7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2091
Okunma

"Ömrümce yanmama sebep
Ekim içinde "tanımsız bir sis" diyorum..."
Sisleri aralayarak gelen ücradan bir çığlık ! "Yürek Kuşları" ücra, dilimizin lal olduğu bir dünya. Bu kimsesiz ve sessiz dünyadan edebiyatın, illa da şiirin merdivenlerine tırmanmak, doğrusu zor iş. Çünkü burada ne hassasiyetlerinizi, ne de dilinizi anlayan kimseler olmaz. Madem öyledir; yapacağınız tek şey, çığlık atmaktır... Bütün sisleri aralayıp, karanlığı yaracak bir çığlık...
Bu ücrada, cismi varlığınızla istemeden hudutlarınıza çekilirken, ruhi varlığınızla sonsuzluğa açılırsınız, yürek kuşlarınız havada ! Nefes almanıza imkan verecek tek şey, havalanmaktır...Bir de kadın kişiliğinizle deniyorsanız, işiniz iki kat daha zor demektir. Çünkü bu iklimde kadın edebiyata ilk kez dokunmaktadır...Kadın bu anlamda doğal olarak acelecidir. Acelecidir, çünkü çağların ona reva gördüğü gecikmişliği kırmak ve aşmak istemektedir... Bu yüzden gözü daha çok göklerdedir. Bunu denerken de sis ve karanlığın, bir yüzü ile acının dili olan şiir dilini kullanacaktır. İyi bakıldığında, buna biraz da mecburdur...
Birazdan bu dili çok da iyi kullanan kadın bir şairimizin havalanan çığlık kuşları ile birlikte olacağız. Burada ne bir portreyle uğraşacağız, ne de biyografi yazacağız, ne de kitabı size aktarmak niyetindeyiz. Bu sahayı bizzat şairimizin kendisine bırakacağız. Niyetimiz ve gayretimiz, bize araladığı kapıdan girerek, baktığımız yerden gördüklerimize dokunmaya çalışmaktan ibaret. Baktığımız yerden, tam da içeri gözüküyor, içeride ki gökler ve kuşları...
"Yürek Kuşları" na bu gün nihayet dokunduk..Bir kitaba dokunmak, bir hayata dokunmak gibidir...Bu yüzden derim ki; N’olaydı ! Her hayata karşılık bir kitabımız olsaydı. Yani, her hayat kendi kitabını yazabilseydi...Bu anlamda Ülke olarak çok yetersiz olduğumuz hepimizin malumu...
İşte daha çok bu yüzden "Yüreğini" orta yere koyduğu için, değerli hocamızı kutluyor ve hasseten alkışlıyorum...
"Yürek Kuşları" Kanguru Yayınları’ndan çıkmış, seksen sayfalık bir şiir kitabı. Birinci sayfayı boş bırakmamak gibi küçük bir hatası dışında, kitabımız oldukça sevimli ve güzel...Ön ve arka kapak tasarımları oldukça başarılı, zaten elinize aldığınızda sizler de göreceksiniz. Kitap, yaşadığımız yerin medarı iftiharı eğitimci- öğretmen Süreyya ŞİŞMANLAR AYDINHAN Hanım efendiye ait.
Bizi ilgilendiren daha çok, bu yürek kuşlarının nereden çıkıp geldiği ve bize neler getirdiği ile ilgili olacak.
"Kalan kül rengi bir topraktı"
İki bölümden oluşan kitabımıza bu tek mısrayla giriyoruz...Toprak diyor, ama, kül rengi bir toprak...Geçmişin, geleceğin, var oluşun kaynağı toprak..Üzerinde yürüdükçe yanan, kendisi ile birlik de bizi de yakan, kül rengi bir toprak...Bu tesadüften çok bilinçli bir seçim. Oysa şairimizş ormanlar içinde gizli bir yaylada doğup, denize yukarıdan bakan bir iklimden geliyor. Kulaklarında hem orman uğultusu, hem dalga sesi var. Buna gurbet de eklenince, yapacak çok şey yoktur...
"Her ekimde kazıp eski toprağımı
Eski bir hissi yeniden ekmek yüreğime..."
"Tanımsız" şiirine böyle giriyor şair, ama, biz toprağa nasıl yakın durduğunu çoğu şiirlerinde yaşayarak görüyoruz...
"Omzunda ağladığım
Sen/gölgen ya da tanımsız bir sis"
Mısraları ile bizi topraktan yukarılara çekiyor, zaten yukarıları çok iyi bilirdi ve oralardan gelmişti. Sisle bu kadar oynaması bundan. Bunu kendisi söylemekten çok, kuşlara havale ediyor...
"Yok öyle yağma
Çaldırmam kimseye
Dudağımda hoyrat bir ıslık
İşte şuramda sakladığım yıldız kesem
Bir de memleket türküleri söyleyen sazım..."
Yeni bir iklime taşınıyoruz. Şairin kaygıları var, hergün üzerinde hayat bulduğu topraklarla ilgili, yeniden şekillenen dünyada belli ki kadim yoksulluktan da kaynaklanan derin kuşkular da taşıyor. Bu kaygı ancak bu kadar güzel ifade edilebilrdi, üstelik en az bu topraklar kadar kadim türkülerin sırtına yükleyerek...Bütün yanıp yakılmalarım; "İki duble bir sevda" diyerek...
İkinci bölüme, Deryayla giriyor.."Hep aynı deryaya akar şair düşler" diyerek. Şairimizin ruhunun toprakla birlik sularla beslendiğini kolayca anlayabiliyoruz. Reel dünya gerçekte olsa, bilinçli olarak dışarıda bırakılarak şair bunları aslında içindeş kendi göğünde ki kuşlarla yaşıyor...
/Bilsem ben de diyeceğim/
Şimdi ikimiz paslı bir çiviyiz
Bilmediğimiz bir iklimin duvarında
İliklerimize işledi yağmur
Ben çürümeden, sen kalmadan bir avuç tüy
Ah be serçe, söylesene !
Nerelere gidelim ?
Anlıyoruz ki, şaire, ne reel dünya, ne de içinin gökleri de artık yetmemektedir.
"Nasılsa değişmeyecek hiçbir şey
İkircimler içinde bırakıp yüreğini
Gagalayıp duracaklar aklını"
Burada bütün şairlerde gördüğümüz derin hayal kırıklığı ile bir büyük düğüm atıyor şair ve sonra sözü kitabın son sahifesinde bağlıyor ve her şey yeniden umuda buruluyor :
"Şöyle bir çalkaladım okyanusları dibine baktım
Sevgiydi inci mercan
Bu yüzden kutsal bildim a ş k ı"
Demek sureti ile her şeyi sonuçta güzele bağlamayı da başarıyor...
Ben bu değerli eserin ben de bıraktığı izdüşümlerde gezindim. Siz de alıp gönlünüzce gezinin, kim engel ?
Hayrettin YAZICI