14
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1877
Okunma

Öncelikle şunu belirteyim ki uzun bir süre yazı yazmama kararı almıştım kendi kendime… Hatta hiç yazmamayı düşünüyordum. Ama olmuyor.
Hani bir masal vardır:
Sultanın biri ile baş veziri konuşuyorlarmış. Bilge baş vezir asaletin ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalışıyor, sultan ise eğitimin.
Sonunda sultan kendisinin ne kadar haklı olduğunu göstermek için yıllardır özel olarak eğittiği kedisine ‘’ Git bize iki tane çay getir ‘’ diye emir vermiş…Kedi hemen mutfağa gitmiş. Çayı demlemiş. Tepsiye bardakları koyup çayı doldurmuş. Şekerleri, çay kaşığını her şeyi tepsiye koyup patilerinin üzerinde hem de bir damla bile dökmeden sultanın huzuruna çıkmış. Ancak bilge vezir sultanın böyle bir gösteri yaparak kendisini haklı göstermeye çalışacağını gayet iyi bildiği için önceden cebine bir fare koymuş ve öylece bekliyormuş.
Kedi içeri girer girmez sultan havasını atmış hemen: ‘’ ben sana demedim mi vezirim. Bak kedi bile eğitimle ne seviyeye geldi’’..Vezir hemen cebindeki fareyi usulca salıvermiş. Kedi , fareyi görür görmez tepsiyi, bardağı fırlattığı gibi farenin peşine düşmüş. Bu sefer de vezir konuşmuş: ‘’ Sultanım ! Ne kadar eğitim verirseniz verin her canlı fıtratına ( yaratılış gayesi ) uygun davranır…Asalet dediğimiz şey işte budur..Soy-sop değil.
Ben de öyleyim sanırım. ‘’Yazmayayım artık. Yahu kendi evlatlarım bile yazdıklarımın hiç birini okumadılar. Abime, kardeşlerime verdim yazıcıdan çıkararak...Aylarca evinde kaldı yazılarım sonunda geri iade etti abim. Samiciğim kusura bakma başımı kaşıyacak vaktim yok yazılarını okuyamadım ‘’ diyerek…Eee ben en yakınlarıma bile bedavadan verdiğim yazıları okutamıyorsam yarın bir gün bunları kitap haline getirdiğimde kim para verip de alacak? O halde ne diye yazıyorum ki. Hatta çoğunu uykusuz kalarak yazıyorum.’’
Sonunda buldum sebebimi.:’’Demek ki ben ‘’ Sanat sanat içindir. ‘’ diyenlerdenim. Bendeki bu müthiş (!) sanatı görmüyorlarsa, değerlendirmiyorlarsa kendi bilecekleri iş. Hem canım ne yapayım yani?Ben bunları kendim için yazıyorum ki’’ Oh be…Rahatladım valla…Yoksa yazmaktan vazgeçecektim neredeyse.
Bir başka konu da benim hep böyle kakara kikiri yazmam…Ne kadar gamsız adamım değil mi? Dünyayı dik eylemiş üzerinde oturuyorum. Ya vallahi de billahi de gamsızlıktan değil. Hatta mesela bu günkü yazımda çok acıklı bir durumu anlatacağım sizlere ama biliyorum ki sizler güleceksiniz. Ne yapayım arkadaş kabahat bende değil..Ben acıklı yazıyorum sizler gülüyorsunuz.
Neyse...Dünden başlayalım.
Biliyorum ‘’ Yahu kabak tadı verdi ‘’ diyeceksiniz ama ben dün yine Kadıköy’e indim. Yok yok bu sefer takılmayacağım orada fazla…Bankadan maaşımı aldım. Bana iki yüz lira kalıncaya dek borçlara harcadım. Sonra da üç tane palamut balığı alarak tekrar bizim mahalleye giden minibüse bindim ve dönüş yoluna revan oldum.
Yolda Okulumuzun Müdiresi Sevgi Hanım aradı:
-Alooo Sami Hoca’m acele okula gel.
-Hayırdır Sevgi Hanım… Daha bir saat önce okuldaydım. Ne oldu ki?
-Yahu biliyorsun ya okulun Özel Anadolu Lisesi kısmı açılacak?
-Eeee bana ne? Ben biliyorum ki hem gündüzde, hem de akşamda çalışacağım ve ebemin damına kar yağacak…
-Yok yok değil. Durum değişti. Patron seni Özel Batı Anadolu Lisesinin Müdürü yaptı?
-Hııı? Anlamadım. Patron ne yaptı?
-Yahu amma kalın kafalısın ha? Müdür oldun müdürrrr:
-Peki sen ne oldun? Sen istifa filan mı ettin?
-Hayır..Ben Yine Akşam Lisesinin müdürüyüm, sen de gündüz Anadolu Lisesinin müdürü oluyorsun.
Minibüste bir ‘’ Allaaahhhh ‘’ çekmişim ki sormayın..Herkes bana bakıyor ‘’ Meczubun biri vecde geldi ‘’ diyerek.
-Sevgi Hanım..Elimde balıklar var. Onlar ne olacak?
-Senin balığına e mi? Zıkkımın kökünü yiyesice…Balık alacak zamanı mı buldun? Getir buraya buz dolabına koyarız.
-Olmazz..Bakarsın Gönül ( Okulun hizmetlisi ) pişiriverir size filan..Canım palamutlar sakata gelmesin…Ben onları eve bırakayım sonra hemen okula damlıyorum.
-Tamam…Geç kalma…Yeni sözleşme hazırladık senin için gel de imzanı alalım.
Uça uça eve vardım. Palamutları buzluğa attığım gibi ver elini okul.
Aman Allah’ım o ne? Okul müfettiş kaynıyor. Okulu Anadolu Lisesine çeviriyoruz ya…Garibim Akşam Lisesi öğrencileri için hiç de söz konusu olmayan şeyler Gündüzlü Anadolu Lisesi öğrencileri için tek tek isteniyor patrondan. Daha doğrusu istenmiş..Ben bu konuşmaları daha sonra öğreniyorum.
-Kesinlikle kantin olmalı okulda
-Hay hay efendim.
-Spor Salonu da isteriz.
-Emriniz olur efendim.
-Müzik odasına enstrüman filan da alırsınız artık.
-Almaz mıyım efendim ilk işim o.
-Ha en önemlisi artık kız ve erkek öğrencilerin tuvaletlerini ayırın. Erkekler ayrı, kızlar ayrı, bayan öğretmenler ayrı, erkek öğretmenler ayrı tuvaletlere girecek.
-Elbette efendim..Hakk-ı âliniz var efendim.
-Bu sınıflardaki kara tahtaları da kaldırın. Artık tebeşir mi kaldı? ( Ah benim çilekeş akşam liselilerim ahh… Sizi kimse adam yerine koymadı bak…Neden? Çünkü siz sadece ve sadece 3550 liralık adamlarsınız[ senelik ödedikleri para ] oysa bu yeniler en az 6000 liralık olacak…Ah gözün kör olsun para…Ye kürküm ye dünyası )
-Sipariş verdim bile efendim hemen hallediyoruz o işi.
-Bir de tabii ki Anadolu Lisesine ayrı bir müdür atamanız gerekiyor ya da akşam lisesi müdürü gündüze de bakacak ama bu sefer sizin iki tane müdür yardımcısı atamanız gerekiyor.
Hesap kitap başlıyor kafadan… İki müdür yardımcı: Her birine en az 1500 Tl versem…Ayda 3000 Tl..Onun yerine bir tane müdür atasam..Hem de bu okulun öğretmenlerinden biri olursa…Sevgi Hanım 1200 e çalıştığına göre o da kabul eder…Tamammm Buldum…Sami Bey.
İçeri girdim. Patron beni tanıttı Müfettişlere.
-Anadolu Lisemizin Müdürü Sami Biberoğulları Hocamız.
Adamlar bana ‘’ Müdür dediğin bu mu şimdi? ’’ kabilinden bakarken ben de onlara ‘’ Ne oldu beğenemediniz mi ?‘’ bakışlarımı yolladım.
Velhasılı Kelam devlet okullarında ancak bir kere müdür başyardımcılığı mertebesine kadar ulaşabilmiş olan ben emekliliğimden altı sene sonra müdür de oldum. ( Daha doğrusu koyunun olmadığı yerdeki Abdurrahman Çelebi )
Şimdi denilebilir ki ‘’bu yazının neresi acıklı..baya da komik yazmışsın.’’ İyi de daha acıklı kısma gelmedim ki..Buraya kadar olan kısım girizgah…Asıl macera bu gün yaşandı.
Patron dün müfettişler gittikten sonra bana ‘’ Hocam yarın okula gelin..Boyacı gelecek sınıfları boyamaya, ayrıca ben ve ortak da gelecek ( Yani diğer patron..Bizim iki patronumuz oldu bu yeni dönemde ) Başka işler de olacak’’ dedi. Bana müdürlüğü altın tepside sunmuşlar cumartesi günü okulu açmanın lafı mı olur? ‘’ Hay hay gelirim tabii ki ‘’ dedim .
Uzatmayalım efendim bu gün sabah 10.00 da okulu açtım. Anında boyacı damladı ve çalışmaya başladı. Ben de ne yapar bir müdür hem de bu boş günde ve saatte? İnternete takılır değil mi? Takıldım internete..Daha bir iki yazı okuyup yorum yazmıştım ki boyacı indi aşağıya.
-Hocam çay var mıydı?
Yahu okulda hizmetli yok..Okulun çevresinde kahve filan yok…Tamam mutfakta demlik, çay filan var ama çay dediğin zıkkım öyle kendi kendine olmuyor ki. Bir yapan lazım. Adamın eli ayağı boya içinde olduğuna göre ‘’ Arkadaş ! işte mutfak , işte çay..Buyur yap çayını, doya doya iç.’’ Denmez. Ya ne denir?
-Ustam hemen koyayım bir çay beraber içeriz.
Çayı demledim.Neyse…Usta daha aşağıya inip bir yudum bile içmeden küçük patron geldi.( Yaşça küçük olanı ) Selam - kelam filan falan derken.
-Hocam çay var mıydı?
-Var var merak etmeyin taze demledim.
Küçük patronla çaylarımızı içerken usta da geldi… Böylece neredeyse çayın dibine darı ektik ki büyük patron geldi yanında bir başka adem ile. Sınıfların ve okulun diğer birimlerinin kapılarına cafcaflı tabelalar yapıştırıyorlar. ‘’ Kayıt Kabul odası, Müdür odası, 11-A, 12 - B vs…
Ama istekler bitmiyor.
-Hocam bir makas alabilir miyim?
-Ne münasebet..Ben şey miyim?
-Yok ya şu kağıtlar tabelalara büyük geldi. Onu kesmek için makas lazım. Senin buruşuk yanaklarla ilgisi yok.
-Haa o makas mı? ‘’ Yahu neredeydi bu makas?’’
Okulun altını üstüne getirip buldum makası.
-Hocam bayrak direğindeki bayrak baya kirlenmiş. Onu değiştirelim. Ben yeni bayrak getirdim bunu asabilir miyiz? ( Sanki kendisi de benimle beraber asacakmış gibi çoğul kullanıyor)
-Ben asarım ...Bana verin yeni bayrağı.
Nah asarsın…Ulan hangi namussuz attı bu düğümleri…Çözebilirsen çöz anasını satayım..Allah sizi inandırsın tam yarım saat sadece ipin düğümlerini çözmeye uğraştım ama sonunda yeni ve gıcır gıcır bayrağımızı astım direğe.
-Hocam çok yorulduk..Çay var mıydı?
-Var var merak etmeyin. Daha yeni yapmıştım ( Bir saat kadar önce…Buz gibi olmuştur)
-Eh o zaman senin ellerinden bir çay içilir.
Mutfağa gittim…Çaydanlığın dibinde çok az bir çay kalmış. Hemen ketıla suyu koyup kaynatırsın. Çaydanlığın ağzına kadar kaynar su doldurup o çayı aynen servis edersin millete.
Çay faslı bitti…Bu sefer de okulumuzun tabela ve reklam afişlerini yapacak olan heyet geldi. Büyük patron sordu?
-Hocam…Çatı kapısın anahtarları nerede?
‘’ Yahu nereden bileyim? Ben daha bir günlük müdürüm …Kafayı çalıştır Sami. Daha ilk günden ben bir mok bilmiyorum demek olmaz…Nerede olabilir bu çatı kapısının anahtarı? …Buldummm..Gönül’ün iş pantolonun cebinde…’’ Araya araya Gönül’ün iş pantolonunu buldum ve bir tomar anahtarı ellerine verdim. ‘’ Oh beee valla ben bu müdürlük işini kıvıracam galiba. Baksana adamlar ne isterlerse bulup çıkarıyorum’’
Derken efendim küçük patron ve afişçiler gitti. Büyük patron.
-Hocam buralarda şöyle ekmek arası yapan bir yerler var mı?
-Valla burası öyle bir yer ki acından ölsen sokaktan geçen kimse bile olmaz ki acıyıp da bir ekmek versin.
-Acıktık valla.
-Durun bakayım buz dolabında yiyecek bir şey var mı?
-Çok iyi olur hocam bir bakıverin.
Baktım: İki kiloya yakın domates var hepsi o. Tekrar yukarı çıktım.
-Valla iki kilo domates var..Hani biber filan olsa bir menemen olabilirdi ama maalesef yok.
-Hocam varsın bibersiz olsun..Siz yapabilir misiniz menemen?
-Yapmasına yaparım da acı bibersiz asla...Benim de kendime göre prensiplerim var...Acı biber olmadan asla yapmam…Hem dolapta sadece üç tane yumurta var yetmez.
-Tamam hocam ben hemen yumurta ve biber alıyorum.
Hay Allah’ım ya…Ben koskoca patron iki biberin peşine düşmez sanıyordum ve menemen yapmaktan yırttık zannediyordum ama adam gitti yarım kilo biber, on yumurta ve dört ekmekle geldi beş dakika sonra. Tabii ki on dakika sonra da nefis bir menemen sofradaydı.
Menemen faslı bitti. Büyük patron yine.
-Ellerine sağlık hocam harika olmuş menemenin...Şimdi bunun üzerine bir çay ne güzel olurdu?
-Olmaz mı? Hemen yapıyorum.
-Size zahmet olacak ama?
-Ne zahmeti efendim Si..ve - si..ve… ‘’ Hay Allah’ım az daha dilim sürçüyordu.
Yaptık tabii ki çayı.
Bir saat kadar sonra fıstık-ül muazzama bir hatun geldi okula…Aman Ya Rabbim Şapırt valla…Benim, -müdürü olacağım, daha doğrusu artık olduğum, henüz bir tane bile öğrencisi olmayan - okulun kıyafetleri ile ilgili imiş gelişi.O , patrona kıyafetlerinin ne kadar güzel ve kaliteli olduğu ile ilgili rol kesiyor, ben hatunu kesiyorum. Derken Patron benim bu platonik kesmemi durdurdu birden.
-Hocam çayımız var mıydı?
-Omaz mı efendim?
-Ya size de çok zahmet verdik bu gün ama iki çay verebilir misiniz?
-Çay ne demek efendim böyle bir hatun için insan can verir...Demedim tabii ki…Daha doğrusu dışımdan demedim.
Yeniden çay yapıp sunduk.
Kıyafet konusu da halledildi…Hatun gitti..Saat 16 ya doğru büyük patron ve yanındaki vatandaş da gitti. Sadece ben ve boyacı kaldık okulda.
Hemen Sevgi Hanım’a telefon ettim.
-Alooo..Sevgi Hanım. Allah seni davul etsin e mi? Güya müdür oldum okula…Akşama kadar çay servisi yaptım. Hatta arada menemen bile yaptım. Daha müdürlüğümün ilk gününde şu halime bak.
Anlattım tüm yaşananları. Sevgi Hanım baya güldü…Ve o, organlardan müdür seçilmesi fıkrasını anlattı bana...Hani nerede bir popo varsa onu müdür yapıyorlarmış diye biten fıkra…Ve sonunu şöyle bağladı…’’Hocam hiç merak etme iki popo, birimiz sabah, birimiz akşam böylece idare edip götüreceğiz bu okulu…’’
İşte böyle…Gördüğünüz gibi ben çok acıklı bir olay anlattım . Siz gülüyorsanız ben n’aapıyım?