30
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2677
Okunma


Neden mevsimler gibi değişken olur ki insanlar?
Hayat karmakarışık ve değişken zaten. Ne teknolojinin hızına ne de yaşamın güçlüğüne yetişemiyorken bir de ikiyüzlü insanlarla uğraşmak neden?
Bir gün yanınızda olan ertesi gün çok uzaklarda. Bugün canım dediklerin ertesi gün en büyük düşmanlarından birisi olabiliyor.
İkiyüzlü insanlar her zaman işlerine geldikleri gibi davranırlar. Kendilerine has bir şahsiyetleri olmadığı için, insanlarla çok çabuk iletişim kurarlar. Şahsi menfaatlerinin uyduğu insanlarla dost görünür, çıkar çatışmalarına girdikleri ile de arkalarında dedikodu yaparak kötülerler.
Dedikodu üretirken de başkalarının ayıplarını dökmeye uğraştıkları sırada da kendi ayıplarını hiç görmezler.
Son bir senedir , kendiliğinden hayatıma dahil olan insanlardı. Lale ve Fatih. Onlarla tanışmak için ne bir çaba göstermiş, ne de konuşmalarına ilgi göstermiştim. Beni gördükleri her fırsatta, hiç yapmadığım yapamayacağım şeyler için övüp duruyorlardı.
Oldum olasıya sevmezdim boş yere övgü almayı. Gerçi yaptıklarımla da övünen birisi hiç olmadım. Bir işi başardığım zaman övgüye hiç gerek yoktu ki. O iş benim görevim olduğu için yapmak zorundaydım zaten. Nihayetinde vatan kurtarmıyordum. Kendi halimde severek yaptığım bir işim vardı. Okulumu öğrencilerimi ve öğretmenlerimi seviyordum. Amacım her zaman daha iyi olmaktı. Müdür yardımcılığı görevi iki sene önce verilmişti. Severek kabul ettim. Ve özveri ile de çalışmaya devam ediyordum.
Lale ve Fatih gelene dek.
Bir pazarlama şirketinin elemanlarıydı ikisi de. Okula ilk geldiklerinde çok samimi görünmüş, herkesin kalbini feth etmeyi başarmışlardı. Ben hariç
Temkinli davranmayı, en yakın dostluklarda bile araya mesafe koymayı seven birisiydim. O yüzden dost dediğim insanlarla iletişimim hiç bitmezdi çok şükür. Her şeyin bir sınırı olduğu görüşündeydim. Dostluğun da sınırı bence saygı olmalıydı.
Ben kendi davranışımı korurken bunu başaramayan arkadaşlarım büyük darbeler yediler. Lale ve Fatih kendi menfaatleri uğruna çok samimi oldukları, hatta ne denir yedikleri içtikleri ayrı gitmemecesine samimi oldukları arkadaşlarımı bir kalemde satmışlardı. Birkaçını maddi yükümlülük altına sokup bir kaçına da manevi zararlar vermişlerdi.
Bu kısacık olay benim hayatı tekrar sorgulamama vesile oldu.
Bu kadar mı zordu samimi olmak. İçten olmak. Yalansız ve çıkarsız olmak.
Birkaç kuruş için ya da saçma sapan bir şöhret için kendini bu kadar rezil etmek.
Ben mi anlamıyordum insanların doğasını, camekânda yetişen ben miydim?
Şan şöhret para mıydı herkesin amacı?
Gülüp geçemiyorum ben, herkesin durumuna. Keşke üzmeseydi başkalarının sorunları beni bu kadar. Duyarsız kalabilseydim. Belki şu anda en az onlar kadar ben de huzurlu olabilirdim, bilemiyorum……..
…….. Diye devam ediyordu, onu saygı ile dinlediğim 65 yaşındaki emekli öğretmenim Sabiha Hanım.
Yanından ayrılırken içimi hüzün kaplamıştı. Bu yaşına kadar dürüstlükten ve samimiyetten hiç vazgeçmemişti. Yaşadığı kısacık tatsız olay sonrasında emekliliğini istemiş, köşesine çekilmeyi seçmişti.
Seni çok seviyorum Sabiha öğretmenim