13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2326
Okunma

Ya arkadaş zorla değil ya ifrit oluyorum…Neye mi? Hani bu bizim sitede millet yazılar filan yazıyor ya…Önce bakıyorum ilginç bir başlık atılmış. Merak ediyorum. Başlıyorum okumaya. Güzel de bir yazı hani. Haaa velev ki hoşuma gitmemiş olsun fark etmez. Yazı bittikten sonra beğenilerimi ya da eleştirilerimi yazmak istiyorum. Yazar, sanki bana ‘’ Zor yazarsın’’ diyor. Çünkü yazının en sonunda şöyle bir not var: ‘’ Bu yazı, yazarı tarafından yoruma kapatılmıştır.’’ Kendimi eşekten düşmüş karpuz gibi hissediyorum...Resmen ifrit oluyorum iş bu hale.
Şimdi denilebilir ki ‘’ Kardeşim ille de bir şeyler yazmak istiyorsan sen de mesaj yolla’’
Bu noktada da yazarlarımız iki kısma ayrılıyorlar: 1- Bazıları mesajlara da kapatmış oluyorlar kendilerini…Yani anlayacağınız kirpi misali bir top haline gelmişler hiç bir noktadan duhul edebilmeniz mümkün değil. 2- Bazıları ise sağ olsunlar mesajlara açıklar. İyi de ben istiyorum ki diğer arkadaşlar o yazı hakkında neler demişler onu da göreyim. Çünkü biz burada hiç birimiz profesyonel yazar değiliz. Eğer arkadaşım bir hata yapmışsa ve o hatasına bir eleştiri gelmişse ben onu gördüğüm zaman bunu aynı zamanda kendime de yapılan bir ikaz olarak kabul eder ve aynı hatayı yapmamaya özen gösteririm. Ya da arkadaşıma yapılan eleştiriyi haksız bulurum ve iki satır da ben yazarak bu eleştirinin niçin haksız olduğunu belirtirim.
Peki bir yazar niçin yazdıklarını yorumlara kapatır?
Tek sebebi var: Yazdıklarına, hoşuna gitmeyecek bir eleştiri yapılmasından çekindiği için. Bazı yazılanları alıp başka noktalara çekeceklerinden korktuğu için. Yazdıklarının beğenilmemesinden korktuğu için. Kısacası bu sorunun en kısa cevabı korku. Başka türlü izah edemiyorum bu gizliliği. Bu gizemli halleri… Hani birileri sürekli rencide ediyorsa işin kolayı var. Engellersiniz olur biter. Herkesi engellediğiniz zaman bunun adı okuyucuyu enayi yerine koymaktır. Kimse kusura bakmasın…İsterse gözümün bebeği olsun yazısını, şiirini yoruma kapatan ( Bir iki tane neyse, ama tümünü kapatan) bir yazar ne kağıdı kalemi, ne de klavyeyi eline alsın.
Mahallenizde bir lokanta olduğunu düşünün. Gidiyorsunuz ve bakıyorsunuz ki kapalı. Camında bir yazı olduğunu görüyorsunuz. Okuyamıyorsunuz uzaktan ama tahmin edebiliyorsunuz ne yazdığını. Peki o cama yapıştırılmış kağıtta ne yazıyor olabilir?
a) Tadilat nedeniyle kapalıyız
b) Cenazemiz var...Kapalıyız.
c) Ramazan münasebetiyle kapalıyız
d) Belediye kapattı
e) Cuma’ya gittim…
Belki benim aklıma gelmeyen başka şeyler de yazılı olabilir değil mi? Peki ‘’ Lokantama gelecek olan müşterilerin kaba ve saygısız davranabileceklerini düşündüğüm için kapalıyız’’ diye bir ibare görmeniz mümkün mü? Mantıken mümkün değil ama o lokanta bizim -yazılarını yoruma kapatan - arkadaşlara aitse sanırım böyle bir ibare görmek de mümkün olacak.
Hani bebek önlüklerinde görürsünüz bazen ‘’ Öpmeyin, sevin ‘’
Yahu vallahi öpmeyeceğim...Seveceğim. Ama böyle ringde gardını almış boksör gibi durursanız nasıl severim?
Hem bu kadar korkmayın…Bu sitedeki dostların çok büyük bir bölümü sert eleştiri yapmıyor zaten. Sert eleştiri yapacak olanların neredeyse yüzde doksan dokuzu da beğenmediği, değerli bulmadığı yazıya yorum yazmıyor. Yani niyeti kötü olan neredeyse yok.
Neyse...Ortamı gerdik biraz...Bir anı ve bir fıkra ile tatlıya bağlayalım konuyu.
Görev yaptığım bir yerde bir gün bir arkadaşım beni evine yemeğe davet etti. İlk kez gittiğim bir evdi orası. Ben gelir gelmez mükellef bir sofra hazırlandı...Sini üzerinde kuş sütünden koyun etine her şey var. İlle de ev yapımı baklavalar, nar gibi börekler ( Nar gibi börek mi? Sami yazarsa o da olur değil mi) ‘’ Ye beni Sami ‘’ diyorlar.
Sofraya oturunca zaman kazanmak için sofra kurulurken çektim Besmeleyi...Çünkü oturduğum anda zaman kaybetmek istemiyorum. Amma velakin adettendir, öyle görmemişler gibi buyur denmeden de dalınmaz sofraya değil mi? Anlayacağınız taze gelin gibi az bir şey teaccüp ve dahi kırıtma yapıyorum.
Sofra hazır oldu…Arkadaş öyle bir şey dedi ki tam şok…
‘’ Sami’ciğim…Utanma –sıkılma, sofraya sokulma, bütünü bozma, yarımı elleme, karnını doyur kalk git’’
Resmen ‘’ Hınk ‘’ oldum..
Aynen benim yukarıda bahsettiğim yazarlara benziyor değil mi? ‘’Sokulma, dokunma, elleme, oku...Ondan sonra def ol git…’’
Tabii ki arkadaşımın yaptığı şey bir şakaydı. Benim salak salak ve de şok olmuş halde donup kaldığımı görünce ‘’ Yahu şaka . Buyur haydi afiyet olsun ‘’ dedi…Hani ben de bunun intikamını fena aldım…Sıra tatlıya gelince bir tepsi baklavadan tek dilim alamadı namussuz…Bana şaka haaa?
O gecenin ikinci şoku ise şu oldu: Arkadaşımın ağabeyi bir elektro saz getirdi oturduğumuz odaya ve oynak oyun havaları çalmaya başladı. Diyeceksiniz ki şok bunun neresinde? Efendim şok bunun devamında…Daha sonra arkadaş bana ‘’ Haydi Sami’ciğim başla oynamaya . Bizim evde adettir yemeğe gelen misafir ya oynar ya da kafasından aşağı bir kova su dökeriz’’
Yahu medet...Ben bilmem öyle oyun filan diyorum ama mümkünü yok ve de bu sefer şaka yapmıyorlar…Ya oynayacağım ya da kafamdan aşağı bir kova su dökülecek.
Yeni bir teklif sundum onlara : ‘’ Türkü söylesem? ’’ Önce mırın kırın ettilerse de teklifimi kabul ettiler sonunda...Ben de onlara ilk defa duydukları ‘’ Manda yuva yapmış söğüt dalına ‘’ türküsünü söyledim. Bu gün bile o arkadaşla ne zaman karşılaşsam daha selam bile demeden ‘’ Tiridine bandım, bedava mı sandın, para verdim aldım ‘’ der.
Demem o ki kimsenin kafasından aşağı su dökecek değiliz…Oynatmak ya da türkü söyletmek gibi bir niyetimiz de yok. Şunun şurasında dostça muhabbet ediyoruz değil mi?
Gelelim fıkraya:
Viyana’da büyük bir müzik festivali yapılıyor…Tabii ki tüm oteller, moteller, pansiyonlar tıklım tıklım dolu…Park ve bahçelerde bile şöyle battaniye serip de uzanacak bir yer yok.
Genç bir kız Gelmiş Viyana’ya. Gelmesine gelmiş ama kalacak yer yok...Akşama kadar dolaşmış, ayaklarına kara sular inmiş.
Nihayet bir otelde resepsiyon görevlisi ona az bir şey yeşil ışık yakmış.
-Hanımefendi şu anda Viyana’da boş yatak bulmanız imkansız. Ama bizim burada çatı katında bir odamız var. Orada patronun oğlu kalıyor...Kendisi zararsız bir delidir...Hiç kimseye bir kötülüğü olmamıştır bu güne kadar...İsterseniz ben o odaya bir yatak daha atayım orada yatın.
Kızcağız bakmış başka çare yok. Hem deli de zararsız ‘’ Neden olmasın’’ diyerekten teklifi kabul etmiş ve çatı katına çıkmış. Elbiselerini çıkarıp geceliğini giymiş. Valizini dolaba koyduktan sonra kendisini uykunun serin ve derin kollarına bırakmış.
Bir saat sonra kapı açılmış…Gelen bizim zararsız(!) deli.
Deli , kızı görünce omzundan dürtmüş hafifçe. Kızdan tepki gelmeyince daha sert dürtmüş. Kız uyanmış.
-Ne var? Ne oluyor? Niçin dürtüyorsun beni?
-Şeyyy…Bir kere yapayım mı?
-Def ollll...Sapık sen de...Bir kere yapacakmış…Git zıbar yat.
Deli dudaklarını büzmüş. Arkasını dönüp yatağında oturmuş ama aklı kızda…Beş dakika sonra yine dürtmüş kızı. Kız öfkeyle uyanmış.
-Yahu derdin ne senin be adam? Bir de zararsız dedilerdi senin için..Resmen tecavüzcüymüşsün sen.
-Ya ne olur bir kere yapsam?
-Hay Alah’ım ya...Taa Amerika’dan buraya bir deli için mi geldim ben? Git zıbar yat haydi. Aklının ucundan bile geçirme.
Deli dokunsan ağlayacak bir vaziyette yine yatağına dönmüş…Dönmesine dönmüş ya gözü kızda...Hani kendisine dönüp bir gülümsese anında işlem tamam.
Yirmi dakika kadar sonra kızı bir kez daha dürtmüş. Kız bu sefer bakmış ki deliden kurtuluş yok. Yoksa uykusuzluktan ölecek ve yarınki festivalde uyuyup kalacak...Çaresiz ‘’ Haydi yap madem..Yap da sen de kurtul ben de kurtulayım. Nasılsa bir kereden bir şey çıkmaz ‘’ demiş.
Delinin gözleri sevinçle parlamış…Ellerini önce yüzüne götürmüş...Sonra açıp ‘’ ceeeee’’ diye bağırmış ve yatmış.
Evet...Ben de onu diyorum işte…Vallahi kötü bir niyetim yok...Sadece ‘’ceeee’’ diyecektim.