Kılavuzu para olana her kapı açıktır. shakespeare
İlhan Kemal
İlhan Kemal

Pasta Presto

Yorum

Pasta Presto

7

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

730

Okunma

Pasta Presto

Franchesca uzun boylu bir kadın değildi. Esmer, beline inen saçları vardı; bu doğru. Yine de kesinlikle uzun değildi. Üzerinde kasanın da bulunduğu bar onun göğüs hizasını geçer, bir anlamda onu görünmez yapardı. Ama hepimiz de bilirdik onun nerede olduğunu. Çekik gözleriyle sessizce etrafı süzer, ancak gerekli anlarda servise müdahele ederdi. Ona bir Uzakdoğulu için değişik bir adı olduğunu söylediğimde bana tüm Filipinlilerin adının böyle olduğu söylemişti. Adaların eski bir İspanyol sömürgesi olduğunu daha sonradan öğrenmiştim.

Franchesca’dan çekinirdim. Sadece ben değil, tüm restoran çekinirdi. Hepimizin kaderi onun iki dudağı arasındaydı. “Yarın gelmene gerek yok.” dediğinde ekmek kapımız kapanır, bir sonraki işi ne zaman, nerede bulacağımızı bilemezdik.

Pakistanlı Hassan ise Franchesca’nın tersine dışa dönük, neşeli bir tipti. Servis sırasınca gerek müşterilere, gerekse diğer garsonlara laf atar, müşteriyle en çok o ilgilenir, şarap açarken en iyi şakaları o yapardı. Böyle de bir adet vardı: Şişenin mantarını çıkarırken can sıkıcı kabul edilen sessizliği bozmak için müşteriyle konuşmalı, mümkünse şaka yapmalıydın. Evde, kendi kendime, epey denemiştim şarap açarken espri yapmayı. Aklıma söyleyecek hiç bir şey gelmemişti. Bu deneyimi Hassan’a anlattığımda “Gelmez tabi; şakayı müşterisine göre yaparsın.” demişti, “Boş sandalyelere stand-up yapılmaz ki...”

Servis sırasında garsonlar tabakları tepside taşımayıp, sırayla kollarına diziyor, masaya üçerden altı tabakla geliyorlardı. Bir tek Sapna’nın dört tabak taşımasına göz yumuluyordu. Boyu Franchesca’dan bir kafa daha kısa olan bu minyatür Nepalli’nin kol uzunluğu ancak iki taneye yetince, ister istemez Hassan’dan daha sık gidip gelmek zorunda kalıyordu. “Aslında sağ kolumda üç tane taşıyabilirim; ama ne gerek var?” diye itirafta bulunmuştu. “Varsın, kollarımın kısa olduğunu sansınlar.” Uyanıklık mıydı, yoksa herkesten geride kalmayı yedirememesin miydi? Şirinliğinden olsa gerek, ben ilkinin doğru olduğunu düşünüyordum.

Restoranda bir yıla yakın çalışmama rağmen isimlerini doğru dürüst öğrenemediklerim de vardı. Bunların başında garsonların her zaman iyi geçinmesi gereken mutfak elemanları geliyordu. Yemekleri hazırlayan bu üç Meksikalı’nın (Kim olduğunu hatırlamadığım birisi onlara Three Amigos dememem konusunda beni uyarmıştı) adlarını biliyor ama hangisinin kim olduğu çıkaramıyordum. “Emilio!” dendiğinde üçü birden bakıyordu; “Diego!” ya da “Ernesto!” diye seslendiğinizde de öyle. Bir keresinde deneme amaçlı “Hugo!” diye bağırınca içlerinden birisi “Sen benim göbek adımı nereden biliyorsun?” diye sormuştu. Üçü de kısa boyluydular. “Mutfaklar dar olduğu için işe genelde Meksikalılar alınır” diye açıklamıştı Hassan. “Adamlar çeyreklik; her deliğe giriyorlar.” Aslında çoğunun Amerika’da kaçak olduğunu, göz önünde bulunmamak için mutfağı tercih ettiklerini yine epey sonra öğrenecektim.

Göbek adı Hugo olan bir keresinde bana yemeğe çıkma teklifinde bulunmuştu. Hoşuma gitmemiş değildi ama benden de kısa bir erkekle dolaşma fikri üzerine düşününce cazip gelmedi. Hugo üstelemedi. Ne yalan söyleyeyim, biraz daha ısrar etmesini bekliyordum.

Bana gelince: Ben ne Franchesca gibi yönetici, ne de Hassan gibi garsondum. Adam yerine koymadığım Meksikalılar bile restoranda benden daha prestijliydiler. Ben bir hostestim. En azından yaptığım işe burada böyle deniyordu. Beni işe aldıklarında erkek arkadaşımı arayıp ’Müjde sevgilim!’ demiştim. ’Ne zamandır fantezisini kuruyordun: Artık senin de bir hostes kızarkadaşın var!’ Böyle dediğime bakmayın, bana kalsa yaptığımın teşrifatçılık olduğunu söylerdim. Günde beş saat kadar kapıda dikiliyor, gelenleri masalarına kadar geçiriyor, gelmeyen, henüz müşterimiz olmamış ama sokağa bıraktığımız menüyü inceleyenleri ise içeri girmeleri için ikna etmeye çalışıyordum. Çok önceden Franchesca’ya garson olmak istediğimi söylemiş, “Bakarız.” yanıtı almıştım. Bir yıl sonra hala kapıdaydım, hala müşterileri adı ve yemekleri İtalyan olan ama içinde tek bir İtalyan çalışmayan restoranımıza buyur etmeye çalışıyordum: “... ve yemeklerimiz de çok lezzetlidir.” Neyse ki kimse “Siz hiç tattınız mı?” diye sormadı.

Bir yılın dolmasına az bir süre kala garson olmaktan ümidimi tamamen kestim. İşe gideceğim yere bavulumu hazırladım, evin anahtarlarını apartman yöneticisine bırakıp havaalanının yolunu tuttum.

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Pasta presto Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Pasta presto yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Pasta Presto yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
O qué
O qué, @o-qu
4.10.2012 15:10:42
Mutfaklar dar olduğu için işe genelde Meksikalılar alınır” diye açıklamıştı Hassan. “Adamlar çeyreklik; her deliğe giriyorlar.” Aslında çoğunun Amerika’da kaçak olduğunu, göz önünde bulunmamak için mutfağı tercih ettiklerini yine epey sonra öğrenecektim.

ama şimdi meksika mutfağına haksızlık olur sadece bu kadarcık bir neden, :)
Hugo'dan tek bildiğim meksika yemeği olan CHILI CON CARNE'yi istiyorum !

Çok fazla alakası olmasa da,( tamam hiç alakası olmasa da ) eski ve şipşirin bir filmi aklıma getirdi bu güzel öykü , film "No Reservations".

Restauranttaki yemekleri bilemiyoruz ama öykü pek lezzetliydi :)
Saygılarr.

nuray telli
nuray telli, @nuraytelli
4.10.2012 01:29:44
10 puan verdi
Bu yazınız, şu ana kadar yazdıklarınız arasında en çok devamını beklediğim yazı oldu.Güzel anlatımınızla hikaye başladığı andan itibaren sürükleyip yazıyı bitirdiğiniz noktaya koştu.Fakat o noktada her zaman oldugundan daha sert bir şekilde durdu.Bir an hikayenin devamı var diye düşündüm ama yorumlardan olmadığı anlaşıldı.Bir romanın girişi için çok güzel bir başlangıçtı.Emeğinize sağlık.Saygılarımla.
asran
asran, @asran
3.10.2012 10:30:33
Yok canım o kadar değil :)

Rüyalar konusunda yapıyoruz bunu sadece, kabuslarda yarı yerinde kesip uyanmayı tercih ederiz :))

Olsa olsa en güzel düşsünüzdür eşiniz için, vehmetmeyin :)
Etkili Yorum
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz, @aynurengindeniz
3.10.2012 00:21:07
O kadar uzun bir yorum yazdım ki, pc isyan etti :( Yorumum gitti...

Şimdi özetlemek zorundayım.

Sizin öykülerinizi çok başarılı buluyorum çünkü,

1- Öğreticisiniz. Bilmediğim pek çok şeyi, tanımadığım ve görmediğim dünyaları ve yaşayışları öyküleriniz vasıtasıyla öğreniyorum. Çoğu zaman beni küçük araştırmalar yapmaya yöneltiyor öyküleriniz. Mesela Pasta Presto'nun Nişantaşında çok ünlü bir restoran olduğunu öğrendim. Mesela içki şişesi açılırken espri yapılması gerektiğini öğrendim. Bu arada o bölümde o tür esprilere bir örnek bekledim. Olsa çok da iyi olurdu. Mesela kendi kendine açmayı denerken. Muhtemelen beğenmeyeceği espriyle yeteneklilerden birinin esprisini karşılaştırsın isterdim.

2- Durağan değilsiniz. Sürekli bir hareketlilik var öykülerinizde. Yer zaman karakterler sürekli değişiyor. Çok uluslu öyküler olmaları da olaya evrensel bir boyut kazandırıyor. Üstelik hiçbir cümlenizin altı boş değil. Bilerek ve kendinizden emin bir şekilde yazıorsunuz. Ben bir okur olarak öykülerinizi yazarken zerre miktarda zorlandığınız fikrine asla kapılmadım. Oysa okuduğum hemen hemen bütün yazılarda bir zorlama görüyorum. (Bu profesyonel metinlerde de olabiliyor. İyi bir okur gözlemi kriminal incelemeler gibidir. Hani bir toz sürüp zemindeki parmak izlerini çıkartırlar ya.)

3- Çoğu zaman bu klavyenin diğer tarafında bir yazardan ziyade iyi bir yönetmen olduğu hissine kapılıyorum. Göstermek üstediğiniz şeyin bir yanını karanlıkta bırakarak, önümüze sinema tadında metinler sürüyorsunuz. Okumaktan ziyade izliyor gibiyim. Bazı yazarlar çalışmalarının film tadı vermesinden hoşlanmazlar. Nedenini bilmiyorum ama birkaç makalede bunu okudum. Oysa okur sahneyi gözünde canlandırmak ister. Siz bunu fazlasıyla başarıyorsunuz. Doğal olarak karanlıkta bıraktığınız noktaları algılamak zor olmuyor. (Bunu söylerken şunu da belirtmeliyim; İlhan Kemal öyküleri kolay hazmedilecek öyküler değil. En azından birkaç öyküsünü okumak ve onun tarzını çözümleyebilmek gerekir. Sonrası geliyor.)

4- Abartıdan son derece uzaksınız. Bu çoğu zaman kaleminizi "duygusuz" gibi gösteriyor. (Terkedilişlere ve ölümlere gösterilen sakin tepkiler mesela. Kahraman bu tür durumlarda yalnız kalmak yerine biryerlere gidip bir şeyler içmeyi tercih ediyor. Oysa Türk usulü anlatımlarda belki de adamın intihar etmesi gerek.) Başta bu durumu yadırgamıştım. Fakat sonra farkettim ki, olması gereken galiba bu. Örneğin Sylvıa Plath Sırça Fanus'ta kahramanımız belki onlarca kere intihar teşebbüsünde bulundu. Fakat yazar bunu o kadar sakin ve esprili bir dille anlattı ki, roman bir akıl hastasının hikayesi olmasına rağmen iç karartıcı olmaktan çok uzaktı. Kaldı ki Plath bu romanı yazarken gerçekten ruh dengesi normal değildi. Kitabının yayınlandığını göremeden intihar etti. (Siz ve diğer bilenler için ikinci baskı oldu ama bu örneğin yerine uygun olacağını düşündüm.)

Aslında daha uzatabilirim. Fakat 23,30' da başladığım yorum yeniden bilgisayarımı isyan ettirmeden ve yazdıkalrım bir kere daha silinmeden sözlerimi noktalayayım.

Bu arada Franchesca'yı nedense sevemedim. Belki kahramanımız da çok sevemediği içindir. Bu öykünün bütün sahnelerine restoranın kapısından baktığımı hissettim. Kadın evde şişe açma denemesi yaparken bile ben restoranın kapısındaydım. Hakim göz, dış kapının üst tarafında asılı gibiydi.

Yine tekrar ediyorum, kesinlikle sıradışı ve çok kaliteli bir kalemsiniz.

Saygılarımla.
küsss
küsss, @kusss
2.10.2012 20:27:45
yazarla kıta kıta,fersah fersah dolaşmak..yazınızı açınca acaba bu defa yemekte ne var? diye merak etmek sanırım yazarın en büyük mahareti olsa gerek....

sanırım Hassan esprili olduğu kadar da zeki..Hugo acaba oralarda sık kullanılan bir ad mı?? rastlaşma güzel oldu,en azından beni güldürdü okurken:)

aslında yazıda çok doğru bir şeye de değinilmiş..Burda da mesela Çin lokantası olup,içinde hiç Çinli birin,n çalışmaması az rastlanır bir şey değil..

bir diğer gerçek ise kızlar için kendinden kısa biriyle dışarı çıkmak..korkunççç:-/ kendini hiç hissetmediğin kadar iri hissetmek... yani hikaye anlatıcısını çok iyi anlıyorum bu konuda:))

yazıda en net Franchesca anlatılmış..ki başrol olmadığı halde..ilgimi çekmedi değil doğrusu...

son olarak 'teşrifatçılık olduğunu söylerdim' olacaktı sanırım???

çok beğendim...
lacivertiğnedenlik
lacivertiğnedenlik, @lacivertignedenlik
2.10.2012 16:23:18
dedim bu hostes uzun boyludur

.))
asran
asran, @asran
2.10.2012 10:17:05


eee... sona... bugüne yetişir mi sadet ???

"yazar milletinin böyle yapması halinde kendilerine yazar illeti dediğimi duymaları hoş olmazdı sanırım diye düşündü okurken. son cümlenin bittiği yerde hani olay, lafın kalanı nerde diye geçirdi içinden. yarım kalan bir düşü anlatmanın anlamı olsa olsa okuyana gıcıklık yapmak hevesidir gibi geldi ona. "

Saygımla :)
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL