37
Yorum
13
Beğeni
0,0
Puan
4838
Okunma

Bir başkaydı bizim çocukluğumuz... Hakikaten başkaydı.
Düşünüyorum farkında değiller ama ne şanssız şimdiki çocuklar. Yaşayamadılar göremediler bizlerin yaşadığı çocukluktaki, o yılların güzelliğini. Yazık...
O zamanlar azdı herşey. Kıymetli oluşu da belki bu yüzdendi kimbilir.
Şimdi bakınca etrafa herşeyin hep daha iyisi-fazlası-güzeli var.
Hep dahası var hayal kurmaya ihtiyaç olmaksızın. İşte belki de bu yüzden doyumsuzluk, mutsuzluk çok...
Oysa bizim düşlerimiz vardı. Çiçekli basmadan perdeli evlerimiz, elma şekerlerimiz, leblebi tozlarımız, misketlerimiz...
Çember çevrilir, su musluktan içilirdi. Ağaçlara tırmanılırdı. Dut ağacı altında etek açılırdı. Silahlar tahtadan olurdu. Tek endişemiz, tek derdimizse hemen herkeste aynısı olan, daha iyisi olmayan ucuz plastik bebelerimizin üşütüp hasta olmalarıydı.
Yamalı kilimler üzerinde akşam saatlerinde oturup kapı önlerinde sererdik yarınlarımızı. Oyuncaklarımız arasına katar oynardık hep aynı sandığımız hayatı.
Sokaklarımız evlerimiz kadar güvenliydi. Düdük sesini duyduğumuz bekçiler olurdu bizim çocukluğumuzda. Sabahları birbirinin yüzüne bakıp günaydın demeden geçen insanlara şaşırırdık. O zamanlar merdiven çıkılır, aidat ödenmez, yönetici de seçilmezdi...
Benim çocukluğumda kardan adam yapılır, evlerde soba yanardı. Sobanın üstünde kızaran kestanelerin kokusu kaplardı odayı.
Her akşam arkası yarın programı merakla beklenirdi radyoda.
Ben çocukken;
Koşup ayağım takılıp düştüğümde ekmek çiğnenip konurdu kanayan yaraya mikropta kapılmazdı. Öyle ultrasonlar filan da yoktu. Nutella neydi bilinmezdi. Ekmeğin üzerine sanayağ sonra üstüne analarımızın eliyle yapıldığı reçel sürülürdü.
Mutluyduk yoktu ötesi, mutluyduk işte. Hep yedek bir umudumuz hep hayallerimiz vardı çünkü.
Şimdilerde olmayan, şimdilerde yitirdiğimiz...
Şimdi büyüdük!
Sokaklar ruhsuzlaştı. Avuç dolusu harcanan parayla yapılmış parklar var ama oynayan çocuklar yok..
Şimdi oturulan apartmanda kim yaşıyor tanımıyor bilmiyoruz. Betonlaşan ruhlar çoğaldı tıpkı beton binaların çokluğu gibi. Ölse biri, kimsenin kimseden haberi yok.
Birbirine yabancı oldu insanlar. Eskiden sanki daha bir anlamlıydı insanlar için güven. Çünkü güvenince bir kez kolay aldanılmazdı. Güven sınanmazdı da.
Teknoloji denilen de girince hayatlara kolaylaştırdı hepten yeni beyinlere yeni insanlara ulaşmayı. Uzaktakiler yakın, yakındakiler uzak oldu bu sayede. Birebir iletişimler, yüzyüze yaşanan dostluklar, oyunlar da tükendi.
Sanal denilen yer keşfedilirken gerçek hayat, hayatlar ıskalanır oldu maalesef. Kendine bile yabancı olundu, kendi yalnızlıklarımızda yaşar olduk.
Düşünüyorum da; Ne güzel insanlar vardı eskiden, çocukluğumu kaplayan. Şarkılar bile başka güzeldi eskiden. Ne güzeldi ne özeldi eskiden zamanlar, dostluklar...
Şimdi lüks ışıltılı olurken ne çok yapaylaştı donuklaştı herşey...
Şimdi herkes yoğun şimdi herkes tek başına. Şimdi çoğaldı kalabalıklardaki yalnızlar yalnızlıklar...
Ne çok şey anlatır insana eskiler... Ne çok şey hissettirir ne de çok izler bırakır. Eskinin bir diğer adı yaşanmışlıktır çünkü. Hatırlanır bazen tebessümle bazen içimiz acıyarak.
İnsanı en çok üzense; eskiden diye söze başlarken eski olduğunu anımsamak, zamanın farkında bile olmadan ne çabuk geçtiğini bilmek.
Yıllar alıp götürmüş ne var ne yoksa ve ne çok şeyi...
Bir başkaydı bizim çocukluğumuz, bir başkaydı temizdi herşey birzamanlar...
Büyüdük kirletirken kirlendik, eskitirken eksildik farkında bile olmadan...