Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Aynur Baş
Aynur Baş

Kalem Silah, Kâğıt Ordu

Yorum

Kalem Silah, Kâğıt Ordu

15

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

1522

Okunma

Okuduğunuz yazı 5.8.2012 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.

Kalem Silah, Kâğıt Ordu



Katıra babasını sormuşlar, “at dayım olur,” diye cevap vermiş. Konuya balıklama dalışımı mazur görün. Konuşurken kendimi o kadar çok kısıtlıyorum ki yazarken bunu yapmak içimden gelmiyor. Kalemle dostluğumun insanlarla dostluğumdan çok daha uzun sürmesinin nedeni budur belki.

Armudun sapını, üzümün çöpünü, dahası, ölümün körünü kaleme fısıldayarak rahatlayanlardanım. Bunu biraz da kimseyi kırmadan, kendi gönlümü almak gibi kabul ediyorum. Yazıda savrukluğun, konuşurkenki densizlikten daha saygın olacağına inanıyorum galiba. Gözü yummak, ağzı kapatmaktan daha kolay geliyor sanki. Bir satırı okumadan atlamak, kulağı tıkamaktan daha kolay değil midir sizce? Kaldı ki rahatsız edildiğinde kırpılmak, gözün refleksi. Kulağın böyle bir yeteneği yok. Eşiğinden içeri aşana buyur demek zorunda kulakçık. Dışarı çıkanın küpe deliğine takılması, ne gözün ne kulağın marifetlerinden. O, aklın depolama yeteneğindenden çok mukayese kabiliyetinden olsa gerek.

"Ölünün körü" derken, bu deyişteki körlük dirinin gözüne değil, Farsçanın goru’na denk geliyor. Ölünün mekânı, mezarı demek. Dil, sözcüğü evire çevire, zaman içinde kör ediyor biraz. Kalem hiçbir kelimeye bunu yapmaz işte. Göz, kapaklarını kısar, kirpiklerini perdeler, kalemin yazdığını görmezden gelirse bile, yazı bunu asla yapmaz, sözcüklere.

“Eliyin körrü!” Derdi Emine Teyzem. Konuyu üstünkörü geçmek istediğinde, ısrarla açılım istediğim anlarda söylerdi bana ve öfkesinin şiddetine göre değişirdi l ile r’lerin sayısı. L’de fazla oyalanıp r ’ye üç saniyeden fazla basıyorsa, söz çoktan bitti, sırada okkalı bir tokat var demekti. Çocuktum, toydum ama anlardım.

Söz uçar yazı kalır derler, ancak yazı denilenin de bir göz kırpımı kadar hükmü olduğu unutulmamalı. Bakmanın görmek demek olmadığı gibi gereğinden uzun cümleler hangi küpeye nakşedilir, edildi diyelim, o küpe hangi kulağa yakışır, bilemiyorum.

İnsanoğlu tüm dikkatini dış dünyayı denetim altında tutmaya harcadıkça içindeki isyanlara hazırlıksız yakalanıyor. Kalem, insanın içinin sesine uzanan mikrofonu gibidir. Kimi zaman sesler o kadar birikmiştir ki, tıpkı şu an bana olduğu gibi, hangisine kulak vereceğini kalem de şaşırır, onu tutan da. Şu, soyu ata dayanan katır sözü mesela… O ses nerden düştü kaleme, seçemedim şimdi, ancak kalemi zihnimin dehlizlerinde biraz daha dolandırırsam yerini tespit edebileceğimi biliyorum. Kendimi azıcık daha yorarsam, o tabire neden olan hatırayı, kafasını kuma gömmüş deve kuşu gibi yakalayacağımdan eminim.

Hep birlikte konuşan bir grup insandan, sesi en tiz olan mikrofonu ele geçirir. Vay okuyanın haline demeyin. Orada göz devreye giriyor, endişeye gerek yok. Bu yazıda hiçbir kelimeyi atlamayanlar bu satırda benimle birlikte yürümeye devam ediyorlar ama birilerini yukarıda bir yerlerde bıraktığımızdan öyle eminim ki. Kimlerinin daha ilk cümlede takılıp kalmış olmaları çok mümkün. Kimilerinin hepimizi sollayıp sona çoktan ulaşmış olmaları da şaşılası değil. Peki, okumanın doğrusu, ya da yazanın arzusu nedir? Yazan atın dorusuna, yiğidin delisine, yazının da efendisine taraf. Dolayısıyla yalpalanıp duruyor harflerin arasında şimdi. Kendisinin iç sazlarının okurun sesine akortlu olduğunu kim iddia edilebilir? Ben değil…

Bu şekilde tasnif edilen bir fikir çekmecesinde, insanın, “insanlar yazışa yazışa anlaşır,” diyesi geliyor. Aksi de mümkün tabi. İnsanlar yazışa yazışa savaşır gibi. Kolay çürütülesi bir sav değil bu, kabul edin. Ama doğruluğuna da çok güvenmeyin. Düşünsenize, gideri altı üstü bir kalem, bir kâğıt ve yazma hızına bağlı biraz zaman... Peki ya geliri? Okuyanın da yazanın da ereceği huzurlu bir sessizlik mi… Sanmıyorum. Olsaydı keşke. Konuşmayı bırakıp yazmalara yüklenseydik, gözde tik tavan yapardı ve yine görmek istediğimizi görüp, hoşumuza gitmeyeni tiklerdik. Tıpkı duymak istemediğimize, elsiz ayaksız kulak tıkadığımız gibi.

Sonuç?
At, avrat, silah tabi ki…
Gerisi Emine Teyzemin dediği kadar önemli anca.

Yazmak, her zaman en iyi tedavi yoludur. Her yazı okuyana kâr mıdır, bilemem. Bilsem de söylemem, ama yazana daima yararlıdır kalem denilen nesne.

Dayısının at olması, katırı soylu kılar mı? Zor… Hem, soylu olanlar soyu ile övünmezmiş. Öyle derdi Emine Teyzem. “Sen soyunla değil, soyun seninle övünsün” derken, kalem tutmayı ya da okumayı kastettiğini sanmıyorum. Kendisi okuma yazma bilmezdi zaten.





Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Kalem silah, kâğıt ordu Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Kalem silah, kâğıt ordu yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Kalem Silah, Kâğıt Ordu yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
DİLEK YILDIZI
DİLEK YILDIZI, @dilekyildizi
7.8.2012 02:21:28
USATAM
GÜN BİTERKEN BİLE SENİ OKUMAK
HER ZAMAN GÜZEL....
su_misali(Gülhun Ertilav)
su_misali(Gülhun Ertilav), @su-misali-gulhunertilav-
6.8.2012 21:29:26

ne kadar da doğru söylemiş Emine teyze:))

kalemle barışık olmayı seviyorum ve sizin cesur kaleminizi okumayıda

kutlarım günün yazarını

her dem sevgi ve saygı ile



**Havin_**
**Havin_** , @--havin---
6.8.2012 19:55:59









O sözünü ettiğimiz çay vardı ya şimdi yola çıkıp oraya o çayı içmeye gelesim var -kendime göre gidesim-. Hıımm nasıl demeli hani kanınızın damarlarınızda dolaşması gibi "tepe aşağı" durduğunuzu düşünün, hissetmez misiniz... Onun gibi şimdi hissettiğim yâni sizin yazarken hissettiğiniz var ya öylesi..


Nefes alıp-verdiğiniz tablo gözümün önünde ve şu an aynen öyle yazıyorum niye vaktim yok çünkü ama ille de yazacağım niye..


Kalem insandan öte dosttur belki "inanmak lazım" ama kalemi dost bileni sevmek de mârifettir kendimce.


O "ölünün goru" var ya.. Bir de büyük büyükannemiz "gore baıyxû" derdi.. Bir şeyi birkaç kerre ısrarla soruyorsam bana öyle derdi.. Bir de geline söylenir "babanın hânı" anlamında:)).. İlle de soruyorsan gideceğin yer orasıdır mânâsında..


Bir gözüm saatte diğeri klavyenin kaçan harfleri üzerinde; doğru cümleler hangilerinde saklanıyorlar deyi deyi düşünüyorum... Kalemin kağıdın tasvirini gelmiş geçmişini oturup sizinle konuşamam muhakkak "boyum biraz daha uzamalı" ama sizi okumak öylesi güzel ve hattâ öylesi gereçeğe dokunmak gibi ki...



Bu elin kalemi evet silah gibi!


Evsiz yurtsuz kalırsam gideceğim yeri soracak olursam bir de "gore qelem" demesini isterim içimden bir sesin.


Kalem çatı, kâğıt yatak ve zihnim örtü misâl.



"Zihnim örtü.."


Şimdi Aynur Hanım söylemek isteyip de dudak çadırından geri bıraktığım öyle sivri cümlelerim var ki benim de yanıyor sînem. Ve biz yangını sevenlerdeniz maalesef şikâyet etmiyoruz, ondan değil belki de aslında "gerekliliği" biraz vaktinden önce tanıdık gibi..


Her neyse..


Kalemimi sizin sevdiğiniz kadar sevmek isterdim, inanın. Kalemi tanıştıranı sevmediğimden belki hep düşman kaldı ismi. Ama şu sayfayı kelime-satır atlamadan okumuş olmak ve yazarın yazarken hissettiğini -kâlb atışlarını- hissedebilmek farklı bir şey, kendinizi okuyunca anlıyorsunuz değil mi..



Dâima sevgiyle kalın ve kalem'in sesiyle dâima ve duâ edin kalem beni de sevsin ya da ben onu..


Hasan Yaylacı
Hasan Yaylacı, @hasanyaylaci
6.8.2012 15:44:22
At, avrat, silah

Her devirde olduğu gibi

At tamam, avrat da tamam ama silah artık çok farklı şekillere büründü.
Köroğlu dedi ya delikli demir icat oldu mertlik bozuldu diye
Her neyse felsefe yapmanın yorumu kurtarmıyacağını ikimizde pek ala biliyoruz
O zaman
Her sözüne eyvallah Usta
Bende alkışlı-yorum bu güzel yazıyı
Sevgi ve selam bırakıyorum güzel sayfana
Bir de saygılarımı...)))
okan KİLİT
okan KİLİT, @okankilit
6.8.2012 14:07:00
"soylu olanlar soyu ile övünmezmiş"
“Sen soyunla değil, soyun seninle övünsün"

Ben Emine teyzeyi çok sevdim :)) Yazı baştan sona çok güzeldi...Hayranlığımı bırakıyorum sayfanıza...Sevgi ile kalın...
Taylan KOÇ
Taylan KOÇ, @taylankoc
6.8.2012 13:21:22
Yazmak...

Kimse söyleyemediklerimizi
kelem ve kağıtla dertleşerek anlatmak kadar güzeli yok sanırım sözünüzü kesmez fikrini söylemez sadece sizi dinler..
Kalemlere vurulan kelepçe olmadan özgürce yazmak ne güzeldir...

Tebrik ederim sevgili yazarım
Çok güzel bir yazıydı
Emeğine
Yüreğine sağlık
Dostlukla...
Dosteli_
Dosteli_, @dosteli
6.8.2012 09:51:19
Bu güzel yazıyı ben de dikkatle okudum. Hem de bir kaç kez. En çok ne dikkatimi çekti biliyor musun ? Emine teyzelerin, Ahmet dedelerin verdiği yaşam derslerini pekte öyle dikkate alamadığımız! Alabilseydik eğer onca çabaya ,hala bu kadar zayıf eğitim düzeylerinde, gelişmişlik düzeylerinde kalır mıydık? Bu kadar kendinden başkasını gözü görmeyen birey nasıl türerdi. Bence boş ,konuşa konuşa.... Zira iki cahil yanyana gelirse konuşabilecekleri konu başlıkları
o kadar az ki. Aslında örneklemek isterdim ama neyse .. Herşey konuşulamadığı gibi herşeyde yazılamıyor sonuçta. Güne taşınan bu güzelliği alkışladım canı gönülden
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz, @aynurengindeniz
6.8.2012 08:44:05
Güzel, latif ve akıcı bir yazı okudum. Hiç de bir yerlerinde yitip gidilecek gibi değildi. Atın babasından, "at, avrat, silah" üçlemesine özde uzun, sözde kısa bir seyahat.

Kaleminizi tanıdığıma sevindim.

Kutluyorum.
Neşe CÖMERT
Neşe CÖMERT, @nesecomert
6.8.2012 01:51:55
Ah be Usta!
Tüm şiir ve yazıların güne gelecek nitelikte zaten..
Site sakinlerine ayıp olmasın diye ama arada dayanamayıp alıyorlar, vitrine.
Vitrin ki zihin jimnastiği yaptıran edebi paylaşımlara daha aç bence, sen de bu potansiyel Allah vergisi, kalemin yergisi ve sevgisiyle de katmerleniyor işte, alkışlamak gerek..

Daha önceden de okuduğum bu leziz yazıyı yeniden okumak mutluluk verici ve yerinden dolayı kutluyorum hiiç de şaşırmadım ayrıca. İki defa okudum, sahur niyetine biraz da özel aldım napayım. 16 saat bu kolay değil, tutması gerekir..:)))

Günün yazısını ve sevgili arkadaşımı gönülden kutluyorum..
Saygım, baki selamlarım ve sonsuz sevgilerimle canım...:)
canbolat demirci
canbolat demirci, @canbolatdemirci
6.8.2012 00:55:24
Şiiri yazamıyorum ,yazıya bulaşayım diyorum pat bir yazı...Bu kadar da olmaz ki.Ah benimde bir Emine teyzem olsaydı...
Yok yok olsaydı da Annem Sultan ben yine de demez dedirtmezdim sana Öllüyün körrrü....


Yazarken konuşmak bu olsa gerek ,hem lafı eveleyip gevelemeye ne gerek ben yine kutluyorum içtenlikle sevgili dost yüreğimi...

ŞEN kal e mi.Sesin soluğun çıkmasa da varlığını hissediyorum.İyi ki varsın...
Sev_tap
Sev_tap, @sev-tap
6.8.2012 00:17:45
Harikasın ya:) cidden çok tatlı, çok doğal bir kalemin var, bu yüzden çok seviyorum kalemini zaten...şiirlerinden sonra, bak şimdi de yazılarına hasta olacağım, ettiğin reva mı şimdi:) yazdıklarının hepsinin altına, imzamı basarım, o denli doğru gözlem ve tespitlerdi, eee Emine teyzenin de hakkını yememek lazım amma:) bu yazıyı daha başında, ya da yarısında bırakan var mıdır bilmem...vardır elbet...ve hatta devamını okumadan altına okkalı bir tebrikler basan da olacaktır belki...ama inan o türlülerine acıyorum, çünkü büyük kayıptalar billahi:)

neyse...benim çenem mi düştü ne yazının güzelliğinin şevkinden...ne yapayım sen de vermeseydin coşkuyu:) verdiğin coşku öylesi güzeldiki, ben de kendimi kaptırıverdim işte kalemimin, pardon klavyenin:( ahengine...

gönül dolusu tebrik ve teşekkürlerimi bırakıyorum sayfana usta kalem...kalem eline en çok yakışanlardansın, sen konuşmasan da olur desem mi acaba:) neyse sen tike girmeden, ben de dilimi yutmadan gideyim... her daim sevgim ve saygımla dost...

Sev_tap tarafından 8/6/2012 12:19:56 AM zamanında düzenlenmiştir.
Etkili Yorum
Hamide Özdemir
Hamide Özdemir, @hamideozdemir
5.8.2012 17:13:36
Sonunda geldi benim yazım. Ne güzel geldi hem de.
Sereserpe, rahatça.
Sesin kulaklarımda çınladı.
Tam da yazmayla konuşma arasındaki ilişkiyi anlatırken.
Notlarım arasına alacağım bu yazıyı bilgisayarım gelsin bi.
Başlığını da "elliyin körü" koyacağım.

Tebriklerim çokça.
Sevgiyle sayglar.
e d i b / a h m e t
e d i b / a h m e t, @edib-ahmet
5.8.2012 14:15:37
10 puan verdi
Yazmak güzeldir Aynur hanım, benim için de rahatlama limanı... Yaznın sonundaki mesaj da güzeldi... Emine teyze de renk katmış içten yazınıza... Yine renk katan, renkli anlatımlarınız vardı sayfada... İçtendi baştan sona... Yazan kaleminiz hiç susmasın diyorum...


S a y g ı y l a . . .



============================ e d i b / a h m e t


Zele
Zele, @zele
5.8.2012 13:03:55
10 puan verdi
konuya baltayla dalmadan önce, Emine Teyzen, aslinda, yaziyla kalemle yanliz bir kismi anlatilabilen bir "durustan" bahsediyor olabilir.
Zira, elma derken içimizden kayisida geçebilir, bazen. Kalem yada kelam duyguya her zaman adil olamiyor, zira içimizde, yada beynimizde ki elektrik titresimleri bir "sey" bir "olgu", gözle gorulen, sozle duyurmak istedigi bir mesaj gonderdiginde, ona bir "kelime" buluyoruz, ama ayni olguya, Türkler "ates", acemler "od", araplar "nar", fransizlar "feux" diye telaffuz ederler, ve bu telaffuz etmeler ile kelime dagarcigiyla beynimizin karsilikli etkilesimi sonrasinda, artik "ates" dedigimizde Türklerin beyninde "ortalama" bir imaj belirir, bu bir kulturel sosyallesme olabilir ve her kulturde farkliliklar yaratabilir.

Ama beynimizden geçen o "imajin, sembolun" asla "tam" karsiligi degildir.
Latince de söz: parabol, anlamina gelir. bir yuzuk dusunun, bu yuzugun çekim merkezi beynimizdeki o "sembol" olsun, ve eksenide harcadigimiz ve konustukça konustugumuz ve asla merkezdeki sembolü ele veremedigimiz, tam karsiligiyla anlatmaya muktedir olamadigimiz içindir ki sürekli agiz ishali (benim gibi) olabiliriz:))
Peki bu bizi tedavi edermi? Bilemem. siz daha iyi bilirsiniz. Bildigim tek sey, "eskilerin az konusup çok is yaptiklari"
modern insanin ise, çok konusup az sey yaptigi: kimseyi yargilamaya niyetim yok, zira goruldugu uzere bende olaya dahilim.
içimizde bir sey var sanki, bir hirs, bir amaç, ve bir seyler yapmak lazim diye, beyinden sinyaller geliyor, ve biz de bir seyler yapiyoruz. Ne yapiyoruz; konusuyoruz.
peki "yapmak" ile "konusmak" ayni anlama gelebilirmi? yada "yapmamak" içinmi konusuyoruz bu kadar çok:)) bilmiyorum. Bildigim çok konustugum ve konustukça, " yapmaya, etmeye" cesaretimin azalmasi. konustukça rahatliyorum adeta, benim bu konustuklarimla biri bir sey yapabilirmi; zor!! yada kimbilir.
bu konusma "cure par la parole: konusarak tedavi, bilinçaltina atilmis seyleri sozle telaffuz ederek, gun isigina çikararak tedavi "yontemi S. Freud'a ait.
konustukça iyilesiyormuyuz? bilmiyorum. Ama belki, konusa konusa az olsa, baska seylere geçiyoruz belki, bu açidan kesinlikle bir tedavi.
kaleminiz kallavi, yaziniz bazi sorulari sordu bana, bende kendi cevaplarimi yazdim, kutlarim daima saygilarimla


© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL