14
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
3488
Okunma

Dün 18 Marttı…On sekiz Mart deyince aklımıza hemen 1915te Çanakkale’de kazandığımız o müthiş destansı zafer gelir.
Çanakkale Zaferi hangi tarihten beri kutlanır, anılır bilemem ama ben kendimi bildim bileli 18 Mart tarihinde Çanakkale Zaferini anarız. Mesela ben aşağı yukarı her 18 Martta Mehmet Akif Ersoy’un ‘’ Çanakkale Şehitlerine’’ Adlı şiirini okumuşumdur. Hem öğrenci olarak, hem öğretmen olarak.
18 Martlarda bir Tarih Öğretmeni olarak öğrencilerime Yüzbaşı Hakkı Bey’i anlatmışımdır. Hanı şu Nusret mayın gemisiyle Çanakkale Boğazına mayın döşeyip tüm savaşın seyrini değiştiren kahramanı…Seyit çavuşu anlatmışımdır. Hani şu 250 okkalık top mermisini topun namlusuna tepip tek atışta İngiliz Gemisini batıran kahramanı…Yahya çavuşu anlatmışımdır…Hani şu emrindeki altmış erle birlikte koskoca bir düşman taburunu durduran ve son neferine kadar şehit olan kahramanları….Binlerce Mehmetçiği anlatmışımdır…Kimisi yediği şarapnel parçasıyla kolu sadece bir damarla omzuna bağlı kaldığı halde komutanının huzuruna çıkıp: ‘’ Komutanım kes şu damarı da rahat rahat savaşım’’ Diyeni, düşmana aracak el bombası olmadığı için onların attıkları el bombalarını havada kapıp tekrar onlara iade eden ve bu ölümcül oyun sonunda bir el bombasının elinde patlaması sonucu şehit düşen Tevfik onbaşıyı, arkadaşlarına su getirirken düşmana yakalandığında ‘’ Komutanlarım –düşman da olsa yazıktır..Bu suyu karşı tarafa götür –dedi size su getirdim’’ diyerek hem kendi canını kurtaran hem de düşmandan - bu centilmenliğin karşılığı olarak – bir sürü konserve, çikolata alan saka Hasan’ı Çok anlatmışımdır.
18 Martlarda çocuklarıma, evlatlarıma kendi yarasına ot basarken düşmanının yarasına gömleğini yırtarak saran Mehmetçiği…Bu davranışının sebebi sorulduğunda ise ‘’ Benim hayatta kimsem yok ama onun cebinden bir kadın resmi çıktı…Belli ki annesi…Ben bu yarayla yaşayamayacağım bari o yaşasın da annesine kavuşsun. ‘’ Diyen yüreği insan ve insanlık aşkıyla dolu kahramanı, ‘’ Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum.’’ Emrini aldığı anda gözünü kırpmadan ölüme koşan yiğitleri, Henüz bıyığı terlememiş mektep çocuklarının Çanakkale’de savaşmak için cepheye nasıl koştuklarını, kısaca 18 Mart 1915te dünyanın o güne kadar gördüğü ve görebileceği en acayip savaşı anlatmışımdır. Öylesine acayiptir ki bu savaş iki tarafın siperleri arasındaki mesafe sadece sekiz metredir. Dünyada böyle bir savaş göremezsiniz…
Dünyada böyle bir savaş göremeyeceğiniz gibi böyle bir zafer de göremezsiniz.
İşte bütün bu kahramanlıkları, yaşanan acıları, söz konusu vatan olunca gayrı her şeyin sadece bir teferruattan ibaret olduğunu anlatmışızdır düne kadar. Evet düne kadar…
Dün yine 18 Marttı…Türkiye’nin her tarafında bir yandan yine bu eşsiz zafer çeşitli etkinliklerle kutlanırken öte taraftan bir heyet bu ülkede Çanakkale Savaşlarındaki kadar olmasa bile bir Sakarya Meydan Muharebesinde verdiğimiz şehit sayısından daha çok insanımızı şehit eden, onları öldüren bir terör örgütünün lideri ile görüşmeye gitti. Bu ülkenin Başbakanı Çanakkale Şehitliğinde ‘’ Çanakkale’de şehit düşenlerin aziz ruhlarını rencide edecek hiç bir girişimin, oluşumun içinde olmayız’’ derken, daha sonra ‘’ Tek ülke, tek bayrak ‘’ Dediği saatlerde İstanbul Kazlıçeşme Meydanında bir bayram kutlaması yapılıyor. Kutlanılan şey güya Nevruz…Yani baharın gelişi…Normalde milli bayramlarımızda hangi bayrağı açarız biz? Elbette ki Türk Bayrağını..Hani unutan varsa hatırlatalım: Beyaz ay- yıldızlı al bayrağı açarız…Lakin o meydanda açılan bayrak tamamen farklı..Tek bir tane bile rengini şehit kanından alan ay-yıldızlı bayrak yok..Hani tek tek ülke, tek bayraktı? 18 Martta..Çanakkale Zaferinin doksan sekizinci yıl dönümünü kutladığımız, andığımız dün, birileri bir başka zaferin kutlamasını yaptılar. ‘’ Tek ülke, tek bayrak ‘’ aşkıyla - sadece on binlercesi Çanakkale’de toprağın kara bağrına girmiş olan- şehitler ‘’ Allah razı olsun..Bakın bizim torunlar nasıl da güzel güzel ruhumuzu şad ediyorlar ‘’ mı demişlerdir acaba?
Aynı gün…
Bütün dünyanın terör örgütü olarak ilan ettiği bir oluşumun, eli kanlı elbaşı için bu ülkenin meclisinde milletvekili sıfatıyla bulunan bir başkası bakın ne diyor: ‘’ Hiç merak etmeyin...Çok yakında Sayın Öcalan da aramızda olacak.’’ Artık ‘’ Olmaz ya..Bu kadarı da olamaz.’’ Diyemiyoruz. Çünkü bu güne kadar ‘’ Olacak ‘’ deyip de olduramadıkları hiç bir şey olmadı…Bir bildiği var ki hatunun ‘’ Çok yakında Sayın Öcalan da aramızda olacak.’’ Diyor.
18 Mart Türk Milleti için ( Artık bu kelimeyi kullanmaya da korkar olduk ya korkunun ecele faydası yok…Kullanmaya devam. ) Çanakkale Zaferi ve Şehitleri anma günü olarak kutlanırken 18 Mart 2013ten itibaren başka birileri tarafından da ‘’ Zafer Günü ‘’ olarak kutlanacak anlaşılan…Önce özerk, daha sonra da bağımsız Kürdistan’ın temellerinin atıldığı bir zafer günü…
Bitti mi peki?
Hayır.
Bu 18 Martta Türk Hukuku da bir zafer kazandı(!)
Neredeyse beş yıldır tutuklu bulunan bir sürü asker ve sivil için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yağdı.
Ben hukukçu değilim…Kanunlardan vs. anlamam…Tutuklu olan insanlar bir halt etmişlerdir ki tutuklanmışlardır. Nihayet dün o ettikleri halt da açıklandı…Bu insanlar ‘’Ergenekon ‘’ adı verilen bir terör örgütü kurmuşlar ve devletin meşru hükümetini devirerek yerine kendi emelleri doğrultusunda bir devlet yönetimi kurmaya teşebbüs etmişler. Yani bir nevi Abdullah Öcalan ne yapmışsa bu hapiste bulunan insanlar da aynısını yapmışlar. Eğer öyle ise ki öyle olduğunu kabul edelim...Yatsınlar…Çürüyünceye kadar, etleri kemikleri lime lime oluncaya kadar yatsınlar içeride…Lakin onlar içeride yatarken bir terör örgütünün eli kanlı katili ile çeşitli pazarlıklar içine girenlere ne yapmak lazım? Madem ki terör örgütü kurmak ve devletin varlığına yönelik eylemde bulunmaya teşebbüs etmek suçtur o halde terör örgütü kurup doğrudan doğruya devletin varlığına yönelik eylemde bulunmak suç değil midir? Böyle bir örgüt ile hiçbir şekilde bağlarını koparmayıp o örgütü devletin karşısına -muhatap- olarak çıkarmak suç değil midir? En tehlikeli terör örgütünün başını beş yıldızlı otel konforundaki bir hapishanede yaşatıp ona renkli televizyon bile tahsis edilirken bir başka terörist grubu(!) kanser olup kan kusuncaya kadar hastaneye sevk etmemek neyin nesidir.
Dün bazı yorumcular şu yorumu yaptı o ağırlaştırılmış müebbet cezaları için: ‘’ Onlara böyle ağır cezalar verilmeli ki bundan sonra darbe yapmayı düşünenlerin gözü korksun’’ İdam cezası kalktığına göre verilebilecek en ağır ceza verildi...İyi de niçin hiç kimsenin aklına Türk Bayrağını indirip yerine pkk paçavralarını asanların gözünü korkutmak gelmiyor? Silivri’de yatan bir grup teröriste(!) karşı hiç bir tolerans gösterilmezken tüm dünyanın terörist olarak kabul ettiği bir yaratık ve onun taraftarlarına niçin bu kadar hoş görülü davranılıyor?
Gelelim bir de işin mide bulandıran tarafına:
Dün verilen o müebbet hapis cezaları Abdullah Öcalan’ı hapisten çıkarma planının bir parçası ise ? Yani ileride bir gün bu milletin infialini yatıştırabilmek için ‘’Bakın görüyorsunuz. Devlet kendisine karşı işlenen suçları ve suçluları affediyor, bu bağlamda Silivri mahkumlarını da Abdullah Öcalan’ı da affediyoruz.’’ Deyip hepsi birden salıverilirse? Sırf Abdullah Öcalan’ın hapisten çıkarılması için özellikle paşalara bu kadar ağır cezalar verilmişse? Yani bizlere ‘’ Biz o kadar merhametliyiz ki hiç bir ayırım yapmadan bütün teröristleri affediyoruz.’’ Denirse?
Olur mu? Olur...Olur…18 Martta ‘’ Sayın Öcalan da yakında aramızda olacak .‘’ Diyenlerin bir bildiği var elbette..Biz bilmesek de onlar çok şeyi biliyorlar.
Uzun sözün kısası:
Bundan sonra artık 18 Martlarda Atatürk’ten, Yüzbaşı Hakkı’dan, Seyit Çavuştan, Tevfik Onbaşıdan, Yahya Çavuştan, Türk’ün kazandığı o muhteşem zaferden bahsedemeyeceğiz. 18 Mart artık bir terör örgütünün Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı kazandığı zafer olarak tarihe geçecek.
Ben ‘’ Lanet olsun ‘’ diyorum…Çanakkale şehitleri ne der onu da bilemiyorum.