9
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1065
Okunma

Değerli Dostlar.
Bu sitede zaman zaman bazı arkadaşların bazı arkadaşlara karşı oldukça sert bir şekilde hitaplar içeren şiirlerini, yazılarını görüyorum. Bu yazı ve şiirler hatta hakaret boyutlarına varıyor. Belli ki bir arkadaş bir başkasına oldukça kızmış… Kime kızmış belli değil tabii ki. Böyle olduğu halde yani hitap edilenin kim olduğunu bilmediğimiz halde pek çoğumuz da arkadaşımız olan şair/ yazar lehine başlıyoruz anlayıp dinlemeden yoruma…
Ben öyle yapmayacağım…Açık açık kime hitap ettiğimi belirterekten sizlerle bir şeyler paylaşmaya çalışacağım.
05.04.2013 Tarihinde bu sitede ‘’ En akil adam ‘’ başlıklı bir şiir yayınladım. Sağ olsun dostlar bu şiire oldukça güzel yorumlar yapmışlar. Yorum yapanlardan biri de Sare Yaprak adlı arkadaşım. İşte bu çok değerli arkadaşımın yaptığı yoruma da Osman Nurani adlı bir başka arkadaş cevap yazmış…Aynen şöyle:
...hani adamın biri elinde bir mektup Hoca Nasreddin’e mektubu uzatmış. hoca baştan aşağı süzmüş bir türlü okuyamamış.
...mektubu sahibine vermiş ve adam bu mektup baştan sona ARAPÇA ben okuyamam demiş. adamda madem öyle niye başında kavukla gezersin demiş.
...madem barışa inanmıyorsun ya niye BEYAZ GÜVERCİN uçurursun.
...sanmayın ki kabayım yada ükâlayım sadece saçınızı kesip önünüze attım.
...saygılar.
Efendim ‘’Beyaz Güvercin ne alaka?’’ Diye soracak olursanız hemen belirteyim…Sare Yaprak arkadaşımın profil resmidir.
Şimdi asıl konumuza gelebiliriz sanırım.
Neden hem barış güvercini hem de barışa inanmamak?
1804 ten başlayalım o zaman.
Bir milletin Osmanlı Devletine karşı ilk defa ayaklandığı tarihtir 1804…İlk ayaklanma ise Sırplar tarafından yapılır. Kara Yorgi idaresinde başlayan bu isyan Osmanlı Devleti tarafından kolayca bastırılır ama aynı zamanda bu isyan Rusya’nın dikkatini çekmiştir....Aslında isyanı kışkırtan da Rusya’nın ta kendisidir. Osmanlı Devleti isyanı bastırmasına bastırır ama akabinde Rusya Osmanlı Devletine savaş açar 1806 yılında…
1806 Tarihi de önemlidir...Çünkü ilk Kürt ayaklanması olan Babanzade aşiretinin ayaklanması tam da Osmanlı- Rus Savaşı başladığında zuhur eder.
1806 Tarihinde başlayan Osmanlı- Rus savaşı 1812de Bükreş Antlaşmasıyla sona erer. ( BU BİR BARIŞ ANTLAŞMASIDIR…’’Siz barışa inanmıyor musunuz’’ Diyenlerin dikkatine…) Antlaşmanın diğer şartlarına girmeden bir tek maddesi üzerinde duracağım: Bu madde uyarınca Osmanlı Devleti Sırbistan’da , Sırplar lehine reformlar yapacaktır. Neye benzettiniz bunu? ( Bizim Açılıma benziyor mu sizce? ) Yok yok...O kadar da benzemiyor değil mi?
1804de Sırplar İsyan eder de Yunanlar durur mu? Onlar da İsyan Ederler. Tabii ki bu olayın perde arkasında da Rusya vardır.Rusya’nın Yunan İsyanını bahane ederek Boğazlara sarkmasından çekinen İngiltere ve Fransa da işin içine girince Osmanlı Devleti bir anda kendisini Tam bir ateş çemberinin içinde bulur. . . İngilizlerin Meşhur Lord Byron’u bile bu savaşta Yunanlılar lehine gönüllü olarak savaşa katılır ve bu savaşta ölür. Sonuç ta 1829 Yılında Bir BARIŞ Antlaşması daha yapılır…Edirne Antlaşmasıdır bu BARIŞ Antlaşmasının adı. Diğer Maddelerini yine bir tarafa bırakıyorum…İki maddeyi ele alalım: 1- Yunanistan Bağımsız bir Devlet olacaktır 2- Sırbistan’a ÖZERKLİK verilecektir. ( Romanya ve Karadağ ile birlikte )
1812 Bükreş Antlaşmasından çok değil sadece on yedi sene sonra 1829da Sırbistan, Özerk bir devlet olur? Hani Gülten Kışanak ne diyordu 1. İmralı görüşmesinden hemen sonra: ‘’ Bundan sonraki aşama Demokratik özerkliktir.’’ ( Hâla benzerlik yok diyen olmaz her halde.)
Velhasılı Kelam 1829 yılındaki Edirne Antlaşmasıyla ( BARIŞ ANTLAŞMASI HAAAA ...Yanlış olmasın .) Sırbistan, Romanya ve Karadağ özerk devletler oldular.
Bundan sonraki aşamada İngiltere, Fransa,Rusya üçlüsü Osmanlı devletinin kafasında Demoklesin kılıcı gibi sallanmaya başladılar. Osmanlı Devletinden başladılar istemeye…Yokk yok merak etmeyin istemek derken aklınıza müstehcen şeyler gelmesin…Demokrasi istiyorlar bu şerefli(!) ve içleri insanlık sevgisi dolu(!) yüce devletler(!)..Evet evettt..Demokrasi istiyorlar.
Demokrasi senin köpeğin olsun ne demek? 1839da Tanzimat Fermanını ilan ediyoruz. Diyoruz ki ‘’ Bundan kelli azınlıklara kaba kelimeler sarf edilmeye…Yani Gavura gavur denilmeye…’’ ( Geçenlerde bir gazeteci bayan karşısındaki gazeteci erkeğe ‘’ Yahu ille de bebek katili mi demek zorundasın? Kısaca Abdullah Öcalan de’’ Diyordu...Nedense o geldi aklıma…Hay kör şeytan…Ne alaka ise işte(!)
Efendim bu arada koskoca Devlet-i Âl-i Osman, Bir valisi olan Kavalalı’nın isyanını bile bastıramayacak durumda olduğunu cümle aleme gösteriyor. İlk defa bir padişahın ağzından çıkıyor ‘’ Ne yapalım denize düşen yılana sarılır.’’Sözü ve II. Mahmut Rus yılanına sarılıyor kurtarıcı olarak. Ama 1833 yılında sarıldığı bu yılan ile 1853-1856 Yılları arasında Kırım savaşı adıyla bilinen bir savaş yapıyor. Fakat bu sefer de başka yılanlar geliyor imdada (!) İngiltere, Fransa ve İtalya’nın Piyemonte’si…Rus’un canına okuyorlar hep beraber. Osmanlı Devleti bu Avrupa keferesinin yine DEMOKRASİ adına bir takım isteklerde bulunacağını bildiği için onlardan evvel davranmaya karar veriyor ve Bir taraftan Paris Anlaşması imza edilirken öte taraftan bizimkiler sağa-sola ne kadar demokrat bir ülke olduklarını göstermek için Islahat Fermanını yapıyorlar. Bu Ferman ile de memleket dahilindeki tüm insanlar hak ve görevler bakımından eşit hale getiriliyor . Peki bu eşitlik memleket dahilindeki Türk dışı unsurların umurunda mı? Değil..Peki Avrupa devletlerinin umurunda mı ? Elbette değil…Paris BARIŞ Antlaşmasına şöyle bir madde yerleştiriyorlar: ‘’Osmanlı devleti bir Avrupa devleti sayılacak ve toprak bütünlüğü Avrupalı devletlerin garantisi altında bulunacaktır.’’’ Yani???..Yanisi Osmanlı Devleti 1856 yılında AVRUPA BİRLİĞİNE giriyor. Artık bize kim yan gözle bakacak olursa diğer Avrupalı devletler ona ‘’ Hımmmm’’ Diyecek.
1876da artık sadece dışarıdan değil içeriden de ‘’ Hürriyet, Eşitlik,Adalet’’ nidaları yükselmeye başlıyor…Sonunda Memleket dahilindeki tüm vatandaşları artık devlet yönetiminde söz hakkına sahip kılacak olan I. Meşrutiyet ilan ediliyor. Aynı anda da Osmanlı Devleti Bir kez daha Rusya ile kapışıyor. Hani Bir Avrupa Devletiydik ya, Hani bize saldıran olursa haddi bildirilecekti ya…Ne gezer…Rusya Erzuruma kadar İlerliyor.. Nene Hatun ve Gazi Ahmet Paşa Ruslaı ancak Aziziye tabyalarında durdurabiliyor...Batıda ise Gazi Osman Paşa ‘’Plevne’den çıkmam.’’ Diyorsa da çıkartıyorlar…Feci bir yenilgi ve seyreden Avrupa…
1878de önce Ayestafanos, sonra da Berlin Antlaşması imzalanıyor…Diğer Maddeleri atlayarak sadece bir maddeyi ele alacağım yine: Sırbistan, Romanya ve Karadağ’ın Bağımsız bir Devlet oldukları Osmanlı Devleti tarafından kabul edilecektir.
İnşallah yavaş yavaş anlaşılıyordur bizim neye karşı olduğumuz…Barışa karşı olmak demek insan olmamak demektir. Kendisine ‘’ Eşref-i Mahlukat ‘’ denilen bir canlı nasıl olur da barışa karşı olabilir? Tabii ki gelen şey gerçekte barış ise…
Neyse…Tarihi çevirmeye devam edelim…Mehter marşı her ne kadar ‘’ Tarihi çevir nal sesi kısrak sesi bunlar ‘’ Diyorsa da tarihin sayfalarını çevirdiğimiz zaman hep nal sesi, kısrak sesi duymuyor bazen ihanetin, bazen çaresizliğin, bazen de kandırılmışlığın sesini duyuyoruz.
1878den sonra Osmanlı Devleti hızla dağılmaya başladı…1912 Trablusgarp Savaşı, 1912-1913 Balkan Savaşları ve hemen ardından 1914te başlayıp 1918de sona eren I. Dünya Savaşı…
Sadece Çanakkale Savaşını anlatmak bile insanın günlerini, aylarını, yıllarını alır. Sadece Sarıkamış’ta donarak ölenleri, Sina çölünde yanarak ölenleri yazmaya kalksak asırlara sığmaz…Mehmet Akif’in dediği gibi: ‘’ Hercü merc ettiğin edvara da yetmez o kitap…Seni ancak ebediyetler eder istiab.’’ Bunca Kan, bunca göz yaşı ne ile sona erdi biliyor musunuz? Bir BARIŞ Antlaşmasıyla…Adı Mondros Ateşkes Antlaşmasıydı ve tarihi 30 Ekim 1918di. Topla, tüfekle, asrı en muazzam donanmalarıyla Çanakkaleyi geçemeyenler Limni Adasının Mondros Limanında imzalanan toplam yirmi beş maddelik bir BARIŞ Antlaşmasıyla geçtiler o Boğazdan...Hem de ellerini kollarını sallaya sallaya. Ancak yine biliyor musunuz. Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandığı gün Tüm memlekette bayram ilan edildi. Çünkü kanın akması durmuştu…Çünkü artık hiç kimsenin evladı, mektep sıralarındaki mini mini bebeleri cepheye koşmayacaktı…Bir evladını Trablusgarp’ta, birini Balkanlarda, bir diğerini Yemen’de kaybeden bağrı yanık analar babalar son evlatlarını kurtarmış olacaklardı hiç olmazsa. Kısacası artık Sakarya kan akmayacak, Yemen yakmayacak, Sarıkamış dondurmayacaktı.
Kan durmuştu gerçekten de…Kimsenin kanı manı akmıyordu...Lakin gel gör ki Maraşlı’ya rahat battı(!) Neymiş efendim…Maraş kalesinde asılı ola Türk bayrağı indirilip yerine Fransız Bayrağı asılmışmış. Ne olmuş yani alt tarafı bir bez parçası(!) Ha Fransızınki olmuş ha Türkünki ne fark eder ki(!) Neticede kan man akmıyor…Daha ne istiyorsunuz ki? Değil mi efendim? Sonra bir sütçü İmam çıkıyor ortaya…Bre adam güzel güzel sütünü satıp nafakana baksana…El alemin karısının kızının derdi seni mi gerdi? Neymiş efendim bir Fransız askeri bir Türk Kadının peçesini indirmiş (!) Merak etmiştir delikanlı…Şu kadarcık bir şey için kan dökmeye, BARIŞ SÜRECİNİ baltalamaya gerek var mı? Ama ne yaparsınız ki memleket Sütçü İmam gibi, Şahin Bey Gibi, Yılanoğlu gibi, Kara Fatma gibi daha nice provakatörlerle(!) doludur ve bu hain provakatörler (!) mis gibi bir barışı provake ederek tekrar kan dökülmesine sebep olmuşlardır. Tam dört sene daha…1918 den 1922 ye kadar tam dört sene daha boşu boşuna kan dökülmüştür sırf BARIŞA inanılmadığı için(!)
Her kim barış istemiyorsa...Her kim bu ülkede kanın akmasının devamını istiyorsa Yüce Rabbim ‘’Kahhar’’ İsm-i Celili ile kahretsin onu…Barışı herkes istiyor…Ben İnsanım diyen herkes barış istiyor ama o barışın doğru ağızlarca dillendirilmesini, doğru ellerde şekillenmesini istiyor…’’ Kan dökülmesin ‘’ Uğruna ileride dökülecek çok daha fazla kanda boğulmak istemiyor hiç kimse.
Pek âla…Osman Nurani Kardeşimin Nasrettin Hoca Fıkrasında haklılık payı yok mu?
Var elbette…’’ Peki sen ne yaptın bu güne kadar bu kanı durdurmak için?’’ Diye sorar elbette dolaylı bir şekilde…
A be Kardeşim eğer bir şeyler yapılmış olsaydı sen şimdi bu soruyu sorabilir miydin? O zaman sorunu çözmek için sopaya baş vuruldu hep...Şimdi ise ‘’ İste kölen olayım…İstersen öldür beni’’ şarkıları söylüyoruz…Kimlerle peki? Kürt ve kürdün sorunu kesinlikle tikinde olmayan pkk ile…Akillere kızgınlığımız da işte bu yüzden…pkk yı ve öcalan’ı sevimli gösteremezsiniz bu millete. Ne Türk’e ne de Kürde pkk yı sevimli gösteremezsiniz. Hele hele de sırf pkk nın gözüne girmek, ondan aferin almak adına -Ortada geçerli hiç bir sebep, gerekçe yokken… Ki olsa bile böyle hassas bir ortamda resmi kurumlardaki T.C .ifadelerinin kaldırılması çözümde Türk tarafının hiç de sallanmadığının en önemli göstergesidir. Yeter ki pkk nın gönlü hoş olsun…Dikkatinizi çekerim.’’ Kürtlerin gönlü hoş olsun’’Demiyorum…Çünkü Kürtlerin de gönlü hoş değil…En azından bu satırların yazarının gönlü hiç hoş değil.
Allah Rızası bir azcık tarih…Lütfen…Bunları Orta Okul Sosyal Bilgiler Ders kitaplarında bile bulabilirsiniz yahu. Ulaşmak o kadar zor değil.
BARIŞ…SONUNA KADAR BARIŞ…AMA DOĞRU AĞIZLARDAN, DOĞRU YÜREKLERDEN DÖKÜLMELİ BARIŞ ŞARKILARI-TÜRKÜLERİ
BARIŞ…EVET...SONUNA KADAR BARIŞ...AMA ‘’HER NE PAHASINA OLURSA OLSUN BARIŞ’’ DEĞİL.
HAAA BU ARADA BİR RİCA DAHA.: Allah Rızası için biraz izan…Yukarıdaki resimdeki kişiyi, onun televizyonunu, dergisini, hapisten idare ettiği örgütü ikide bir karşıma ‘’ Yurtsever’’ olarak çıkarmayın..Yukarıdaki resim her şeyi açıklamıyorsa daha ne diyeyim ki.