- 1394 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
Yaşayan Veliler
Anılarımdan
Küçük oğlumla beraber, sekiz saate yakın bir yolculuğun ardından gün ışıklarının doğduğu anlarda Balıkesir’e gelmiştim. Uzun süre dinlenmeden ve uykusuz kalarak araba kullanmış, hayli yorgun düşmüştüm. Oğlumu arka koltukta uyutarak zinde kalmasını sağlamıştım. Astsubay hazırlama okulunu kazanan oğlumun sağlık raporu alması gerekiyordu ve bir hafta gibi bir süre bu şehirde kalmak zorunluluğum vardı. Şehrin merkezinde kısa bir kahvaltı yaptıktan sonra okul komutanlığının yerini öğrenerek, kısa bir süre içinde komutanlığa varmıştım.
Gerekli müracaatların ardından, çocukları arabalarla alıp hastaneye gideceklerini, akşamları çocukları ailelerine vereceklerini, kalacak yeri olmayan çocukları misafir edebileceklerini söylediklerinde hayli rahatlamıştım. Hele çocuk rahat bir yerde kalsın ben nasılsa kalacak bir yer bulurum düşüncesindeydim. Çok geçmeden de çocuklar araçlara binerek, topluca hastaneye gitmeye başladılar.
Yorgunluğun rehaveti içinde bir banka oturarak biraz dinlenme ihtiyacı hissetmiştim. Mevsim yaz olduğu için gölgelik bir bank aradım ve benden önce oturmuş bir beye selam vererek yanına iliştim. Gözlerimi kapatıp arkama yaslanmış, istirahat ederken yanımda oturan benden daha yaşlı bey bana dönerek neden ve nereden geldiğimi sordu. Ona geldiğim yeri ve nedenini anlattım. İnsana güven veren bir bakışı ve gülümseyen bir yüzü vardı. Türkçeyi güzel konuşuyordu. Mesleğini sordum emekli öğretmen olduğunu belirtti. Bende öğretmen olduğumu ve halen göreve devam ettiğimi, çalıştığım ili ve okulu anlattım. Kısa sürede tanışmış ve kaynaşmıştık. O da torununu getirdiğini söyledi. Babası neden gelmedi dediğimde, torununun ana ve babasının bir trafik kazasında rahmetli olduklarını, çocuğu kendilerinin büyüttüğünü hüzün dolu ifadelerle anlattı. Bende hayli duygulanmış, fazla soru soramamıştım. Şuradan buradan derken bana nerede kalacağımı söyledi. Çocuğun okulda kalacağını, kendimin de bir otelde kalacağımı söyledim. Aslında otelde kalmayıp arabada yatacağımı diyemedim. Olmaz dediği anda şaşırmış, merakla yüzüne bakmıştım. Nedenini sorduğum zaman bana dönerek, eşiyle beraber bir aileyi misafir etmek için karar aldıklarını ve benim kendilerinde misafir olarak kalmamı istediğini açık ve samimi bir dille ifade etti. Şaşırmakla beraber gönülden gelen bu isteği kırmayı düşünmedim ve kabul ettim. Hatta oğlumun da bizimle beraber kalabileceğini, torununun da bu sürede yalnız kalmayarak çok mutlu olacağını söyledi. İnsanları rahatsız etme tedirginliği içindeki düşüncelerimin arasında, beraberce arabaya binerek evlerine doğru yola çıktık
Üç katlı mütevazi bir evi vardı. İkinci katta eşi ve torunu ile beraber kalıyorlar, birinci kat kirada, üçüncü kat ise dayalı döşeli olup, sadece misafirler için ayrılmıştı. Bizimde üçüncü katta kalabileceğimizi söyledi, ardından çantalarımı alıp eve yerleştim. Öğlen sonu hastaneye giderek, çocukları bulduk ve oğlumla torununu tanıştırdıktan sonra akşam çıkışta onları alacağımızı söyledik. Akşam yemeğinin ardından kahveleri içip erkenden yatmış, yorgunluğumu atmaya çalışmıştım. Kendinden kısa, tombul fakat çok güler yüzlü bir hanımı vardı. Yaşça benden epey büyüktüler onlara abla ve abi diye hitap ediyordum. Günler bu şekilde devam ederken, evin hanımı her akşam yemekten sonra kahve yapmayı ihmal etmiyordu. Ancak ben gördüğüm ilgiyle ve hizmetle hayli mahcup oluyordum. Böyle bir misafirperverlik beni çok duygulandırmış, geleneklerimizin en sade biçimde yaşatıldığı bu hanede huzur dolu günler geçirmiştim. Bu iyiliğin altından nasıl kalkacağımı düşünüp duruyordum. Raporun son günü gelmiş, ertesi gün yola çıkacaktım. Aklıma bir fikir geldi ve onlara dönerek, masrafları bana ait olmak üzere bir mesire yerinde bir gün beraber olmayı teklif ettim. Onlarda beni kırmadılar ve ertesi gün, şehre yakın bir mesire yerine gitmeye karar verdik. Akşamdan hazırlıklara başlayıp sabahın er vaktinde kahvaltımızı da orada yapmak üzere planlamamızı tamamladık.
Güneşin doğmasından bir süre sonra, arabayı hazırlayıp çocukları uyandırdık. Toplam beş kişiydik ve arabaya kolayca sığarak, yarım saatlik bir yolculuğun ardında bir göletin kenarına varmıştık. Uygun bir yere yerleşirken çevrenin temizliği dikkatimden kaçmamıştı. Sabah kahvaltısı neşeli bir sohbetle beraber hayli uzun sürmüş, temiz ve açık havanın hazzında herkes yeterince yiyerek çaylarını keyifle yudumlamışlardı.
Çocuklara balık tutmaları için basit birer olta yapmış, onların heyecan dolu vakit geçirmelerine hayli katkı sağlamıştım. Ev sahibi bey biraz uzanacağım derken, eşi de istirahat edeceğini söyledi. Ben ise yapı itibariyle gezmeyi ve incelemeyi çok sevdiğimden, müsaade isteyip çevreyi dolaşmaya çıktım. Bu dolaşma sırasında, belki de hayatımda karşılaştığım en garip, ilginç, güzel bir insanı tanıma imkânına kavuşuyordum.
Burası bir mesire yeri olmakla beraber, olduğundan çok düzenli tertipli ve temizdi. Çevreye şöyle baktığımda göletin bizim tarafımızda kalan batı yakasında, gölettin kıyısından elli yüz metre uzaklıkta, özenle dikilip büyütülmüş ve çevreleri korunaklı, çam ağaçlarından müteşekkil ormanlık alanlar dikkatimi çekti. Göletin karşı kıyılarında ve diğer çevrelerinde ise dikenlik ve seyrek fundalıklar görülüyordu. Biraz daha yukarı çıktığımda yolun hemen üzerinde mermerden yapılmış, sarı madenden gösterişli musluğuyla bir çeşme gözüme ilişti. Aynı çeşmelerden bir ikisini daha geldiğimiz yolun kenarında görmüştüm. Çeşmenin yanına varıp biraz su içmiştim ki, bana doğru gelen, oldukça yaşlı, fakat sağlam yapılı, beyaz sakallı, gözlerinin içi gülen bir ihtiyar gördüm. Yanıma geldiğinde selam verip;
---Hoş geldiniz dedi.
Selamını alarak karşılık verdim. Nerden geldiğimi ve nereli olduğumu sordu, kısa cevaplarla geldiğim yeri ve nedenini anlattım.
Mevsim sıcak ve her yer kuru olduğu için, toprak üzerine karşılıklı oturup sohbete başladık. Çevremizdeki orman alanlarını kimin yetiştirdiğini sordum. Belli ki önemli soru sormuştum, derin bir nefes alıp anlatmaya başladı.
---Balıkesir merkezde oturuyorum, yıllar önce bu bölgeye çam fidanları dikmek istedim. Orman dairesine giderek düşüncelerimi anlattım. Hayli uğraşlardan sonra, orman işletmesinin de yardımları ile yeterince fidan temin ederek, buradaki hazine arazilerine gördüğün fidanları dikip, yetiştirmeye başladım.
---Hiçbir maddi beklentim olmadı, sadece şehre gidip gelirken beni tanıyan köy otobüsleri yol parası almıyorlardı.
Anlatmaya devam ederek:
---Ayrıca bu bölgede fazla su olmadığı için, şu gördüğün yerden çıkan suyu, kazma kürek kullanarak yer altına döşediğim borularla buraya kadar getirdim. Çeşmeden artan suyun da, karşıdaki fidanlığa taşınması için boru döşeyerek oraya kadar gitmesini sağladım.
Uzun, fakat güzel bir dille anlattıklarını, büyük bir merak ve ilgiyle dinledim. Sözlerinde ne bir yalan nede bir övünç belirtisi yoktu.
---Neden diye sordum, neden bunca emek?
Bana dönerek;
---Ülkeye hizmetin karşılığı olmaz, amacım vatana ve insanlığa faydalı bir şeyler yapmak, başka düşüncem yok, atalarımdan böyle öğrendim.
Son sözlerini söylerken sesini biraz daha yükseltmişti. Yüzüne, gözlerine dikkatle bakıyordum. Gözlerinde sevgi ve huzur dolu bir yüreğin izlerini görmemek mümkün değildi.
---Pek ala Bey amca dedim.
---Bunca güzel emeklerin karşılığını görebildin mi?
Dediğimde sakin fakat dikkatlice yüzüme bakarak derinden gelen bir sesle;
---Elbette dedi.
---Ahirete kalmadan emeklerimin karşılığını aldım.
---Nasıl oldu dedim.
---Fidanlıkların içinde kurumaya yüz tutmuş ağaçlar vardı ve bu durum beni çok üzüyordu. Namaz kılıp Allah’a yalvardım ‘’Allah’ım bu ağaçlarımı kurutma’’ diye.
---Ertesi yıl kurumak üzere olan bütün fidanların gür bir şekilde yeşerdiklerini gördüm evlat, bundan büyük karşılık olur mu?
Duygulanmıştı. Bir süre sustu, bana dönerek;
---Ben yaptıklarımın bedelini aldım, bundan büyük bedel olmaz. Allah yapılan güzel işlerin karşılığını mutlaka verecektir.
Bir süre daha güzel sohbette bulunduktan sonra kendisine veda edip ayrıldım. Bu yaşlı fakat yüreği sevgi dolu amcadan çok etkilenmiştim. Canlarını, mallarını seve seve vererek bizlere bu vatanı bırakan atalarımla aynı duyguları taşıyan ve sanki asırlardır buralarda yaşayan Allah dostu bir gönül insanıyla karşılaşmaktan son derece mutlu olmuştum. İşte Müslüman Türk’ün gönlünde yaşayan Allah, Vatan Millet sevgisi buydu. Nesillere aktarılan ve asırlardır var olmalarını sağlayan bu yüce duygu bizden sonra gelecek nesillerde de yaşayacaktır. Buna inancım tamdır.
Bu şehirde kaldığım süre içinde tanıdığım güzel insanlar, bana insanı sevmenin ve hoşgörünün ne derce kutsal değerler olduğunu bir kez daha anlatmışlardı. Allah onlardan razı olsun.
Ağustos 2000 Balıkesir anılarımdan.
27.01.2013
Mehmet Macit
Samsun
YORUMLAR
HEP GÜZELLİKLERLE
HEP GÜZEL İNSANLARLA TANIŞMAK DA
SİZE MÜKAFAT
SİZ DE BİZE
ALLAHA EMANET OLASINIZ
mehmetmacit
mehmetmacit
Allah sşzden de razı olsun Macit Bey bu güzel anılarınızı bizlerle paylaştığınız için.
Türk insanının en güzel hasletlerini harmanlayan güzel bir yazıydı, yürekten tebrik ederim.
Saygılarımla...
mehmetmacit
efendim böylesi değerli insanlar günümüzde yok denecek kadar az olsada bizlere umut ışık olabiliyorlar hani derler ya Allah iyilerle karşılaştırsın sizlerde iyilerle karşılaştırmış Allah böylesi iyi kişilerin bitmemesi dileğimle emeğinize kaleminize sağlık saygılarımla selamlar
böylesi yazıları okudukça,
milletimin insanına duyduğum sevgi içimde herşeyi yeniden inşaa ve imar etmekte,
yaşadığınız çok özel anılarınızı paylaştığınız için teşekkürler.
insanlık resmedildiğinde ancak böylesi manzaralar çıkmakta.
selam saygılar
külbahçesindetutsak tarafından 4/11/2013 9:16:19 PM zamanında düzenlenmiştir.
mehmetmacit
mehmetmacit
Merhaba Öğretmenm,
Yazının güzelliğinden bahsetmeyeceğim zaten buna ihtiyacınız da yok.Ben yüreğimi yeniden yeniden insana yönelik umutları adına yeşerttiğiniz için çok teşekkür ederim.Anadolum her yerinden vefa,hoşgörü,insana inanç,paylaşma gibi özel hasletlerin merkezi.Her ne kadar bazen umutlarımızı yitirsek te sizin de gördüğünüz gibi ne güzel insanlar var hala.Ne veliler var velilikleri tescilsiz isimsiz.
Sağ olun öğretmenim.