve ürkmenin dışında asla korkmamıştım.
Yaşadığım bu olayı zaman zaman sohbette bulunduğum arkadaşlarıma anlattığımda, çok kişi bana inanmamış, palavra attığımı sanmıştı. Kimseyi inandırmak gibi bir gayretim de olmadı. İnsan dilediğine inanmakta özgürdür.
Şubat 1989 Taşova anılarımdan.
Mehmet Macit
03.01.2013
Samsun