- 497 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SEN ŞÜKÜRE BAK
Sağ duyusu gene üstünde efendinin, mübarek peygamber gibi konuşuyor.İnsan hayatta her daim şükretmeli, şükretmesini bilmeliymiş.Yoksa ki abur cubur bir gidişin ne önü, ne sonu olurmuş. Bundan dolayı devamlı olarak şükretmeli imiş.
Sözün nereden dolanıp geldiğini pek hatırlamıyorum.Zira bir kaç arkadaş kahve masasında bir sohbete girdik, karıştırmadığımız taraf kalmadı, derken ta geldik şükretmeye kadar.Ama bu konuşmalara zaten bir şükür gerekti,zira kafalar da iyice şişmişti hani.
Evet kul olanın şükretmesi mecburi sayılır.Ama kul olan ne şekilde ne zaman ne hallere ne biçim şükretmeli bunu iyi ve bilinçli önce bilmeli ardından şükretme yoluna girmeli. Ama sadece bir kuru lafla şükredelim içinde kalırsak hiç bir zaman bunun da işe yaramayacağını mutlaka göreceğiz. Peki şükretmezsek ne olur?.Bu soru inanın gereçekten cevaplaması kadar anlatması veya açıklaması da zor.
Efendi ağabeyim oturmuş toplumun baş köşesine şükretme dersleri veriyor.Eskiler varmış köylerimizde bilmem dokuz yüz altmış yetmişler de, adamlar şükrederler- miş. Şükrettiklerinden de gül gibi yaşamları varmış. Hepsi de ehli imam sahipleriymiş.Berberket benizlerine işlemiş. Evvelden birlik beraberlik varmış,imece denen bu durumda millet birbirini bir nevi sırtlarmış. Yardımlaşma ta ön safhada imiş.Şimdilere bakarsak kimse kimseye yardım etmiyormuş.Kimse derdin mi var,bir sıkıntın mı var,bir derman mı lazım diye sormuyormuş. Eğer cebin delik ise doğru dürüst yüzüne bakmıyorlarmış, Mışta mış.
Gerçi bu vatandaş ile yıllarca aynı mahallede aynı kahve köşesinde pinekleriz.Az çok birbirimizi tanırız. Pek de hemşehrili sayılmayız. Ama bildiğim kadar yörelerimiz hep aynı ayarda,fazla birbirin den pekte üstünlüğü olmayan memleketler.Sanıyorum bu gün gene softalığı tuttu atıyor bol keseden ama nereye orasını hiç düşünmeden.
Ben de o dediği yılları yaşadım. Hemde buluğ çağına erme sıralarında. Çocukluğum vardı acılar yokluklar için de.Gençliğim başlamıştı darlıkla yokluklar içinde.Rahmetli ebeveynlerimde şükrediyordu,Şükrediyorlardı neye?,elbette yokluğa yoksulluğa. Zira elimizde olan bir iki mal melal o gün bir derde çare olmuyordu. Olmazdı da.Ama hala o malın her zaman derdini kahrını ailecek çekiyorduk. Hep yarınlarda umudumuz vardı,bu umut içinde hep şükrediyorduk.Çünkü başka çaremiz yoktu.Şükretmesek o bir iki günlük ömür daha karalı daha zoraki geçeceğini hepimiz biliyorduk.Ve bu bilinç içnde de şükrediyorduk.
Akşam soframızda bir yağsız tuzsuz tarhana çorbası,yanında damdan gelme bir kaşık acı yoğurt.Ve bolca kuru kuru keş.Ve o kuru “küflü” köy somunuyla midenin açlığı gittimi şükret babam. Zira dahası yoktu ki dolapta yiyelim.
Bu darlıklar yoksulluklar içinde yaşam devam ediyordu. Edecektir de zira yüce yaradan vermişti bu canı bu canları,ancakta O alacaktı ki yüzümüz gülsün gönlümüz murat alsın.Yoksa ki beterin beteri feleket sayılırdı.
Ama ebeveynlerimin o kahırlı o dertli halleri hala yıllar sonrada olsa gözümün önünde bir sinema flimi gibi oynayıp durmakta.Hepsi kahırdan dertten sıkıntıdan sapsarı idiler.Sesleri çıkmıyordu zavalılların.Tutunacak tek dalları olana olmuşa olacağa şükretmekti.Ve her zamanda şükrederlerdi.Ama bizim ham sofunun anlatığı gibi varlık içinde şükretmiyorlardı. Sadece mecburi gidişte şükrediyorlardı.
Bir ara vatandaşın sözünü balla kesip bir iki soru sormak geldi aklıma,
---Üstadım,bu gün işe gittin mi?,
---Hayır.Yok epey bir zamandır boştayım.
---Ne kadar mesela,
---Valla beş altı yıldır doğru dürüst çalışmıyorım.
---Sabah öğlen karnını güzelce doğura bildin mi?,
---Eh Allah bereket versin,hanımın getirdiği bir kaç şeyler atıştırdım işte.
---Pekiyi sabah öyle ikindi namazlarını kıldın mı?.
----Doğru söylemek gerekirse valla kılmadım da.İşte bu yüzden biraz yavanım.Bir türlü başlayamadım.Ama mutlaka kılacam, biliyorum ki kılmalıyım.
---Yani sen bu durumda hep şükrediyorsun,Öylemi?,
---He ya ne yapacaktım yani.elbette olana olmayan şükretmem lazım.
----Eğer seninkisi şükretmekse,bu şekilde şükretmenin sadece adını kullanıyorsun.dostum.
Durumuna bakarsan yemeklerinde et, belki de yağ da yok.Bindiğin araba yılların külüstürü değiştirme durumun da yok. Trafikteki yoldan geçen her güzel arabaya için geçmekte ama hiç birine nail olamamışsın. Yıllar olmuş izin derdin de yok.Allah’a şükür abdest alıp namaz kılma telaşın hiç yok.Ve sen sağ duyu denen o zavallı duyuyu koy ortaya gel ortamda nutuk çek.
Valla bence şöyle enine boyuna bir ölçüp biçsen de ondan sonra lafını söylesen daha iyi olurdu.Zira bu gün burada toplandık ki bir güzel sohbet ola diye.Sen de geldin boş karından atıp tutuyorsun.
Şükretmenin fazileti çok büyüktür.Ama eğer şükretme dercesini girdin ise o zaman amenna,gel velakin,şükretme derecesini tatmıyor tanımıyor hak etmiyor kuru kuru konuşur isen, için bile bu sözlerle rahat olmuyor, bu değildir şükretmek.
Şükretmek tüm olanaklarını kullanıpta emel ve arzularına erişememeye şükretmek kanaat getirmektir.ama sen her şeyi bir yana bırak, Eee ben şükrediyorum Seninki olsa olsa zavallılıktır. Şükretmenin aslı astarı o senin anlattığın gibi değildir,değiştir o akılı da kendine gel,bak vakit geçiyor bir daha gelmez geri.
Mart 2008
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.