Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz

İNTİHAR SAATİ

Yorum

İNTİHAR SAATİ

17

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

2226

Okunma

İNTİHAR SAATİ

İNTİHAR SAATİ

Aslında ölmek istemiyordum. O yüzden Metin’i saat beşte arayıp, beş buçuğa randevu verdim ve beş yirmi beşte, buluşacağımız kafenin önündeki bankta bileklerimi kestim. Hava, kesiklerin acısını erteleyecek kadar soğuktu. Mevsim kıştı. Yerlerde erimeye yüz tutmuş kar öbekleri vardı. Uğultulu bir kalabalıkla gömülmeyi hayal edenlere, kış hiçbir zaman, ölmek için ideal bir mevsim değildir. Onlar ekseri Haziran için niyazda bulunurlar. Bunaltmayacak bir sıcak, memlekete dönen hısım akrabalar vesaire. Fakat benim gibi kendi varlığını bile umursamayan yapayalnızlar için, kardan ötürü cenazeye gelemeyecek cemaatin hiçbir kıymeti yoktur. Elbette bunları düşünmenin sırası değildi. Avucuma dolan kanın yapışkanlığını hissedebiliyordum. Bu his, o an, yağan çamurlu yağmurdan, üzerime yapışan giysilerimden, ıslanıp yüzüme gözüme tutunan saçlarımdan daha fazla rahatsızlık vermeyen bir histi.

Metin sokağın ucundaki sokak lambasının kadrajına girdiği an, adımlarının hızlanması için Allah’a yalvarıyordum. Çünkü bu sefer durum diğer iki denememden daha ciddi olabilirdi. Bisturiyi bilinçli bir şekilde kullanmıştım. Diğerlerinde olduğu gibi yatay kesikler değildi şimdikiler. Bunu, zonklayan kesiklerin birbirine sürtünmesiyle içimi saran tuhaf duygunun yoğunluğundan da anlayabiliyordum. Şehir kütüphanesinin arkasındaki iki tecrübemde, içimde daha baskın bir yok olma arzusu olduğu halde, bisturiyi gerektiği gibi kullanmayarak sağ bileğimde yalnızca deriyi kaldıran kesikler açabilmiştim. Ama o zararsız kesikler bana kendim hakkında bilmediğim bir şeyi öğretti: Sandığımdan cesur olduğumu ve hayatın kolay kolay kurtulamayacağım bir bela olduğunu.

Eğer şimdi ölürsem gerçekten üzülürüm, diye düşündüm. Çünkü henüz sırası değildi. Evet, hayat peşimden sürüklediğim ve beni dallara yahut dikenli tellere takılmak durumunda bırakan, renkli ama gereksiz bir uçurtma kuyruğu gibiydi. Üstelik ardım sıra çıkardığı rüzgarımsı gürültü sinirlerimi bozuyordu. Hala insanlara, kendimi hapsettiğim belirsiz bir evren noktasından bakıyor, onları ve acılarını, hanelerini dolduran kahkahalarını, ilkel sevişmelerini, çığırından çıkmış üreme güdülerini ve cinayetlerini anlayamıyordum.

Hala çok sevdiğim bir yemeğin tam ortasında, kendimin de bir av, dolayısıyla müstakbel maktul olduğumu düşünerek kaşığı bırakıyor, evin kuytu köşelerinden gelen - ya da geldiğini farz ettiğim- tıkırtılara kulak kabartıyordum. Sesler bana varan yol üzerindeki eşyalara ellerini süre süre, ayaklarını aralıklı döşeme tahtalarına vura vura yaklaşıyor, kulaklarıma sımsıkı bastırdığım parmaklarımın arasından serin bir rüzgar gibi süzülüp, beynime doluşuyordu. O hayalet hiçbir zaman oturduğu yerden kalkmayacaktı. Beynimdeki yüzsüz kız… Beline değen saçlarını gördüğüm, yanık ellerini, kırık tırnaklarından sızan kanı, ayak tırnaklarıyla beyin etimi tırmaladığını gördüğüm bu hayalet ancak ben ölünce, ayak tırnaklarıyla açtığı tünelden dışarı çıkacaktı. Bütün bunlara rağmen ölüm için doğru bir zamanlama olmadığını düşünüyor, Metin’in bir an evvel gelip beni kurtarmasını bekliyordum.

Hava kararmış, caddenin ışıkları birer birer yanmaya başlamıştı. Bileklerimi dizlerimin üzerine serip Metin’in gittikçe irileşen ama her saniye biraz daha bulanıklaşan siluetine bakıyordum. Daha bir saat önce şiddetli bir kavga neticesinde, artık bana ve anlamsız bakışlarıma katlanamadığını söylemişti.
Beni matruşkalara benzettiğini, iç içe geçmiş insan güruhundan ibaret olduğumu, oysa sakin bir hayat, sıradan bir semtte ev ve bir sürü çocuk hayal ettiğini yinelemiş, ağlayarak alyansını avuçlarıma bırakmıştı. Bütün bu sözleri sarf etmesine neden olan vaka, sık sık şehrin öbür tarafındaki koruya saklanıp gece yarılarına kadar ortaya çıkmayışımdı. Oraya neden kaçtığımı, neler düşündüğümü bilmek istemiyordu. Beni oturduğum kaya dibinden zorla söküp arabaya bindirdiği en son olayda yüzüme bile bakmamıştı. Eve vardığımızda anahtarı avucuma bırakıp arkadaşında kalacağını söyleyerek çekip gitmişti.

Nihayet gelip önümde durdu. Yağmurluğuna değen damlaların sesini duyabiliyordum. Bir de hızlanan soluklarını.

“Umarım önemli bir sebebin vardır.”

Bu ses ondan mı geliyordu, bileklerimden mi? Hava birden ısınmış, yerdeki kar ölüleri eriyip toprağa karışmıştı. Yavaş yavaş avuçlarımdaki kanın sıcaklığını ve kesiklerin sızısını hissetmeye başladım. Sokak lambaları kafeden gelen hareketli müzikle dans edercesine dönüyor, renkleri parçalanıyor birer havai fişek gibi gözlerimin önüne dökülüyordu. Bir eşikte olduğumu, karanlık ve aydınlığı ayıran o ince zarın içinde nefes aldığımı biliyordum. Artık kontrol bende değildi. Sendelediğimin de farkındaydım. İki taraftan birine biraz eğilmemle zar yırtılacak, kendimi, özgürce gülebildiğim ve pişmanlıklarımın olmadığı bir dünya da ya da; kurtulmak istediğim kuyruğa daha bir dolanmış vaziyette bulacaktım.

Ölürken neye benzediğimi hiçbir zaman bilemeyecek olmak bana haksızlık gibi geliyordu. Bunu görmeye en layık kişiyken, bir ömrü kendimden saklanarak geçirmiş, en sonunda kendimi terk etme basiretini gösterebilmişken, ben değil de bir yabancının bilinçsizce debelenen bedenimi seyretmesi haksızlıktı.

“Zehra! Beni duyuyor musun? Kafeye girelim, dedim sana. İyi misin sen?”

Ayağa kalkmaya çalıştım. Belki biraz zorlasam kalkabilirdim de. Fakat vazgeçtim. Buraya kadar gelmişken, bu eşikte, bu saydam zarın tadını almışken artık geri dönmek olmazdı. Yeniden aynı anlamsız devinimlerin içinde yitirdiğim cevapları aramak, bulduklarımı beğenmeyip reddetmek, bitimsiz yalnızlık ve korku ve acıların kucağına dönmek istemiyordum. İçimden annemin gülümseyen yüzünü geçirdim. Bölük pörçük, siyah beyaz ve eski bir film gibi şerit şerit yüzü gelip tam gözbebeklerime oturdu. Gülüyordu, gamzesini görebiliyordum. Neden annem? Bunu daha önce tasavvur etmemiştim. Aramızda geçen onca şeyden sonra, ölürken görmek isteyeceğim son kişi o olmalıydı. Fakat bir şey vardı. Her şeyi bizden müstakil şekilde kurgulayıp tatbik eden kuvvetli bir güç. Ben annemin dilek balonuydum. Her şeye rağmen büyüttüğü ışığı. Şimdi bu ışıklı balonun sonsuza uçtuğunu görmek galiba en çok onun hakkıydı.

Keşke beni gerçekten görebilseydi. Bu ondan alınabilecek en güzel intikam olurdu. Ona yaşatılabilecek en hatırlı acı. Herkes görmese de, o görmeliydi evindeki bulutlu kanyonları. O kanyonlarda, ömrü boyunca korkunç kertenkeleler yakalayıp seyretmek zorunda kalan kızını bilerek kaybetti. İçimde su tasının dibine çökmüş kurşun eriyiği görünümlü bir kitle vardı. Annem tedavilerden sonra kitleyi donup sabitlendi sanıyordu oysa, o büyüyor ve beni…

“Zehra! Bu da saçmalıklarından biriyse eğer…”

Yanıma oturup elimi tuttu. Sonra diğer elimi. Elleri bileklerime doğru yürürken, içimde bir yerlerde, güzel anılarımı gizleyip, bütün giriş çıkışlarını zehirli bir sırla kapladığım odanın içinde kanatlanan Hüma’yı hissediyordum. İşte bunu planlamıştım. Ölürken Azrail’i değil, bir zamanlar büyükannemin etamin panosunda gördüğüm altın kuyruklu Hüma’yı düşleyecektim. Tanrı’nın son arzumu kabul edeceğinden şüpheliydim. Ona hak veriyordum. Kendisinden önce davranmış olmama içerlemiş olabilirdi. Önüme döktüğü imtihanları reddedip, boş kağıt verme hakkımı kullanmış olmam onu öfkelendirmiş olabilirdi. Fakat şu bir gerçek ki; hiçbir zaman onu ve kudretini inkar etmedim. O da sırf bunun mükafatı olarak bana Azrail’i değil Hüma kuşunu gönderdi.
“ Sen ne yaptın yine! Allah belanı versin! ”
Boğuk ve derinden bir ses…Gördüğüm tek şey Hüma’nın tepemde uçuşan kuyruğu. Metin kazağımın kollarını çekip bileklerime doladı. Beni banka uzatıp, kar ölülerini çiğneyerek uzaklaştı.

“Biri ambulans çağırsın!”

Işıklar, ışıklar, ışıklar…


...ENGİNDENİZ...

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
İntihar saati Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz İntihar saati yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
İNTİHAR SAATİ yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Angie
Angie, @semaenci
4.8.2012 11:39:30

Yine yorumlara kapanmış bir öyküden geliyorum.

Muhteşem bir öyküydü Aynur. Ki senden psikolojik öyküler okumayı çok seviyorum. İnsanların tebessümleri altındaki dehlizlere öyle incelikle indiriyorsun ki. İşte o inşlerle besleniyor ruhumuz.
Eksik etme güzel öykülerini bizden sevgili yazarım.

Ve kücük ama önemli bir eleştiri. Yorumlara cevap verememek yazıyı yoruma kapamak için gecerli bir neden olamaz. Ha dersen ki ben yaptım oldu, boynumuz kıldan ince. Ama ciden olmadı. Dün ilk girdiğimde okuyabilseydim yorumum öykünün altında olacaktı. Ama tren kaçmış.

Her zamanki agız tadıyla çıkmak sayfandan çok güzel. Sevgiler.




Angie
Angie, @semaenci
27.7.2012 22:36:35

E olmadı şimdi. Arka balkondan geliyorum. Kapı duvar.
Üstelik bu kadar kısayken yazı. Su gibi aktı geçti.
Ama neden kapadın yazıyı yorumlara sevgili yazarım? O nedenle sadece bir selam bırakıyorum buraya. Bir de sevgilerimi. çok.




Ağyar
Ağyar, @agyar
30.6.2012 00:05:16
İntihar… Akıl alır gibi değil. Allah korusun, artık nasıl bir haleti ruhiye hâsıl oluyorsa insana böyle bir çılgınlığa teşebbüs edebiliyor.

Hani mümkün olabilse de İntihar teşebbüsünde başarılı olmuş müteşebbis ruhlu bir Niyazi’ye sorabilmek imkânımız olsaydı;

-Kardeşim hani senin yükseklik fobin vardı, nasıl atladın boğaz köprüsünden. Veya
-Ulan hani sen tavuk bile kesemezdin bu ne soğukkanlılık, bileklerini keserken (bilekler mevzuuna bilahare döneceğim) hadi canının yanmasını sineye çektin de hiç mi kan tutmadı allasen!

Nasıl bir çıkmaza düşüyorsa insan, akıl firar ediyor o an demek ki.

Beş altı sene oldu sanırım. Bir akşamüzeri karşıya valideye gidiyorum. Köprü her zamanki tıkalı, trafik ağır ağır ilerliyor. Köprüye girdim, dikkatli bakınca köprünün ortasına doğru deniz tarafındaki şeridin kapatılmış olduğunu fark ettim. Trafik içinde biraz daha ilerleyince on sekiz yirmi yaşlarında bir gencin köprü korkuluklarının deniz tarafında asılı olduğunu gördüm. Birkaç polis ve birkaç vatandaş genci ikna etmeye uğraşırken bir poliste tek şeride düşmüş trafiği açmak için sürücüleri ikaz ediyor, fakat insanlar merak içgüdüsüyle olsa gerek yine de işi ağırdan alıyor. Ve tam gencin tutunmuş olduğu korkulukların hizasındayım. Polisin ilerleyin ikazlarını duymazdan geliyorum, gözüm gencin üzerinde. İlk yüzü gözüme çarpıyor, yüzünde anlatamayacağım donuk bir ifade var. Ölü gibi evet aynen ölü suratı gibi, kendisini ikna etmeye çabalayanları duymuyor bile. Bir eli ile korkuluklara tutunurken diğer eli ile sigara içiyor. Daha üzerinde ne var ne giymişti bakamadan korkuluklara tutan elini de bırakıp tıpkı “bungee jumping” yapar gibi kendini boşluğa bırakıyor, kayboluyor.

Her şey birkaç saniyede oluyor, daha doğrusu ben ölümle yaşam arasındaki o son birkaç saniyeye şahit oluyorum. Hani derler ya “şoktayım” aynen öyle işte bir şey, bildiğin buz kestim, kendimden ürperiyorum. Valideye gidene kadar çocuğun yüzü aklımdan çıkmıyor.

Hey büyük Allah’ım.

Valideye gidince televizyonları tarıyorum, haber bültenlerini yokluyorum, tık yok. Ertesi gün gazeteleri takip ediyorum, televizyonların sabah haberlerini seyrediyorum heyhat köprüde intihar vakası diye herhangi bir haber yok. Ya çocuk canlı canlı gözümün önünde intihar etti memleketin umurunda değil.

Kulağınıza küpe olsun; bundan böyle sakın ola haberlerde “SÖYLENMEYEN” hiçbir şeye inanmayın !!!!!!

Tevekkeli değil ikisi asma, ikisi açılır-kapanır, birisi ayaklı tam beş köprüsü ilaveten yaklaşık muhtelif güzergâhlarda beş kilometreye yakın viyadüğü olan bir şehirde dünya ortalamasının altında intihar vakası kayıtlara geçsin.

İnanmayın, inanmayın!

Eğer ki Niyazimiz şöhretli birisi değilse bir tek anası ağlıyor, gerisi yalan.

Çenem düştü gene nerden nereye geldim, hâlbuki yazıyı ısıracaktım pardon yorumlayacaktım.

Yazıya gelirsek; satır aralarındaki mantık zorlamalarından anladığımız kadarı ile kahramanımız intihar psikolojinden mustarip, yarı paranoyak, yarı şizofren bir portreden ziyade alkol barajını ihlal etmiş bir “kolik” portresi çiziyor. İntiharı amaç değil araç olarak kullanıyor. Ki bunu kendi de itiraf ediyor. (Bknz.Şehir kütüphanesinin arkasındaki iki tecrübemde..).

Her zamanki gibi aklıma takılanlar;
-Yazı içerisinde “bilek” kelimesi devamlı surette “bilekler, bileklerim” şeklinde çoğul kullanılmış. Bir insanın yardım almadan her iki bileğini kesmesi anatomi bilimine göre imkânsız. (Bknz. Sultan Abdülaziz’in intiharı, yani öldürülmesi!)
-Kahramanımız eğer bir operatör doktor veya tıp fakültesi öğrencisi veya fenni sünnetçi değilse böyle bir iş için neden “bisturi” tercih etmiştir veya bisturiyi nereden tedarik etmiştir. Mahalle bakkalından alabileceği bir jilet pekâlâda işini görürdü.

Naçizane tavsiye (kahramanımıza);
Bıraksın zırt pırt bileklerini kesmeyi, bundan sonra köprüyü kullansın, hem kimsecikler duymaz.

Şaka, şaka diyeceğim şakası bile kötü.

Engin hoşgörülerine sığınarak tebrikler, selamlar, saygılar…

gülkurusu
gülkurusu, @gulkurusu
29.6.2012 19:39:23
'' Önüme döktüğü imtihanları reddedip, boş kağıt verme hakkımı kullanmış olmam onu öfkelendirmiş olabilirdi.''

ve ödül olarak Hümâ ...

baştan sona etkileyiciydi anlatım ... hele bir de okurken kanı çekilirse insanın !...


kalemine bereket bereketim ... hiç solmasın hayallerin ...
Angie
Angie, @semaenci
29.6.2012 12:56:03


Nasıl hızlı okudum bir bilsen. Ve buna rağmen nasıl konsantreyim nasıl. Naıl girdim içine...

Biliyor musun? İyi ki varsın.
Bu aralar hiç okuyamıyorum. Bebek büyütmek bazı şeylerden fedakarlık yapmak gerektiriyor biraz da. Eskiye oranla daha iyiyim şu an. Bu süre içinde kısa kısa okumalar yapmak iyi geliyor bana. İnternette takip ettiğim birkaç yer ve isimler var. Ki sen de birisin onlardan. Yani ihtiyaçsın. İhtiyacımı gideriyorsun.
Seviyorum o yüzden seni. Heyecanla gelip hayal kırıklığına uğramadan gidiyor olmanın keyfi doyumsuz.

Yazmaya devam yazarım.
Sevgimle çok.


İlhan Kemal
İlhan Kemal, @ilhankemal
28.6.2012 21:16:13
Okurken ne düşündüysem metinde buldum: Kış vakti o saatte hava kararmış olmalı. Evet, kararmış. Bilek kesiminin fiziki etkileri: Seslerin ve görüntülerin bulanıklaşması. Evet, var. Belki giderek artan üşüme hissi de olmalıydı (Olabilir de, ilk okumamı hızlı yaptım) ama o kadar önemli değil.

İntihar edenin psikolojisi güzel yakalanmış. Benmerkezci bir özellik kazanıyorlar, özellikle de saplantılı intihar girişimcisi değilse. Hatta o kadar güzel ki aynı sahneyi Metin'in gözünden yazma isteği doğdu. Bankta yanına oturup "Bileklerini mi kestin? Yazık olmuş. Giderayak neden bahsetmek isersin?" diyen bir umursamazlıkla Metin'i hayal ettim.

İlham verici bir metin olmuş. Peki Zehra'ya üzülüyor muyuz? Yazık etti diyor muyuz? O bu tepkimizi ilk cümlesiyle elimizden alıyor: Aslında ölmek istemiyordum.

Her şeyi yerli yerinde, olması gerektiği yerde. Tebrikler.
Ümid Harun
Ümid Harun , @umidharun
28.6.2012 19:26:40
tebrikler.
lacivertiğnedenlik
lacivertiğnedenlik, @lacivertignedenlik
28.6.2012 11:31:42
Hayat matruşkalar gibi ,birini açıyorsun başka bir şey dökülüyor ,diğerini kapatıyorsun başka bir şeyler üstüne biniyor.Bir ağırlık kaçma ve var olma isteğinde belki de hep yığılıyoruz anlamlandırdığımız o matruşkaların içine..

Güzel toprağım devam.çok beğendim.
cizgilikagit
cizgilikagit, @cizgilikagit
28.6.2012 11:22:53
"Annemin dilek balonuydum" cümlesinde takılıp kaldım. Anne kız ilişkileri başlı başına bir roman konusu bile olabilir. Kızlarından, hayallerindeki balerin biblosunu yontmak için onların ruhlarını kırıp döken anneler ve hayatın her yenilgisinde yıllar öncesine dönüp annelerinde kabahat arayan kızlar...

Bizleri çok sıkı bir roman bekliyor. Tebrikler.
DİLEK YILDIZI
DİLEK YILDIZI, @dilekyildizi
28.6.2012 09:03:28

SAYGIDEĞER AYNUR ENGİNDENİZ,
Yorum hakkımı kullanmak isteyerek şunları diyorum,
Her zaman ki gibi özlediğim öykünüzü kana kana okudum.Bazı bölümlerdeki imgeler çok hoşuma gitti.Sokaklambasının kadrajı-renkleri parçalanan havai fişekler-bulut kanyonları-umut balonları-ölürken eriyen kar kütleleri, bunlar sadece bir kaçıydı.
Her zaman ki akıcılığında okurken içtiğim güzel öykülerinizden biriydi bu.Olaylar ve kişiler gözümde canlandı.Arada söz edilen yardımcı karekterler, anne ve büyükanne kısımları örtülü anlatılmış.Ve oranın içinde bir ton öykünün kırıntıları konulmuş. Ve birde ormana kaçışlar.Orada derin bir anahtar var kesinlikle açıklanacak.Ama kalem şimdilik bunu saklamış öykünün gerisi için.
Son kısımlarda Metinin soğuk kanlı tavrı moralimi bozdu. Sürekli intiharlar girişimlerine şahit olmaktan usanmış bir adam olduğundan sanırım.
Kazağın kollarını çekip bileklerime doladı kısmına takıldım. Atkısını sarsa daha iyi olur diye kendimce düşündüm.

neyse çenem fazla düşmeden
Elinize ve yüreğinize sağlık demek isterim.Tüm yazılarınızı okumak için özlemle bekleyenlerdenim...Tekrardan kutlarım....EN DERİN SAYGILARIMLA....
savrulmalar
savrulmalar, @savrulmalar
27.6.2012 22:05:20
" boş kağıt verme hakkı"...intiharlara karşıyım ama böyle bir haylazlığa tanrı bile gülümser bence...saygılar...
Ülviye Yaldızlıı
Ülviye Yaldızlıı, @ulviye-yaldizlii
27.6.2012 21:57:24
Ölümün soğukluğunu hissetmek...


Bugünlerde o kadar ağır geliyor ki bu...

Sanırım yalnızlık insanlar için hiç bir zaman olmamalı en azından kendi içinde..
Ya da tutunmayı bilmeli, sahip olduklarının değerini...

O soğuğu ve kanının ellerinin içinden akarken, dişlerinin birbirine vuruşunu hissettiren; yaşama son verme isteği...


Devamı bence de var. Olmalı. Ama bu kız bence intiharı koymuş kafaya. İflah olmaz. Ama ne kadar çok bu intihar şekilleri çoğalırsa o kadar okunası olur. En sonunda aşk galip gelsin dilerim:)


Sevgiyle hep cancazıma

inci*
inci*, @inci-
27.6.2012 17:16:14
ölürken ışık mı olur ki?, hep öyle derler, bir ışık hüzmesinin içine girdim, felan filan...
Oysa kan akerken insan yorgunlaşır, Yavaşlar aklı ve mantığı hep duragandadır. Belki pişman olmuştur ama o tarifsiz uyuşukluk bişey yapmasına olanak sağlamaz... Sonra yavaş yavaş gözler kapanır bunu sen istemezsin o kendiliğinden iner. Tıpkı yavaş yavaş kapanan sahne perdeleri gibi.. Ve sonra hiç birşey görmezsin, hatırlamazsın. Kör ve karanlık bir kuyuya yuvarlanmışsındır... Ançak yeniden canlanırken hissedersin ışığı, yavaş yavaş ve açarsın gözlerini. Gözlerin kamaşır gibi olur yeniden kaparsın ve o kısa anda ne gördüysen onları anlamaya çalışırsın.. Birisi varsa yanında ve konuşuyorsa seninle o zaman sende kendini hemen sorgulamaya başlar. Yaptığını anlarsın ve yaşadığına, kurtulmuş olduğuna ve hayatı yeniden sana bahşedene şükreder sevinirsin.... Ama kimseye belli etmeden sevgini içinde yaşarsın. Azar vardır, kızgınlık vardır, üzdüklerin kahır doludur. Onlar bunu bana yansıtnasın kimseye hesap vermeyeyim diye susmayı dener sesiz sinamada başrol oynamaktan memnun olursun....

Canım Aynurum, senin hikayelerini çok severim bilirsin. Sen burada okumayı sevdiğim bir kaç insandan birisisin. Sana bunları yazdım.. İçimden geldi anlarsın ya.... Kalemin daim olsun ve sana başarılar diliyorum.
Sevgimle daima.
VarolT
VarolT, @varolt
27.6.2012 17:03:01
Aynur hanım,
"Terbiyesizler" başlıklı hikayenize yorum yazarken bir insan karşı cinsin duygularını ve yaşamadığı yerleri nasıl bu kadar güzel tasvir edebilir şeklinde bir yorum yapmış, siz de oralarda yaşamadığımı nereden çıkardınız gibi bir cevap yazmıştınız.
Şimdi soruyorum size; intihar gibi soğuk bir konuyu nasıl bu kadar güzel tasvir edebiliyor ve bizleri nefes almamacasına okumak zorunda bırakıyorsunuz. Bunu da yaşamadığımı nerden çıkarıyorsunuz demenizden korkuyorum.
Romanınızın harika olacağı kesin. Sanırım çıktığında buradan haberimiz olur. İlk müşterilerinizden biri olacağım kesin. Bir de bu siteden arkadaşlarınıza bir güzellik yapıp imzalarsanız kitaplığımız baş köşesinde yerini hazırladım bile.
Dün gazetede okudum. Microsoft Stephan Hawking'in beyin dalgalarını okuyabilen bir yazılım geliştirmiş. Acaba bu yazılım biraz daha geliştirilip sizin gönül zenginliğinizi ve ruhunuzun derinliklerini okuyabilir mi?Tüm yazdıklarınızda kelimeler ahenkle dans ediyor ve bizi okumaya mecbur bırakıyor. Önünüzde saygıyla eğiliyorum.
Saygılarımla,
(Mustafa Çetiner)
(Mustafa Çetiner), @mustafa-cetiner
27.6.2012 16:22:37
Devâmı var gibi, mi acaba?

Tanrıdan önce davranmak ve imtihanda boş kâğıt vermek, intiharı ne güzel özetlemiş.

Konu ürpertici olsa da anlatımı çok canlı, akıcı ve güzeldi yine.

Emeği ve yüreği kutlarım değerli yazarım.
Selam ve sevgimle.
İDRİS ÇETİN
İDRİS ÇETİN, @idriscetin
27.6.2012 16:21:53
10 puan verdi
Sen ne yaptın yine! Allah belanı versin! ”
Boğuk ve derinden bir ses…Gördüğüm tek şey Hüma’nın tepemde uçuşan kuyruğu. Metin kazağımın kollarını çekip bileklerime doladı. Beni banka uzatıp, kar ölülerini çiğneyerek uzaklaştı.

“Biri ambulans çağırsın!”

Işıklar, ışıklar, ışıklar…

bu güzel yazını içten kutlarım
selam ve saygılar.
Etkili Yorum
destina*mltm
destina*mltm, @destinamltm
27.6.2012 16:18:04
10 puan verdi

Devam edecek mi?

Soluksuz değil, bütün içsel ruhumu katarak binlerce soluk alarak okudum... Kesilmek üzereydi ki " Işıklar"ı gördüm... İçim içimi bu kadar yerken, ölmek istemememin ardına ölmüş olma hissi şu günlerde bastırmışken bu öyküde nereden çıktı! Ölemeyeceğimi, canımın tatlılığını anlattı bana!

Devam edecek mi?

Sonu olmasın istediğim hikayelerden biri. Ben odaklı. Ben merkezli. Psikolojik yardıma ihtiyaç duyarken, tek ihtiyacımın elimi tutup bana Hüma kuşunu gördüğümü hissettirecek birisinin olması...

Devam edecek mi?

Etmeli... Lütfen... İyi bitmeli...



© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL