resim bana aittir
“Uzak, pamuklu beyaz bir kumaşın üzerine dökülmüş şalgam gibi, gittikçe genişleyen ve şekli önceden tasavvur edilemeyecek bir leke gibi büyüdü içlerinde. “
Kaldırıp başını duvara baktı Oya. O zaman bir tutam saç düşüverdi burnunun üzerine.
Bütün ressamların hayal ettiği, başı bir yana devrik, hüznü kendinden bir kız portresi…
Gözleri yeşil bir cenaze örtüsü. Sonra ağladı. Onun uzağı, ölümle alakalıydı. Fakat bunu anlatacak kelimeleri sıralamasına imkan yoktu.
Zembereğinden kopup tabana abanmış bir zaman var odada. Ölü.
“Alsam gitsem başımı” dedi bu sefer seslice. “Kimsenin gördüğü bir yerde olmasam. Çok uzağa kaçmalı, çok uzağa…”Yaşlı kadın boynunu uzatıp, bir yanı soba borusunun arkasında kalan gelinine baktı. “Muammer bulur getirir seni” dedi gülerek.
Kendi kendine söylendi genç, uzun bir müddet. “Lanet olsun bu yere, bu hayata, bu binaya. Uzağa gideceğim, öldürseler de gideceğim.”
Biraz daha aşağı sarktı usta. Yanakları ağrıyıncaya kadar. “Hey, genç!” dedi. “B.. var uzakta koş git, durma.” Sonra gitti, yerine oturdu.
Sonra televizyona baktılar. Uzak bir memleketin hayvanları, birbirlerini boğazlıyordu. Dehşetle izleyip, çaylarını içtiler.
Uzak, sessizce uzaklaştı…Yola düşmüş bir sakız gibi. Basıp basıp öteye götürdü onu insanlar. Kendileriyle birlikte. …………………
Aynur hanım,
Biliniz ki bu duygularımı yazınız seçilmeden, yorum kısmında ifade edecektim. Fakat o kadar nezih ve kıvamında, o kadar nadide yazmaktasınız ki, duygularımı ifadede yetersiz kaldım. Birkaç cümle ile bu pırlanta ifadeleri terennüm etmeye gönlüm razı gelmedi.
Yazarların, okuyucudan b
aşka ellerinde ne sermayeleri var ki? Paha biçilmez eserler yazarlar, parasını yayınevleri alır, adı kendilerinde, müktesebi b
aşkalarında kalır .
Geçen gün adımı “Google” yazdım bir çok site çıktı. Bir kaçına baktım, ne göreyim, şiir kitabım indirimli fiyattan pazarlanmakta. Kimler bastırmış, kimler satar haberimiz yok.
Efendim konu elbette ki ben değilim. Mevzuumuz Aynur hanımefendi. Ben bir gerçeğe vurgu yapmak istedim: Yazarlara gereken destek ve değer verilememekte. Gerek madden, gerekse tanıtım ve onöre etme anlamında.
Bu sayfada da aynı durum söz konusu. Kıymetli bir eser bin bir emekle üretilmiş. İki satır “kalemine sağlık” söylemiyle ayrılmaktayız.
Bu hususta değerli yazar ve şair
dostlarım elbette ki “
zaman yok” diyeceklerdir hemen. Öyleyse yönetim bu eserler için farklı bir taltif etme yöntemi bulmalıdır. Bir iki değerli kalemi tanıtım amacıyla, sayfalarını derinliğine inceledim: Yüzlerce yazısı veya şiiri “güne seçilmiş, yada uğur böceği almış.” Peki bunların ödülü ne? Bu kadarcık, hepsi bu. Böyle bir endişe ve tatlı bir buruklukla yazmak durumunda kaldım.
Değerli Aynur hanım,
Siz artık bu sayfanın “olmazsa olmazları” arasındasınız. Yokluğunuz duygularda bir sonbahar, yüreklerde buruk bir
hüzün oluşturmakta. Yazılarınız hepimizde alışkanlık yaptı.
Ben kendi kanımca, sayfanın dışına alabildiğince taştığınızı görüyor ve hissediyorum. Eğer bir yerlerde yazmıyorsanız, kendinize de, edebiyata da haksızlık ediyorsunuz kanaatindeyim.
Yazınızı her
zamanki gibi damak tadında okudum. Bu kez; “hiç bitmesin” istedim son kelimeyi okurken. Ben de, her petekten bir parmak bal aldım yukarıya.
Sonra da bu nadide yazınızın ufkumda araladığı gizil pencerelerden karanlıklara, içinde
siyahtan b
aşka her rengin olduğu bir hüzme göndermek istedim. Yalnız biliniz ki, bu söylemlerimin ilhamı ve mimarı tamamen sizsiniz. O yüzden bu yazının, varsa hata ve eksikleri benim, güzellikleri de size aittir.
Uzağın her tonunu yakalamışsınız bir güzel. Yazınız her rengin birleşimiyle "gökkuşağı" gibi olmuş.
Uzak denilen ne ki? İçimizde, kendi koyduğumuz mesafeler değil mi?
Bazen yanımızdakilere bile uzağızdır, bazen se kendimize.
En uzak ahiret değil mi? Dünya mekânının dışında. Ya, varış süresi; bir anlık. Ölüm her an yanı başımızda değil mi? Fakat korktuğumuz için hatırlamayacak kadar uzağız. Yahut ta korkutulduğumuz kadar.
İnsan gideceği yerden niçin korksun ki? Belki de
ölüme hazır olmadığımızdandır korkumuz kim bilir. Oysa akıbet o kadar aşikâr ki. Ölmeden önce ölebilenler, kefenini bile hazırlamıştır.
Mevlana’nın, can alıcı meleğe; “gel canım, beni sevdiğime çabuk kavuştur” söylemleri bilinmektedir. Öyleyse asli
vatanımıza neden uzağız bu kadar?
İnsan bilmediği yerlere, sevmediği yerlere, sevmediklerine uzaktır. Sevgi mesafeleri kapatır, bilmek de.
Bir
zamanlar, doğunun insanlarını batıdakiler kuyruklu bilirmiş. Van’da okurken edebiyat öğretmenimiz: “Tatvan’a trenden indiğimde ne
zaman kuyruk göreceğim diye bakar dururdum” diye anlatmıştı. Tayini çıktığında yolcu ettik, gördüğü insanlıktan ötürü hem utanmış hem de çok ağlamıştı.
İnsanlara ön yargılı yaklaşanlar mesafeleri kat edemez elbette. Oysa
gönüllere, Mevlana’nın mesajıyla kolayca girebilirsiniz. Ya da Yunus’un diliyle.
İnsanlar varlıkların en medenisi. Fakat eğitilmediklerinde de, bazen en tehlikelisidir. Kirli
savaşları çıkaranlar, işkencenin ve ahlaksızlığın bin bir türlüsünü acımadan ve utanmadan keşfedenler,
çocuklara,
kadınlara zulmedenler vb. insanlar değil mi?
“Bunlara insan denemez” diyebilirsiniz, fakat biyolojik anlamda yine de insandırlar. İşte eğitilmemiş insanın profili bu. Özellikle de ruhu terbiye edilmemişse. İşte bu insanlar güzellikler uzak eylemekteler yüreklere.
Günümüzde ise yakınlar hep uzak kaldı insanlığa : Bir tanıdığın cenazesinde bulunmak, bir
dostu hastanede ziyaret etmek, bir komşuya hal hatır sormak, bir
dostu cepten aramak vb. bazen çok uzak değil mi? Oysa istersek bir günde ülkeler arası gidip gelebilmekteyiz.
Demem o ki, güzellikler, güzel
gönüllerin arşınları ile pek yakın.
O’nlara kötülükler, çirkinlikler, kırgınlıklar, dedikodu, kin ve nefret vb. uzak. Bu yüzden Anadolu erenleri Hindistan’dan, Türkmenistan’dan vb. Anadolu topraklarına
sevgiyle geldiler. Uzaklıklar engel olmadı.
Bir de umutlarımız var, bir muştu gibi beklediğimiz. Bunları hep uzaklarda ararız nedense. Yakınımızda, ellerimizin içinde olan fırsatları göremeyiz. Ya da görürüz de sahip olduğumuz için kıymetini anlayamayız.
O yüzden teselli verecek bir şeyler, hep uzaklardadır sanki. Öyle olması gerekir belki de. Çünkü mutluluk veren her şey zordur ve uzaktadır bize göre. Sevgimiz gibi, rızkımız da uzaklarda bir yerlerdedir.
Nedendir bilinmez, uzaklarda gizli bir teselli vardır : Özlenen ve yolu gözlenenler. Mercek altında hissettiğimiz benliğimizin tanıdık simalara gözükmeme utangaçlığı. Bir türlü bulamadığımız gerçek
dostlar. Vuslatına eremediğimiz
aşklarımız vb. Hepsi uzaklarda, bir yerlerdedir hep.
Demem o ki, insan nefsinin cenderesinden kurtulmalı. Kendi türüne zulüm etmekten vaz geçmeli. Sevgi,
barış, hoş görü, merhamet, yer yüzüne dağılmalı. Kimse işsiz, aşsız
sevgisiz, sahipsiz kalmamalı.
Kölelik zincirleri önce bileklerden, sonra da yüreklerden kaldırılmalı. Yollar ve yürekler o
zaman birbirine daha yakın, sıcak ve
sevgili olacaktır. Bir öksüzün göz bebeğinden akan yaşlar hep yakınımızda olabilecek. Sonu gelmeyen yüzdeki damlaların akma yolculuğu bitecektir.
İnsan önce kendisi ile
barışmalı, kendine yakın olmalı. Eli yüreğine ve tebessümü her yere, herkese ulaşmalıdır.
“Kötülükler uzak, güzellikler hep yakın olsun.
İnsanlar da zihinlerinden ve kalplerinden iyi düşünceler adına uzaklık kavramını yıksınlar.” Temennilerimle.