3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
769
Okunma
’Ve Oscar...’
Bayan Hattaway sözünü geleneksel olarak burada kesip, zarfı açtı. Biz izleyenler için gayet çabuk açılan bir zarf gibi gözükse de, En İyi Yönetmen adaylarının beşine de yavaşlatılmış çekim havasında geldiğine emindim.
Bayan Hattaway zarfa göze attı ve heyecanlı bir şekilde:
’Vadim O Kadar Kanlıydı ki filmiyle William Westover’a gidiyor!’ diye anons etti.
Bir anda salonda çılgıncasına alkış koptu. Drake’le ben de kendimizi kaybetmişcesine alkışlıyor, bağırıyor, alkışı kesip ıslığa geçiyorduk. William ise sakince ayağa kalktı, benim elimi sıktı, Drake’i yanağından öptü ve sahneye yöneldi. Gülümsüyor, topluluğa zarif baş selamları veriyordu. Basamaklardan çıkıp Bayan Hattaway’in yanına geldi. Hattaway ona Oscar heykelciğini verdi, tebrik öpücüğünden sonra da William’ı mikrofonla başbaşa bıraktı.
William sakindi ama yüzüne duygusal bir ifade gelmişti. Koreli atalarından miras kalan ifadesiz yüzü yumuşamıştı.
’Teşekkür ederim...’ diyerek alkışları ve tezahüratı susturdu. Bizim oturduğumuz yöne doğru şöyle bir baktı ve söze girdi.
’Harris Reeter... Harris Reeter benim eşim değildir. Aile bireylerimden biri de değildir. Burada bulunan ya da bulunmayan meslekdaşlarımdan biri de değildir. Afganistan’daki çekim ekibinden, çekim sırasında orada tanıştığım, terini, kanını bu ülkenin idealleri için veren kahramanlardan biri de değildir. Harris Reeter benim arkadaşımdır. Çocukluk yıllarımdan bugüne gelen bir arkadaşımdır. Harris..’
Elindeki Oscar heykelciğini havaya doğru kaldırdı:
’Harris, sıkıysa şimdi bunu geç. Teşekkür ederim.’