HZ: MEHDİ AS: HAKKINDA
ALLAH IN SELAM VE RAHMETİ ÜZERİNİZE OLSUN
AZİZ’İM
Rahatsızlığınız geçmiş olsun. Görmüş olduğunuz rüyanızı olağanüstü buluyor, yorumlamaktan çekiniyorum. Kısa yorumlanmak nedeniyle tecellide kısıtlama olmasın inşaAllah. Allah gördüğünüz gibi teferruatlı zahire çıkarsın.
Mehdi hz hakkında söylediklerinize gelince; birkaç cümle sarf etmek üzere cesaret geldi bu garibe.
Muhterem kardeşim;
Bilesin ki:
Zamanımız kesinlikle HZ.Mehdi zamanıdır.
Şu anda ihtimal Mehdi olduğundan habersiz hizmet yapmakta, insanlığın gaflet ve dalaletten kurtulması için, kendisine tevdi edilen görevi yerine getirmektedir. Çünkü O mübarek ALLAH’ın halifesi olarak vasfedilmiştir.
Fakirin hüsnü zannına göre 1987 den itibaren asli olarak görevlidir. 1979 dan dan itibaren dünyanın gidişatını etkileyecek yetkilerle donatılmış olmalı. Bu konuda ayeti kerimelerde müjdeler var.
Örneğin; deccaliyetin kalesi (komünizmin kabesi) s.s.c.b.nin yıkılmasında yapmış olduğu dualarıyla katkı sağlamış olmalı. Çünkü mehdi çağının başladığı tarih, ehline göre o tarihtir. İhtimal o tarihlerde öğrencilik dönemini yaşıyordu. O da her hizmet ehli gibi bir mürşidin öğrencisidir. Dua etkisi ve yetkisi otuzlu yaşlarında verilmiş, yönetim mührü ise kırk yaşına girdiğinde kendisine Efendimiz tarafından tevdi edilerek zamanının KUTB UL AKTABI olmuştur.
Onun yaptığı çalışmalar sayesinde 1980 den itibaren dünya hızla değişmeye başlamıştır.
Ayrıca bu dönemlere dair efendimizin haber verdiği birçok olay gerçekleşmiştir.
Örneğin;
Afganistan’ın Ruslar tarafından işgali,
İran ırak savaşı ve galibinin olmaması,
Ramazan ayında ay ve güneş tutulmalarının on beş gün ara ile gerçekleşmesi,
Irak’ın işgali,
Irak’ın üçe bölünmesi,
Irak ordusunun bir gecede kaybolması,
Irak’ın para biriminin kalkması,
Fırat ve diclenin suyunun kesilerek altın dağlarının çıkması (petrol ve sulanabilir araziler)
Ve ilgili nedenle aynı yörede savaş çıkarılması sonucu kan ve gözyaşı (p.k.k.)
ve benzeri daha niceleri.
Hz mehdi hakkında güvenilir kaynaklarda yüzlerce hadisi şerif vardır. Çıkış belirtileri, dönem dönem başarıları, cüssesi, bedenindeki belirtiler, konuşma tarzı, zahire çıktığında kendisine biat edecek olan 313 şakirdine neler söyleyeceği bile 1400 sene önce vahiy yoluyla bildirilmiştir.
Pek tabii olarak ayetlerin birçoğunda HZ. Mehdiye işaret edildiği gibi, ayetlerin yüzlercesi ile Hz. Mehdiye mücadelede takip edeceği yol gösterilmekte, cesaret verilmekte, mücadelesine yılmadan devam etmek üzere tembihatlar yapılmaktadır. Dolayısıyla, hadisi şeriflerin bazıları doğrudan bu tür ayetlerin tefsiri niteliğindedir.
Evet, O; hem hz. Hasan hem Hz. Hüseyin g.s. soyundandır. Yani hem seyit hem şeriftir.
Efendimizin bildirdiklerinden yola çıkarak biliyoruz ki; O,kadri yüce bir köyde doğmuş,büyük şehirlere göç etmiş,medine kültürü almış,hemen her konuda genel kültür sahibi,ihtisasını HİKMET İLMİ üzerine yapmış bir muhterem kuldur..
Medrese öğrencisi, tarikata mensup değildir. Arapça bilmez. Yani Arap kültürü ile yetişmemiş, Arapça üzerine ilim tahsil etmemiştir. Bildiği ana dili içindeki Arapça kelimelerle sınırlıdır.
Kendisini belli bir başarıyı yakalayıncaya kadar gizleyen Allah c.c.,saklayıp gizlemede öylesine ketumdur ki,Mehdinin kendisi dahi keşfolunacağı güne kadar mehdi olduğundan haberdar değildir.
Zahire ilk olarak, büyük bir ihtimalle İstanbul’da çıkacak, kutsal emanetler kendisine tevdi edilecektir. İkinci zuhuru Kâbe’-i şerifte olacak, tevafuk an 313 şakirtleri de o anda Kâbe’de bulunacaklar. Hacerülesvet ile İbrahim as. Makamı arasında onu tanıyacak ve cümlesi biat edeceklerdir.
Onlara mücadele yollarını öğrettikten sonra yeniden gizlenecek.Bu gayb hali uzun sürecektir..İleri derecede heyecanlanan müminlerden bir bölümü ümitlerini kaybederek,<öldü,gitti,bizi terk etti > diyeceklerdir.
Allahın dilemesi ile bu kez Mescid-i Aksa’da zahire çıkacak. Hz İsa (as.) ya imamlık yapacaktır. Bundan sonra bazı kayıtlara göre Müslümanlara 7 veya 9 yıl aleni liderlik yapacaktır. Bu dönemde Hz İsa as. Dahi görevde olduğundan, arkasında namaz kılacak, benden sonra imamınız Hz. İsa as. dır, demiş olacaktır..
İhtimal 2030 yılında görevini tamamlamış, İslami ve adaleti bütün dünyaya yerleştirmiş olarak aramızdan ayrılacaktır.
O’nun savaşı ilim iledir. Bazılarının sandıkları gibi savaşlarda kılıç sallayıcı değildir. Her yanıyla efendimize benzeyen huyu, rahmet ve merhamet ağırlıklıdır.
Sadece adalet konusunda çok titizdir. En çok Çalışanlara emeklerinin karşılığını titiz çalışarak helal etmeleri konusunda ısrarlı olacak. Uymayanlara, uymalarını temin etmek üzere titiz davranacaktır. İhtimal kültür seviyelerindeki (ekseri) zayıflık öyle davranmasına neden olacaktır.
Bütün bu özet anlatışımız hadislerden ve ayetlerden kendi aciz anlayışımızla yaptığımız bir çıkarımdır. Elbette en doğrusunu Allah bilir.
Bugünden sonra 20 yıllık ömrü olan herkes bu söylenilenlere şahit olacaktır. Efendimize ve bütün peygamberlere davranıldığı gibi O’na da cahiller ve FIKIH ÂLİMLERİ ile MEDRESEDEN YETİŞMİŞ ÇOĞUNLUK itiraz ederek, eziyet edecekler.
Bir yandan DECCAL ile mücadele ederken diğer yandan SOFİ CAHİLLERLE uğraşmak zorunda kalacak.<Bu ilim ve mertebe bize verilmeli değil miydi >diyenlerle, din istismarından geçinenler, en şiddetli mücadeleyi Hz Mehdiye karşı verecekler.
En çokta DİN ELDEN GİDİYOR diyerek feveran edecekler.
Çünkü ne tarikat kalacak O’nun zamanında, ne mezhep. Din öylesine sadeleşecek ki, inzal edildiği kadar sade ve kolay uygulanır olacak. Bütün bidatler fesih edilmiş, ne kadar hurafe varsa kalkmış olacak. Hem Hıristiyanlar hem Yahudilerin samimi dindarları Müslüman olacaklar.
ALLAH NURUNU TAMAMLAYACAK, inşa Allah.
Şimdiden kendisini İslam’a yaklaştıranlar kurtulacak, itirazında ısrar edenler, DECCAL’IN TUZAĞINA DÜŞEREK, ebedi kaybedenlerden olacaklar.
Allah Hz. Mehdi’yi, Lanet DECCAL den ayırt edebilecek nuru şimdiden kalbimize yerleştirsin inşaAllah. Âmin.
Her şeyin en doğrusunu Allah bilir.
Selam ve dua ile
YORUMLAR
Makro boyutta ve görünürde Deccal ve Mehdi nasıldır, kimdir, ne zaman gelir bilemem, beni aşar. Ama sezgisel düşünce yoluyla bildiğim, her ikisinin de şu anda ve burada; içimizde ve her yerde olduğudur.
Her ikisinin de dünya var olduğundan beri hem birimlerin hem de toplumların bilincinde faaliyetlerde bulunduklarına inanıyorum...
Bu faaliyetler, adına bilgi çağı denen şimdiki zamanımızda had safhaya varmış durumda.
Çünkü; bilgi sorumluluk getirir!…
Havva anamızın elmayı yemesi gibi biz de gitgide daha kolay ulaşabildiğimiz bilgi sayesinde ayvayı yiyoruz… Bilgiye ulaşmak hiç bugünkü kadar kolay ve mümkün olmamıştı. Dolayısıyla, ’’Bilmiyorduk, hiç duymamıştık,’’ diyerek sorumluluktan kaytarma şansımız(!) YOK.
Bizi diğer canlılardan ayıran en önemli özelliğimiz özgür irademiz gittikçe daha zorlu sınavlara giriyor.
Çok basit, hayatın içinden birkaç örnekle açıklamaya çalışalım:
İnternet’ten başlayalım: İnternet bizi dünyaya açan müthiş bir fırsat. Oturduğumuz yerden dünyadaki pek çok önemli beynin ürettiği bilgilere ulaşmamız mümkün. Ama malum, özgür irade diye de bir şey var; seçim bizim.
Peki biz, o meşhur özgür irademizle, dedelerimizin, ninelerimizin hayal bile edemediği bu nimeti nasıl değerlendiriyoruz acaba?
Bir bakın çevrenize… İstatistiklerin çok açıkça ortaya koyduğu gibi en çok tıklanan siteler porno siteleri. En çok okunan yazılar seks ile, para ile, şiddet ile ilgili. Gençler, internetten bomba yapmayı, adam öldürmeyi tahsil ediyorlar yahu… En masumları da (ne yazık ki en çok da çocuklar ve gençler) ömürlerinin o bir daha geri gelmeyecek en değerli dakikalarını oyun hatta kumar sitelerinde geçiriyorlar.
İnsanlara ulaşmak kolaylaştı ya artık, kadın olsun erkek olsun herkes internet aracılığıyla sürekli değişen eşler buluyorlar; hem de ‘’sevgi arıyorum, aşk arıyorum’’ gibi kutsal arayışları dillerine pelesenk ederek…
Aradıkları ne sevgi ne de aşk halbuki… Kendilerini sevmeyi, tanımayı öğrenmeden her gün, hatta bazen saat başı yeniledikleri ilişkilerle içine düştükleri çukurda debeleniyorlar sadece… Nasılsa birini silmek ve yenisini bulmak çok kolay artık. ‘’delete’’ ve ‘’enter’’ tuşları günde 24 saat hizmetimizde nasılsa…
Sonuç: Korkunç bir boşluk, hiçbir zaman ve hiçbir şekilde tanımaya fırsat bulunmamış, ismi bile hatırlanmayan insanlar ve yığınların içindeyken hissedilen yakıcı ve dehşetli bir yalnızlık duygusu.
Hayata, insanlara, en önemlisi de kendine karşı sonsuz bir yabancılaşma…
Tam bir cehennem…
Alabildiğine birimsel, alabildiğine toplumsal bir cehennem…
Hal böyle olunca, interneti egonun en olumsuz, en aldatıcı, en yüzeysel ve maddesel hevesleri doğrultusunda kullananlar Deccal’in hizmetine girmiştir; aynı imkandan ruhuna ve beynine gıda olacak bilgiye ulaşmak ve kendini geliştirip bütüne katkıda bulunmak amacıyla yararlananlar Mehdi’nin askerleridir desek çok mu abartmış oluruz acaba?
Gelin bir de medyaya bakalım: Burada da özgür irademiz söz konusu her zamanki gibi…
Aslına bakarsanız, insanın, toplumun bilincini zehirleyen, körelten tüm yayınlar ve tüm kanallar kapansın diyeceği geliyor. Ama keşke o kadar basit olsa, keşke…
Zaman o zaman değil, sınavlardan en çetininin içine atılmışız bir kere kaçarımız yok.
Özgür irademizi kullanacak ve alnımızın akıyla bu işten sıyrılmaya bakacağız.
Şimdi şöyle bir durup soralım kendimize; o kadar eleştirdiğimiz, ruhumuza, bilincimize hiçbir şey katmayan, tam tersi acımasızca zehirleyen programların hepsinden birden vazgeçebiliyor muyuz acaba? Heyecanlı ama bomboş bir diziye tesadüfen de olsa takılınca kaçımızın özgür iradesi o kanalı değiştirmeyi ve düzgün bir program bulmayı başarıyor?
Düşensenize, yarışma adı altında açıktan açığa kumar oynanan bir program izleyici rekorları kırıyor son günlerde…
Bu tür kanallar Deccal’in hizmetinde değilse neyin hizmetindeler?… Ya onları hipnotize olmuşcasına izleyen, adeta esiri olan bizler kimin hizmetine girmiş oluyoruz?
‘’alternatif yok,’’ demeyin çünkü var. Düzgün yayınlar yapan, insanları zehirlemeyen kanallar da var; en azından çeşit çeşit belgesel kanalı var.
Kaçımız, parayı, maddiyatı, yozluğu, seviyesizliği tanrı edinmiş kanalların yerine -mesela-belgesel yayın yapan kanalları tercih ediyoruz ?…
Peki peki, bu kadar acımasız olmayalım ve şöyle diyelim: İnsanlık hali, o kadar da iradeli olmayabiliriz, bazen takılıveriyoruz işte zihnimize zehir şırınga eden o programlara…
Tamam, kabul…
Ama o zaman da, doksan dakikalık bir programın kaç dakikasını uyanık bir bilinçle, eleştirel bir zihinle izliyor ve bize her sunulanın bilinçaltımıza işlemesini engelleyebiliyoruz bari onu sorgulayalım…
Bilincimizi ve bilinçaltımızı, her tarafımızı kuşatmış bulunan bu saldırılardan koruyamadığımız her an, Deccal kuvvetlerinin önünde mevzi kaybettiğimizi söylesek çok mu yanlış olur?
Bunlar toplumsal hayatımızın en yaygın, en gözde ayartıcıları…. Bir de dönelim kendi sıradan, küçük, gündelik hayatlarımıza bakalım.
İnsan ilişkilerimize mesela; kaçımız kendimize yapılmasını istemediğimizi başkasına yapmıyoruz? Ya da kendimiz için istediğimizi başkaları için de istiyoruz?….
Peki kaçımız kendimizi sevme yetisini elde ettik?… Hepimiz sevip sevileceğimiz birini arayıp duruyoruz… Ama en başta bizim kendimizi sevmemiz ve bunun için elimizden geleni yapmamız gerektiğini unutuyoruz…
‘’Yaradılanı severim Yaradan’dan ötürü,’’ sözünü ilkesel olarak benimseyenlerin dahi kendilerini sevmeyi unutması ne yaman çelişkidir!?…
Sanki kendileri Yaradan’ın yarattığı değilmişler gibi, sanki kendilerini sevmeden başkalarını ve dahi Yaradan’ı sevmek mümkünmüş gibi…
Kendimizi sevebilmek için de tabii ki evrensel sisteme uygun yaşamak ve davranışlarımızdan birincil derecede sorumlu olduğumuzu kabullenmek gerekiyor…
Gördüğünüz gibi mesele çok çetin; halimiz çok yaman…
Biz en iyisi Rabbimizden, onun yapmak istediklerini yapmayı, söylemek istediklerini söylemeyi, duymak istediklerini duymayı, görmek istediklerini görmeyi nasip etmesini dileyelim, hatta her an bu dilek içinde olalım… Belki o zaman, Mehdi ordusunun isimsiz cengaverleri arasına katılmamız kolaylaşır ve gelmiş gelecek bütün Deccaliye saldırılarına karşı saflarımızı sıkılaştırmış oluruz… Ne dersiniz?
Angorya
5 Şubat 2008 / Yorumsuzblog
hacı ali tarafından 11/30/2010 8:50:26 PM zamanında düzenlenmiştir.
Allah razı olsun bilgilendirici güzel yazıydı.
.Allahu Teala.c.c nin her 100 senede gönderdiği rehberler vardır birisi vefat ettiğinde yerine diğeri gelir.
.Allah nurunu tamamlayacaktır mutlaka..
Bu yolda köprü olan çalışan bazan bilinen bazanda bilinmeye hazır olanlar vardır..Zaman mekan tamam olunca zahire yansır kalplere bildirilir..
Kıyamet alametleri o kadar arttıki..
Çoğu şeyler birbirini takip ediyor.
.Allah bizleri doğru yoldan ayırmasın..
Allah diyen kalemler daim olsun..Allah diyen zikreden kalplerle diller artsın..Allah a emanet olunuz selam ve dua ile..