6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
579
Okunma
Otobüsten indiğimde yanıma biri yanaştı:
“Abi, nereye gideceksiniz? Götüreyim.”
Hemen cevap vermedim. Adam oranın yerlisi gibi gözüküyordu. Taksi şoförü olup olmadığını söylemenin olanağı yoktu, çünkü görünürde arabası yoktu.
“Durum nedir?”
Kıvanç da inmiş, yanımıza gelmişti.
“Nereye gideceğimizi soruyor.”
Sonra adama dönüp,
“Sağolasın ama biz taksi değil, dolmuşa bineceğiz. Sınıra gidenler nereden kalkıyor?” dedim.
“Halep’e mi gideceksiniz? Ben sizi götüreyim.”
“Yok, yok. Öbür tarafta aracımız olacak zaten. Biz sadece sınıra kadar gitmek istiyoruz.”
“Boşverin sınırı. Ben sizi Halep’e bırakırım. Hem para da almam.”
İnanmamış bir şekilde adama baktım.
“Hallederiz demek istiyorsun yani?”
“Hallederiz falan değil be abi. Atlayın, Halep’e götüreyim. Para filan da istemiyorum.”
Biz konuşurken, grubumuzun diğer üyeleri de yanımıza gelmiş, konuşmalara kulak kabartmışlardı.
“Bizi Antakya’dan Halep’e bedava mı götüreceksin? Niye ki?”
Teklife bir anlam verememiştik. Biz soru sorup ‘Halep’ dedikçe, civardan insanlar çevremize toplanıyor, söze giriyorlardı:
“Abi, Halep mi? Ben de sizi götürürüm. Bedavaya abi, bedavaya.”
“Ben de götürürüm abi. Kalabalıksınız, sığmazsınız bir arabaya.”
Dokuz kişiydik. Birbirimize bakıyor, olan bitene anlam vermeye çalışıyorduk. Bizi Antakya’dan Halep’e götürmeye meraklı bir sürü insan vardı otogarda. Hiç biri de para istemiyordu.
Celal kulağıma fısıldadı:
“Para istemiyoruz diyorlar ama oraya varınca ‘sakal’ isterler.”
Onun ne dediğini duymasa da, niyetini anlayan taksicilerden biri:
“Abi, valla para istemiyorum. Alacağım sizi buradan, Halep’te istediğiniz noktaya bırakacağım. Ne para, ne bahşiş: Bir tek hayır duan.”
Celal fısıldamaya devam etti:
“Bırak Allah aşkına. Dağ başında çekerler arabayı kenara; sonra ister keserler, ister ırza geçerler.”
“Dokuz kişiyiz; yer mi?”
“Yer tabi. Diyelim adam çıkardı tabancayı ya da bıçağı. Ne yapacaksın? Dövüş sanatlarında uzman mısın?”
Ortaokuldan beri dövüşmemiştim. Celal sessizliğimi istediği cevaba yordu:
“Sakat bu iş. Parası neyse verelim, dolmuşla sınıra gidelim.”
Adamları başımızdan savmak kolay olmadı. Neden sonra, arabalarına binmemekteki kararlığımızı görüp vazgeçtiler. Yanımızdan ayrılırken biri: “Enayilik ediyorsunuz ya neyse.” diye söyleniyordu. Kostis gidip duraktan iki dolmuş ayarladı. Bavulları araçların bagajı yerleştirirken hala birbirimize soruyorduk:
“Niye bizi bedava taşımak istediler? Niye ki?”