16
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
3156
Okunma

YARAYI SEVMEK
Yaram var. Yaramın da yâri var. Beni boş bir deniz kestanesi olmaktan kurtaran, etrafa batıp durmaktan alıkoyan o yaradır. Eyüp misali, yaramı sevdiren ise o Yar’dır.
Gökyüzüm bulanıktır benim. Ufku dağlar üzerine oturtulmuş bir coğrafyanın, asasını çürüyen bacağına sarmış mecnunuyum. Öyle giderim, ufuk öte gider. Alem gider, suret gider, zahir gider…Yol uzar, bacağım çürür. Nerde bu menzil derim, menzil gider. Fakat ben, yolumu severim, yolum beni sever.
Şüphesiz bilirim, akıbetime gölge eyleyen nefsimdir. Ben acizim o yüzden, ben az’ım, ben hiçim, ben insanım.
Yol, çölden geçer. İnsan postuna sarılmış hayvanlar bekler dört yol ağızlarını. Korkarım, en korktuğuma sığınırım. Gecesi uzun çöllerin, acı zakkumdan yemişleri var. Yerim, uyuşurum, uyur kaybolurum. Hep kaybolurum… Kırk yıl sonra bir kuyunun başında ağlar bulurum kendimi. Biri hep bekler beni. Yorulduğum yere otağ kurar, ben görmeden okşar yaramı. Yaramı okşayan yine yaramdır.
Şüphesiz bilirim, yaptığını sağlam yapan ve yaptığında bir hikmet bulunan benim içimde. Ben büyüğüm o yüzden, ben çok’um, ben derinim, ben insanım.
Yol denizden geçer. Balığın karnında Yunus değilim, denizler efendisi Musa değilim; boğulurum. İşte öldüm derim. Ama ölmem. İnsan acıdan ölmez. İnsan öldüm dediği yerde yenilenir. Güneş suyu yarar, ışık düşer gözlerime. Elimi tutar biri. Elim artık elimi tutanındır. Elimi tutan yaramdır. Yaram yaşatandır.
Annemin kıblesi düşer önüme. Kıble yoldur, yol. Su ayrılır, arınır ve alçalır. Yürü, der yaram. Ötesi çetin derim. O sızlar, “Allah bilir, sen bilmezsin” diye ağlar. Ben ağlarım. Ben hep ağlarım. Biri gelir siler gözlerimi. Gözlerim toprak dolar. Toprak eski bir tanıdık. Ne çetin yürümek, dik durmak hatta. Durup da düşmemek. Yönüm, yanlarım keder. Kan ve gözyaşı. Pişmeyen aş, bir baht var zahir; şekil almayan taş, Ummandan haşlanmış bir rüzgar esti, yiğitler yıkıldı; yuvarlanıp tenime düştü gövdesine hasret bir baş…
Yol, kalabalık bir caddeden geçer. Takılır düşerim. Sık adımların altında ezilir yaram. O ne güzeldir kanarken. Ama ezilirken değil. Zulüm geçer üstümüzden, döner gelir yine çiğner bizi. Çırılçıplak soyar, ne kadar gizlimiz varsa aşikar eder. Ayıplarımın hepsini örtecek kadar elim olmaz. Kıvrılır kalırım taşlar üzerinde. Yaram erir, zalim semirir. Dilimin ucunda isyanlar gezinir. Fakat bilirim, yaramın Yar’i, iyiliği çarçabuk verdiği gibi acele etmez kötülüğü vermeye. Zalimlerin mühleti uzundur. Onları azgınlıklarının içinde terk eder. Onlar ki; ne çirkin ziynetlerle süslenirler. Sonra geçip yaramın karşısına “Hani bize ulaşacağına yemin ettiğiniz acı son nerede?” derler.
Şüphesiz bilirim; Yar’im, onların yakıştırdıklarından uzak, yüksek, çok yüksektir. Yaram hasta bir anne ninnisi gibi üfler kulağıma: “Onlara de ki; bekleyin, ben de sizinle birlikte beklemekteyim.”
Şüphesiz bilirim; birgün yeryüzü, bütün ziynetlerini takınıp süslendiği ve üzerinde gezinenlerin onu kendilerinin zannettiği bir anda -geceleyin veya gündüzleyin- Yar’in emri gökleri ve yeri öyle bir biçer ki, yeryüzü dün hiç şenlik yokmuş gibi olur.
Yol dağdan geçer. Yaramı sırtıma alır tırmanırım. Ne kadar yükselsem boynum doğrulmaz. Utanırım. Üşürüm, titrerim. Uyku bir ikindi ertesi kadar sakin, ölüm bir post kadar şefkatli gelir. Bir kütüğe yaslanır, geceye bakarım. Gece annemin ot yığınlarının üzerine örttüğü naylon kağıda benzer. Sakınır, saklar beni. Gevşeklik rüya getirir. Rüya kandırır. “Haydi uyu.” Fakat yaram üşümez, uyumaz, rüya görmez. Gözlerim rutubetli fakat derin bir kuyuya basamak basamak kapanırken, bir ses sürekli çırpınır: Zan ardınca gidenlerden olma, uyan! Yalnız Yar’in ikramıyla ferahla ve sevin. Şüphesiz O, zalimlerin toplayıp durduklarından daha güzeldir.”
Birbirlerine kalın urganlarla bağlı kurt sürüsü, hızlı ve yorulmak bilmez adımlarla ardımdan gelir. Toprak olmak güzel. Fakat yedirmem yaramı kurda. Yine yarama dayanır kalkarım.
Yaram Yar’dır; Yar’dan uzak düşmek yaradır. Bu yüzden büküktür boynum. Fakat güçlüyüm. Yar’im en güçlü çünkü. En seven, en acıyan, en affeden. Yar’im zalimlere bile zulmetmez, adaletle hükmeder. Herkesi hak ettikleriyle kuşatır.
Şüphesiz bilirim; O da beni sevmektedir. O’nun sevdiğine ölüm yoktur. Acı yoktur, engel yoktur. İçinde ebedi kalacağım, altından ırmaklar akan Naim cennetleri hürmetine seviyor değilim O’nu. Bir mükafat talep etmedim, ben cehennem korkusuyla da sevmiş değilim O’nu. Yalnız rızası yeterdi yaramı gülşen etmeye.
Yol ateşten geçer. Ben İbrahim değilim, yanarım. Alevden gölgeler titreşir gözlerimde. Alaz yer, duman gök. Gölgeler konuşur: “Seni yârine götürecek yolu biz bilmekteyiz.” Aşk ateşe kandırır, korlara bastırır. Yaram yarılır, bin yara çıkar göbeğinden. Yalancılarla gitme derler. Omuz omuza verip ağlaşan çocuk sesleri gibidir avazları. “Yar’in sapıtanları yardımcı edinmez. O onları hiçbir işine şahit tutmuş da değildir. Gerçekten sen çok seviyor ama az düşünüyorsun” derler. Ateş güneştir. Peşine düştükçe kaçan, yalnız Zülkarneyn’in balçığa batarken bulduğu ateş. Doğu’ya yürüdüğünde, setsiz bir topluluğun üzerine doğar halde bulduğu ateş.
Güneşi çıplak ayakla ezip geçmektir yaramı sevmek.
İçtikçe susatan su gibidir benim yaram.
“Gevşemeyin, üzülmeyin. Gerçek müminlerdenseniz yükselecek olan sizlersiniz.” Ali İmran/139
İlham: Yunus Suresi /18-20-24 ve hayat.